1
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
120
Okunma
Anadolu Üniversitesi AÖF Yeni Türk Edebiyatına Giriş-1 ders kitabındaki edebiyat kuramı tanımı[1]; anladığım kadarıyla, kuramın nitelikleri ve nicelikleri gereği bilimine uygun olmayan, eksik ve zorlama bir tanım görünüyor. Adı geçen kitaptaki edebiyat ve eleştiri kuramı diye yapılan isimlendirmeler de bana göre salt birer yöntemdir ya da konuya yaklaşım biçimidir. Kuram, yöntem, teknik, sistem gibi kavramların; anlamsal alanını ve hiyerarşik bağlantılarını bilimsel olarak tanımlamadığımız sürece fen bilimleri eğitimi almış kişilerle sosyal bilimler eğitimi almış kişiler birbirlerini anlayamazlar. Öyle görünüyor ki edebiyat dünyasında kuram; belirlenmiş, sınırları çizilmiş ya da yöntemler üst üste konmuş bir algoritmik akış olarak bilinmektedir. İlginç olanıysa bu güne kadar bilim adamı kimliğine sahip akademisyen/akademisyenler tarafından bunlar bir kuram mı yoksa yöntem mi diye kuşkuya düşülüp hiç tartışılmamış. Tartışılsaydı bunların, yöntemden öte bir içerik taşımadığı kolaylıkla anlaşılırdı. Yol, yöntem ve işleyiş biçimlerine baktığımızda bunlar, yaklaşım biçimi, yöntem daha ileri düzeyi belki teknik olabilir.
Estetik değeri, nesnel olarak saptamaya yönelik bir sanat çözümleme tekniği geliştirdim, iki tane sanat/şiir kuramı saptadım, bir kişi bile ne işe yaradığını ya da ne olduğunu sormadı. Anadolu Üniversitesi AÖF Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne öğrenci olarak kaydımı yaptırdığımda neden anlaşılamadığımı çözdüm. Ders kitaplarından ve önceki yıllarda kayıt edilmiş canlı derslerden gördüm ki kuram kavramı, halk arasında konuşulduğu biçimiyle bilimsel gerçeklikten uzak, sınırları belirlenebilir bir yöntem ya da yöntemler topluluğu olarak açıklanmaktadır. Bir anlamda yaklaşım biçimlerine/yöntemlerine kuram denmektedir. Kısacası, edebiyat alanındaki akademisyenlerin önbilgisiyle örtüşmeyen bu nedenle de ne demek istediğim anlaşılmayan bir durum olduğunu gördüm. Hatta ünlü bir eleştirmenimizin kuram hakkında söylediklerinin tamamıyla yanlış olduğunu, açıklamasını da gerekçeleriyle birlikte deneme tarzında ortaya koyup Sanata Çözümlemeli Bakış (Sanatsal Denemeler-4) isimli kitabımda yayımladım. Aynı deneme[2], Çağdaş Türk Dili Dergisi ile Şiir Sarnıcı (e-dergi)’nda da yayımlandı. Kuram kavramı, halk arasında konuşulduğu gibi test edilmemiş bir önsezi veya kanıtları desteklemeyen bir tahmin, yaklaşım biçimi, yöntem, sınırları belirlenebilir bir yol, teknik vs. anlamında akademik seviyede kullanılamaz. Çünkü kuramın; oluş, işleyiş, sonuç kısmı mutlaklık taşır; belli yöntem veya teknikleri birleştirerek yapılabilecek bir şey değildir. Ayrıca kuram zaten doğal işleyişi olan bir süreçtir; kuram yapılmaz sadece varlığı saptanabilir. Örneğin adı geçen kitapta, “Okur odaklı eleştiri kuramı” denen yöntemin neresinde kuram vardır ya da kuram tanımına uyan ne gibi bir özelliği vardır? Bunu bana açıklayabilecek bir akademisyen var mıdır? Ders kitaplarında bile kurama örnek verildiğine göre benim göremediğim bir şeyler olmalı.
Kuram, kanıtlandığında yasa niteliğinde bir süreçtir, olgudur ya da harekettir. Hem sosyal hem fen alandaki saptanmış kuramlarda; etki dışında, tepki, oluş, işleyiş ve sonuç kısmına müdahale edilemez. Yani sadece etki parametreleri değiştirilebilir. Sosyal kuramlarda sonuçların doğruluk değeri, belli bir yelpaze içerisinde kalır; fen kuramları gibi matematiksel hesabı yapılamasa bile sonuçlar izlenebilir, sınanabilir, genellenebilir niteliktedir. Açıkçası, kuram tanımındaki ve işleyiş tarzındaki genel akademik görüş; bilimsel verilere dayandırılmıyor, edebiyatçılar incelediği alanı yüceltmek uğruna kavramın adını kullanıyor hatta kulaktan kulağa öğrenilmiş bir alışılmışlık, bilimsellikten uzak bir söylem olarak bugüne kadar sürdürülmüş görünüyor. Bu nedenle, eğer edebiyat bir bilim dalı olarak görülüyorsa o zaman akademik seviyede kuram; insan bilimleri, sosyal bilimler ve fen bilimlerinin eşgüdümü altında yeniden sorgulanıp bilimsel bir nitelik şemsiyesi altına sokulmalıdır. Çünkü kuram diye ortaya atılan şeyler, yöntemden daha ötesi değildir. Ayrıca yönteme kuram deyip kuramları saptamak yerine halının altına süpürürseniz işte edebiyat bilimini olduğu yere mıh gibi çakarsınız.
Katman Edebiyat Eleştiri Kuramı diye bir sistem geliştirdim. Berna Moran ve akademik kariyer sahibi hocaların söylemlerine bilimseldir diye inanıp bu sistemin adına kuram dedim. Sonradan anladım ki ben de öğrenilmiş alışkanlıkların kurbanı olmuşum. Bunun, kuram değil bir yöntemler bütünü olduğunu araştırınca anladım. Daha sonraki denemelerimde ve kitabın sanal ortamdaki nüshasında, eleştiri kuramı yerine eleştiri sistemi dedim; kitaptaki bölüm basılı olduğu için değiştirmek mümkün olmadı… Sürekli yinelediğim bir söz vardır: Bir bilim alanında kavramları, daha doğrusu o alandaki terimlerin, anlamsal alanını ve hiyerarşisini doğru tanımlamazsanız her şey birbirine karışır. Bazı bilimsel terimler arasında, sezgiyle bile ayırt edilmesi zor olan ayırtı diye adlandırdığımız çok küçük ayrıntı/farklılıklar vardır. Bu yüzden, eğitimin, değişimin, gelişimin başarısı ve yeniliğin temel taşı; bu ayrıntıları ayırt edebilmek, bilimine uygun tutum geliştirebilmektir.
Çoğu denememde sormuşumdur: Bu ülkede edebiyat kuramı saptayan var mı, diye. “Her zaman tekrarladığım gibi, yapıtlar kavramlardan, kurallardan değil; kuramlar, kavramlar yapıtlardan doğar.” diyebilen bir mantığa ve bu mantığa itiraz etmeyen akademik camiadan nasıl kuram saptamasını bekleyebilirsiniz ki? Yöntemleri üst üste koyup edebiyat kuramı diye altına imza atan bununla da akademik unvan kazanılan bir ortamda, neyin doğru ya da yanlış olduğunu saptamak kolay mı? Diğer kültürlerde saptanmış kuramları, her defasında kaynak gösterip yanına üç beş yorum ekleyerek çok önemli akademik çalışma yaptığını sanan dostlarımızdan daha ötesini beklemek bir düştür kanımca. Bunların, kurum kültürünün ve oturmuş akademik sistemin bir sorunu olduğunu, bu sistemden bilimsel ve yenilikçi bir yaklaşım geliştirilmesinin çok kolay olmayacağını şimdiden söyleyebiliriz. Bunca yıl, öğretmenler dâhil tüm akademik personelin kafasında oluşmuş içi boş kuram kavramının anlamsal alanı ve hiyerarşisini, çöpe atıp yerine anlaşılması daha zor bilimsel bir tanımı getirmek elbette zordur. Her şeyden önce bu işleri çekip çeviren orta yaş üstü kemikleşmiş kişilerin öğrenilmiş alışkanlıklarını yıkıp yerine yenisini koymanın başarılı olamayacağı açıktır. Ayrıca sosyal alan kuramları, genellikle soyut durumlardır/olgulardır. Anlaşılması, bilimler arası eşgüdümü ve disiplinler arası egemenliği gerektirir. Diğer taraftan bilimsel gerçeklikler, er ya da geç kendi yatağını bulur ve sizi oraya çeker.
Edebiyat bir bilim dalıysa, bunun ilkelerinin doğru tanımlanması, sınırları dinamik bir şekilde belirlenmesi, bilgi bütünlüğünü sağlayacak sistemin tesis edilmesi, geri beslemeye yönelik ölçütlerin belirlenmesi gerekir. Bilgi disiplini ve bütünlüğünün sağlanması, gelişim için gerekli ön adımdır. Edebiyat fakültelerinden mezun olan binlerce öğrenci vardır. Şair yazarlardan, az çok tanıdığımız kadarıyla, çok azı edebiyat bölümü mezunudur. Aslında fakülteler, bunları araştırıp istatistiki bilgi olarak ortaya koyacak bilgi ve dokümana sahipler. Böyle bir çalışmaları var mı, bilmiyorum. Fakülteler bilim yuvasıysa sistemde geri besleme yapabilmesi için bunların araştırılması bilimin gerektirdiği bir zorunluluktur. Arkasına dönüp biz ne yaptık diye sormayan bir kuruma, bilimsellikten ve bilim alanı temsil ettiğinden söz edilemez. Sanat, her ne kadar yeteneğe bağlıysa da, bu işin eğitimini alanlardan edebiyat sanatına yönelik bir verim alınamıyorsa önemli bir sorun olduğu ortada değil midir? Daha doğrusu başarısızlık değil midir? Edebiyat biliminden sorumlu yöneticiler; başarısızlığın hesabını, bilimsel gerekliliği bir kenara itsek bile vicdanen kendilerine sormayacaklar mı? Yoksa böyle bir sorgu, akıllarının ucundan bile geçmeyen anlamsız bir öneri midir?
Kuramın; sınırlarının, anlamsal alanının ve oturduğu dizgenin doğru belirlenmesi bilimsel çalışmaların bu açı altında yapılması gerekliliktir. Gerek fiziki gerek sosyal gerek soyut olgu ve olaylar; kuramların dikte ettiği açı altında ya da dikte ettiği yelpaze içerisinde hareket eder. Kuramı, içi boş bir terim olarak edebiyat bilimi alanında kullanırsak, bu bilime yön verecek gerçek kuramlar saptanamaz. O bilim alanında kuram saptanmadan yenilik, dönüşüm ve gelişim olmaz. Kolay anlaşılabilir diye iyi bilinen ve herkesin deneyebileceği bir kuramdan örnek vereyim. Bir taşı, yerçekimi kuramının izin verdiği oranda daha yükseğe atabilirsiniz. Sanırım bu eylemi, formülize etmeye gerek yoktur. Kuramın gerektirdiği koşulları sağlamadığınız sürece başarılı olamazsınız. Sosyal alandaki kuramlar da buna benzer özellikleri barındırır. Örneğin ‘Nesnel Bağlılaşık Kuramı’nı önünüze koyup düşünebilirsiniz. Ancak sosyal kuramların saptanması, ölçümü, kanıtlanması, örneklemlerde aynı sonucu vermesi daha zordur, tolere açısı daha yüksektir. Çünkü girdisi ve değişkeni çok fazladır, çoğunlukla açık dokulu konulardır ya da soyuttur.
Sonuç olarak kuramı, bilimlerin öngördüğü şekilde tanımlayıp alanınızda var olan kuramları saptamaya yönelmezseniz bilimden ya da bilimsel gelişmeden söz etmek boş bir söylem olarak kalır. Böyle bir durumda var olanla yetinmek dışında gelişim ve yeni bir şeyler ortaya koymak, mümkün olmaz. Edebiyat alanında saptanmamış belki de yüzlerce kuram vardır. Örneğin sanatın en önemli katmanlarından birisi olan çağrışımda… Bu katman, sanatta olduğu kadar edebiyat alanında da başat hatta temel taşı olan bir konudur. Ayrıca edebi metin ve sanat çözümlemesinde de temel alınması gereken bir alt alan. Yüzlerce edebiyat fakültesi ve güzel sanatlar fakültesi olmasına karşın, Türk yazın dünyasında çağrışımla ilgili; araştırma, inceleme ve denenerek raporlanmış kaç çalışma ya da istatistiki bilgi vardır, isterseniz bir araştırın. Artık yapay zekâ çağına ulaştık. Yapay zekâ, sanal ortamda yayımlanmış tüm dokümanlara ulaşıp bir saniye içinde ayrıntıları önünüze koyabiliyor. Artık bilimlerin amacı, özelde edebiyat biliminin hedefi; Anadolu Üniversitesi, Yeni Türk Edebiyatına Giriş-1, ders kitabında açıklandığı gibi bilgiye ulaşmak ve yöntemler altında tarihsel bilgiyle boğuşmak değildir; bilginin kullanılmasını, bilgiden bilginin nasıl üretileceğinin yollarını bulmaktır. Anlaşılması için kısa anlatımla yazayım: Var olan bilgiden henüz bilinçlerde uyanmamış uyur bilgiyi saptamaktır; saptamayı yapabilecek beyinleri yetiştirmektir. Lisans düzeyindeki edebiyat fakültesinin derslerinden buna yönelik ben bir açıklık, saptama, hedef belirleme görmedim. Umarım yanılırım. 17 Ekim 2023, Narlıdere
[1] Anadolu Üniversitesi, Yeni Türk Edebiyatına Giriş-1 Ders kitabı.
[2] Kuram Kavram Sanat, siirsarnici-e-dergi.blogspot.com/p/sanatsal-denemeler.html