2
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
140
Okunma

TÜRKİYE’NİN SESSİZLİĞİ
Eski radyolar gibi, hafızamızı ya kaldırip tavan arasına attık, ya da küf kokan dehlizlere bıraktık. Üstelik eski radyoları tamir etme ihtimali var ama biz Türk halkını fabrika ayarlarına döndürecek biri yok!
Bir zamanlar her evde, her şifonyer üstünde, üzeri dantel örgülü örtüllerle bir radyo vardı. Ahşap kutusundan yayılan ses, sadece müzik değil, bir milletin nabzını da tutuyordu. Düğmesi çevrilir, istasyon ayarlanır, cızırtının ardından bir ses duyulurdu; “Sevgili dinleyiciler, şimdi sırada yurttan haberler…” Ve ardından, Türkiye konuşulurdu. Kars’tan Edirne’ye, köyden kente aynı ses dalgası geçer, duyulan her acıya birlikte üzülür, her sevince birlikte mutlu olurduk. Öyle ki, bütün bir millet, bir kutudan duyulan cümlede birleşirdi.
Şimdi o ses yok, hepsi mazide kaldı. Şimdi ne bir “günaydın”, ne bir “iyi akşamlar” duyuluyor o frekanstan. Geride, sadece susturulmuş bir uğultu, bir çağın boğuk nefesi kaldı. Aslında sustutulan radyolar da değildi; susturulen Türk halkının sesiydi.
Bir zamanlar “haber” denince umut gelirdi, güzellikler gelirdi akla; şimdi “haber” kelimesini duyduğumuzda içimizi üşüten bir yankı gibi. Bir ulus, kendi sesine yabancılaştığı. Katliamlar, hirsızlıklar, rüşvet ve yolsuzluklar üştmüyor, adeta kanımızı donduruyor artık. Bir toplumun hafızası, Kasım çılgınlığıyla, raflarında indirimli satılıyor.
Hâlâ aynı radyo ama düğmesine basıyoruz, duyduğumuz sadece cızırtı sesi var. Tıpkı şu ülkem gibi; Köklerine bağlantısı kopmuş, anteni eğilmiş, frekansını kaybetmiş bir radyo. Birisi fabrika ayarlarına döndürse, “yeniden ayarlayayım” dese, belki bir umuda şarkılar çalacak, belki bir ses; “Burası Türkiye Radyoları…” Ve ardından ekleyecek; "ey Türk titre ve kendine gel." Ama kim inanır artık böyle bir sese Çünkü güven, en son kaydedilen bant yayınıydı ve o yayının bant’ı çoktan koptu.
Eskiden radyolar insanları birleştirirdi. Şimdi sosyal medya ayırıyor. Bir zamanlar bir türküde buluşan halk, şimdi yapılan yorumlarla ayrıştırılıyor. Oysa aynı ezgiyi hâlâ hatırlıyoruz, ama kimse söylemeye cesaret etmiyor.
Bu topraklar, susturulmuş, ormanları yakılmış, madenleri satılmış çıplak bir bozkırdır artık. Her biri kendi sessizliğinde kaybolmuş milyonlarca frekans. Kimse kimseye “duyuyor musun beni?” diye sormuyor. Çünkü ne duyan kaldı, ne de dinleyen.
Aynı evde, aynı şifonyerin üstünde aynı radyo, tozlanmış bir şekilde duruyor hâlâ. Belki bir gün, bir çocuk o radyonun düğmesine dokunacak ve bir mucizeyle o eski ses yankılanacak; “Sevgili dinleyiciler… Bugün, uzun bir uykunun ardından Türkiye yeniden uyandı.”
Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, kim bozabilir senin ilini ve töreni! "
Efkan ÖTGÜN
5.0
100% (2)