ANILARIN İÇİNDEN 13 Sessiz geçen günler içinde ben iyice içime kapanık hale geldim. Hep sorunlarla boğuşuyor, nasıl altından kalkabilirim diye düşünüyor, çocuk aklımla bir çözüm bulamıyordum. Babamın beni okutmayacağını bilen bir iki yakın akrabam, benim için oğullarına şimdiden söz kesmek istiyorlardı. Hatta Maya halam: ’’Benim yanımda büyüsün bizim eve alışsın. Sonra da oğlum ile evlendiririz’’ demiş babama. Annem evde kıyamet kopardı: ’’Ne aileye kız veririm ne de alırım.Daha on yaşında bir çocuk için bunlar nasıl dile getiriliyor ’’diye epey tepkisini koymuştu. O olaydan sonra Maya halam sustu ancak, büyük oğlunu sonraki yıllarda yine aileden başka biriyle evlendirmesine rağmen benden asla vazgeçmedi. Bana karşı çok farklı bir tutkusu vardı. Ben de halalarımı çok seviyordum ancak, ben evlilik değil sadece okuyup kendime farklı bir gelecek düşünüyordum. Ben yine konuşmadım. Hep sessiz hep içe kapanık... Meryem nenem bana "sessiz tiyara" (teyyare) diye seslenirdi. Evde annemin en büyük yardımcısı bendim ama çok çabuk yoruluyordum. Nefes nefese kalıyordum. Kalbimin çarpıntısını duyabiliyordum. Bir doktor olmayı ve hastaları iyileştirmeyi ne çok isterdim ama imkânsızdı. Çünkü imkânım yoktu. Çözümsüzlüğün üzerimde yaptığı baskı olsa gerek, sağ bacağımda kasığıma doğru bir ağrı peydah oldu. Günlerce geçmedi. Bilâkis ağrı artmaya ve benim yürümemi engellemeye başladı. Topallıyor adım atarken büyük ağrı çekiyordum. On gün sonra beni yatağa bağımlı hâle getirdi.Kimseyle konuşmadığım için anneme de bir şey anlatamıyordum. Ateşim yükselmiş ağrıdan kıvranırken annem yanıma geldi. ’Kızım ne oldu sana ateşler içinde yanıyorsun’’ deyip üzgün ve şaşkın bakınıyordu. Rengim çükündür(şeker pancarı) gibi kıpkırmızı olmuştu. Dayanamadım feryat figan ağlıyordum ben de. Bacağımı kasığımı gösterdim elimle. Annem açar açmaz bir feryat kopardı. İki tane alt alta yumurta büyüklüğünde şişlik oluşmuştu. Dokunamıyordum ağrıdan. Hemen koşarak Hamide deyzayı alıp getirdi. Hamide deyza mahallemizin otacısı idi. Benim kolum yıllardır çok çabuk çıkardı. Yanlış bir harekette omuzundan çıkar ağrı verirdi. Hemen Hamide deyzaya gider takdırırdık. O bilirdi ilmini bu işlerin. Kolumu omzundan tutar yerine yerleştirirdi hemen. Bazen dabaz(ürtiker) olurdum. Yine annem ona götürür beni dağlattırırdı. Doktor nedir bilmezdik. Doktorumuz Hamide deyza idi. Köye nenemin yanına gittiğimde de Fatma nenemin köyün otacısı olduğunu görürdüm. Birinin göbeği düşerse eline bir kalıp zeytinyağı sabunu (köyde herkes sabununu zeytinyağı ile kendisi evinde yapardı. Çünkü zeytin ağaçları fazla idi. Zengin bir köydü) alıp getirir "Deyzam acı şu göbeğimi çek "derdi. Nenem ona yere yatmasını söyler, onun getirdiği sabunla gider ellerini bolca sabunlayıp köpükler yıkar sonra gelip baş parmağını o kişinin göbeğine yerleştirip etrafında dönerdi. Göbek nerede atıyorsa bilir söylerdi. Ve birdenbire çeker yerine oturdu. Bir gün de nenemle birlikte köyün bahçelerinden ısırgan otu toplamaya gitmiştik. "Nene bu otlar elimi ısırdı "derdim. Dokunmamamı söyler kendisi toplardı. Köyde veremli bir insana ilaç hazırlayacakmış, ısırgan otunun içine bal ve un katardı. Birşeyler daha ilave ederdi ama çocukluk işte tam dikkatimi vermezdim. Ondan bir hamur yapar minik minik yuvarlar kurutur ve hasta kişiye verirdi. Hamide deyza bacağımı kasığımı görür görmez’’ eyvah’’ dedi. Annemi bir kenara çekti. Fısıldadı. Annemin gözleri iriydi zaten. Daha da irileşti. ’’Hıyarcık bu!’’ dediler. ’’Bunu ya doktor kesip alacak ya da biz şimdi hemen deleceğiz ’’ dediler. Doktora gidip bıçak ile kestirmektense delmeleri daha iyiydi.Hamide deyzayı işaret ettim. Annem bir iki komşu kadını daha çağırdı. Hamide deyzam malzemelerini alıp getirdi. Küçük tüpün üzerinde kalın örgü şişlerini kıpkırmızı oluncaya kadar ısıttılar. Emine abla gelip dizlerime oturdu. Döne abla kollarımı tuttu. Annemin eli kolu dökülmüş, ağlıyor bana teselli sözleri söylüyordu gözlerime bakarak. Daha önce de dabaz olduğumda yorgan iğnesini ısıtıp tenime değdirerek korkutuyorlardı ya... Ben yine öyle bir şey olacak sanıyordum. O kıpkırmızı kızgın şişi nasıl batırdılar, bir anda nasıl bir acı duydum. Adeta hayvan damgalanır gibi yüreğim dağlandı, bir çığlık attım. Ama delmeyi başaramadılar. Bu kez diğer şişi alıp delmek için uğraşılarken ’bırakın beni’ diye bağırdım ama imkânsız... Alıcı kuşlar gibi başıma çöküşmüşlerdi. Delmeden bırakmayacaklardı anladım. Nefes alamıyordum. Tepinemiyordum. Üzerime çökenler benim nefes bile almamı engelliyordu. Kan ter içinde sadece bağırıyordum. Çırpınmam, kartalın pençesindeki yavru serçenin çırpınışına benzemişti. Feryatlarıma tüm mahalle gelmişti. İki şiş ile iki yumruyu deldiler. Ben ise kan ter içinde ellerinin altında nefessiz bayılıp kalmıştım. Petrol fışkırır gibi iltihap boşaltmışlar içinden bezelerin ... Babam eve gelip kalabalığı gördüğünde şoka girmiş. Durumu öğrendiğinde anneme epeyce kızıp bir de tokat atmış: ’’Böyle bir durum vardı neden haber vermeden kendi başınıza iş yaptınız. Doktorlar ne güne duruyordu. Ya ters bir damara denk geldiyse ya kızım topal kalırsa. Hepinizin elimden çekeceği var’’ diye epey kızıp bağırınca evde bulunan konu komşu herkes yok olmuş. İyileşip kalkmam bir hafta sürdü. Yavaş yavaş korka korka yürümeye başladım. Ama yine konuşmamakta direniyordum. Ben konuşmazsam babam beni anlar okula gönderir diyordum. Okulu gözümde o kadar büyütüyordum ki. Sanki oraya giden herkesi anında meslek sahibi yapacaklar. Anında huzura mutluluğa kavuşacak ve prensesler gibi farklılaşacaktım ... Hayal dünyası bu ya. Çünkü ben bir çocuktum on yaşında bir çocuk.... Bakalım bu çocuk gelecekte onu bekleyen daha binlerce sorun arasından nelerle baş edebilecek ve nelere yenik düşüp kadere boyun eğecekti ? Vakti saati geldiğinde hepsini yavaş yavaş yaşayıp göreceğiz. Bu hayat oyununda rolümüzü nasıl oynayacağız? Arkası haftaya. KARDELEN(Ayrıkotu) 26.03.2021 Tülay Sarıcabağlı Şimşek Dinar/Afyonkarahisar |