Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
YASAR ÖZMEN
YASAR ÖZMEN

YAZAR-ŞAİR AŞKI

Yorum

YAZAR-ŞAİR AŞKI

0

Yorum

3

Beğeni

0,0

Puan

148

Okunma

YAZAR-ŞAİR AŞKI

YAZAR-ŞAİR AŞKI

Şiir Sarnıcı (e-dergi) 26. Sayısında yayımlanmıştır...

Emek nedir bilir misiniz dostlar? Hem de gecenizi gündüzünüze katarak yazdığınız bir roman, bir öykü kitabı ya da bir şiir kitabı. Hiçbir karşılık beklemeden salt kendi duygularını ve dünya algını kalıcılığa dönüştürebilmek uğruna yaptığınız bunca çaba. Nasıl bir özveridir ki üzerinde harcadığınız emeği hiçe sayıp iyi ki yaptım diyebiliyorsunuz. Yazar-şair aşkı demek gerek buna? Bunların yanında küçük bir alkış beklentisi de olmasın mı? Olsun elbet. Bu emeğin bir karşılığı olmasın mı, olsun hem de fazlasıyla. Olsun olmasına da nasıl yapacağız işte burası zor bir bilmece… Emeğin, değerinin ne olduğunu yaşadığımız, ilişki içinde olduğumuz ortamdan biliyoruz; en azında tanık olmuşuzdur. Emeğe saygısızlığı, üstüne üstlük emeğin değersizliğini gözümüzün içine soka soka normalleştirmeye ve bizi alıştırmaya çalışan bir anlayışla geldik bu günlere; bu ayrı bir konu. Emeğin saygınlığını emeğe karşı saygısızlığı bu satırlarda yazarı ve yayıncıyı incitmeden nasıl anlatırım inanın bilmiyorum. Çünkü yazarlıktan yayıncılığa uzanan zincir öyle kurgulanmış ki yazar da haklı yayıncı da haklı gibi görünüyor. Öyle olsa bile emeğinin karşılığını alamayan taraf, genellikle yazar-şair oluyor nedense.

Yayıncılık, yatırım gözüyle bakılan bir iş anlayışına henüz kavuşmamıştır ülkemizde. Büyük oynayanlar da popülarite olmadan yatırıma yanaşmıyorlar. İşin doğrusu edebiyatın niteliği aranmıyor; yazar isminin dolaşım değeri öne çıkıyor. Haklılar mı, ticari açıdan bakarsak son derece haklılar. Dünya piyasalarında dönen sistemden anlayabiliyoruz ki ticaret ya da bir iş yapacaksanız önce yatırım yapmanız yani altyapı için karşılıksız para harcamanız gerekiyor. Dünya piyasalarında start-up projelerine bile karşılıksız milyon dolarlar hibe eden (gelecekte ya tutarsa umuduyla) yatırımcıları gördükçe biz henüz bu noktalara gelecek ticaret kafasına erişmediğimiz, yazar şair mantığına bürünmediğimiz açıkça görülebiliyor. Yayıncılık ve edebiyat, salt ticaret savaşı olarak düşünülemez elbet. Kendi değerlerine ilişkin gelenek ve olmazsa olmazları vardır. En başta edebiyat sanatına gönül verenler genellikle duyarlı kişilerdir. Etik olmak zorundadırlar; olmazsa vicdanını susturamazlar. Bilirler ki etik olmanın da en temel ilkesi, emeğin hakkını ve hukukunu gözetmektir. En zayıf olduğu halka ise bir an önce görünür olma isteğinin baskın olmasıdır. Her yazar-şair düşünür ki kendi yazdıkları, yazılanların en iyisidir, bir an önce okura ulaştırılmalı ki okurun dünyasına bir şeyler katsın ya da değiştirsin. Ne kadar masum ve iyimser bir yaklaşım değil mi? Oysa edebiyat serengetisinde durum öyle çalışmıyor. Yayımcı, emeğe ne kadar az öderim ya da yazar-şairin zayıf halkasından nasıl yararlanırım derdindedir. Bunun karşısında yazar-şair de bir an önce kitabına kavuşmak için pek çok ayrıntıyı hiçe sayıp özveride bulunuyor.

Amacım edebiyat sanatına emek vermiş duyarlı yazar-şairleri incitmek değildir elbet. Biraz da emeğe saygısızlığın asıl sorumlusu, yazar-şairin kendisi gibi geliyor bana. Açıkça konuşalım bunu: Öncelikle yazar-şair ilk kitaplarında acemiliklerinin kurbanı oluyorlar. Rüştünü kanıtlamamış, amatör yayıncıların ellerine düşüyorlar. Bunlar, yayıncılıktan ziyade işin müteahhitliğini yapanlardır genellikle… Müteahhidin amacı, taşın altına elini sokmadan dolaylı işler yaparak para kazanmaktır. Yazar-şair de bir an önce kitabım çıksın da masrafı ne olursa olsun yaklaşımını taşıyan duyarlı ve heyecanlı kişilerdir. Öyle olunca kapak tencere örneği uygun ve karşılıklı sözleşme ortamı doğuyor. Yazar acemi, yayıncı taşeron olunca ortada olmaması gereken haksız rakamlar dönüyor. Ayrıca acemi yazar-şair; telif hakkının değerini, telif hakkı süresinin sıkıntılarını, telif hakkından dolayı kendisine çıkacak yaptırımların içeriğinden habersizdir. Ülkemizde telif hakkı konusunda hakkaniyeti gözetecek yasa var olsa bile uygulaması oldukça zor görünüyor. Kısacası yayıncının, telif hakkından dolayı yazarın başına neler getirebileceğini hesaba bile katmıyor.

Ülkemizde ticaret dahil her tür etkinlik artık yarar ve çıkar üzerine kurulmuştur. Zayıf tarafın varsa yayıncı seni kullanacak, güçlü tarafın varsa sen yayıncıdan istediğini almaya çalışacaksın. Ne yaparsanız yapın ortam gereği bu hiçbir zaman yazar-şair tarafına ağır basan bir durum olmayacaktır. Emek görünmez ve değer biçilemez bir şey olmasına karşın emeğin bir öneminin olmadığına alıştırılmışız ve ‘Adam sende’ deyip geçiyoruz. Yani harcadığımız emeğin değerini, yazar-şair olarak kendimize layık görmüyoruz; çünkü gerçek yaşamda akıtılan terin bile bir anlamının olmadığı bir anlayışla büyümüşüz ve alıştırılmışız boyun eğmeye…

Kendimden örnek vermek istiyorum. Dört tane kitabım yayıma hazırdır. Aslında basılı kitap değil, e-kitap taraftarıyımdır. Buna karşı basılı bir yayın olsun düşüncesiyle kitaplarımı bastırmak istedim. Yayıma hazır kitaplarımın, ikisi deneme (biri ödüllü), ikisi şiir kitabıdır. Örneğin Dilhan belgesel nehir şiir kitabını, altı yıl gibi bir sürede yazdım. Yani altı yıl boyunca bu şiirin üzerinde emek harcadım. Sosyal medya hesaplarımda, kitaplarımı yayımlatacağımı, ilgilenen yayıncıların benimle iletişime geçmesini istedim. Yayıncıların, “Kitaplarını biz yayımlayalım” diye iletişime geçmeyeceklerini biliyordum zaten. Yani deneyip görmek için böyle bir paylaşımı yaptım. Ses çıkmayınca ben girişimde bulunup üç-beş yayınevimden teklif aldım. Sonuç mu, beklediğimden farklı değildi. Yani kitapların basım masrafını karşıladığım gibi yayınevinin diğer harcamalarını da ben karşılıyorum. Telif hakkını teslim ettiğim gibi karşılığında kendi kitaplarımı bile ücreti karşılığı satın alabiliyorum… Emek artı tüm masraflar, yazar-şairin sırtında; satılan kitabın geliri yayıncının kasasında… İkinci baskıdan itibaren belli bir yüzde kâr payı vermeyi taahhüt eden yayınevleri de oldu tabii. Konunun parasal yönü beni hiç ilgilendirmiyor; asıl beni yaralayan konu, bu kadar emeğin bir karşılığının olmayışıdır. Edebiyat alanındaki çabamı insanımıza duyurabilmek için üstüne maddi bir yük almak zorunda kalışımdır. Kısacası ekonomik olmasa bile duygusal olarak açık açık kandırılan bir yayın serüvenidir yazar-şair olarak yaşadıklarımız. Bu yüzden, ben e-kitap olarak yayımlamanın daha sağlıklı ve daha çok okura ulaşacağına inanıyorum. Varsın imza ve fotoğraf verme ritüelleri eksik kalsın; yazdıklarım bir şeyler söylüyorsa onlar yaşasın….

Diğer bir sorun ise kitapların niteliği ve satışı. Yayınevinin işi olmasına karşın çoğu zaman yazar-şair de imza gerekçesiyle bu işin içine giriyor. Çoğu yayınevi yazar-şairini kitap fuarlarına imza için çağırıyor ve hiçbir masrafa dahil olmuyor. Yazar-şair de gövde gösterisi olsun biçiminde kendisine ayrılan saatte kitap stantlarında nöbet tutuyor. Kitap okuma oranımızın düşük olması, kitap içeriğinin niteliği, kitap okur ilişkisinin ortadan kayboluyor oluşu; ayrı tartışma konularıdır. İstatistiksel olarak bilmiyorum ama çok sayıda kitap basılıyor ve bunların çoğu okurla buluşamıyor. Rastgele bir standa vardığımızda okunabilir niteliğe sahip kitap sayısı parmakla gösterecek kadar az sayıdadır. Altı yıldır üç aylık-süreli bir e-dergi yayımlıyorum. Dergiye gelen metin ve şiirlerden biliyorum ki daha almamız gereken o kadar çok yol var ki nasıl çözülür inan karamsarlığımı gizleyemiyorum. Bir yazar-şair, klavye ve bilgisayar yazı programlarını bilmiyorsa, Türkçenin eklerini, noktalama işaretlerini ve özellikle sözcükleri doğru kullanamıyorsa ne yapılabilir? Örneğin lisans mezunu genç bir yazarın gönderdiği metinde kullandığı dil, Osmanlı Türkçesinden hallice. Bu, sadece yazar-şairin sorunu değil sanırım; ülkenin eğitim sorunudur.

Sorgularken bir yanı öldürüp diğerini öne çıkarmak değildir amacım. Her iki durumda da yani hem yayıncının hem yazar-şairin kendine özgü piyasa koşulları gereği sorunları vardır. Emeğin hak ettiği saygıyı görmesi ve maddi karşılığını alması nitelikle ilgili olduğunu söylememiz gerekiyor. Bu sezgisel tartıyı gerektirir, ancak işin içine ekonomik veriler girdiğinde sezgisel tartıyı kimsenin gözü görmüyor. Yayıncı elini taşın altına sokmuyor yazarın duygusallığını kullanarak tüm maliyeti yazarın omuzlarına yüklemeye çalışıyor. Sonuç olarak, yazar-şair tarafını mağdur eden bir piyasa yaşanıyor, yaşanmayı da sürdürecek görünüyor. Yayıncının derdi kâr edebilmektir; haklı mı, tabii ki haklıdır

Paylaş:
3 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Yazar-şair aşkı Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Yazar-şair aşkı yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
YAZAR-ŞAİR AŞKI yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL