1
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
141
Okunma
KEDİ, KARINCA VE GÜVERCİN
Yakın zamanda aklımda soru işaretleri oluşturan iki olay yaşadım. Olayın kahramanları kedi, karınca ve güvercin…
Sanırım Ağustos ayıydı. Bulunduğum ilçede Atatürk Parkı, hemen onun yanında çay bahçeleri sıralanmış, müşterilerine hizmet sunuyordu. Bir yandan çayımı yudumluyor, bir yandan kuşları seyrediyordum. Parkın müdavimleri arasında sinsi, aç kediler, kedicikler cirit atıyordu. Kediler, hasta kuşları keşfediyordu. Birkaç defa güvercinleri yakalayıp kaçtığına şahit olmuştum. Hatta kedilerin kelebek avlama konusunda da bir hayli yetenekli olduğuna şahit olmuş, çok şaşırmıştım.
O gün, masam ara yola çok yakındı. Yine kediler nasibini arıyor vaziyetteydi. Güvercinler, kedileri gördüğünde hemen ağaçlara uçuşuyor ve kendilerini korumaya alıyorlardı. Vatandaşların park meydanına yem serpmelerini bekliyorlardı. Ancak bu bekleyiş kedilerin arayıp bulamadığı bir fırsata dönüşecekti.
Bir ara gözüm kaldırım üstüne uzanmış bir kedi gördüm. Duman renkli, çok sevimli bir kediydi. Ancak neden kaldırımları yalıyordu, bunu o an anlayamadım. Sonra yavaşça kalktım, yakından görmeye çalıştım. Sonra sevmek istedim. Fakat o da ne! Kedi, kısmetine öylesine yumulmuş ki gözleri hiç bir şey görmüyordu. Kaldırım diplerinden ve çatlağından girip çıkan yüzlerce iri karıncaları diliyle yalayıp yutuyordu. Tam bir ziyafet sofrası kurulmuştu önüne.
Kediye yavaşça dürttüm, karıncaları rahat bırakmasını istemiştim. Kedi gitmek istemiyordu, yalayıp, yutmaya devam ediyordu. Sonra sesimi yükselterek kovaladım. Kedi arkasına bakarak oradan ayrıldı…
Bir adam omzuma dokundu!
“Hayırdır hemşerim! Sen kediyi neden kovaladın?”
Tanımadığım bu adamın suratına baktım:
“Görmedin mi, karıncaları yutuyordu”
Adam dedi ki:
“Sana ne! O’nun rızkını sen mi veriyorsun! Allah, o karıncaları kedinin rızkına yazmış. Kedinin rızkına engel olamazsın. Yarın huzuru mahşerde senden davacı olacak!”
Adamın verdiği cevap karşısında şaşırdığımı belirtmeliyim. Kısa bir süre aklımda bu olayı tartmaya çalıştım ve adama dönüp dedim ki:
“Haklısın birader! Ben bunu hiç düşünmemiştim”
Adam yanımdan ayrıldı, oturduğum masanın yanındaki bir masaya oturdu. Sonra ben de masama döndüm. Fakat adamın benimle konuşmak amacında olduğunu fark ettim. Bir çay daha istedim, çayım geldi. Çayım geldi ama adam da yanıma gelip oturdu. Beni tepeden tırnağa süzmeye başladı. Bu tür davranışlara ani refleks gösteren bir adam olmama rağmen işi öğrenmek için kontrollü davrandım.
Sonra:
“Buralı değilsin anlaşılan. Nerelisin sen hemşerim?”
“Ne fark eder. İyi ki buralı değilmişim! Ben Kırıkkaleliyim” diye cevap verdim.
“Benim çok Kırıkkaleli arkadaşım var, iyi insanlar”
Adamın sohbetini farklı yöne çevirmek istedim:
“Adın her neyse, bak hemşerim, az önce kedinin kısmetine engel olduğumu söylemiştin. Şimdi aklıma geldi. Sana bir soru soracağım”
“Sor hemşerim. Merak ettim soruyu”
“Sen huzuru mahşerde kedinin benden hesap soracağını söylemiştin; kısmetine engel olduğum için. Bu yüzden belki ben cehenneme gideceğim! Peki, kediye yem olmaktan kurtardığım karıncalar da huzuru mahşerde Allah’a yönelip, kedinin zulmünden kendilerini kurtardığımı söylerlerse cennete mi giderim, cehenneme mi?”
Adam kasketli başını kaşıyıp şöyle bir düşündü!
“Bilmem, hiç aklıma gelmemişti! Onu Allah takdir eder”
Adama dedim ki:
“Her şeyi Allah takdir ediyorsa, sen neden böyle bir sonuç çıkardın?”
“Doğada denge var hemşerim. Ben böyle düşündüm…”
Bu diyalogdan sonra adam masamdan ayrıldı…
Bu adamın bir başka versiyonu:
Yine aynı çay bahçesindeyim, yine aynı mevsim. Bir yandan çayımı içiyorum, bir yandan güvercinleri seyrediyorum. Güvercinler, vatandaşların serptiği yemlere odaklanmıştı. Güvercinler arasında enerjisi düşük bir güvercin göze çarpıyordu. Hastaydı, “yem yese ne olur, yemese ne olur” dedirtiyordu. Kedi, kaldırım taşının arkasına sinmişti. Hasta güvercini gözüne kestirmiş, hamle için uygun zamanı kolluyordu. Birden ok gibi fırladı tüm kuşlar uçuştu ancak hasta güvercin ne olduğunu anlayamadan kendini kedinin ağzında buldu. Kuş çırpınıyordu ve ben hemen kalktım, kediyi ürküp güvercini bırakması için çaba sarf ettim. Ancak başaralı olamadım. Tekrar yerime geçtim ve içimden “işte ölüm, işte Azrail” diye düşündüm. Sonra yan masada oturan adam bana söylenmeye başladı:
“Ya arkadaş, kedinin kısmetine neden engel oluyorsun? O kuş kedinin kısmetiymiş.”
“Kuşun hasta olduğunu görmedin mi birader” diye cevap verdim.
Adam:
“O kuş zaten ölecekti. Bırak kedinin kısmeti olsun. Allah, o güvercini o kedinin rızkı olarak takdir etmiş.”
Benim yön tayin etme ve surat okuma kabiliyetim zayıf olduğu için bir önceki adam mı, yoksa bir başka adam mı olduğunu çözemedim. Adama bir önceki adama sorduğum soruları sormak istedim:
“Huzuru mahşerde, o hasta güvercin kendisini kediden kurtarmak istediğimi söylerse ya! Neticede bir can kurtarmış olmuyor muyum? Allah, bir can kurtarmak istediğim için belki bana ödül verecek. Belki senin dediğin gibi kedinin rızkına engel olmak istediğim için ceza kesecek”
Adam:
“Orasını Allah bilir hemşerim…”
“O zaman Allah adına neden hüküm koyuyorsun? Benim vicdanım sızlıyor.”
İşte böyle dostlar. Bu olaydan çıkardığım sonuç; Allah, yeryüzünde bir denge kurmuş ve canlılar âlemi kendi içinde programlandığı gibi dönüp duruyor. Canlılar âleminde etçil ve otçul hayvanlar bulunuyor. Canlılar birbirini yiyerek besleniyor. Bu besin zincirinde canlı sayısı ne fazla artıyor ne azalıyor. Denge!
Sizler, benzer olaylar karşısında nasıl davranırdınız, merak ediyorum gerçekten.
5.0
100% (2)