1
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
164
Okunma
KAPİTALİZM KARŞITLIĞI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
Biz Türk halkının makbuz talihi olsa gerek; kahvehane külturuyle on dakikada hükümetler yıkıp, hükümetler kuruyoruz. Bazen de kahramanlığa soyunup, top yekün baska bir millete savaslar açıyoruz. Ya da "Benim param olsaydı şu X noktasında fabrikalar kurup, işsizliği ortadan kaldırırdım" teraneleri yetmezmiş gibi, bazılsrı da Tanrılığa soyunup; "Ben Allah’ın yerinde olsaydım; şunu şöyle, bunu böyle yapardım(!)" gevezeliğinden öteye gecmeyen ütopyalarla kendilerini avutup duruyor...
Bu coğrafyanın düşünsel dünyasında kronikleşmiş bir ikilikler silsilesi göze çarpmaktadır.
Toplumun bir bölümü Arap kültürüne hayranlık duyarak, bu kültürün çoğu zaman çağdaş dünyada karşılık bulmayan eğitim sistemini ve yaşam tarzını topluma dayatmaya çalışmaktadır.
Bir diğer kesim, tarihsel süreç içerisinde başarısız uygulamalarıyla bilinen komünist ideolojiyi romantize ederek, ütopyacı bir heyecanla savunmaktadır.
Üçüncü bir kesim ise, kapitalizme kökten bir karşıtlık içinde konumlanmaktadır.
Arap kültürüne duyulan hayranlık, her ne kadar eleştirilebilir olsa da, dayatma olmadığı müddetçe, temelde bir yaşam biçiminin tercih edilmesiyle ilgilidir.
Toplumların kültürel çeşitliliği açısından bu tür yönelimlerin anlaşılabilir tarafları vardır.
İran örneğinde olduğu gibi, bu kültür devlet eliyle dayatıldığı toplumda, bireylerin bir kısmı bu yaşam tarzını benimserken, diğer bir kısmı alternatif alanlarda; evlerinde veya özel mekânlarda, farklı yaşam pratikleri geliştirmekte ve özgürlük alanlarını yaratmaktadır.
Komünizm ise, Arap kültürünün aksine sadece bir yaşam tarzı değil, aynı zamanda bir yönetim biçimidir.
Yüzyıllar boyunca çeşitli ülkelerde uygulanmaya çalışılmış, ancak geniş ölçekte kalıcı bir başarı elde edememiştir.
Komünizmi savunan bireyler çoğu zaman kendilerini “özgürlük sevdalısı” olarak tanımlasa da, tarihteki uygulamalar göstermektedir ki, komünizmin hatta onun ön aşaması olan sosyalizmin bile bireysel özgürlükler açısından ciddi sınırlılıklar içerdiği görülmektedir.
Buna rağmen, komünizm ütopyasına inanan kesimler, sistemin özgürlük vadeden teorik söylemine odaklanıp, tarihsel pratikteki ve otoriter sonuçlarını göz ardı etme eğilimindedirler.
Kapitalizm karşıtlığı ise, bu üç eğilim içinde belki de en çelişkili olanıdır.
Kapitalizme tepki gösteren kesimlerin bir kısmı, gündelik yaşam pratiklerinde eleştirdikleri sistemin sunduğu imkânlardan yoğun biçimde yararlanmaktadır.
Salaş kıyafetleriyle, ceplerinde uluslararası markaların sigaraları, önlerinde ithal içeceklerle kapitalist sistemin ürünlerini tüketirken, teorik düzlemde kapitalizmi topyekûn reddetmektedirler.
Bu kesimin söylemleri çoğu zaman gerçekçi olmaktan uzaktır; sanki modern dünyanın ekonomik işleyişi olmadan, insanlığın “fotosentezle” yaşayabileceği bir ütopyaya inanılmaktadır.
Kapitalizmi bütünüyle reddeden bu yaklaşım, ekonomik sistemlerin işleyişine dair yüzeysel bir kavrayışı da beraberinde getirir.
Bu bağlamda, son günlerde dijital mecralarda Vehbi Koç hakkında dolaşan, “alıntı” ibaresiyle paylaşılan ve gerçeğe dayanmayan söylemler dikkat çekicidir.
Vehbi Koç’un Kenan Evren’e idamların hızlandırılması ve işveren lehine düzenlemeler yapılması yönünde bir mektup yazdığı iddiaları, tarihsel gerçeklikten yoksundur.
Bu tür dezenformasyonlar, yalnızca bireylere değil, ekonomik kalkınma süreçlerine de zarar vermektedir.
Oysa bir ülkenin ekonomik gelişimi, sermaye birikimi ve girişimcilik faaliyetleriyle doğru orantılıdır.
Sermaye sahibi bireylerin sayısının artması, üretim kapasitesinin yükselmesi, yeni iş alanlarının açılması ve istihdam olanaklarının genişlemesi anlamına gelir.
Kapitalizme köktenci bir yaklaşımla karşı çıkmak yerine, sistemin adaletsizliklerini eleştirmek ve iyileştirmek yönünde rasyonel bir duruş sergilemek daha anlamlıdır.
Toplumun bireyleri olarak üretime katılmak, ekonomik değerin yaratımına katkıda bulunmak, sadece ülke ekonomisine değil, aile bütçelerine de doğrudan etki eder.
Kazancın zorluğu ve emeğin değeri deneyimlendiğinde, kapitalizme karşı geliştirilen reflekslerin daha sağlıklı bir temele oturması da mümkün olur.
Sonuç olarak, kapitalizme karşı çıkmak, ütopyacı ve yüzeysel söylemlerle değil; üretim süreçlerine katılarak, ekonomik sistemin iç dinamiklerini kavrayarak yapılmalıdır. Aksi takdirde, sermaye sahibi olanlar, tarih boyunca olduğu gibi gelecekte de üretmeyen kesimlerin sırtına binmeye devam edeceklerdir.
Efkan ÖTGÜN
5.0
100% (2)