0
Yorum
7
Beğeni
4,8
Puan
149
Okunma

Yolun sabah serinliğinde nasıl uzayıp gittiğini bilirsin. Henüz güneş doğmamıştır, gökyüzü turuncuyla mavi arasında kararsız kalır. Omzumda küçük bir çanta vardı, sıkıca kavradım, sanki elimden kayıp gitse bütün hatıralarım dökülecekmiş gibi. Gideceğim yeri kimse bilmezdi, tabelalarda yazmazdı; ama ben bilirdim. Belleğimde çizilmiş bir sahil… Belki de sadece rüzgârın hafızasında.
Adımlarımın ritmi bana yetiyordu. Bazen bir yolun kendisi, varacağı yerden çok daha ağırdır. Yol kenarında çiğ tanesiyle parlayan otlara baktım. Birkaç kamyon geçti yanımdan; şoförler dalgın, ben ise yalnızlığımı saklamadan yürüyordum. İşte tam o virajda burnuma deniz kokusu geldi. Görmeden bildiğim o koku… Çocukken babamla balığa çıktığım günleri hatırladım. Birden, zihnime onun adı düştü: Elif.
Onu hep aynı şekilde hayal ederim. Saçlarını rüzgâr savurur, gözleri dalgın bir kitabın içinde kaybolur. Yüzü güneşe dönüktür, ama bakışları hep gölgeli bir derinliğe ait gibidir. Belki orada bekliyordur, belki hiç gelmeyecektir. Ama bu ihtimalin kendisi bile yürümeme sebep oluyordu.
Yanımdan geçen bir minibüs durdu. “Gel kardeşim, bırakayım,” dedi şoför. Ben sadece gülümsedim. “Sağ ol abi, yürümek istiyorum.” Çünkü bazı yolları yürümek gerekir; yorgunluğu değil, hatırlanışı için.
Sahile vardığımda güneş çoktan yükselmişti. İnsanlar gülüşüyordu, çocuklar kumdan kaleler yapıyordu. Ben gölgelik bir yere oturdum, çantamdan termosu çıkardım. Ama bugün farklı bir şey istedim; büfeye gidip bir bardak soğuk nane limon söyledim. İlk yudumu alırken Elif’i düşündüm. Belki hiç gelmeyecek. Belki bütün bu yol, sadece bekleyişin kendisiydi. Ama güzellik bazen görmenin değil, beklemenin içindedir.
Dalgaların sesi, martıların çığlığı, yüzüme vuran rüzgâr… Yol bitmişti belki, ama yolculuk hâlâ devam ediyordu. Çünkü asıl sahil, denizin kenarında değil, içimdeydi. Ve ben hâlâ orada, gelmeyen bir adımı bekliyordum.
Turgay Kurtuluş
5.0
75% (3)
4.0
25% (1)