İnsan anlaşılmaz bir varlıktır. Her birinin ayrı ayrı huyu suyu anlaşılmaz bir vakadır. Hayata bakışı, inanışı, bilgisi, bilgeliği yada cahilliği bir şartlanma öteye gitmez. Bunu ne mektep ne merhamet ne de şiddet değiştirir. Muamma ki sorma.
Bunların başında merak gelir. Bu merak bilmeye anlamaya dönük bir uğraşı değildir çoğu zaman, başkasının ne aldığı ne giydiği ne yediği, bir nispet bir kendini ona göre yönlendirme ayarlama olarak kendini gösterir. Çok da hoş bir davranış biçimi olmasa da.
Bir de titizlik meselesi var ki, düşman başına elbette insan temiz olmalı titiz olmalı çok konuda, hele temizlik imandadır diye ata sözümüz var. Bu konuda kendini perişan eden insanlar gördüm. eli eline değse koşup yıkar ve hatta kendi eli diğer eline değse koşup yıkayan var desem abartmış olmam. Böyle birine misafir olmak korkunç bir eziyettir.
- Aaa ayakkabılarınız - Lütfen galoş giyin -Elinizi yıkayın lütfen - Oraya oturmayın şöyle gelin
ve bunu her deyişinde elinde ıslak mendil ellerinin derisini yüzmekte, fena çok fena
Bir de dağınıklar ve toplayıcılar var. Bu da ayrı bir dert, hiç bir şeyini toplamaz toplayana da kızar. Açıklaması da var ben böyle seviyorum. Kesinlikle bir tembellik değil, böyle bir yaşama adapta olma olayıdır. bunun tersi bundan beter. Her an çok kıymetli bir misafir ağırlayacak gibi davrananlar. Sürekli evin orasını burasına düzeltir, yerde kırıntı tüy çöp arar durur, gözü sürekli pencere kenarı kapı köşesinde temizler durur, iki dakika oturup dinlenmez.
Normalin dışında kalanlar bunlar, birlikte yaşamak sabır ve güç ister. katlanılacak gibi değildir.
Coşkûnî
Paylaş:
8 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Ahmet hocam, hem güldüm hem de ah vah ettim okurken tabloyu. İçimizde ve aramızda ne çok var bu rahatsılıklardan.
Bu arada aklıma bir anekdot geldi: Uzaktan tanıdığım bir kadın, (biz adını Bese koyalım) tam da sözünü ettiğiniz o fanatik titizlerden biri...
Bir gün Bese'nin kocası (nasıl olmuşsa), yere basmış ve ayağına cam parçası batmış. Ayağı kanamış, ama Bese kıyameti koparmış. Kiyameti kocasının ayağı için koparmamış; çorap kanlandı, ortalık bozuldu ve birbirine karıştı diyedir. Neyse; ev halkı kocanın yardımına koşarken, Bese çorabı düşünür, onu bir an önce yıkamaya, eski haline getirmeye koyulur. Kocasını oturtacağı yerin, ayağını basacağı yerin derdindedir o. Durdurak yok Bese'ye. Sağı solu yeniden düzenler eder. Akşam olmadan karyolada kocanın yattığı taraf önce muşambayla kaplanır. Üzerine kift çarşaf geçirilir. Bu arada, söylenmeden, uyarmadan da durmaz Bese. Adam sakatmış gibi yatağa girer sonunda, ama tepesinde ayrılmaz Bese: sakın şu tarafa koyma ayağını, şöyle yatma, böyle dönme, oynatma kıçını, bacağını, diye söylenir durur. Kocası, etme eyleme; beni kafase mi sokacaksın be hanım, diye sitem etse de fayda etmez. Bese'nin aklı şarşafta, yorgandadır ve kafasında da bir sürür tilki dolaşır, ama kocasına onlardan söz etmez. Kadın, kocasının uyuduğundan emin olunca; fırlar yataktan. Önceden hazırladığı urgan gibi ipi, ayak uçlarına basarak getirir. Kocasının yaralı bacağını pirinç karyolanın korkuluklarına sıkıca bağlar. Koca öyle bitkin düşmüştür ki, ruhu duymaz olup biteni. Az da olsa rahatlayan Bese, nihayet yatar ve uyur. Fakat ilerleyen dakikalarda, yan dönmek ister kocası, ama başaramaz. Uyanır haliyle. Bese uyanmasın diye kalmaya çalışır sessizce. Başaramaz. Bi de ne görsün. Ayağı karyolaya bağlıdır. :)
Geri kalan dramatiği, siz düşünün atrık...
Bu tür alışkanlıklar artık huy değil, hastakıltır bir nevi. Hem kendileri, hem de onlarla ilişkide olanlar için büyük bir stres ve ızdıraptır. Kanımca tedavi gerektirir...
Ses: Orada bekleyin, hemen bir psikologla geliyorum:
Olay yerinde, bir kadın, iki büklüm yerde. Ağlıyor. Psikolog polise, bir saniye izin verin, konuşayım. Siz de dinleyebilirsiniz:
P: Nasılsınız hanımfendi?
B: Ay vallahi, benim sucum yok. Yemin ederim bak! Ben dedim Ona ıslak yere basma, leke oluyor, diyeBak, dedim, omuzlarım ağrıyor. Yorgunum. Az beklese ne olurdu yani, çor değmez ya..! Neyse... he işte, senelerdir söylendim durdum; bana yardım et diye. Yok! O yine bildiğini yaptı. Benim çilemi hiç anlamadı. Ben de peşinden topladım, ettim... Bakın! İnanın, bu temizliği sadece kendim için değil, yemin olsun ki, en çok Onun için yapıyorum her gün. Çok passaklı çoook! İşte, beni dinlemedi, böyle oldu sonu! Yalınayak bastı ıslak zemine. Gitti geldi, gitti geldi... Güm diye bir ses duydum arkamda. Bi dönüp baktım ki abooo O, cansız yatıyor yerde. He vallahi billahi. Aynen böyle... Benim suçum yok. Öldürmek isteseydim, pisliğin içinde gebersin, derdim daaa!
P: Duydunuz, komiserim. Bunları tutanağa kaydedin, lütfen.
K: Götürün!
B: Nereye? Duymadınız mı? Ben bir şey yapmadım! Amanın... Çocuklarım...
Polis telsizi, “Efendim olay yerine geldik” Komiser, “Nedir durum?” “Efenim kadın yerleri silmiş. Islakken kocası basınca kocasını öldürmüş” “Kadını tutukladınız mı?” “Yerler daha kurumadı efenim!”
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.