13
Yorum
30
Beğeni
0,0
Puan
535
Okunma

Dışardayım. Halka açık bir alandayım ya da resmi bir kurumun genişçe bir meydanında. Aniden bir arbede çıkıyor, ortalık karışıyor, bankta oturan insanlar çil yavrusu gibi sağa sola dağılıyor. Bende bu korkudan ve şaşkınlıktan eser yok! Yine duvar gibi sabit ve boş çuvalmışçasına olan biteni seyrediyorum. Kurşun mu yiyeceğim? Buna da okeyim! Buna da eyvallah! Kasıntısız bir vurdumduymazlık! Hatta birazdan eylemini gerçekleştirecek olan bu adam, bi hareketlilik, canlılık kattı buraya bile diyebilirim. Ondan önce herkes suspus, herkes ölgün s.üzgün derin bir çukura saplanmış, elindeki telefonların ekranlarına pürdikkat kilitlenmiş, hayati meseleleri ve mevcut sorunları sanki ordan halledeceklermiş gibi kurum kurum gerinmişlerdi. Şimdi en azından hiç gelmeyecek sandıkları o ölüm tehlikesinin kalplerini son sürat pompalayarak harekete ve atağa geçirdiğini görüyorum.
Kalas gibi hãlã neyi bekliyorum burda bilmiyorum. Kiriş olacağım bi yer de yok ki; gidip sağlama alayım yıkılacak olanları...Gözüm adamın üstüme doğrulttuğu namluda, görüyorum, bilincim ve algılarım açık ama korkak gibi kaçmayı kendime yediremiyorum. Katışıksız som gururum burda da kendini ele verip, seri katil olmaya aday bu azılı suçlunun hedefi haline gelmesini sağlıyor çabucak. Başka zamanlarda hiçbir şeye faydası olmayan bu övünmeye değer kurumlu çalımım sayesinde, birazdan diğerlerinin hayatlarını kurtaracak olmam gururumu daha da okşatıp kamçılıyor! Onun gözü de artık benden başkasını görmüyor. Çok uzağız birbirimizden aslında...Bulunduğum konumla epey bir mesafe var aramızda ve kurşunların ıskalaması büyük olası...Elindeki büyük silah değil, tetiğe basacağı 9 mm’lik pistol tabanca muhtemelen ama her ikimizin de işini görür. Gerçi öyle hafife alıyorum ama mermileri yüksek hızda seyahat etmeyi seviyormuş, olsun! Ben de seviyorum seyahat etmeyi, uzun zamandır bekliyorum biri gelsin beni gezdirsin. Gel abicim gel, benim ellerim çürük armut topluyor zaten, gel beni de götür!
O değil de gözleri de şahin gibi keskin çakalın. Bak şimdi çakal deyince Bruce Willis’in "The Jackal" filmi aklıma geldi. Onun da zerre acıması, duygusu yoktu, pişmanlık mı? Hayır asla! Kovanlar "dıkşın dıkşın!" ardı ardına dökülürken eli hiç titremezdi çakalın. Benim katilimin de böyle bir cingözlüğü, profesyonelliği var, bak bu güzel bunu sevdim. Gözü kara, gözü pek, yürek yemiş cesur biri hem de afferim afferim! Rakibimin de, katilimin de hep böyle delifişek gibi delişmen olmasını arzulamışımdır. İlkin rastgele tetiğe basacak, ne istediğini tam da bilmeyen amaçsız ve kararsız bir psikopat gibi namluyu herkese doğrultup, öldürebildiği kadar insanı yeryüzünden temizleyip ahirete gönderecek sandım ama öyle değil, yanılmışım.
Mermileri gelişigüzel sıkmıyor, boşa da harcamak istemiyor. Kurbanını hedefine kilitler kilitlemez basıyor tetiğe bravo bu zeki hamlelerinle gözümde saygınlığın arttı. Ne yalan söylim sanki ’No Country for Old Men’ deki kiralık katil Anton’la karşı karşıya gelmiş ve sanki bir sürek avına çıkmışız da kendi yaralarımızı kendimiz tımar ediyormuşuz gibi hissettim.
Bak şimdi ben de heyecanlandım, bir kıpırtı geldi bi canlılık üstüme...Birden bire hırslanıp, ’Açlık Oyunları’ndaki Katniss gibi seni halt etmenin hain planlarını kurdum kafamda görüyor musun? Hazırım abi gönder gelsin! Bir...iki...üç...motorrrr! Başlasın ekşınımız! Ta ta ta ta ta ta! Hazır mıyız birader? Sıkı durun ha başlıyoruz!
Derimin gömütlerini kazıdığım banktan, popomu kaldırmakla başlıyorum önce, öyle göz göre göre "sıkıysa gel vur alnımdan!" deyip sonra da seni hiç terletmeden, yormadan leşimi ayaklarına sermemi bekliyorsan yanılıyorsun aslanım! Kahramanlığa, yiğitliğe hiç gerek yok, hiç sırası değil! Kolay av olmak da hiç benlik değil zaten...
Oğuz Atay’ın kulakları çınlasın, tehlikeli oyunlara bayılırım! Andrenalin böyle damarıma damarıma basıyor ya off demeyin keyflme! Aslan kesiliyorum aslan! Bilmiyorum ki bu sivri pençelerimi kimin etine geçireyim? Tabi sen beni hafife aldın, "işimi kolay bitiririm" dedin herhalde, gözün kesmedi başta, nasıl kurnazımdır. Ben yok muyum ben, kaç tilkinin kuyruğu dolaşır kafamda!? Aklın şaşar, tahmin bile edemezsin.
E bir de öyle uzaktan bakınca cücük gibi gördün beni, dedin "bu ne ki!? iki saniyede gebertirim!" Ama bilmiyorsun, kiminle aşk attığını...Benim dış cephe bildiğin panzerglass, kurşun geçirmez yani kolay kolay ama içime düşsen sanırsın pamuk şekeri...Bunun hem avantajları var hem de dezavantajları. Boşluğuma gelirsen evet süt dökmüş kedi gibi iki dakka bile sürmez ürkekçe bir köşeye pusar ve kuyruğu havaya dikerim, ama yok eğer cıngar günümdeysem seni en fazla, hadi bilemedin üç roundda nakavtla yere sererim.
Gördüğün gibi elimde silahım da yok ama aklımı iyi kullanırım. Bu kafa var ya bu kafa, ha işte bu kafa zehir gibi çalışıyor! Aslında ben de istiyorum biliyor musun? Biri gelsin şu fişimi çeksin, gerçekten bak! Yoruluyor insan artık, sürekli beynin karınca gibi ordan oraya koşturup erzak topluyor, ne varsa yığıyor üst üste nefes aldırmıyor.
Neyse oturmuşum burda ben de ne anlatıyorum sana!? Ama güzel abim, şeker abim! Fikrini değiştirir de anlatırsan kalbinden geçeni, dinlerim. Silahımızı bırakalım yalnız, tehdit unsuru oluşturacak bi durumumuz yok! Belli ki sen de yaralısın, acını ve hıncını kimden çıkaracağını bilmeden etrafa dehşet saçıyorsun. Yapma işte, yapma! Konuşulunca her şey hãl olur.
Yerimden doğrulup kalktım, bir iki adım ya atmış ya atmamıştım ki; bir kurşun solumdan, bir kurşun da sağımdan ıskalayıp geçti ama bi ürperdim, bi üşüdüm. Şaka yapmıyorsun sen ciddisin, gözlerindeki öfke kaç metrelik mesafeden okunuyor. Kalbini derin dondurucuda unutmuşsun. Önemli değil benimki de no frostda hafif karlı ve daha çözülmedi.
Şimdi koşmaya başladın, ben de saf bir çocuk gibi gidip en yakınımdaki ağacın arkasına saklandım. Bi türlü sığamadım da buraya, yarı iskeletim bıngıl bıngıl kaldı dışarda hödük gibi, bu böyle olmaz! N’ayırrr n’olamaz! Yapma bak huzursuzum Hak’man! Herkül omuzlarım da yanlardan sarktı mı al sana tam keklik! Arada bi kafamı uzatıp sana bakıyorum, sen at gibi dört nala, dizginlerine vura vura üstüme üstüme geliyorsun.
Ya burda "hık!" diye nalları dikerim ya da atağa geçerim. İki mermi daha sıktın, mantıklı düşünmeme fırsat da vermiyorsun. İçimden bir ses diyor ki "kaç kurtar kendini!" Bir yanımda tabutluk ruhum omuzdan omuza taşımalık, bir yanımda da yaralı kalbim elden ele teslim. Merminin biri şakağımı on milim, diğeri ise topuğumun ucundan sıyırıp geçti.
Anlık refleksle koşmaya başladım, baktım sen de koşuyorsun. Ağaçtan ağaca, teker teker, bir ormanı adım adım arşınlayan yaşlılar gibi nefes nefese zor bela meydanın giriş kapısına vardım. Sen birkaç kurşun daha sıktın o ara bu nofrost kalbimin tam ortasına, başıma ve ağrılarına derman olamayan daha birçok yerime...daha birçok kez...Dedim "eyvallah gözüm Allah razı olsun iyiliğimi düşünen biri var hiç değilse ruhum can çekişmeyecek!"
Baktım gülüyorsun...meğer ben koca bi ömür senin gülmeni ve pisi pisine ölmeyi beklemişim.
Kalbimi büktüm, eline verdim.
Burda bir ağlamak dursun, dedim
Burda bir acımak.
Ama sen dedin ki;
"Serde erkeklik var gülüm ağlayamam!"
m.g