0
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
235
Okunma
Seni tanıyorum.
Merhaba!
Eksik olduğunu söyleyip durduğun ama aslında hep varolduğun o zamanlardan biliyorum seni; bir yerlere ait hissetmediğin zamanlardan…
Önünde uzayıp giden bir tramvayın ardından baktığın günler, an gibi aklımda.
İnsanın kirli kalabalığında, kendini, içi boşaltılmış, hatta belki hiç dolmamış boş, kuru ve her an yakılmaya hazır bir ceviz kabuğu gibi hissettiğin zamanları… hepsini, hepsini bir bir biliyorum, hatırlıyorum.
Sonra ne oldu?
Gerçekten: Ne oldu?
Konuşamıyorsun işte, bak!
Çünkü bir şey oldu, biliyorum.
Sesin yok. Hatta görünmezsin bile diyebilirim.
Anlatmak istersen, sana kelam ve kâğıt verebilirim.
İstemiyor musun?
Neden, yazmak iyidir. Bunu en çok kendimden bilirim.
Söyle, söyle! İstemiyor musun?
Yazmayı mı bilmiyorsun!?
Olabilir. Herkes yazmayı bilecek diye bir kural ya da ne bileyim, kanun, kaide falan… yok!
Olur, yazma. Yani yazmasan da olur.
O zaman konuş.
Sesini duyamıyorum ki!
Hayır, duyamıyorum.
Anlamıyorsun, cılız bile değil, duyamıyorum, yok!
Yüzün yok.
Şu masadaki adisyon var ya? Hah, işte o!
Ona dokun.
Üfle, kıpırdat… ne bileyim, yap işte bir şeyler.
Neden, sen de soluk almıyor musun benim gibi?
Şöyle bak, göstereyim: üfffff!
Hah! Aynen böyle.
Benim gibi yapacaksın, derin bir soluk alıp, iki dudağın arasından hızla iteceksin dışarı.
Şimdi, dudaklarını büzüştür ve odaklan.
Evet, evet… yapabilirsin.
Kahretsin! Yapamıyorsun.
Vazgeçtim, üfleme, tamam.
Şaşırtıyorsun beni.
Gerçekten!
O kadar şaşkınım ki şu an, anlatamam.
Nasıl da dağ gibiydin bir zamanlar, kocaman.
Senin sesinden başka ses duymuyordum.
Senin derdinden başka derdim, tasam da yoktu.
Salonuma, yatağıma, mutfağıma, içtiğim kahvenin fincanına, defterlerime, kitaplarımdaki hayatlara, anlatılanlara, aldıklarıma, giydiklerim, yiyip içtiklerime, gezmelerime, gülüşlerime, anlarıma ve tüm zamanlarıma… hepsine, hepsine nasıl da hakimdin.
Güçlüydün de, vallahi bak! Çok güçlüydün.
Herkesin her şeyi hak ettiğini söylerken, herkesin her şeyi başarabileceğini söylerken, büyük bir ustalıkla beni saf dışı bırakıyordun, ve bunu yapabiliyordun.
Çok ağlıyordum, biliyor musun.
Evet, evet! İtiraf say bunu: çok ağlıyordum.
Ağlıyordum çünkü sen çok başarılıydın.
Hükmündeydim ben de.
Amma sadıktım. Çünkü vardın.
Çünkü oradaydın.
Çünkü çekiniyor, saygı duyuyor, doğru buluyor, sen ne dersen onu yapıyordum.
Allah var, öyleydin!
Benden sonra sana o kadar sadık biri daha çıkmamıştır karşına, bundan eminim.
Peki şimdi…
Ama şimdi…
Hakikaten, söylesene, ne oldu?
Çekiniyor musun benden?
Yok artık!
Bir dakika!
Ama şimdi ne oldu da…
Hayır ne oldu da kayboldun.
Gitme, gitmesene!
Gelsene!
Hey!
Olmuyor ama!
Ben böyle mi yapıyordum sana.
Gel, gel!
Gel de sarılayım sana.
Gel sarılayım da az dinsin yalnızlığın.
İsmini de unuttum sanma, biliyorum.
Biliyorum da bir yerlerin kalkmasın diye telaffuz etmiyorum. Bakma sen bana.
Hiç unutur muyum!
Unutursam, nasıl özgürleştiğimi, nasıl kendim olduğumu, nasıl oldu da kendimi bulduğumu falan… bunları da unuturum.
Pşt!
Kime diyorum ama ben!
Öfff!
Sen de amma mızıkçıymışsın.
Orda mısın?
Ses yok, peki!
Gidiyorum bak.
Gidiyorum diyorum, duyuyor musun?
İyi be! Sen bilirsin.
……………..
Diğer yazılarımda olduğu gibi bu yazım da uzun oldu. Fakat kendimi ifade etmek için ne kadar çok sözcük ullanırsam, o kadar mutlu oluyorum.
Bu bir nevi terapi biçimi de diyebilirim.
Birçoğumuzda olduğu gibi iç sesler vardır.
Kulaklarımızda çınlar, inler, uğuldar durur.
Biz onu duymaya devam ettiğimiz sürece, o, orada, kulağımızda, zihnimizde ve hayatta olmasını istemediğimiz her şeyde, başarmak isteyip de çekinerek geri durduğumuz her yerde… her yerde varolup, bizi içten içe istila eder.
Maalesef tıp, bu sesi susturacak, susturabilecek hiçbir tedavi biçimi de bulamadı.
Çünkü zaten gerek de yoktu. O ses, kolektif bilincimiz ve yer altındaki kaynaklarımızdan yükseliyor.
Çocukluğumuzda yaftalandığımız etiketler, o sesi gün be gün güçlendiriyor.
Ta ki birey farkına varıp, onu kendi susturana kadar.
Sabotörlerinizin kurbanı olmayın.
Çünkü onlar, kan emici, sömürücü, direnç düşüren gereksiz seslerdir. Kulaklarınızı kendi güzel sesinizle doldurun.
Doldurabilin; YAPABİLİRİM! BAŞARABİLİRİM ÇÜNKÜ BAŞARILIYIM…
Bunu yapabilmekte başarılı olmanız dileklerimle…
Zeynep Perçin
5.0
100% (1)