0
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
158
Okunma
LİSEDEN HOCAM OLAN SAYIN HAMİT ORAL İLE "AYDINLIK" KAVRAMI ÜZERİNE "AYDIN İNSAN"
“Aydın” kavramını yalnızca ideolojik iki bakış açısı üzerinden değerlendirmek, kavramın özüne ve kapsamına dar bir çerçeveden yaklaşmak anlamına gelir. Oysa “aydın olmak” çok boyutlu bir olgudur; belli bir ideolojiye veya düşünsel kalıba indirgenmesi hem kavramsal hem de toplumsal düzlemde ciddi bir eksiklik yaratır.
Aydın olmak nedir? Nasıl aydın olunur? Hangi alanlarda “aydın” sıfatı kazanılır? Bu sorulara sağlıklı yanıtlar verebilmek için öncelikle kavramın dilsel ve sözlük anlamını ortaya koymak gerekir.
Türk Dil Kurumu’na göre “aydın” sözcüğü;
1. Işık alan, ışıklı, aydınlık, pırıltılı anlamına gelir. “O aydın sabahları özlüyoruz.” gibi.
2. (Ad – sıfat) Genellikle öğrenim görmüş, çok okumuş, kültürlü, bilgili, görgülü, ileri ve açık düşünceli, kendisi aydınlanmış olduğu için çevresini de aydınlatabilecek nitelikte olan kimseyi ifade eder.
Bu tanımlar, “aydın” kavramının yalnızca düşünsel bir durumu değil, aynı zamanda bir nitelik, bir etki alanı yaratan özellik olduğunu da gösterir.
Lisede öğretmenim olan saygıdeğer Hamit ORAL hocamızın “aydın” kavramını iki ideolojik eksen üzerinden değerlendiren yaklaşımı, bu kavramın dar bir ideolojik çerçeveye hapsedilmesine örnektir. Hocamızın yaklaşımına göre:
Sol/sosyalist kesim, savaş karşıtlığı üzerinden evrensel hümanizmi savunurken, bir yandan da idealleri uğruna savaşmanın gerekliliğini vurgulayarak kendi içinde bir çelişki sergilemektedir.
“Haklı nedenlerle de olsa savaşa karşıyım, savaş insanlık suçudur.” cümlesinden sonra “İnsanın ideali, ülküsü uğruna savaşmalıdır.” denilerek, hümanizmle çelişen bir ideal tanımı yapılmaktadır.
Milliyetçi/yerli kesim ise, millî ve yerli değerleri savunmasına karşın farklı düşüncelere tahammülsüzlükle eleştirilmektedir.
“Millîdir, yerlidir, Turancıdır; ama içte en küçük bir farklılığa tahammül etmiyor; kendisi gibi düşünmeyene asla hoşgörüyle bakmıyor.”
Bu iki yaklaşım, “aydın kimdir?” sorusuna yanıt aramaktan ziyade, iki karşıt ideolojik tutumu eleştirel biçimde betimlemekte; böylece kavramsal bir çözümleme yerine kutuplaştırıcı bir tartışma alanı yaratmaktadır. Dolayısıyla metnin başlığı ile içeriği arasında bir bağlam uyumsuzluğu ortaya çıkmaktadır.
"Aydınlık" kavramının bağımsız niteliği; “Aydın” kavramı ne sağ ideolojiyle ne de sol ideolojiyle özdeşleştirilebilir. Aydın olmak; ideolojik bir aidiyet değil, düşünsel bir yetkinlik, alan bilgisi, sorgulama gücü ve çevresine ışık yayma kapasitesidir.
Bir başka deyişle, “aydınlık” kişiden kişiye değişen, öznel ama aynı zamanda alana özgü bir niteliktir.
Bir dağcı, kendi alanında dağa tırmanma konusundaki bilgi, deneyim ve öncülüğüyle aydın olabilir.
Bir cerrah, tıptaki uzmanlığı ve yenilikçi yaklaşımıyla aydın bir figürdür.
Bir tesisat ustası, mesleki becerisi ve üretkenliğiyle kendi alanında aydınlık saçabilir.
Bir temizlik görevlisi, yaptığı işteki özen ve disipliniyle çevresini dönüştürücü bir etki yaratabilir.
Dolayısıyla aydın olmak, akademik veya ideolojik bir pozisyonla sınırlı değildir; her birey, kendi ışığı kadar aydındır. Bir mum nasıl sınırlı bir alanı aydınlatıyorsa, bir güneş de çok geniş bir coğrafyayı aydınlatır. Herkes, çevresine yaydığı ışık oranında “aydın” sıfatını hak eder.
Sonuç olarak, “aydın olmak” kavramı ideolojik sınırların ötesinde, alan bilgisi, düşünsel derinlik, sorgulama yeteneği ve topluma katkı potansiyeliyle tanımlanmalıdır. Hamit Hocamızın analizinde olduğu gibi, ideolojik kutuplar üzerinden bir tanımlama yapmak, kavramın evrensel ve çoğulcu niteliğini zayıflatmaktadır.
Aydın olmak; etik sorumluluk, bilgi birikimi, eleştirel düşünme, paylaşma isteği ve toplumsal etki yaratma bileşenlerinin bir araya gelmesiyle oluşur. Bu nedenle, "aydın olmak" ne bir ideolojinin tekelindedir ne de Akademik kürsünün sınırlarına sığar.
Boynuz kulağı geçtiyse affola hocam.
Saygılar...
Efkan ÖTGÜN
5.0
100% (2)