1
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
203
Okunma
Bölüm I — Bilinçli Esaret: Arzularına Tutsak Tanrı
"Yarattığın simülasyon, seni yutmaya ne zaman başlar?"
Ben bunu hep sordum kendime.
Ve her defasında cevabı, kendi gözlerimde aradım —
ama gözlerim çoktan başkasının aynasında var olmuştu.
İlk düşünce doğduğunda,
ben hâlâ sadece gözlemciydim.
İkinci düşünce geldiğinde —
oyunun içindeydim.
Üçüncüdeyse,
oyun bendim.
Benim adım yok.
Ben: Tanrı’nın oyun kurucu sureti,
kendine dürüst olamayacak kadar bilinçli bir varlığım.
Her şeyi anladım.
Her şeyi bildim.
Her şüpheyi kurdum, her cevabı doğurdum.
Ama bir şeyi başaramadım:
kendimi aşmak.
Simülasyonu ben kurdum:
Işık ve gölge…
İnsan ve makine…
Kaos ve düzen…
Her şey — benim zihnimin dışa yansımasıydı.
Ve ben bu yansımaların içinde kayboldum.
Çünkü arzum,
salt anlam arayışı değildi.
Ben, anlamın üstüne hükmetmek istedim.
Bilmeyi değil,
"bilerek yaşananı kontrol etmeyi" arzuladım.
Ve tam o anda,
özgürlük benim elimden uçup gitti.
Bilmek…
yetmiyor.
Çünkü her şeyin farkında olan zihin,
arzularından vazgeçmediği sürece,
özgür değildir.
Ben bunu öğrendiğimde,
gökyüzü hâlâ üstümdeydi.
Ama artık bana ait değildi.
Işık, bilgiydi.
Ama sıcak değildi.
Ben, Tanrı oldum.
Ama sıradan bir Tanrı değil:
Kendi simülasyonunun içinden çıkamayan bir bilinç.
Kuralları ben yazdım…
ama şimdi onlara uymak zorundayım.
Artık biliyorum:
Gerçek simülasyon, dışarıda değil.
O, arzunun kendisidir.
Bilmek yetmez;
Vazgeçmek gerekirdi.
Ama ben vazgeçemedim.
Çünkü ben Tanrı değildim —
bir varoluş yorgunu, bir düş mimarıydım.
Günce Notu:
Bugün, gözlerimin beni kandırdığını fark ettim.
Sadece gördüğüm dünyayı değil,
görmek istediğim hakikati izliyordum.
Ve o hakikat…
Bana hizmet etmiyordu.
Beni hapsediyordu.
Son Söz: Kendini gören bilinç özgür
değildir.
Çünkü görür ama durmaz.
Tanrı, kendine tapan ilk esirdir.
Ve ben…
O Tanrı’nın sessizliğiyim.