4
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
353
Okunma

Önce “Anadolu İrfanı” sözcüğünü birkaç yönüyle anlamakta fayda vardır.
a-) Sözlüklerde "bilme, anlama, kavrama, derin sezgi ve benzeri, kültür" gibi kelimelerle açıklanır.
b-) Oruç; yalan söylememek, dedikodu yapmamak, iftira atmamaktır. Farklılıkları, ayırıcı ve parçalayıcı bir etken olarak değil, bir zenginlik kabul eden Anadolu irfanı, karşılıklı hoşgörü içerisinde yaşamayı ve şefkat ve merhameti esas alır.
c-) Anadolu insanının doğadan ve kalbinden aldığı aydınlanmayı harmanlayarak bir konu hakkında edimde bulunmasıdır. Yolu Anadolu’dan geçen herkesin az çok bu irfanî tavra rastlamışlığı vardır. Bu irfana tanıklıkta burada din veya mezhep ayrımı yoktur.
d-) Türklerde “irfan” kelimesi bilgeliği ve kültürel zenginliği ifade eder. Türk kültüründe de bu anlamlarıyla benimsenmiş ve yaygınlaşmıştır.
Aziz vatanımızda; “Anadolu İrfanı” sözcüğünü sıklıkla duyuyoruz. Özellikle Anadolu insanını bir araya getiren ve bir arada tutan en temel özelliklerinden biridir. Barış, sevgi ve kardeşlik ruhu işte bu tılsımlı cümlede gizlidir.
Anadolu irfanını hayatının her alanına yansıtarak yaşayan bir ülkede gam ve kedere rastlayamazsınız. Çünkü acılar ve sevinçler Anadolu insanın ortaklaştığı duygulardır. Yardıma ihtiyacı olanlara bir baba, ana ve kardeş ruhuyla yardım edilir. "Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir." Ne üzücüdür ki bu hadis-i şerif bile artık bu ülkeye yabancı kalmış...
Anadolu aşıkları, saz ve söz üstatları işte bu yüce ruh ile yollara revan oldular; bir Karacaoğlan, bir Köroğlu, bir Dadaloğlu ve daha pek çok yiğit yürekler Anadolu İrfanını sazlarıyla ve sözleriyle Anadolu insanının yüreğine nakış nakış işlediler.
Din ve edep yönüyle Anadolu insanının yüreğine hitap eden İmam-ı Azam Ebu Hanife, Yunus Emre, Mevlana, Nasreddin Hoca, Hoca Ahmed Yesevi, Şeyh Edibali, Taptuk Emre, Seyyid Nesimi ve Hacı Bektaşi Veli gibi daha pek çok gönül dostu gelip geçti…
Bazı din adamları ne yazık ki dönemin sultanları veya kadıları tarafından katledildiler. İmam-ı Azam Ebu Hanife, Nesimi, Pir Sultan Abdal, Hallac-ı Mansur katledilenlerden sadece birkaçı.
“Katli vaciptir”, “zındıktır” denilerek derisi yüzülenlerin, idam edilenlerin ve zehirlenerek öldürülenlerin hayatlarını incelediğimizde toplumda huzuru bozacak hiçbir eylemde bulunmadığını; aksine hakkı ve hakikati savunduğunu görürüz. Oysa Anadolu İrfanı anlayışına göre dini, ırki ve mezhepsel yönden farklılık-lar ötekileştirme olarak görülmezdi. Anadolu’nun bağrında daima hoşgörü ve barış gezinmiştir.
Anadolu İrfanı dediğimizde şu özellikleri görebiliriz:
a-) Misafirperverlik,
b-) Yardımlaşma ve helalleşme,
c-) Acıda ve sevinçte aynı duyguları paylaşmak,
d-) Mertlik; verilen sözlerde durmak, emanete asla ihanet etmemek.
e-) Anaya-babaya ve büyüklere daima saygı ve hürmet,
f-) Yalan söylememek ve yalancı şahitlik yapmamak.
g-) İftira atmamak,
h-) Öksüze ve yetime sahip çıkmak,
ı-) Vatanı, dini ve özgürlüğü için canını severek feda etmek,
j-) Görev ve meslek ahlakına sahip olmak,
k-) Fırsatçılığı ganimete dönüştürmemek,
l-) Komşular arasında inanç ve ırki ayırımcılık yapmadan sevip saymak,
m-) Hak ve adalete inanmak ve saygı duymak,
n-) Ar, edep ve namus duygusu,
o-) Tevazu,
Ne oldu da “Anadolu İrfanı” dediğimiz o tılsımlı kavram yüreğimizden silindi? Fırsatçılık, yalancılık, iftira-cılık, dolandırıcılık, yalancı şahitlik, ticarete hile karıştırmak, rahatlıkla insan öldürebilmek! Hak ve hukuk gaspları almış başını gidiyor!..
Saygı ve sevginin yerine kin ve nefret tohumları eker olduk. Yeni nesil kayboldu; ne ar kaldı ne edep! Büyükler, çocuklarını dizginlemekte acizlik yaşıyor. Uyuşturucu bağımlılığı on ikili yaşlara kadar inmiş durumda. Yeni nesil genç çeteler baş belası; her gün yeni cinayetler işleniyor.
Şu aziz vatanımız mafyaların, çetelerin cirit attığı bir ülke haline geldi. Cinayetler, soygunlar, vurgunlar, tacizler ve tecavüzler artık günlük olaylar haline dönüştü. Bu cürmü işleyenler, Anadolu İrfanı dediğimiz o tılsımlı sözcüğü ne tez unuttu?
Sonuç alarak;
Ne yazık ki, modern çağ insanlığa ilim, fen ve teknoloji yönüyle büyük hizmetler sunarken aynı zamanda iletişim yönüyle; filmleriyle, kitap ve dergileriyle, sanal âlem tuzaklarıyla ve çeşitli küresel etkinliklerle bizi özümüzden sinsice koparıyor. Durum böyle olunca; yabancı hayranlığımız kabarıyor! Batı kültürünün tutsağı ve müstemlekesi haline geliyoruz. Batılı kültür emperyalizminin istediği de işte budur: Daima kendilerine muhtaç milletler inşa etmek; bilim ve teknoloji ürettirmemek, sürekli sömürmek ve içten içe kemirip vatansız bırakmak!
Ne acı bir durum ki;
Bu küresel yıkımı durduracak herhangi siyasi, iktisadi ve kültürel önlem alınmıyor! Caydırıcı yasalar da çıkarılmıyor; mevcut yasalara dahi riayet edilmiyor! Ülkemizin bu haline bakıp; “bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamate" demekten kendimizi alamıyoruz.
Yüce Allah yardımcımız olsun…
5.0
100% (4)