Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
belkibirharfimben
belkibirharfimben

'Elif Şafak' mı yoksa 'Bediüzzaman' mı çok satar?

Yorum

'Elif Şafak' mı yoksa 'Bediüzzaman' mı çok satar?

1

Yorum

5

Beğeni

0,0

Puan

209

Okunma

'Elif Şafak' mı yoksa 'Bediüzzaman' mı çok satar?

Bugünü Yaşama Arzusu’nda Irvin D. Yalom’un aktardığına göre, filozof Arthur Schopenhauer’ın annesi, döneminin ’çok satar’ bir aşk romanları yazarıymış. Schopenhauer, Yeterli Temel İlkesinin Dörtlü Kökü’nü yazdığı zaman, biraz da alaycılıkla oğluna takılmış: "Korkarım senin bu kitapların hep raflarda kalacak..." Yani "Kimse alıp okumayacak. Öyle duracaklar. Çürüyecekler..." demeye getirmiş. Schopenhauer abimizse, hey maşaallah, kendinden emin bir şekilde raconu kesmiş: "Evet, anne, senin kitapların unutulup gittiğinde dahi benim kitaplarım hâlâ raflarda olacak!" Hakikaten de zaman Schopenhauer’ı haklı çıkarmıştır. Bugün annesinin ismini/kitaplarını hatırlayan yoktur. Ama Schopenhauer’ın eserleri felsefe meraklılarının ilgi gösterdiği metinler olarak varlıklarını hâlâ sürdürmektedir.

John Freeman’ın ’Bir Yazar Nasıl Okunur’unda misafirim ben de bugünlerde. Kitabın altbaşlığı içeriğini fısıldıyor zaten: ’Çağdaş Dünya edebiyatından Yazarlarla Söyleşiler...’ Tanıdık isimler var tabii. Bir tanesi Elif Şafak. Şafak, Türkiye’de bir dönem, kitapları ’çok satanlar’ listesinde yeralmış bir isim. Evet. Ben de bazı kitaplarını okudum. Romancılığının abartıldığını düşünürüm hep. Hem de onu ’yerli oryantalistler’ zümresinden sayarım. ’Oryantalist’ demem yurtdışında dünyaya gelmesinden veya şimdi orada yaşamasından vs. değildir. Müslüman Türkiye’yle ilişkisinin bir Batılının nazar-ı sathîsine sahip olmasındandır. Yani, Elif Şafak, bilâd-ı İslam’ı incelerken ne ’Elif’ ne de ’Şafak’ olabilmektedir. Pierre Loti kıvamında, tam Batı’nın Asya’yı seyretmeyi sevdiği tepeden, metinlerini üretmektedir.

Freeman’la söyleşisinde de aynı ham tavrın izlerini görmek mümkün. Her neyse... Bu bahsi uzatmayayım. Fakat mezkûr bölümde dikkatimi çeken, Şafak’ın verdiği, Kur’an’la ilgili yanlış bir bilgi var. Yerinden okuyalım: "Kur’an’da, kökleri yukarı doğru, havada olan bir ağaçla ilgili çok sevdiğim bir metafor var. Milliyetçi eleştirmenler bana, ’Köklerin yok, sözde bir Türksün’ dedikleri zaman ’Hayır, köklerim var, sadece yerde değiller. Yukarıda, havadalar’ diyorum." (Bir Yazar Nasıl Okunur, Hep Kitap, s. 186) Müteyakkızların yakaladığı üzere, Elif Şafak, burada birşeyleri fena karıştırıyor. Evet. Kur’an’da bir ağaç tasviri var. Doğru. İbrahim sûresinin 24. ayetinde. Ki kısacık bir meali de şöyledir: "Görmedin mi, Allah güzel sözü güzel bir ağaca benzetti ki, kökü sabit, dalları ise semâdadır."

Tasvir tamam. Ancak, hemen farkettiğiniz gibi, ağaçta Elif Şafak’ın bahsettiği türden bir acayiplik yok. Yani, Kur’an-ı Hakîm, bu ağacı tasvir ederken ’kökleri gökte, dalları aşağıda’ demiyor. Ya? Bilakis, ’kökü sabit, dalları ise semada’ normal bir ağacın tasviri bu. Şafak’ın tahayyül ettiği gibi değil. Peki, Elif Şafak, Kur’an’da böyle bir ağacın tasvir edildiği fikrine nereden kapıldı? İşte, zurnanın ’zort’ dediği yere geliyoruz, çünkü ’yerli oryantalizm’ illeti burada başlıyor. Evet. Din hakkında nazar-ı sathî ile konuşmak gabîleşmenin başlangıcıdır. Elif Şafak, cennetteki Tûbâ ağacı ile ilgili işittiği tasvirleri, Kur’an’daki bu ayette geçiyor sanıyor. Belki merak edip hiç "Tam olarak ne söyleniyor yahu?" diye bakmamış. Kulağına geldiği kadarıyla yaşayıp gitmiş. Yerli oryantalistler hep böyle yapar zaten.

Kur’an’da, Ra’d sûresinin 29. ayetinde zikredilen ’Tûbâ’nın ne olduğu ise, mübarek müfessirlerimiz tarafından başka başka şekillerde açıklanmaya çalışılmıştır. Sorularla İslamiyet’te, Abdulbaki Turan imzalı ’Tûbâ’ makalesinde, şöyle icmalî bir bilgi veriliyor:

"İman edip güzel amel edenler için Tûbâ ve dönüp gidecek güzel yurd vardır, (er-Ra’d, 13/29) ayetinde geçen ’tûbâ’ hakkında İbn Abbas’tan iki rivâyet vardır: Birisi Cennet veya Cennette bir ağaç. Müfessir Kurtubî, Tûbâ’nın Cennette bir ağaç olduğu görüşünü tercih eder ve ’Sahih olan görüş, Tûbâ’nın bir ağaç olduğudur’ der (Kurtubî Tefsiri, IX, 317). Zira Süheylî’nin zikrettiği gibi, Utbe İbn Abd es-Sülemî’den rivâyet edilen merfü bir hadis vardır: ’Tûbâ diye adlandırılan ağaç ne iyi ağaçtır!’ Tûbâ ile ilgili olarak İmam Ahmed’in Ebû Saîd el-Hudrî’den rivâyet ettiği mevzu bir hadis de şöyledir: ’Tûbâ, Cennette bir ağaçtır. Uzunluğu yüz yıldır. Cennet ehlinin elbisesi onun çiçek kapçıklarındandır.’ Buharî ve Müslim, Sehl İbn Sa’d’dan rivâyet ettiklerine göre Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: ’Şüphesiz Cennette bir ağaç vardır ki, bir binici gölgesinde yüz yıl yürür de o gölgenin sonuna erişemez’ Bir rivâyete göre ’süratle koşan at binicisi’ olarak geçer. Bundan maksat, o ağacın büyüklüğünü belirtmektir. Mezkûr ayette geçen Tûbâ’ya güzellik, hayır anlamını verenler de olmuştur. Saîd İbn Cübeyr’den gelen bir rivâyete göre Tûbâ’nın hintçe Cennet’in adı olduğu da söylenmiştir."

TDV İslam Ansiklopedisi’ndeki ’Tûbâ’ maddesindeyse şu bilgi nakledilmiş: "Mi‘râciyyelerde anlatıldığına göre tûbâ cennetteki ağaçların en büyüğüdür. Kökü arştadır. Dalları cennet halkının meyvelerini kolayca toplayabilmesi için cennetin üstünden zemine doğru sarkmış, ters duran bir ağaçtır. Yüz bin dalı budağı vardır. Budakları la‘l, yaprakları mücevherdendir. Her bir yaprağı binbir türlü görünür. Her dalında çeşit çeşit, bir yiyenin bir daha yediği, dünyadaki yemişlere benzemeyen meyveleri vardır. Baldan, şekerden tatlı ve lezzetlidir. Tûbâ ağacı Hz. Muhammed’e ve ümmetine hastır..." Yani, hülasa, Kur’an’da ’kökleri yukarı doğru’ bir ağaç tasviri yok. Bu tasvir Tûbâ ağacına dair rivayetlerde yeralan bir tasvir. Şafak, Tûbâ ağacına dair tasvirlerle İbrahim sûresindeki tasviri karıştırmış, öyle söylemiş.

İlginçtir, Bediüzzaman Hazretleri de, mezkûr ayetin ’tevafuk-i cifrî’ ile Risale-i Nur’a baktığını düşünüyor. Daha doğrusu: "Risale-i Nur’a da baktığını düşünüyor." Evet. Kastamonu Lahikası’nda bununla ilgili bir mektubu var. (Kastamonu Lahikası, Söz Basım, s. 82) Demek ki, o ayetten asıl anlaşılması gereken, köklerini havaya/hevaya salmış olmak değil. Hayır. Asla. (Zaten ayetin lafzı da böyle anlaşılmasına izin vermiyor.) Aksine, kökünü hakikatin zeminine sabitleyerek, Kur’an’a-sünnete uygun beyanlarda bulunarak, ehl-i sünnet ve’l-cemaat çizgisinde ilim izhâr etmektir. Dalları semada ağacımız işte budur. Özsuyunu toprağımızdan alacaktır. Ve bu sahih istikamette zaman sayfasına ’Sözler-kelimeler’ eken herkes ayetin kanunu dairesine dahildir. Yani himayesindedir. Onların dallarını Allah göklere kadar uzatacaktır. Ki uzatıyor da... Risale-i Nur’un telif-neşir süreci bu konuda da ayetin tam bir masadakıdır. Hem de bir delilidir. Cenab-ı Hak, kökü hevâda Elif Şafakların değil, kökü Asr-ı Saadet’te Bediüzzamanların sözlerini yeşertmektedir. Tek sezonluk ’çok satan’ listelerine aldanmamak gerek. Allah’ın pazarında neyin ’çok satar’ olduğu mahşer günü teraziye vurulunca belli olacaktır.

Paylaş:
5 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
'elif şafak' mı yoksa 'bediüzzaman' mı çok satar? Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz 'elif şafak' mı yoksa 'bediüzzaman' mı çok satar? yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
'Elif Şafak' mı yoksa 'Bediüzzaman' mı çok satar? yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
M.Y.
M.Y., @m-y
21.9.2025 18:50:37
Aleyna Tilki'nin şarkıları Beethoven'den daha çok satar. Bunun neyine şaşırıyorsunuz?
Bediüzzaman bu ayetin yüz anlamı var Allahualem bir anlamı da budur deyip kendi aklınca yorum yapan bir kişi.
İki sayfalık yazıyı bir saatte yazıldı diye yazıcılara imzalatan biri. Bunlar bana yazdırıldı diyen biri. Daha yazayım mı?
Okumadığımız bilmediğimiz biri değil ki.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL