11
Yorum
26
Beğeni
0,0
Puan
701
Okunma

Parmaklarımın her dokunuşu onu biraz daha kendinden geçiriyor. Bana sarılışını hissediyorum; beni içine alışını... Çığlıklarıyla doruğa ulaşıyorum, sahnenin yanıp sönen renkli ışıkları altında. Gözlerim sahne önündeki coşkuda gezinirken, biri üzerinde duruyor: Siyahlı Kadın. Uzun uzun bakıyorum, göz göze geliyoruz. Gözlerim yanındakine kayıyor: Siyahlı Kadın... Bir diğerine: Siyahlı Kadın... Yüzlerce kızıl saçlı, mavi saçlı, siyah saçlı Siyahlı Kadın... Siyah, kızıl, mavi, sarı saçlı Siyahlı Kadınlar, dalgalanıyor; azgın bir deniz gibi. Gitarı bırakıp kendimi denize atıyorum, çırılçıplak... Suya değdiğim anda müzik kesiliyor. Sessizlik. Ona yöneliyorum; dipte, simsiyah elbiseleriyle, yüzüstü yatıyor. Nefesim kesilmek üzere. Nefes! Nefes! Ona dokunuyorum, çeviriyorum: Ölü. Nefes! Nefes! Dehşetle su yüzüne çıkıyorum. Müzik.
Sıçrayarak uyanır uyanmaz, salak arabanın CD çalarını kapattım. Uyuyakalmışım. Camdan etrafa baktım; asfalt yolun iki yanı tepe... Bu aptal hurda yığınının arıza çıkaracağı belliydi. Direksiyona defalarca yumruk attım: “Sikik hurda yığını! Sikik hurda yığını!” Uzaklaşmalıyım buradan. Terk etmeden önce arabanın aynasında kendime baktım; beyaz yüzüme yayılan uzun, dalgalı sarı saçlarım iyi görünüyordu. Suratıma biraz allık sürdüm. Dudaklarımın boyasını tazeledim: kıpkırmızı, dolgun... Memelerimi düzelttim. Deri pantolonuma bulaşan tozları elimle sildim. Deri ceketimi giydim ve çıktım.
Buz gibi. Bulutlar, dev bir kardan adamın sırıtışı gibi... Boynuna yediği kılıç darbeleriyle koca kafası ha düştü ha dağılacak. Hava kararmak üzere. Hızlandır adımlarını! Yürüdüm. Issızlık...
Saatler sonra yol üstündeki o bara girdiğimde beni ilk karşılayan; ortamın renkli ışıklarına göz kırptıran, yırtıcı hayvan sesleriyle bütünleşip kaos yaratan müzik oldu. İkinci karşılayansa, bara oturur oturmaz yanıma damlayan Yavşak Surat’tı. “Merhaba,” dedi. Gülümsedim, başımı hafifçe eğdim. Gözlerine baktım. Barın ışıklarıyla sürekli renk değiştiren kısa saçlarının altında, yavşak bir surat. Gözleri maviydi, sanırım. Sırıtışı kesinlikle iğrençti.
“Çok güzelsiniz, biliyor musunuz? Size içki ısmarlayabilir miyim?”
Olur anlamında başımı salladım.
“Konuşmayı pek sevmiyorsunuz sanırım?” diye sordu. Gözlerine bakarak yine başımı salladım.
“Neyse,” dedi. “Hâlâ çok güzelsiniz.”
Bunları duyurmak için bağırmak zorundaydı, dallama. Viskimi yudumlarken gözlerime bakıyordu.
“Gözleriniz yeşil sanırım. Gözlerinizin yemyeşil ormanında kaybolmak isterdim.”
Başımı önüme eğdim. Elini, elimin üstüne koydu. Okşarken elimi çektim. Bozuntuya vermedi. Konuşmaya devam etti. Herif tam bir geveze yavşaktı. Kendinden bahsetmeye başladı; otuzuna geçen ay girmiş, bu yaşta patron olmanın gururunu yaşıyormuş. Şu ünlü şirket var ya, işte onun başındaymış. Falanmış, filanmış…
O konuşurken ortama göz gezdiriyordum: kendinden geçmiş kadınlar, erkekler, kıyıda köşede sevişenler, sahnede müziğe uygun şov yapan çırılçıplak birkaç hatun... Bu ıssız yerde, tek başıma ne aradığımı sordu ve bunun cevabını kesinlikle almak istiyordu. Kâğıt kalem getirdi, yazdım:
ARABAM BOZULDU
SAATLERCE YÜRÜDÜM
Başını sallayarak, “anladım,” derken elini tekrar elimin üstüne koydu. Bu kez çekmedim. Başını öne doğru hareket ettirdi, beni öpmek istedi; kendimi çektim. Suratı asıldı.
“Yarın önemli bir toplantım var,” dedi. “Sabah Şehir’de olmam lazım.”
Elimi tuttu. “Hadi gel...”
Bardan beraber çıktık. Kardan adamın kocaman kafası sonunda parçalanmış, üstümüze dökülüyordu. Az sonra arabasındaydık. Patron arabası... Tam bir külüstür.
Binerken espri yaptı: “Eski arabaları seviyorum; çizilse, kaza yapsan, çalınsa daha az üzülürsün.”
Araba, karanlık yolu farlarıyla aydınlatarak ilerliyordu. Bilmem kaçıncı sigarasını yakarken, bilmem kaçıncı kez bana da uzattı; ben ise yine almadım. Kar tanelerinin camlara düşüşünü izliyordum, sileceklerin üzerinde gezinişini… Camı açmış, soğuk havayı içime çekiyor, bir süre hapsedip sonra bırakıyordum. Dışarı çıkardığım elimin açık avucuna düşüp eriyen kar tanelerinin hazzını yaşarken, elini bacağımda hissettim. Bacağımı okşayışını, bacak arama doğru süzülüşünü... Hırsla kurtuldum ellerinden. Arabayı durdurdu. Üstüme atladı. Az sonra dizim, Yavşak Surat’ın taşaklarındaki acıydı. Deri ceketimin cebinden çıkardığım silahı Ona doğrulttum:
“Çık dışarı!” diye bağırdım. “Kaldır ellerini!”
Gözlerimin yemyeşil ormanında kaybolmak istiyordu, ha... “Soyun,” dedim Ona. “Sana fırsat: soyun ve kaybol.” Suratından akan heyecan ellerine damlarken, gevelemeye başladı. “Sus,” dedim. “Sus ve soyun.” Soyundu, ağır ağır... Az sonra çırılçıplaktı. Yeşil ormanımı tüylü vücudunda gezdirdim; iğrençti. Başımı gökyüzüne çevirdim. Dolunay, kar ve orman karanlığının oluşturduğu mükemmel tabloya her an biraz kızıllık katabilir, beyaz dokunuşlarla doruğa çıkan orman senfonisine elimdeki silahla katkıda bulunabilirdim.
İki yanı ağaçlık bu yol üstünde, yanında durduğum eski tip, geniş, külüstür arabaya binmeden önce silahı tekrar Ona doğrulttum; ayaklarının dibine iki el ateş ettim. Birkaç metre ileride duruyordu, korkmuştu.
“Ellerini kaldır, arkanı dön ve koşmaya başla!”
Nasıl da kaçıyordu... Arabaya bindim. Arabanın nefret dolu gözleri Onu izliyordu. Salak herif! Ormana girerken tökezleyip düştü. Arabadan indim.
“Gel buraya!” dedim. “Hadi kalk, arabaya…”
Ön koltukta titriyordu, hıçkıra hıçkıra… Gaza bastım. Arabanın camı, kendisine acımasızca saldıran kar tanelerini keskin darbelerle sağa sola savuşturuyordu.
“Benimle sevişmek istiyor musun?” diye sordum Ona. Ağlamaktan gözleri şişmişti. Onu kendime çektim, kafasını dolgun memelerime bastırdım, saçlarını okşadım. Tekrar sordum:
“Ya yaşamak istiyor musun?”
Hıçkırarak, kısık sesle cevap verdi: “Evet.”
Kapıyı açtım ve Onu, hızla hareket halindeki araçtan dışarı fırlattım.
“Yaşa o zaman, benden uzakta!”
Arabayı, yere düşer düşmez eriyen karları yolun iki yanına saça saça sürerken, yol üstüne terk ettiğim hurda yığınının bagajındaki cansız kadını düşündüm. Ölüyken ne kadar da masum gözüküyordu. Kafamdaki peruğu çıkarıp arka koltuğa fırlattım, fazlalık memelerimden kurtuldum…
Aynadaki yansımama baktım, elimi göğsümde gezdirdim. Kısa siyah saçlarım, küçük memelerimle de oldukça güzel bir kadındım. Kendime gülümseyip göz kırptım, ardından hemen ciddileştim:
Siyahlı Kadın’ı bulmalıyım. Onu bir an önce bulmalıyım.