0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
156
Okunma

Bir yerde on beş yirmi kişilik mükellef bir ziyafet verilse, biz de bir güzel iştahla yesek.
Bu ziyafet üç gün beş gün aralıksız devam etse. Bu ziyafeti bize kim veriyor diye merak edip sormaz mıyız? Elbette sorarız.
İlk önce yanımızdakine, ondan bilmiyorum cevabını alınca, bunu bilebilecek vasıfta bir kimseyi ararız. Biliyorum diyeni bulunca da:
Bize bunca ikramı yapan kim?
Bu ziyafete karşılık bizden bir şey istiyor mu?
Acaba bizden beklediği nedir?
Gibi sorular sorarız.
Yeryüzü mükellef bir nimet sofrası.
Sebzesinden meyvesine binler çeşit leziz nimetlerle donanmış.
Bir değil, iki değil neredeyse bir ömür yiyoruz, içiyoruz.
Bu nimetlerin sahibini hiç merak etmeden yaşamak, bilen birisine sormamak olur mu hiç?
Sofra sahbinin bizden bir isteğinin olup olmadığını öğrenmeden ızdırapsız bir hayat yaşamak mümkün mü?
Elbette mümkün değil. Olamaz da. Akıl ve mantığın bunu kabulmesi bile imkansız.
Ama çoğumuz hiç sorgulamıyoruz. Gaflet perdesi ve günlük meşgaleler aklımızı iptal ediyor ve bizi aptala çeviriyor.
Sorsak bulacağız.
Bulsak önce merakımızı gidereceğiz. Mutlu olacağız. Hayatımız anlam kazanacak.