0
Yorum
10
Beğeni
0,0
Puan
133
Okunma

Kelime oyunlarım kafamda dönüp duruyor. Şarkıların hiciv fırtınalarında derdest salınımların, kuşak farkıyla aşkın özünü sensizliğin şarabından bildiği bir sessizlik var tükenişimde.
Kabuğun, "Hicran, hülasa bir aidiyettir gözlerinde," diyerek sana yine seni çağırıp beni göstermediği dev ekran zafiyetindeyim gönül kanalının.
Kapanıyormuş. Yasak gelmiş hürriyetinden yana. Hüviyetinde beni kaçla çarparsan çarp, bir o kadar sensiz bırakacağın zamanlamaların soyağacı belirmiş. Sen; ihtişamı mübarek!
Terin, "Nasılsın?" derse bana bir gün; tenine değmeden iyi olamayacağımı söyleyecek, cesur kalbim. Ben susarken yine o konuşacak.
Tablolar, devasa gecenin gözlemi. Yokluk, gözlerimin zinciri kopan gözbebeklerinin, "Seni görmeden ölmem asla!" şikayetinde kıvrılıyor yanıma.
Ölüm bile gelmeyecek, baksana. Şehrin ışıklarına arabaların farları eşlik ederken, alicengiz unutuşuna bir yaprak daha verdi; kâğıt ile aşk.
Yazarsam ben yazarım. Sen, yazarın güneş devinen gönlünde tarihî eser olursun ancak.
Öptüm sevgilim; kulaklarının duymazı, gözlerinin görmezi ve dudaklarının beni öpmezinden.
Akorunu yenilerken seni sevmenin, cızırtı yapıyor yine bu gece seninle mutlu olmak.
Frekansını değiştirip, perdenin görünür beyazından, koltukların belirsiz sarılığına bizi oturtacağım.
Bize söz veriyorum.
Dilara AKSOY