0
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
130
Okunma

Sabah kalktığımda ilk işim telefona bakmak oluyor. Instagram, Twitter, Facebook... Herkes bir şeylerden şikayetçi. Maaşlar az, işler zor, ev küçük, araba eski. Sosyal medyada gezinirken fark ediyorum: İnsanlar iki gruba ayrılmış. Birinci grup sessiz, çalışkan, bulunduğu yere razı. İkinci grup ise sürekli isyanda, sürekli hoşnutsuz.
Hangi grupta olduğumuzu düşündük mü hiç?
Sorumluluk ve Değer
Geçen gün bir arkadaşım söylendi: "Herkes beni kullanıyor. İş yerinde en çok ben çalışıyorum ama kimse görmüyor."
"Demek ki değerlisin," dedim. "Sana güveniyorlar."
Şaşırdı. "Ama ben yoruluyorum."
"Sorumluluk ağırdır," dedim. "Ama bu, değersiz olduğun anlamına gelmez. Tam tersi."
Düşündüm: Öğretmenler en zor soruları hangi öğrenciye sorar? Çalışkana. Çünkü cevap alacaklarını bilirler. Tembele kolay soru sorsalar bile doğru cevap alamazlar.
Hayat da böyle. Sorumluluk verilmesi, aslında bir güven işareti. Ama biz bunu yük olarak görüyoruz. İsyan ediyoruz.
Cinsiyet Rolleri ve İsyan
Kadınlar, "Kadın olmak zor" diyor. Erkekler, "Erkek olmak zor" diyor. İkisi de haklı, ikisi de haksız.
Kadın, bir anne adayı. Kız kardeş, eş, teyze, hala. Sorumluluğu büyük: Hayata insan yetiştirmek. Merhamet öğretmek.
Erkek, bir baba adayı. Abi, dayı, amca. Sorumluluğu farklı: Adaleti sağlamak. Korumak.
Her rol kutsal. Hakkıyla yapılırsa.
Ama biz kendi rolümüzü beğenmiyoruz. Karşı tarafın rolünü daha kolay sanıyoruz. İsyan ediyoruz.
Hak Ettiğimizden Fazlası
Komşum yeni araba almış. "Bana da lazım," diye düşünüyorum. Ama param yok. Kredi çekiyorum. Borçlanıyorum. Sonra stres, kaygı, uykusuzluk...
Neden? Çünkü hak etmediğim bir şeyi istedim.
"Eşim bana layık değil," diyen kaç kişi tanıyoruz? "İşim bana yakışmıyor," diyen kaç kişi?
Aslında sorumuz şu olmalı: Ben eşime layık mıyım? Ben işime layık mıyım?
İnsanlar hak ettikleri yerdedir. Bu acı bir gerçek ama doğru. Eğer bulunduğun yer seni rahatsız ediyorsa, sorumluluğu dışarıya atma. Kendine bak.
Ölçü ve Kıyas
Geçen hafta bir dost söylendi: "Perişanız, herkes borçlu, herkes hasta. Nereye gidiyoruz böyle?"
Haklı mı? Evet. Ama...
Dünyaya bakalım. Afrika’da açlıktan ölen çocuklar var. Avrupa’nın zengin ülkelerinde sokakta yatan insanlar var. Amerika’da iş bulamayan, sigorta alamayan milyonlar.
Biz mi daha kötüyüz?
Hayır. Ama sosyal medya bizi yanıltıyor. Filmlerde gösterilen hayat gerçek değil. Herkes lüks içinde yaşamıyor. Zenginler de mutsuz, fakirler de.
Para çoğaldıkça istek artar. Tatmin olmaz insan. Ayaklar yerden kesilir, uçarsın. Sonra düşerken ağlarsın.
Memur Zihniyeti
"Devlet bize bakmalı," diyoruz. "Maaşlar artmalı, tatiller uzamalı."
Ama kendimize sormuyoruz: Ben daha çok çalışıyor muyum? Daha verimli miyim? Sorumluluklarımı hakkıyla yerine getiriyor muyum?
Hayır. Sadece alacağımızı düşünüyoruz. Vereceğimizi değil.
Bu mantıkla cennet istemek gibi. Çalışmadan, emek vermeden, sınav vermeden...
Ama hayat böyle işlemiyor. Her şeyin bir bedeli var.
Değişim Çılgınlığı
Sosyal medyada gördüğüm en büyük tuzak: Sürekli değişim. Saçını boyat, kaşını çektir, dudağını doldur, göğsünü büyüt...
Neden? Yaratılışına isyan mı bu?
Tabii ki güzel olmak istiyoruz. Ama neresi sınır? Hangi noktada yeter diyeceğiz?
Kendini damızlık öküz sanan erkekler, kendini model sanan kadınlar... Hepsi aynı hastalıktan muzdarip: Haddini bilmemek.
Seçim ve Sonuç
Hayatın iki kanunu var: İlahi kanunlar ve şeytani kanunlar.
İlahi kanunlar: Merhamet, adalet, sorumluluk, sabır.
Şeytani kanunlar: Bencillik, açgözlülük, isyan, tembelleri.
Seçmek serbest. Ama seçtikten sonra sonuçlara katlanmak zorunlu.
Biz ne seçiyoruz? Dürüst olalım. Çoğu zaman kolay olanı, tatlı olanı, rahat olanı.
Ama sonuçlarından şikayetçi oluyoruz.
Sonuç: Denge
Adil olmayan adalet bekleyemez. Merhametli olmayan merhamet bulamaz. Haddini bilmeyen huzuru bulamaz.
Hayat bir denge. Verirsen alırsın. Ekersen biçersin. Çalışırsan kazanırsın.
Ama biz dengeyi bozmak istiyoruz. Vermeden almak, ekmeden biçmek, çalışmadan kazanmak.
Olmuyor.
Belki de en büyük sorunumuz şu: Aynaya bakmadan konuşuyoruz. Kendimizi görmeden başkalarını eleştiriyoruz.
Denge, kendini bilmekle başlar. Haddini bilmekle devam eder. Şükretmekle tamamlanır.
Eksikliklerimizle barışalım. Ama tembelliğimizle değil.
Turgay Kurtuluş
5.0
100% (1)