0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
134
Okunma
LEYLEĞİ HAVADA GÖRMÜŞTÜM
Eylül ayının ilk haftasında Sandıklı’ya resen atanmıştım.
Kadrom tamamen oraya geçti bir anda!
Her sabah saat 8 olmadan, 45 kilometre olan bu yolu arabamla 40 dakikada gidip okuluma ulaşıyordum.
İlk günlerde epey tedirgin bir şekilde arabaya biniyordum.
Oldukça kısa mesafelerde araba kullanmıştım bugüne kadar.
Benim için uzun bir yolculuk sayılırdı Sandıklı Dinar arası.
“Kendi başıma ilk kez gideceğim başarabilir miyim acaba?” diye düşünürken,
“ Haydi Tülay!
Olacak bu iş!” deyip , arabamı çalıştırdım.
Yanımdan tırlar geçerken nefesimi tutuyordum.
“Pes etmek yok!
Devam!” diyordum.
İkindi vakti 16.00 da ders bitince arabama binip tekrar eve dönüyordum.
İlk gün içinmiş o korkum ve tedirginliğim.
Sonrası , yollar yağ gibi akıp geçmeye başladı.
Bir ay boyunca böyle gidip geldim.
Okula gitmek için ne servis vardı ne de bana uygun otobüs !
Mecburdum bu arabayı öğrenmeye!
Oldu başardım !
Ancak, kış mevsiminde virajlı yolların kar buz yüzünden tehlikeli olması nedeniyle, dönmek için görevlendirme isteğinde bulundum.
Bu hafta görevlendirme isteğime cevap geldi. Dinar yerine Tatarlı kasabası Cumhuriyet ilkokulu, özel eğitim sınıfına görevlendirildim.
Neyse ki bu kasabaya servis otobüsü vardı.
Her sabah 20 öğretmen bu 40 kilometrelik yola servisle gitmeye başladık.
Ama burada da aynı virajlı yollar!
Akçaköy’den , Karabedir’den, Alparslan’dan, Okçular’dan geçtikten sonra Tatarlı’ya ulaşıyorduk.
Dağların arasından geçerek yol alıyorduk.
Yol üzerindeki tarlalarda patates toplayan ırgatlar vardı.
Onlar bizden de erken çalışmaya başlamışlardı.
Çobanlar sürülerini otlatmaya çıkmışlar , ovanın bereketinden faydalanıyorlardı.
Bazen virajı alamayıp devrilen patates yüklü kamyonlar görüyorduk.
Genelde sis oluyordu sabahın bu saatlerinde dağlarda.
O yüce dağlar sisleri eteklerine kadar bürüyüp uyumaya devam ediyorlardı
Etrafı izleyerek Tatarlı’ya ulaşıyorduk.
Okulumuz tek katlı, tertemiz , yeni bir bina!
Öğrenciler bizi her gün kapıda karşılıyorlardı.
Kimi boynumuza sarılıyor, kimi konuşmaya çalışıyordu.
Nasıl sevimli çocuklar anlatamam.
Yiğit isminde minicik bir erkek öğrenci “ hoşgeldin öğretmenim! Teneffüste benimle köşe kapmaca oynar mısın?” dedi.
Güldüm.
“Tamam ! Teneffüs olsun !” dedim . Kıvırcık saçlarını okşadım.
Müdürümüz, okul ve öğretmenleri ile o kadar ilgili ki!
Tertemiz , pırıl pırıl bir okul sizi karşılıyordu.
Okulun öğretmen kadrosu benim haricimde gencecikler!
Hepsi de büyük bir özveri ile çalışıyorlar.
Her teneffüs öğrencilerine döküman hazırlamanın peşindeler.
Onları hayranlıkla izliyorum.
Yeni okuluma hemencecik ısınıverdim.
Özel eğitim sınıfında iki özel öğrencimiz var. Biri orta diğeri ağır engelli!
İki öğretmen birlikte derse giriyoruz.
Onlara elimizden geldiğince destek olmaya çalışıyoruz.
Bu bizim görevimiz!
Teneffüste onları da temiz hava alsınlar diye dışarı çıkarıyoruz.
Yiğit beni görür görmez
“ öğretmenim! Köşe kapmaca oynayacaktık!” dedi.
Söz vermiştim !
Beş altı öğrenci ile birlikte bir iki dakikalık gönülleri olsun diye köşe kapmaca oynadık.
Bu minicik öğrenciler beni benden aldılar.
Kimi sarılıyor, kimi kahkahalar atıyordu.
Onlarla birlikte birkaç dakikalığına ben de minik bir öğrenci olmuştum.
Özel eğitimdeki öğrencim İpek de ellerini çırpıyor , bizimle birlikte koşuyordu.
Mutluydum. Bu sayede mini minicik çocuklar ile birlikte olmanın güzelliğini yaşıyordum.
Aslında ben ağustos ayının başlarında yüzlerce leyleği havada görmüş gülmüştüm. Oysaki onlar bana bu günlerin haberini veriyorlarmış.
“Bizim gibi sen de gez gör dünyayı!” demişler.
Bu dünya aslında, tadını almasını bilene ve her şeyden ders çıkarmasını bilene çok cömert davranıyor.
İnanın bana !
Tülay Sarıcabağlı Şimşek
08.10.2025
5.0
100% (1)