Eskiye yeniye bir tek Tanrım var
Kim ne niçin nasıl onu bilmem ben

Vızır vızır başka nasıl tarif edilir bu hareketler. Anlamaya çalışmak akla zarar, ya sisteme ya topluma uymak zorundasın yoksa ahanda derini yüzerler, taşlarlar, deli derler, cahıl derler, derler babo derler… Cadı der yakarlar, kafir der derini yüzerler, ettikleri küfürler hep imanlarındandır imanlarından… İnsan inanmaya görsün karşısında ne deve ne bizon ne de çelik ne de granit halt etmiş, ha keza ayının postunu yüzer, aslanın yelesini keser, sırtlanın dişini söker, kurdun köpek balığının çorbasını yapar da misafirimsin deyü ikram eder… Isınır zihnin yani mikro işlemcin… Sonra fanlar devreye girer amma …Buzdolabı da öyle kıyır da kıyır kuyur da kuyur… Soğutacak ya bozulmasın deyü içindekileri..

Belki de bu çağın hastalığı buzdolabı hastalığı.. Soğutuyor bozulmasın diye diğeri ile arasını… Sonra bir bakmışsın buz tutmuş. Bu yüzden soğutmadılar mı kuzey ve güney yarım daireleri.. Bir de donmuş topraklar var ki, bir çözülmeye başladı mı eyvah… Kimseyi dinlemez…

Hele hele şu altın gümüş mangır işleri yok mu… Tarihte en çok adı anılanlar kitaplarda veya bil cümle ekranda okuduğunuz ve gördüğünüz gibi en çok insan öldürenlerdir. Dünyanın herhangi bir coğrafyasının birbirinden aşağı kalır yanı yok bu konuda, o yüzden dünya dengede kalıyor ihtimalen..

İnsan kendisi gibi düşünmeyen her insana biraz buzdolabı, biraz kendi gibi düşüneni buldu mu mayışıyor resmen, donmuş ne varsa çözülüyor ve giriyor birbirine sonra da diyor ki, ben yok artık biz var.

Kara veba gibi, şap gibi, covit gibi bulaşıcı hastalıklar ise çabası lakin kimseyi ayırmıyor, hatta anti virüsü yoksa sahibini de götürüyor. Yine bizim ülkemizde birkaç ilçe ve onlarca köyü almışlar karantinaya, bir başka ülkede başka bir hastalık peydah olmuş adına ne derseniz deyin işte.. Kuş gribi geldi geçmedi, deli dana geldi geçmedi, ozan tabakası vardı bir vakitler delindi mi delinmedi mi, şimdilerde karbon ayak izi çıkardılar, kaç numara ayakkabı, pardon kaç okka carbon salınımınızı ölçecekler bir çeyrek asır sonra.. Lakin bu çeyrek asır bizim hesabımıza göre. Yani dünyanın dünden bugüne edinile gelmiş çıkarımlarına ve varsayımlarına göre takvimleme işte.. Kaç çeşit takvim yapılmış dünyada onlarca vardır herhalde.

Çiçek hastalığı bir ulusu kırıp geçirir.

Dünyadan milyarlarca insan gelmiş geçmiş amma aklı başında 100 kişi hadi artıralım 1000 kişi ya var yok… Zaten aklı tarif edebilen kimseye de rastlamadım. İnsan akılsız olunca ne bilsin aklı değil mi, benimki de o hesap.

Madem hayat kırkından sonra başlar diyor akıllılar, o yüzden insan kırkından sonra yürüsün dünya üzerinde… Lakin bu düşünce de iş görmez, 80 yaşına kadar yine toplum tarafından yetiştirilir, aynı hesaba denk gelir, nasıl bir hesapsa bu da.. Aklım ermez artık benim.

Çocukken sidik yarıştırılır ya, ya hu geç çocukluğu ömür boyu milyarların çoğu çocuk gibi.. Hadi gel de tarif et insanı. Hadi gel de bu çağda bul doğru yolu…

Hepsi bir tarafa, dünya insan hareketlerine baktığımızda, hep korunmak ister soğuktan, sıcaktan, rüzgardan, selden… Her dönem bir icat ile yaşamaya çalışır işte bu gelimli gidimli dünyada… Ya hu nerden aklına geldi öküzü öldürüp derisini yüzüp giyim kuşam yapmak… Sonra da metalleri öğrendiler, al sana kürek kazma maşa kılıç kalkan ticareti…

Dünyada en değerli metal altın, hangi kültürüne bakarsan bak bir tarafından altınla ilişkisi var, olmayanlar yok denecek kadar az.

İmdi dersin nereden çıktı bu konular, derim ki, on insan yılı veya dünya yılı belki on beş, bir şey sürdüler piyasaya adı kripto para, en bilineni BTC… Saniyenin bilmem kaçta kaçında hareket ediyor, durmadan vızır vızır, hiç durduğunu görmedim, elbette bu pc ve fiber optik, kablosuz iletişim de al ver hareketleri yüzünden bu durmayış amma yahu arkadaş bir soluklan, hiç mi tatilin yok senin. Yani insanın nefes alması bile saniyelerle ifade ediliyor amma bu kripto para saliselerle hareket etmede …

Elbette bunun da arkasında biri veya birileri var ya, peki Tanrı bunun neresinde?

Çok geçmedi efendim, diyorlar; yerden sen de 130 metre ben diyeyim 350 metre yükseklikte stad yapmışlar bir yerde.. Olimpiyatlara uygun bir stad imiş.. Eskiden derler ya, akıl kavağa çıkınca, yok neydi, balık kavağa çıkınca, artık günümüzde deriz sporcu 350 metre yükseklikte top koşturunca veya koşunca…

Pişman mısın, tabii pişmanım, hani derler ya, köpek gibi pişmanım diye.. Ne vardı sanki meraklı olacak, karıştıracak sağı solu, altı üstü… Hay ben bu klavyeyi icat edenin, bu interneti piyasayı sürenin.. Artık günümüzde ekmek su internet bir üçlü oldu.

Tabii bir de bu ikileme, üçleme, dörtleme antik dünyadan günümüze çeşit çeşit inanç ve fikir koridorları açmış…

İşin sözü dostlar, gel de tekleme.

Gaz kelebeği genelde dört lastikli makineler için olmazsa olmaz bir alet, rölanti moturu da ha keza…

Bu günümüz dünyasında bu işleyişe ne gaz kelebeği dayanır ne de rölanti motoru…Tabii tekler araba., araba tekler de insan, zihin, hayal falandı fişmandı teklemez mi ya hu.

Ya Mergen ya İlim, veya Ya İlim ya Mergen… Ben de bu zikri çekeyim olmaz mı arkadaş…

Arkadaş deyince aklıma bir şey geldi ya… Şikayetçiyim ben de, ey Tanrım aklıma gelip gidenlerden sen beni koru… bu çağı koru.. aman ha ne salgın malgın gönderme şunun şurasında 40 yıl daha ya yaşarız yaşamayız… Bir de bu var tabii. Bu çağda zaman kavramı da teklemeye başladı..

Mecburen tekleyecek insanlar ve tek elleşecekler.. Tanrı Tek diyorsak, dünya sistemindeki tüm varyantlar ona özenecek…

Kalbe bak mesela, ne diyor, ben olmasan ne işe yarar beden…
Beyin karşılık veriyor, hadi leyn oradan ben olmasan ne işe yararsın sen…
Sonra Ciğer giriyor söze, hele nefesinizi bir kesersem görürsünüz ipler kimin elinde..
Sonra Ayak, oturun oturduğunuz yerde ben olmasam çürürsünüz
Sonra Eller, bak sen şu konuşana derken…

Kimi olur dostum, çorap giyse de üşür ayakları insanın… Böbreklerden çıkar acısı...