1
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
217
Okunma

Sokakta bana Melike anne derler. Her duyduğumda gülümsüyorum. Bazen de... içim acıyor. Çünkü kimse bu ismin bana neye mal olduğunu bilmiyor.
Yirmi beş yıl önce, sadece çocuk özlemi çeken bir kadındım. Hep umut ettim. Dua ettim. Ama testler hep boş çıktı. Tüm arkadaşlarım çocuk sahibi olurken, benim kucağım boş kaldı. Yine de gülümsemeye devam ettim, aldırmazmış gibi davrandım.
Yağmurlu bir sabah, eşim, nemli, solmuş bir havluya sarılı, koyu tenli minik bir erkek bebekle geldi eve. " Caminin kapısına bırakılmış dedi. Melez bir bebeğe benziyor” Evlat özlemiyle yandığımı bildiği için, caminin hocasına onu sahiplenebilir miyiz diye sormuş.
Oda “ Şimdilik götür, biz de araştıralım bakalım, kim bırakmış buraya” demiş. Bebeğin kundağına bırakılmış hiçbir not hiçbir belge de çıkmadı. Çok ağlıyordu, ta ki onu kucağıma alana kadar. Ağlaması, onu göğsüme baktırdığımda durdu.
Gözlerinin içine bakıp "Artık güvendesin" diye fısıldadım ve “Adı Ümit olsun” dedim.
İşte böyle aniden anne oluvermiştim.
Evimize neşe gelmişti. Eşim bir gün gerçek annesi ortaya çıkar diye, ona aşırı bağlanmamı istemiyordu. Ben ise öyle tutkuyla seviyordum ki bu minik ruhu, tüm dünyam artık o olmuştu.
Bir gün eşim kendine ufak bir bavul hazırlamış karşıma dikildi ve “Ben gidiyorum” dedi. Ne söyleyeceğimi bilemedim. Öylece bakakaldım... O ise başka bir şey demeden, evden çıkıp gitti ve bir daha dönmedi.
Komşular bile uzun zaman ortalıkta görünmediği için onun öldüğünü düşündüler. Ben de bu durumu hiç düzeltmedim.
Ev kadınıydım, ve küçücük bir bebekle ortada kalakalmıştım.
Gündüzleri oğlumu da kabul eden evlere temizliğe gitmeye, akşamları evimin kapısında (ki gelen geçenin sık olduğu bir caddeydi) ördüğüm lifleri, bebek patikleri ve başlıklarını satmaya başladım. Ümit’in iyi beslenmeye, sağlıklı büyümeye ve iyi bir eğitime ihtiyacı olacağı için. Madem ki onu sahiplenmiştim, gereğini yapmalıydım.
İlk okulu takdir ile bitirirken, kimsenin bakışlarına aldırmadan sevinçle dans ettim. Üniversiteye kabul edildiğinde, çığlıklar atıp, ağladım. Hatta o akşam birkaç kişiye bedava el örgüsü liflerimden verdim..
Ümit bir gün bile babasını sormadı. Neden bana benzemediğini de hiç merak etmedi. Beni sadece koşulsuz ve derinden sevdi.
Ama hayat... İşte o hep istediğimiz gibi ilerlemiyordu.
25. Yaş günüydü, telefonuma Adile isimli bir kadından geldi. "Sanırım oğlumu sen büyütmüşsün!” diye yazıyordu. Şoke oldum… Bunca yıldan sonra, ortaya çıkıyordu. Ama sebebi varmış. Uyuşturucu kullanan biriymiş. Çocuğun kimden olduğu dahi bilmeyen biri.
“Artık temizim ve oğlumun annesi olmaya” hazırım diyordu. “Sana da bugünü kadar yaptıkların için minnettarım”
Kalbim göğsümden fırlayacakmış gibi çarpıyordu.
O gece penceremin yanındaki koltukta, elimdeki telefonu sıkıca tutmuş, gözlerim karanlığa dikili saatlerce oturdum.
Çocuğunuza gerçek annesi olmadığınızı, siz olsanız nasıl söylersiniz? Boş hayatımı dolduran, bana yaşam kaynağınızı olan bu çocuğu kaybetmeyi nasıl göze alabilecektim?
Ama ben bunu yaptım...
Çünkü Ümit gerçeği bilmeyi hak ediyordu. Büyük bir kararlılıkla, ona ta en başından, hiçbir hukuki işlem yapılmadan, kendisini nasıl sahiplendiğimizi, ama canımı verecek kadar kendisini sevdiğimi anlattım. Beni bırakıp gitmesine, yalancı, hırsız diye adlandırmasına hazırdım. Ancak konuşmayı bitirdiğimde adeta nefes alamaz haldeydim.
Ümit, yanıma geldi ve diz çöküp ellerimi tuttu ve gözlerimin içine bakarak "Beni doğurmamış olabilirsin, dedi. Ama benim annem sensin: Sakın üzülme, öyle de kalacaksın."
Gözlerimi açtığımda kanepede uzanmış haldeydim. Mutluluktan bayılmışım.
Sadece ağladım… Kendimi daha az kadın hissettiğim geceler için, Terk edildiğim için, Sessizce acı çektiğim yıllar için,
Oğlum beni seçtiği için ağladım...
Gözümden akan her damla yaş, içimi temizliyordu adeta ve ihtiyacım olan tek şey buydu.
*
5.0
100% (2)