0
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
169
Okunma

Gizemli Ruhların Çığlığı: Anadolu Efsaneleri.
Anadolu coğrafyası bir dile gelse de konuşsa kim bilir neler anlatır. Eminim bizleri asırlar ötesine götürür; “işte ben buyum, kıymetimi bilin” diye çığlık atardı.
Güzel Anadolu’m, asırlar boyu nice medeniyetlere ev sahipliği yapmış; nice savaşlara şahitlik etmiştir. Anadolu’mun ruhunda nice mitolojiler ve efsaneler gizlidir. Tanrılardan tutun da doğaüstü varlıklarla ilgili sayısız hikâyeler doğmuştur. Bu yönüyle Anadolu, geçmişin gizli sırlarını ve insanların kollektif bilincini ve inançlarını ruhunda taşır.
Anadolu’muz, bakalım hangi kavimlere analık edip beşiğini sallamış:
Hititlerle başlıyor, Lidyalılar, Urartular, Yunan kolonileri ve Türk boyları ile devam ediyor. Ve her kavmin kültürünü, inan-cını, savaşlarını ve yaşantılarını efsanelere dönüştürerek bizlere miras olarak bırakmış.
Troyalılar ve Truva Savaşı:
Troya ya da Truva, Çanakkale yakınlarında Ege Denizi kıyısında bulunan antik kentin adıdır. Bu kent adını Truva savaşından almıştır. Esasında savaş denilse de genellikle efsanevi bir anlatı olduğuna dair iddialar bulunmaktadır. Bu iddianın kaynağı Homeros’un kaleme aldığı İlyada destanına dayanmaktadır. Binlerce yıl zihinlerde yer alan bu hikâyede adı geçen savaşın nedeni, Truvalı Prens Paris’in Sparta Kraliçesi Helena’yı kaçırması olarak yazılmış ve hikâyeye göre bu savaş Yunanlılarla Truvalılar arasında olmuş ve on yıl sürmüştür. İşte filmlere konu olan Truva Atı Efsanesi de bu savaş sonucunda ortaya çıkmıştır.
Savaşın onuncu yılında Yunanlılar savaşı kazanmak için tahtadan büyükçe bir at yapmışlar ve içine askerlerini yerleştirmişler. Bu bir savaş tuzağıydı aslında ancak Truvalılar devasa atın kendilerine barışı sağlamak için gönderilmiş hediye olduğu yanılgısına düşmüş ve şehirlerine almışlar. Ne var ki; karanlık çöktüğünde atın karnına saklanan Yunan askerleri çıkmış ve tüm Truva’yı fethetmiş. Günümüzde bile Truva atı bir hilenin ve stratejinin adı olarak kullanılır.
Bu efsane, tarihsel bağlamda bir temele dayanıyor olabilir. Çanakkale’deki Troya Antik Kenti’nde arkeolojik kazılar yapılmış ve İlyada’da Destanını andıran bulgular elde edilmiştir. Ne var ki böyle bir savaşın yapıldığına dair kesin bir bilimsel kanıt bulunamamıştır.
Frigya Kralı Midas Efsanesi:
Frigya Kralı Midas efsanesinin doğum yeri yine Anadolu topraklarıdır. Frigya Kralı, efsanelere göre dokunduğu her şeyi altına çevirirmiş ama bu yaptığı kendisine bir lanet olarak dönermiş. Peki bu yeteneği kimden almış Frigya Kralı?
Efsaneye göre Tanrı Dionysos, Midas’ın bir dilek dilemesini istemiş, Midas ise dokunduğu her şeyin altına dönüşmesini dile-miş. Dileği kabul edilen Midas, kısa zamanda zengin olmuş ama sonunda açlıkla sınanmaya mecbur kalmış. Zira Midas, her tuttuğunun altın olmasını dilediği için yiyeceği ve içeceği her şey altına dönüşüyormuş!
Kral Midas, dileğinin lanete dönüşeceğini hiç akıl edemediği için pişmanlık içinde tanrı Dionyso’a yakarmaya varmış ve bu lanetten kurtulmayı dilemiş. Tanrı Dionysos bu dileğini bir şartla kabul edeceğini söylemiş. Tanrı Dionysos’un isteğine uyarak ana nehre girip yıkanmış ve lanetten kurtulmuş.
Frigya Kralı Midas, Frigya’nın gerçek kralı olarak bilinir ancak “altın dokunuş” hikâyesi tamamen efsanevi bir anlatımdır. Bu anlatım; Frigya’nın simgesi haline gelmiş ve yüzyıllar boyu halk arasında yayılmıştır. Hikâyenin ana fikri; “Altın dokunuş” aşırı zengin olma isteğinin ve zenginlik arayışının hazin sonucunun simgesel anlatımıdır.
Anadolu Efsanelerinden biri de Kybele’dir. Bu Tanrıca, Anadolu’nun en güçlü tanrılarından biridir. Kybele; doğa, bereket ve toprak anlamına gelmektedir. Frigya kökenlidir ve daha sonraları Yunan ve Roma mitolojilerinde Rhea ya da Magna olarak isimlendirilmiştir. Kybela, hem dağların, hem vahşi doğanın hâkimi, bir anne ve koruyucu bir tanrıca olarak bilinmiş ve saygı görmüştür. Kybele kültüne göre tapınma, Anadolu’nun dağlık bölgelerinde yaşayan insanlar, doğayla güçlü bağlar kurulabileceğine inanmış.
Kybele’nin çok sayıda rahipleri ve rahibeleri varmış; tanrıçalarının onuruna vahşi danslar eşliğinde ayinler yapılırmış ve Anadolu’nun kadim doğa inançlarını şekillendirmiş.
Kybele; kadının gücünü ve doğurganlığını sembolize etmektedir. Günümüzde Anadolu’nun bereketli topraklarıyla ilişkilendiril-miştir. Kybele efsanesi, toplumlar tarafından doğanın ve hayatın kaynağı olarak görülmüştür.
Bir başka efsane Nemrut Dağı efsanesidir:
Nemrut Dağı, Adıyaman ilimizde turistlerin ziyaret akınına uğrayan bir dağdır. Dağın zirvesinde bulunan devasa antik heykelleriyle meşhurdur. M.Ö. 1. Yüzyılda, Kommagene Kralı Antichus tarafından yaptırılmış anıt mezarlardır. Nemrut Dağı, tarihsel yönüyle değil ayrıca sayısız efsanelere de ev sahipliği yapmıştır. Efsaneye göre; I. Antiochus, kendini tanrılarla birleştirmek ve tanrıları gibi ölümsüzleştirmek için Nemrut Dağı’nın zirvesine bu devasa anıtları yaptırmış. Zeus, Apollo ve Herakles gibi tanrı heykelleri Antiochus’u temsil etmektedir.
Nemrut Dağı zirvesinde gün doğumu ve batımı turistlere ve halka mistik bir atmosfer sunmaktadır. Bu büyüleyici hali zamanla efsaneleşerek, heykellerin ve mezarların ilahi bir güç tarafından korunduğuna inanılmaktadır.
Şahmeran, Anadolu’muzda yaşayan ilginç bir efsanedir. Efsaneye göre Şahmeran’ın yarısı yılan, diğer yarısı ise kadındır. Kadın ve yılan yapısal özelliğiyle bilgeliği, iyiliği ve doğaüstü gücü temsil etmektedir. Efsaneye göre Şahmeran, yılanların kraliçesidir ve yer altında yılanlarla birlikte, insanlara görünmeden yaşamış. Ne var ki bir gün Cemşab isimli bir genç, tesadüf sonucunda Şahmeran’ın yaşadığı yeri fark etmiş ve onunla karşılaşmış. Şahmeran, Cemşab’ın sözlerine güvenip ona bilgeliği öğretmiş ancak Cemşab, Şahmeran’a ihanet etmiş:
İhanet şöyle başlamış:
O dönemin kralı hastalanmış. Kralın iyileşmesi için Şahmeran’ın vücudundan ilaç yapılması için öldürülmesi gerekiyormuş. Şahmeran’ı öldürmüşler ancak bu ölüm bir efsaneye dönüşmüş. Kral iyileşmiş ve Cenşab’a da bilgelik bahşedilmiş.
Bu efsanenin mitolojik anlamı; Anadolu halk kültüründe sadakat ve ihanetin iki ayrı yüzü anlatılır. Aynı zamanda doğaüstü yaratıklarla insanlar arasındaki ilişkiyi sembolize etmektedir. O günden bu güne Güneydoğu Anadolu’da Şahmeran’a dair semboller ve hikâyeler anlatılır.
Nuh’un Gemisi ve Ağrı Dağı Efsanesi de Anadolu mitolojik ve dini inançlar yönüyle büyük bir öneme sahiptir. Hristiyanlıkta, Yahudilikte ve İslam’da büyük Nuh tufanı sona erdiğinde geminin Ağrı Dağı’na oturduğuna inanılmaktadır.
Kimi bilim insanlarına göre efsane olarak görülse de yerli ve yabancı bazı bilim insanları da Nuh’un gemisini bulabilmek için Ağrı Dağı’nda keşifler ve arkeolojik kazılar yapmışlar; ancak kesin bir kanıt bulamamışlar. Her ne kadar efsane denilse de binlerce yıl dinlerarası bir sembol olarak bugünlere ulaşmıştır.
Ağrı Dağı, hem bir doğa harikası hem de mistik bir yerdir. Dağın zirvesinin bulutlarla buluşması ve dağın çevresinde dolaşan sırlarla örülmüş efsaneler, Ağrı Dağı’nı büyüleyici kılmaktadır.
Anadolu’da yeni bir medeniyete kapı aralanıyor:
Yapılan açıklamalara göre Şanlıurfa’nın Haliliye ilçesinde bulunan Göbeklitepe, Sümerlerden daha önce var olan bir yaşam merkezidir. Yapılan kazılarda, insan olduğu düşünülen 45 adet “T” şeklinde taş anıtlar çıkarılmıştır ve üzerlerinde domuz, ördek, yılan, aslan, balık ve avcılık yapan insan figürleri vardır. Göbeklitepe’nin bir tapınak olduğu düşünülmektedir. Anıtlardan her birinin ağırlığı 15 tondur ve yüksekliği altı metredir.
This content isn’t available: Dört kutsal kitaba göre 6 bin yıl önce yaşamış herkes Âdem’in çocuğuydu. Dünyanın ilk tapınaklarının bulunduğu Göbeklitepe ise 12 bin yıl öncesine tarihleniyor. Bazı kişilere göre bu gizemli yapı öteki dünyaya açılan kapının şifresiydi.
Göbeklitepe’de kimler yaşadı, sorusuna Tübitak Bilim şöyle cevap veriyor:
Hitit, Lidya, Sümer gibi Mezopotamya uygarlıkları ve Maya uygarlığı Göbeklitepe’den binlerce yıl sonra ortaya çıktı. Buzul Çağı’nın sona erdiği Paleolitik Çağ’da (Eski Taş Çağı olarak isimlendirilir) yaşayan insanlar avcılık ve toplayıcılık ile yaşamlarını sürdürüyordu.
1995 yılında bir çiftçi tarafından tesadüfen bulunan bu gizemli kült merkezi dünya mirası listesine eklendi. Tüm dünyanın dikkatini üzerine çekti ama sırrı hala tam olarak çözülemedi.
Arkeologlar, Göbeklitepe’deki çalışmalarını durdurdular. Kazılan yerlerin üstü örtülüyor. Bilim insanlarının bu çalışmayı gelecek nesillere bıraktıkları ileri sürülmektedir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki:
Bu efsaneler, Anadolu’muzun tarihsel ve kültürel zenginliğini anlatır. Truva’dan Ağrı Dağı’na, Kral Midas’tan Şahmeran’a ve Göbeklitepe’ye kadar uzanan bu hikâyeler, tarihin ve halk inançlarının birer yansımasıdır. Yalnız Anadolu’nun geçmişine ışık tutmaz aynı zamanda bugünün kültür mirasında da yaşamaya devam eder. Her biri, Anadolu’nun doğa, insan ve tanrılar arasında kadim köprüler kurar ve bu büyüleyici coğrafyanın efsanevi dünyasına da kapılarını açar.
Makalemi Açık kaynaklardan faydalanarak hazırladım.
5.0
100% (4)