Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Çağdaş Durmaz
Çağdaş Durmaz

YOLCU

Yorum

YOLCU

( 1 kişi )

1

Yorum

9

Beğeni

5,0

Puan

165

Okunma

YOLCU

YOLCU





Rüzgâr, çölün üzerinde eski bir ilahi mırıldanıyordu. Sarı, kızıl ve toprak rengi kum tepeleri, ufka dek uzanan devasa bir nefes gibi inip kalkıyordu. Ortasında, kıyısız bir kum denizinde tek başına yürüyen bir gölge vardı. Yaşlı mıydı, genç mi? Belli değildi. Yüzü, rüzgârın ve güneşin oyduğu derin çizgilerle doluydu. Gözlerinde ise, hiç sönmeyen bir sorunun ateşi yanıyordu: Hakikat nerede? Ömrü, bu sorunun peşinde kırık dökük taşlar gibi savrulmuştu. Şehirlerin gürültüsünde, tapınakların sessizliğinde, kitapların ciltleri arasında, dağların doruklarında... Hep bir kapı aralamış, her araladığı kapının ardında hakikati bulduğunu sanıp yanılmış , tekrar yollara düşmüştü. Şimdi, her şeyin sadeleştiği yerdeydi: Çölün sessiz dilinde.


Bir vaha belirdi önünde. Birkaç hurma ağacı, yarı kurumuş bir kuyu, taştan örülmüş küçük bir kulübe. Kulübenin kapısında, kum rengi cübbesiyle oturan bir adam vardı. Sakalı kar gibi beyaz, elleri ise kökler gibi derin çatlaklarla doluydu. Gözleri, gece göğünü andırıyordu: Karanlık, ama yıldızlarla dolu. Yolcu, suskunlukla ona yaklaştı. İsimsizdi. ,isimler, hakikati gizleyen perdelerdi ona göre. Cübbeli adam, bakışlarını kumlardan ayırmadan, bir avuç kumu avucunda yavaşça ovuşturdu. "Bak," dedi sesi kuru yaprak hışırtısı gibiydi , "Her kum tanesi bir hikâye. Ama kim dinler kumun dilini?"

Yolcu, kulübeye sığındı. İçerisi, kuru ot ve toprak kokuyordu. Duvarlar çıplak, zeminde hasır bir örtü vardı. Tek eşya, köşede duran kara topraktan bir testiydi. Geceleri, çölün soğuğu taş duvarlara sinerken, yaşlı adamla konuştular. Tabi buna konuşmak denilirse. Çoğu zaman sessizlik, kelimelerden daha derin bir nehir gibi akardı aralarında. Adam, hiçbir kitapta yazmayan hikâyeler anlatırdı: Bir karıncanın sırtında taşıdığı kırıntıdaki kâinatı, bir kum tepesinin rüzgârla nasıl şekil değiştirdiğini, bir yıldızın düşüşünün toprakta bıraktığı titreşimi... Yolcu dinler, bazen anladığını sanır, çoğu zaman anlamın sınırlarında kaybolurdu. "Hakikat nedir?" diye sordu bir gece, gözlerinde o eski ateşle. Yaşlı adam, testiden bir yudum su içti, sonra suyu avucuna döküp yere serpti. Damlacıklar, kuru toprakta anında kayboldular. "Bak işte," dedi, "Hakikati soran su, toprağa karıştı. Şimdi nerede? Toprakta mı? Havada mı? Yoksa hiç mi?"

Yıllar, çölün kumları gibi avuçlarından kaydı. Yaşlı adam, bir sabah, hurma ağacının gölgesinde, gözlerini sonsuzluğa dikerek ruhunu teslim etti. Yolcu, onu çölün kumlarına, sessizce, isimsizce gömdü. Kulübede yapayalnızdı artık. Ama yalnızlık, eskisi gibi bir boşluk değil, doluluk gibi geliyordu. Yaşlı adamın cübbesini giydi. Onun sessiz bakışını, kumları seyredişini özümsedi. Artık sormuyor, sadece bekliyor ve seyrediyordu. Bir sabah, kuyu başında, testiyi doldururken, suyun yüzeyinde gördü kendi yansımasını. Çizgiler daha derinleşmiş, gözlerdeki ateş yerini sakin bir ışıltıya bırakmıştı. Su, sadece suydu. Yansıma, sadece bir yansımaydı. Ama o an, bu basit gerçek, kalbine bir güneş gibi doğdu. İsimsizdi ve isimler önemli değildi onun için. "Ben" diyen neydi? Beden mi? Zihin mi? Yoksa hepsinin ötesinde, akan suyun, esen rüzgârın, parlayan yıldızın aynı hakikatten doğduğu gibi bir "şey" mi?

Bir gün, çölün ortasında, alabildiğine küçük bir taş buldu. Üzerinde, zamanın ve rüzgârın oyduğu incecik çizgiler vardı. Taşı avucuna aldı. Soğuktu, sertti, ama bir canlılık, bir hikâye taşıyordu içinde. O taşla, kulübeye döndü. Artık onun tek "mülkü" buydu: Bir taş ve içinde taşan bir sessizlik. Geceleri, çölün sonsuz karanlığında, yıldızlar dökülürken göğe, o taşı seyrederdi. Taşın çizgileri, kâinatın haritası gibiydi. Bir gece, taşın üzerine bir damla su düştü. Belki çiydi, belki gözünden süzülen bir nem. Su damlası, taşın üzerinde bir süre kaldı, taşın sert yüzeyinde minik bir gölcük oluşturdu. Işığı yansıttı. Sonra, yavaşça buharlaşıp göğe karıştı.

Taşın katı gerçekliği de ve suyun geçici zerresi de. buharlaşan suyun dönüşümü de. yıldızların uzak ışığı da ve avucundaki küçük gölcük te ... Hepsi birdi ve hepsi aynı özün farklı tezahürleriydi. "Ben" dediği şey, bu taştan, bu sudan, bu yıldızdan ayrı değildi. Hepsi, aynı büyük nefes ’in titreşimleriydi. Aradığı hakikat, dışarıda, uzaklarda, gizemli sözlerde değildi. Her şeyin içinde, her an, her zerredeydi. "Bulmak" denen şey, aslında perdelerin kalkışı, gözlerin açılışıydı. Kulübenin kapısını açtı. Sabahın ilk ışıkları, çölü altın bir denize çeviriyordu. Bir karınca, kumların üzerinde titiz adımlarla ilerliyor, küçücük bir tohum tanesini sürüklüyordu. Yolcu, karıncaya baktı. Karınca, onun içindeki hakikatti. Kum, onun içindeki hakikatti. Işık, onun içindeki hakikatti. İç ve dış diye bir sınır kalmamıştı. Bir tebessüm, rüzgâr gibi dudaklarına kondu. İsmi yoktu. İhtiyacı da yoktu. Sadece durdu. Ve çölün sonsuzluğunda, kendi kalbinin sessiz çölünde, kum taneleri arasında kaybolmuş bir damla suyun, okyanusu bulması gibi, kendini buldu. Okyanus, zaten hep oradaydı. Su damlası, sadece onun bir parçası olduğunu hatırlamıştı.

Artık aramıyordu. O, aradığı şeyin ta kendisi olmuştu. Ve çöl, bu sessiz ilahiyle birlikte nefes alıp veriyordu.
Hakikat zaten hep onun içindeydi...


Çağdaş DURMAZ

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (1)

5.0

100% (1)

Yolcu Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Yolcu yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
YOLCU yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
neneh.
neneh., @neneh-
21.10.2025 06:23:52
5 puan verdi
Hakikatin izinde gidenler kendi hakikatleriyle karşılaşıp hiçliğe eriyorlar .Üstad'a saygıyla.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL