1
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
206
Okunma
Hakikat sofrasında yokluk ikram edilir, bu mide bu zamanı kaldırmaz, bu kafa ölümü beklemez, bu gönül yâre kavuşamaz. Çok çok korkuyor, ürküyor, yine de uluyor, çemkiriyor, öksürüyor, havlıyor, miyavlıyor.
Kırk yılı cahilliği öğrenmekle geçenler, kırk yılını da cahillik maratonunda harcıyor.. Bir kırk yıl daha yaşayabilirse, bedeni takoz olmaya başlıyor. Tuşlar mı yaşatacak bir kırk yıl da...
Göç eyleyenlere korkak diyenler, yem olunca, göç eyleyenler de yemliğe dolunca, hayat bizonların soyunu kuruttu. İnsan en vahşi tür imiş şu dünya üstünde. İnsan da anlam kalmamacasına dönüyor dünya. Gücü yeten yok dünyayı durdurmaya…
Bu heybe bu yükü kaldıramaz üstadım. Çürür, yırtılır, toza döner gider. Tozda hikmet aramayı görüntü yurdunda öldürdüler. Birkaç makineye hapsettiler bizi. Toplumların, milletlerin koşturmacası hepsi berheva…
Vatandaşlarının dnasını kayıt altına almaya başlayan idareler türemeye başladı dünyada. Bu belanın kökenini söküp atacak bir yiğit de yok. İnsan çaresizliğine çare ararken kayboluyor bilmediği hallerde. İnsanın değeri artık kalmadı.
Umutvar olunuz sözleri, enseyi karartmayın hitapları geçerliliğini kaybetti. Sonrakilerin halini düşünüp kahrolurken, şimdikiler çoktan kahrolmaya başladı.
Önümüzdeki yarım asrı üçüncü dünya savaşı görmeden atlatabilirsek belki bir umutvardır gelecek nesiller adına. Vatan desen zaten çevrildi. İçte böldüler. Cumhuriyetimiz yaklaşık iki yüz yıllık bir bilgi ve tecrübe birikiminin özütü şeklinde kurulsa da, çoktan yıktılar.
Kime kızacaksın ki kendinden başka. Şimdiden üzülüyoruz yeni doğanlara, bu dünyada bir sürelik yaşamak için dünyaya getirilenleri, getirmekle en büyük kötülük yapılıyor sanki.
Ütopya, distopya, ahir zaman, son çağ, döngünün yeni bir döngüye dönüşmesine vb vs…
Tamam, makineye yükünü taşıtmak kolay da, içteki yükü atmak imkânsız.
Ortalama kırk kişilik bir sınıfın içinde yaşananlar kırk bin kavmin birbiriyle yaşaması gibi bir durum sunuyor. Özelden genele, genelden özele dediklerinin bu çağda karşılığı kuantum bulmacasına kurban gitti.
Zamanın ve mekanın tarifsizliği artık bilme şuurşuzluğuna kapı açtı. Hayal, hayal doğurmaz oldu. Sanki sonsuzluk tükendi.
Ey ki ey, kalpleri, gönülleri, zihinleri evirip çeviren; suçumuz neydi ki bizim…
.Y.