1
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
211
Okunma

DİN KARDEŞLİKTİR TERANESİ
“İslam dini kardeşlik dinidir.”
Bu cümleyi duymayan kalmadı. Yıllardır, minberlerden, kürsülerden, ekranlardan aynı ezber tekrarlanıp duruyor. Fakat bu söz, gerçekte ne kadar karşılık buluyor, sorusunu sormadan da edemiyorum.
Kulağı duymayan sağır Sultan, gözleri görmeyen Tetra balığı bile fark etti; İslam dünyası, kardeşlik iddiasını çoktan yitirdi. Sadece İslam dunyası mı? Elbette hayır. Çünkü biz Türkler, gönüllü olarak Arap, Fars, Grek, Slav, Kürt her ırka kardeş oluyoruz. Lakin hiçbir ırkın; Türkler de bizim kardeşimizdir dedigini ne duydum ne de şahit oldum.
Peki biz, bu gerçeği ne zaman göreceğiz?
İsterseniz, “kırmızı çizgimiz” olarak benimsediğimiz Filistin meselesinden başlayalım. Her fırsatta “Filistin bizim kardeşimizdir, Gazze kırmızı çizgimizdir, milli davamızdır” diye yırtınıyoruz. Fakat aynı Filistin yönetimi, Ermeni soykırımını anma etkinlikleri düzenliyor, bu uğurda posta pulları bastırıyor.
O hâlde sormak gerekir; Gerçekten kardeşlik dediğimiz şey bu mu?
Benzer çelişkiler, başka örneklerde de karşımıza çıkıyor.
Emperyalizme, özellikle ABD’nin politikalarına karşı tepkiliyiz; fakat aynı coğrafyanın başka ülkeleri, çoğu zaman çok daha sinsi biçimlerde Türkiye’yi zora sokuyor.
Mesela, bir gazetecinin konsoloslukta vahşice öldürülmesi…
Arap prenslerinin ülkemizi hedef alan tehditkâr açıklamaları…
Arabistan Genelkurmay Başkanının “Türkiye’yi kuşatalım, onlara ders verelim, hac için gelen Türklere vize vermeyelim” sözleri…
Tüm bunlar, “Arap kardeşlerinizin” ne kadar samimiyetsiz ve sinsi olduğunu sizlere sorgulatmıyor mu?
Ya mezhepsel yakınlıkla İran’a sempati duyulanlar?
Azerbaycan Türklerinin yaşadığı Karabağ’da Ermeni ordusuna lojistik destek sağlayan İran mı, bizim kardeşimiz sayılacak?
Ya da ideolojik körlük içinde komünizmi yüceltenler… Çin’de, Rusya’da Türklere uygulanan asimilasyon ve baskı politikalarını görmezden gelenler mi kardeşlikten söz edecek?
Bütün bu örneklerin işaret ettiği şey açıktır!
Ne din, ne mezhep, ne de ideoloji; insanın doğuştan getirdiği varoluşsal bağı olan ırkının üzerinde değildir.
Bu bağı korumak ırkçılık değil, varlığın kendisini savunmaktır.
Bir milletin etnik dokusu bozulduğunda, önce dili erozyona uğrar, sonra kültürü çözülür. Dilini ve kültürünü yitiren bir toplumun ise uzun vadede varlığını sürdürmesi mümkün değildir.
Bugün Türkiye’de kontrolsüz biçimde artan yabancı nüfus, bu dokuyu ciddi biçimde tahrip etmektedir. Bu tespit, masabaşında oturarak ukalaca yazılar kaleme alanın gözlemi değil; bizzat halkın içinde yaşayan birinin yani benim tecrübe ettiklerimdir.
Benim için kardeşlik, doğduğum coğrafyanın toprağında filizlenmiş, aynı dili konuşan, aynı kültürle yoğrulmuş insanlarla mümkündür.
Ne din, ne mezhep, ne ideolojik aidiyet bu bağı geçersiz kılabilir. İnsan inancını değiştirebilir, ideolojisini terk edebilir; ama ırkını inkâr ederek ne Arap, ne Fransız, ne de Fars olabilir.
Benim kardeşliğim, kan bağıyla, tarih bağıyla, kültür bağıyla Türk ırkınadır. Çünkü ben biliyorum ki "Varoluşun temeli, kimliğini unutmamaktan geçer!"
Efkan ÖTGÜN