1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
131
Okunma
MERMERLERE GÖTÜRÜLEN ÇİÇEKLER
Bölüm 1 - İstanbul’a Yolculuk
Adam, ODTÜ’nün geniş koridorlarında ağır adımlarla ilerliyordu. Mezuniyet töreni için kampüs, öğrencilerin coşkusu, ailelerin heyecanı ve gurur dolu bakışlarıyla doluydu. Yılların emeği gözünün önünden film şeridi gibi geçiyordu: gece lambasının titreyen ışığında çizilen projeler, titizlikle alınan notlar, uykusuz geçen gecelerin ardından; “Kamu kurumunda yarı aç yarı tok yaşamak yerine, kendi yeteneğimle ayakta kalmalıyım,” diye düşündü.
“İstanbul… sen benim kaderim olacaksın.” diye içinden geçirdi.
Zaman kaybetmeden çantasında birkaç kıyafet, cebinde birkaç kuruş vardı. Ama gözlerinde ve kalbinde, ölçülemeyecek kadar güçlü bir özgüven vardı. Mezuniyet töreni sonrası Ankara’nın sokaklarında yürürken, geçmişin güveniyle geleceğe dair belirsizlik arasında gidip geliyordu.
O gün gelip çatmıştı. İstanbul’a vardığında kalabalık, simit kokusu, deniz havası ve boğazın serinliği onu hem ürkütmüş hem de cezbetmişti. İlk kiralık dairesinin kapısını açtığında sessizlik, hem huzur hem de korku veriyordu. Şehrin gürültüsü ardında kalırken, o kendi küçük dünyasına adım atmıştı.
“Burası benim dünyam olacak. Ve ben bu dünyayı kendi ellerimle şekillendi.
İstanbul’da iş görüşmesine giderken kalbi hızlı hızlı atıyordu. Toplantı odasına girdiğinde patron, ciddi bir yüz ifadesiyle onu karşıladı.
Patron: “Hoş geldiniz. Portfolyonuzu ve projelerinizi inceledim. Etkileyici bir öğrencilik geçmişiniz var.”
Adam: “Teşekkür ederim. Sadece çalışmayı seviyorum, gerisi zaten gelir.”
Patron: “Sadece çalışmayı sevmek yetmez. Ama yetenek ve azim de çok önemli. Eğer cesaretin varsa, kendi işini kurmayı düşünmelisin. Potansiyelin var.”
Adam, odadan çıktığında kafasında kıvılcımlar yanıyordu.
“Kendi işim… belki de tek yol bu. İstanbul bana meydan okuyor ve fırsat veriyor.”
Balkonda Boğaz’a bakarken kendi kendine düşündü:
“Hayatta kalacağım, ama sadece hayatta kalmak yetmez. Yaşamayı da başaracağım.”
İlk haftalar yalnızlıkla geçti. Toplu taşımada, sokaklarda, kafelerde sürekli gözlem yapıyor, İstanbul’un kalabalığını hem öğreniyor hem de içine sindirmeye çalışıyordu. Geceleri balkona çıkar, Boğaz ışıkları altında kendi kararlarının sorumluluğunu hissederdi.
“Artık kimse bana yardım etmeyecek. Başaracak olan, sadece benim yeteneğim ve emeğim.”
Bölüm 2 - İş ve Başarı
İstanbul’un karmaşasında geçen ilk haftaların ardından adam, işe ve kendi işini kurma hayaline odaklandı. Küçük bir ofis kiraladı; birkaç bilgisayar, çizim masası ve iş makineleri için depolama alanı kurdu. Çalışanlar henüz azdı; sadece en güvenilir birkaç kişi vardı yanında. Ama her gün büyüyen projeler, onu hem heyecanlandırıyor hem de yoruyordu.
“Başarı, sadece yetenekle değil, disiplin ve cesaretle gelir,” diye düşündü.
“Her adımım, her kararım, sadece beni değil, yanımdaki insanları da etkiliyor.”
İlk projesi bir restorasyon çalışmasıydı. Müşteri memnuniyetini sağlamak için her detayı titizlikle kontrol ediyordu.
Çalışan 1: “Patron, müşteri çizimleri çok beğendi. Teslim tarihine kadar birkaç gün kaldı, ama işler yolunda.”
Adam: “Güzel. Ama eksik noktaları görmezden gelmeyin. Müşteri sadece bitmiş işimizi değil, yaklaşımımızı da görüyor. Dürüstlük, işimizin temel taşıdır.”
Adamın işkolikliği ve titizliği, çalışanlar arasında saygı uyandırıyordu. Ama geceleri, odasında yalnız kalınca başka düşünceler de kafasını kurcalıyordu:
“Her kapı bana açılıyor… Ama bu kapılar gerçek mutluluğu getirmiyor. Başarı, bu mu olmalıydı? Yoksa daha derin bir anlam arayışım mı olmalıydı?"
Bir gün, İstanbul’un önemli bir semtinde bir arsada lüks bir konut projesi için teklif vermesi istendi. Patronlar ve yatırımcılar toplantıya geldi. Adam kendine güveniyordu, ama heyecanını gizleyemiyordu.
Yatırımcı 1: “Bu proje ciddi bir yatırım gerektiriyor. Emin misiniz?”
Adam: “Eminim. Ekip hazır, planlar titizlikle hazırlanmış. Hem estetik hem fonksiyon olarak, projeyi mükemmel hale getireceğiz.”
Yatırımcı 2: “Sizi tanımıyoruz. Ama referanslarınız etkileyici. Eğer dediğiniz gibi yaparsanız, iş bizim için tamamdır.”
Toplantı sonunda adamın içi rahatlamıştı. Fakat geceleri yalnız odasında, şehrin ışıkları altında balkona çıktığında farklı bir his kaplıyordu içini:
“Her şey yolunda gibi görünüyor… Ama yine de eksik bir şey var. Başarı yeterli değil, mutluluk mu, huzur mu… Yoksa sevgi mi eksik?”
İşler büyüdükçe adam, siyasi çevrelerle de tanışmaya başladı. Belediye başkanları, mimarlık dernekleri ve ünlü yatırımcılarla toplantılar yaptı.
Siyasi Temsilci: “Projeleriniz oldukça etkileyici. Bu şehirde bir iz bırakmayı başarırsınız.”
Adam: “Teşekkür ederim. Her zaman dürüstlük ve iş bitiriciliği ilkem oldu.”
Bu ilişkiler ona hem saygınlık hem de fırsatlar getirdi. Ama iç monologları geceleri devam ediyordu:
“Gözler bana bakıyor, saygınlık kazanıyorum… Ama ya evdeki sessizlik? Ya sevdiklerim? Para ve itibar, sevgi yerine geçebilir mi?”
Bir gün, işçilerden biri projeye zamanında gelmedi ve iş akışı aksadı. Adam, sinirini kontrol ederek toplantı odasına çağırdı.
Adam: “Sorun ne? Planımız gecikti. Bunun tekrarlanmaması lazım.”
İşçi: “Özür dilerim patron, trafik vardı ve…”
Adam: “Özür, çözüm getirmez. Hepimiz sorumluyuz. Eğer bir engel varsa, birlikte çözüm bulmalıyız.”
Çalışanlar, onun sert ama adil yaklaşımına saygı duyuyordu. Adamın liderliği, sadece iş bitiriciliği değil, adalet anlayışıyla da şekilleniyordu.
Gece yarısı, ofis camlarından İstanbul ışıklarına bakarken adam derin bir nefes aldı.
“Başarı geldi… Ama ya mutluluk? Çocuklar, aile… Sevgi? Onlar için de aynı özveriyi gösterebiliyor muyum? Yoksa sadece iş için mi yaşıyorum?”
İçinde bir boşluk vardı. Bu boşluğu dolduracak tek şeyin, belki de yakınlık, sevgi ve gerçek bağlar olduğunu fark etti. Ama zamanında farkına varamamak, ileride pişmanlık yaratacaktı.
Aylar geçti. İş makineleri, ofis ve çalışan sayısı arttı. Projeler büyüdü, ünü tüm İstanbul’a yayıldı. Adam, artık büyük bir şirketin sahibi, saygın bir mimar ve güçlü bir iş insanıydı.
Ama geceleri, odasında yalnız otururken, şehir ışıkları altında kendi kendine şöyle diyordu:
“Başarı sadece bir ölçü değil, bir yol… Ama yolun sonu mutluluk değilse, hiçbir anlamı yok.”
Ve işte, tam o anda İstanbul’un karmaşası içinde, adam kendi hayatında yeni bir dönemin başladığını hissetti: aşk ve evlilik dönemi…
5.0
100% (1)