1
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
175
Okunma

Zaman dediğimiz şey, aslında bize ait olmayan bir nehir. Biz sadece kıyısında oturuyoruz, bazen taşlara dokunuyoruz, bazen suya düşen bir yaprağı seyrediyoruz. Fakat hiçbirimiz suya iki kez el süremiyoruz; çünkü her dokunuş, çoktan başka bir zamana ait.
Anılar…
Onlar, ne tam geride kalıyor ne de tamamen bugünde yaşıyor. Sanki hafızamızın karanlık odasında yarı açılmış bir pencere gibiler. İçeriye hem ışık giriyor hem gölge. Anı, sadece hatırladığımız değil, aslında unuttuğumuz kadarıyla da bizi belirliyor.
Bir eski anıyı düşündüğümüzde, gerçekte olanı değil, zihnimizin yeniden kurguladığını görüyoruz. O yüzden soru şu: Hatırladığımız şey gerçekten yaşanmış mıdır, yoksa biz yeniden mi yaratıyoruz? Belki de geçmiş, yalnızca şimdiye hizmet eden bir kurgu, geleceğe yön vermek için bilinçaltımızın yazdığı bir masaldır.
Eski bir anı, kalbimizde bazen yük, bazen teselli olur. Ama her durumda bize şunu hatırlatır: “Sen, kendi geçmişinin izlerinde yürüyorsun. Ve o izler seni bugüne taşıdı.”
Sonunda insan anlar ki, anıların ağırlığı değil, onlara yüklediğimiz anlam taşır bizi ya da yorar. Bir anıyı bıraktığında, aslında kendinden koparmazsın; sadece başka bir “sen”e yol açarsın.
Turgay Kurtuluş
5.0
100% (5)