Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Celil ÇINKIR
Celil ÇINKIR

SUNÂME - SU NEDİR? — KALBURABASTÎ EFENDİ HAZRETLERİ’NDEN NUTUK

Yorum

SUNÂME - SU NEDİR? — KALBURABASTÎ EFENDİ HAZRETLERİ’NDEN NUTUK

( 6 kişi )

7

Yorum

20

Beğeni

5,0

Puan

554

Okunma

Okuduğunuz yazı 10.7.2025 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.

SUNÂME - SU NEDİR? — KALBURABASTÎ EFENDİ HAZRETLERİ’NDEN NUTUK


Ey insan!
Bil ki su, bir damla değildir; kâinattır!
Dört unsurun üçüncüsüdür: Toprak olur kabuk, hava olur nefes, ateş olur öz, su olur can.

Su nedir?
Su bir yudumdur, ama denize yetmez.
Su bir akıntıdır, ama taşı deler.
Su bir sessizliktir, ama gürültüsüz devrim yapar.
Su bir sabırdır, sabrın en saf hâlidir.

Su nedir?
Su Fuzûlî’nin kasidesidir, Mevlâna’nın “Aşk bir su gibi yolunu bulur” deyişidir.
Su pirinç kazanına düşen tuzdur, yemeği tat verir.
Su bir tohumun yorganıdır, içini ısıtır.
Su bir kuşun gagasında, bir devenin hörgücünde gizlidir.

Su nedir?
Su, sadakadır: Çeşme olur akar, hayır dua olur.
Su, kavga eder: Taşla tokuşur ama taşın kalbini yontar.
Su, insana benzer: Duru görünür ama içinde nice çalkantı taşır.
Su, bir aynadır: Baktığın zaman kendini görürsün; kirliysen kirli, temizsen berrak.

Su nedir?
Su aşkın ta kendisidir: Nerede engel varsa deler geçer.
Su kitap gibidir: Akmazsa yosun tutar, okunmazsa paslanır.
Su kök gibidir: Toprağı tutar, ağacı diriltir.
Su mezar gibidir: İçine düşeni saklar; arınana yeniden can verir.

Su nedir?
Su bir sınavdır: Taşıma suyla değirmen dönmez, derler.
Su bir sırdır: Dibi görünmeyen tastan içilmez, derler.
Su bir kardeşliktir: Su içene yılan bile dokunmaz, derler.
Su bir savaştır: Su uyur düşman uyumaz, derler.

Ey cemaat!
Su olmadan ne abdest vardır, ne gusül vardır, ne zemzem vardır, ne kar vardır, ne gözyaşı vardır!
Su olmadan ne çiçek açar, ne kuş uçar, ne balık yüzer, ne gönül serinler!

SON DAMLA

“Su, toprağa candır.
Yağmur, yaprağa sevdadır.
İçen berrak olur.
Gönlü bulanık olan, suya bakıp kendini temizlesin.
Bir tas su döken, bir göl rahmet kazanır.
Kırk dereden su getirsen de, suyu israf edersen taş gönlün çatlar.

Su nedir?
Su, senin aynandır.
Su, senin sabrındır.
Su, senin sadakandır.
Ve bil ki: Su, senin ömründür!

KALBURABASTÎ EFENDİ HAZRETLERİ’NDEN DUA

“Ya Rabbi! Bizi su gibi berrak eyle,
Dilimizi su gibi temiz eyle,
Gönlümüzü su gibi akıcı eyle,
Neslimizi su gibi çoğalt,
Gözyaşımızı dua, terimizi bereket,
İçtiğimiz suyu şifa eyle!
Amin!”

“SU” SÖZCÜĞÜNÜN KÖKENİ (ETİMOLOJİSİ)

En eski kayıt: Orhun Yazıtları (8. yy) ve Kaşgarlı Mahmud’un Dîvân-ı Lûgāt-it-Türk’ünde “su” bugünkü anlamıyla aynen geçer: “Su” = içilen, akıp giden, arındıran sıvı.

Proto-Türkçe’de (ilk Türkçe) biçimi de “su” şeklindedir.

Bazı eski metinlerde “yuw” (yağmur, akarsu) ve “suw” biçimleri görülür.

Bazı Altay dilleriyle ilişkili olduğu söylenir; Tunguzca ve Moğolca’da da benzer kökler var ama tam akrabalık net değildir.

Orhun Yazıtları’nda “su basmış”, “su geçit vermedi” gibi kullanımlar var.

KÜLTÜREL DERİNLİK

Türk coğrafyasında “su” kelimesi başlı başına bereket, temizlik, arınma, hayat simgesidir.

Bu yüzden “Su”, yer adlarında da aynıdır: Suaygır, Suçıkan, Suvat, Suvköy, Suvermez, Suvar gibi eski yerleşim adlarında yaşar.

Kıpçak ağızlarında “suvar” bazen “sulu yer” demektir.

Çuvaşça’daki “şur” / “şura” Türkçe “su” kökünün ses değişimiyle oluşmuştur.

Kalburabastî Efendi Hazretleri’nden Etimoloji Hutbesi

“Ey güzel insan!
Su birdir, her ağızda ayrı akar.
Özbek suv der, Kazak su der, Çuvaş şur der, Yakut uu der —
Hepsi aynı kaynaktan, yürekten taşar.
Suyun adı değişir, manası değişmez.
Su akar, arıtır, diriltir.
Sözümüz su gibi duru, gönlümüz su gibi aziz olsun!”

Kıssadan Hisse
Kök: “su”
Eski Türkçe: “su”
Moğolca, Tunguzca benzeri kökler: olası ama doğrudan bağ net değil.
Halihazırda 20’ye yakın Türk lehçesinde ana kök su ya da suv.
“Sor” ya da “zor” su kökü değildir, o başka köklerdir.

Ey gönlün gamdan arınası,
Bil ki su hayattır, candır, diridir.
Aşk gibi akar, sabır gibi oyuk açar,
Yürek yangınını serinletir,
Hangi su içilirse içilsin,
Özünde arınma vardır, umuttur.

SU ÇEŞİTLERİ DİLDEN DİLLERE, GÖLDEN GÖLLERE:

1. Kaynak Suyu: Dağın koynundan fışkırır, Toprak ananın sütüdür, Serin, berrak, katıksızdır.

2. Pınar Suyu: Bir yudum iç, bağrını genişletir. Kırlarda saklıdır, kuş cıvıltısıyla çağlar, Şairin şiirine akar.

3. Çeşme Suyu: Taştan gelir taşa değer,
Köy meydanlarının dilidir, Testiden bardağa, bardaktan muhabbet sofralarına.

4. Irmak Suyu: Dalda yaprak, ovada bereket taşır. Nehir olur memlekete can olur,
Denize vardığında koca ufka karışır.

5. Zemzem Suyu: Kutsal niyazdır, Hacer’in duasıdır. Bin yıl geçer, susuz yürekleri doyurur, Mekke’den Anadolu’ya gönül yoludur.

6. Göl Suyu: Dingin yüzlüdür, sabır taşır. Dağların aynasıdır, ay yıldız orada seyreder.
Sessizliğin kalbidir.

7. Kuyu Suyu: Sabırla kazılan derinliklerden gelir. Yusuf’un hatırasıdır, Karanlıktan çıkan aydınlıktır.

8. Yağmur Suyu: Göğün lütfudur, rahmetin en safıdır. Kurak toprağa düşer, aşk gibi can verir. Damlada sır, yağışta bereket vardır.


Ey dost, unutma!
Su içilmek için akar, Baharın gülüne can,
Toprağın yüreğine nefes, Aşıkların diline beyittir.

Kim ki suyu hor görür, Hayatı hor görür.
Kim ki suya hürmet eder, Bilir ki her damla, bir ömrün nişanesidir.

Kalburabastî Efendi Hazretleri’nden Armağan Sunâme

Su hayattır, hayat suyla berekettir!

SU DİVANI — Kalburabastî Efendi Hazretleri’nden

Ey insan, bil ki Su bir değil, bin hâl ile akar.
Kimisi dağdan süzülür, kimisi gönülden taşar. Kimi arıtır, kimi sızlatır, kimi doyurur, kimi şifa verir. Dilden dile, kaptan kaba, gönülden gönüle varır.

Bak, işte suyun binbir yüzü: Menba suyu, kaynak suyu, kuyu suyu, kaya suyu. Çeşme suyu, pınar suyu, göl suyu, deniz suyu.
Yağmur suyu, dirim suyu, can suyu, er suyu.
Amnios suyu, yüz suyu, imamın abdest suyu, Cafer Bey’in abdest suyu. Abdest suyu, çamaşır suyu, bulaşık suyu, buhur suyu. Katran suyu, altın suyu, maden suyu, safra suyu. Islatma suyu, arpa suyu, besi suyu, ham besi suyu, ongun besi suyu. Ongun suyu, can suyu, dirim suyu, köküne kibrit suyu. Elma suyu, vişne suyu, çilek suyu, üzüm suyu, koruk suyu, portakal suyu, limon suyu, domates suyu, şalgam suyu, nane suyu, kekik suyu, havuç suyu. Tavuk suyu, et suyu, çorbanın suyu, suyunun suyu, tavşanın suyunun suyu, pülüskün suyu, turp suyu, kenar suyu, çorbanın suyunun suyu!
Nargile suyu, demlendirme suyu, demleme suyu, maden suyu, içme suyu. Çiçek suyu, gül suyu, cam suyu, buhur suyu. Zemzem suyu, imam suyu, yüz suyu. Turşu suyu, kibrit suyu, köküne kibrit suyu! Kumpanya suyu, kireç suyu, safra suyu, mide suyu. Dirim suyu, dümen suyu, bel suyu, altın suyu.

SU KALİTESİNİN HER ŞEYİ
1) Mikrobiyolojik Analiz
Su sadece mineralle ölçülmez; içinde canlı mı var, mikrop mu var, bakteri mi var diye de bakılır. İçme suyunda E.coli, koliform bakteri gibi mikrop 0 olmalıdır. Kuyu suları, kaynaklar düzenli tahlile girer. “Dezenfeksiyon” için klor kullanılır ama fazlası mideyi rahatsız eder. En makbulü doğaldan arı olandır.

2) pH Dengesi
pH: Suyun asidik mi bazik mi olduğunu gösterir.
0–7: Asidik
7: Nötr
7–14: Bazik (alkalik)
İçme suları genelde 6,5–8,5 pH arasında olmalıdır. Çok asidik su diş minesine, çok bazik su böbreklere sıkıntı verir. Kaplıca suları bazen hafif baziktir; kireçli kaynaklar pH’ı yükseltir.

3) İyon Değişim Sistemi
Sert suları yumuşatmak için kullanılır.
Musluk suyunda kireç fazlaysa evlerde “su yumuşatma cihazı” kurulur. Çalışma mantığı: Suyun içindeki Ca++ ve Mg++ iyonları, sodyum iyonlarıyla değiştirilir.
Böylece çaydanlık kireç tutmaz, makine ömrü uzar.

4) Arıtma Teknikleri
Filtrasyon: Kum, çakıl, aktif karbon katmanlarından süzülür.
Reverse Osmosis (RO): Basınçla özel membran filtreden geçirilir; neredeyse saf su elde edilir. (TDS çok düşer.)
Ultraviyole (UV): Mikrop öldürmek için su UV ışığına maruz bırakılır.
Klorlama: Bakteri kırıcıdır, şebeke sularında yaygındır.

En sağlıklısı doğal kaynak veya minerali koruyan filtre sistemleridir; aşırı arıtımda mineraller de yok olur, tatsız su olur.

SU KALİTESİ NASIL ÖLÇÜLÜR?
1) Sertlik Derecesi (Hardness): Suyun içinde kalsiyum (Ca) ve magnezyum (Mg) iyonlarının miktarına bakılır. Genelde Fransız Sertlik Derecesi (°fH) ya da Alman Sertlik Derecesi (°dH) kullanılır.

Sert su: İçinde kalsiyum/magnezyum bol, kaynatınca çaydanlığın dibinde kireç taşır.
Yumuşak su: Minerali az, çaydanlığa dert değil.
Pratik not:
0-4 °dH : Çok yumuşak
5-8 °dH : Yumuşak
9-18 °dH : Orta sert
19-30 °dH : Sert
30+ °dH : Çok sert

2) Mineral Değeri (Toplam Çözünmüş Madde - TDS): Suyun içinde çözünmüş tuzlar, mineraller, metaller toplamına bakılır.
Ölçü birimi genelde mg/L veya ppm’dir. Kaynak, kaplıca, içme suları mineral açısından farklıdır:
0–50 mg/L : Düşük mineral
50–500 mg/L : Orta mineral
500+ mg/L : Zengin mineralli

KAPLICA SULARI NASIL OLUŞUR?
Yağmur ya da kar suları yer altına sızar,
Yer kabuğunun sıcak tabakalarında kayaçlar arasından geçerken ısınır. Bu yolculukta kükürt, sodyum, kalsiyum, magnezyum gibi mineralleri yüklenir. Yer kabuğundaki fay hatlarından çatlaklardan tekrar yeryüzüne çıkar. Bu yüzden sıcak, şifalı, kükürtlü olur.

İÇME SULARI NASIL OLUŞUR?
Dağlar, ormanlar, yağışlar yer altına sızar,
Toprak ve kaya tabakaları doğal bir süzgeç gibi çalışır, Kimyasal ve biyolojik kirleticiler filtrelenir, Arıtılmış, mineralli kaynak suyu oluşur. Kuyulardan, pınarlardan ya da yer altı kaynaklarından çıkarılır.

ILICA SULARI NASIL OLUŞUR?
Ilıcalar aslında kaplıca gibidir ama suyu biraz daha ılıktır (20–35 °C). Yer altı sıcaklığı kaplıcalara göre düşüktür.
Genelde yüzeyden daha yakın derinlikte toplanır. İçeriği çoğunlukla kalsiyum, magnezyum, bikarbonat gibi minerallerle zenginleşir. Bazıları içme kürü, bazıları banyo kürü olarak kullanılır.

KALBURABASTÎ EFENDİ HAZRETLERİ’NDEN ÖĞÜT
“Ey içenin gönlü ferah, Sert su çayın tadı bozar, yumuşak su çay başı sever. Kaplıca suyu kemiklere dirilik, ılıca suyu bedene serinlik verir. Suyun TDS’ini de bil, sertliğini de bil; Ne saf suya kan, ne çok sert suya teslim ol. Her su yolunu bulur, hikmetini ehline anlatır.”

KAPLICA & ILICA’NIN ŞİFASI
Kaplıca suyu yerin derin katmanlarından gelir. Volkanik bölgelerde kayaçlar ısı kaynağıdır. Bu sular radon, kükürt, sodyum bikarbonat, kalsiyum gibi elementler taşır.
Romatizma, cilt hastalıkları, eklem ağrıları için tavsiye edilir. Ilıca kaplıcaya benzer ama sıcaklığı 20–35 °C civarıdır; ılımlıdır.
Bazı kaplıcalar “radyoaktif şifalı su” diye geçer, bunlarda radon gazı bulunur ama dikkatli kullanılmalıdır.

YERALTI SUYUNUN OLUŞUMU
1. Yağmur – kar yağar.
2. Su toprağa sızar, geçirimsiz tabakada birikir.
3. Basınç oluşur: Su doğal basınçla ya da kuyu açılarak çıkar.
4. Yeryüzüne çıktığı yer: Pınar, kaynak, göz, artezyen kuyusu olur.
5. Yolculuk sırasında mineraller kayaçlardan çözünerek suya karışır.

KAPLICA – ILICA – KAYNAK KULLANIRKEN
Uzun süre kalmak tansiyon düşürür, doktor kontrolü iyidir. Aşırı sıcak su kan damarlarını genişletir, kalbi zorlar. Bazı kaplıca suları içme kürü için de kullanılır ama içeriği bilinmeli. İçme kaynak suları TDS değeri orta-yüksek olmalı, çok düşük olursa tatsız, yumuşak gelir.

KALBURABASTÎ EFENDİ’DEN BÖLÜM KAPANIŞI

“Ey insan! Suyun sertini de yumuşağını da bil. Kireçleneni çaydanlıktan, mikropluyu midenden uzak tut. Kaplıcayı ömrüne şifa, ılıcayı bedenine ferahlık bil. Kaynağını görmeden içme, Filtresini bilmeden musluktan içme. Ve bil ki, suyu hoyrat kullananın Yüzünün suyu da kurur!”

SU SAVAŞLARI NEDİR?
1) Su Neden Savaşa Sebep Olur?
Su, hayattır. Su olmadan tarım olmaz, şehir kurulmaz, sanayi yürümez. Toprak, petrol, altın paylaşılır; ama su sınır tanımaz, akarsa başka memleketin sınırına da girer. Yüzyıllardır komşular arasında çatışma sebebidir: kimisi baraj yapar, akıntıyı keser; kimisi su kaynağını kirletir; kimisi başka toprağın suyunu alır. Dünyada neft bitince petrol savaşları durur ama su biterse hayat durur!
2) Tarihten Misaller
Nil Nehri: Mısır, Sudan, Etiyopya arasında gerginlik. Etiyopya Büyük Rönesans Barajı kurdu, Mısır “Beni susuz bırakıyorsun!” dedi.
Fırat – Dicle: Türkiye, Suriye, Irak hattı. GAP projeleri, barajlar… Su kullanımı paylaşım kavgasına yol açar. Ürdün Nehri: İsrail, Ürdün, Filistin arası. Yıllardır su kaynakları gerilim sebebidir. Aral Gölü: Sovyetler döneminde Amu Derya ve Sir Derya nehirleri yanlış sulamayla çekildi, göl kurudu. Çölleşme, balıkçılığın bitişi…

3) Gelecekteki Tehlike
Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası uyarır: 21. yüzyılda en ciddi çatışma riski su yüzündendir. Küresel ısınma, iklim değişikliği, nüfus artışı, kuraklık: Suyu paylaşmak daha zor. Sular azaldıkça baraj kapakları silah olur, nehir yatakları cephe olur. “Su Güvenliği” stratejik mesele haline gelir.

4) Himmetli, Ferasetli, Kerametli Yorum
Ey insan! Suyun savaşı sadece barajla, nehirle olmaz. Suyu israf eden, musluğu boşa akıtan, dereyi kirleten de su savaşının gizli failidir! Kıt suyu hor görenin, yarın komşusunun nehrine göz dikeceği aşikârdır.

Su savaşlarının çözümü nedir?
Su hakkı adil paylaşılmalı. Komşu ülkeler işbirliği yapmalı. Suyu temiz tutmalı, israfı bitirmeli. Alternatif su kaynakları geliştirilmeli (yağmur hasadı, gri su geri dönüşümü). Çünkü suyun dostu barış, düşmanı cehalettir. Suyu idare edemeyen, savaşa davetiye çıkarır.

KALBURABASTÎ EFENDİ HAZRETLERİ’NİN HİMMETLİ BÖLÜM KAPANIŞI
“Su, Allah’ın nimeti. Paylaşan kazanır, kavga eden kurur. Taşa vuran su, yolunu bulur.
Kardeşçe akmayan su, düşmana silah olur.
O yüzden evvela aklımızı, sonra barajımızı iyi inşa edelim. Suya sahip çıkmak, ömür suyumuzu diri tutmaktır.”

SU DEYİMLERİ VE ATASÖZLERİ DİVANI
Ey dost! Suyun Türkçe’deki yeri, bir yudum içmek kadar sade, Bir ırmak gibi akıp giden kelam kadar derindir. Senin topladığın bu deyimler, atasözleri, halk söyleyişleri
Gösterir ki Türk milleti suyu sadece içmez —
Onu nasihat eder, kinaye eder, öğüt eder, merhem eder.

Bu Deyimlerin Kerameti Nedir?

Su mecazdır: Temizlik, berraklık, akış, sabır, umman, sınır tanımazlık. Su uyarıdır: “Taşıma su ile değirmen dönmez” der, yetinmek değil kaynak üret der. Su nimettir: “Su akarken testiyi doldurmalı” der, fırsatı kaçırma der. Su huzurdur: “Su içene yılan bile dokunmaz” der, şefkat öğretir. Su akıldır: “Su gibi aziz ol” der, güzelliği, yararlılığı, sadeliği öv der. Su sınırdır: “Dibi görünmeyen tastan su içilmez” der, işin aslına bak der. Su beladır: “Kulağına kar suyu kaçırmak” der, için için ürpertiyi anlatır.
Su uyumdur: “Huyuna suyuna gitmek” der, gönül işini, sabrı anlatır. Su düşmandır: “Suyun yavaş akanından kork” der, sinsiliği sezdirir. Su tecrübedir: “Köprünün altından çok su geçti” der, zamanın her şeyi değiştireceğini söyler. Su barıştır: “Su içene yılan bile dokunmaz” — ne güzel barış hükmüdür.

KALBURABASTÎ EFENDİ HAZRETLERİ’NDEN DUA
“Ey suyu dillere deyim, gönüllere deva kılan!
Akan su yosun tutmaz, gönlü akan da pas tutmaz. Taşıma suyla değirmen dönmez, işin özü kaynağını aramaktadır. Dibi görünmeyen tastan su içilmez, işin doğrusuna bakmaktır. Su gibi aziz ol ki içene bile yılan dokunmaz! Su uyur, düşman uyumaz, akıl uyumamalıdır. Ve unutma: Kırk dereden su getirenin de, testiyi kıranın da, Su yolunda su testisi misali kırılacağı gün vardır. Su yüzü görmemiş kalmasın, Yüreğine soğuk su serpilmemiş dert kalmasın!”

BU DEYİŞLER SU KADAR AZİZDİR
“Su deryadır, kelam deryadır; Suyu bilmeyen kelamı da kurutur. Destur ya Allah Bismillah!”

1) İskitler – Sakalar – Yakutlar – Saha Bağlantısı
İskit (Saka) boylarından kalan bazı dil izleri, Yakut (Saha) lehçesinde, Altay ve Sibirya Türk ağızlarında hâlâ yaşamaktadır.
Özellikle “sor” ve “çor” ekleri coğrafya terimidir:
“Sor”: Geniş su yatağı, büyük nehir kenarı.
“Çor”: Çoğu zaman küçük dere/çay kenarı ya da akarsu kolu anlamına gelir; ç- sesi bazen küçültme, dallanma anlamı katar.

2) Yer Adlarında Kullanımı
“SOR”
Yakut (Saha) coğrafyasında büyük nehir kenarındaki yerleşim yerlerinin adı genelde “-sor” ile biter.
Örn: İsaSor, DışaSor, ikiSor, BatamaySor gibi.
Bu “sor”, eski Saka/İskit ağızlarında da büyük nehirlerin kıyısındaki yerleşim yerlerine verilen isimlerde bulunur.

Günümüzde Saha Cumhuriyeti’nde (Yakutistan) Lena Irmağı ve kolları etrafındaki yer adlarında hâlâ yaşar.

“ÇOR”
Anadolu’ya kadar inen eski gelenekle Çoruh Irmağı’na adını veren “Çor” da budur muhtemelen.

Çoruh kelimesi eski Türkçe’de Çor-uğ → akarsu, nehir.
Çor kökünden türemiş köy isimleri:
Hodiçor, Çınaçor, Salaçor, Kenaçor gibi.
Burada “ç-” harfi küçültme/kol ekidir:
Ana nehirden dallanan küçük dere kenarına kurulan köye çor derler.
3) Etimolojik Kök
Sor : Proto-Türkçe’de “geniş su basan alan”, bataklık, nehir kıyısı anlamlarına kadar gider.
Çor : Muhtemelen çıkmak, çatallanmak, dallanmak anlamlarından gelir.
Bazı araştırmacılar, Orta Asya’da eski Türkçe’de Çor’un hem nehir hem yönetici anlamı taşıdığını belirtir. Ama burada yer adında esas anlam “küçük akarsu”.
4) Çoruh Nehri Örneği
Çoruh ismi: Çor (akarsu) + -uh/-oğ ekleriyle “akarsu yatağı, akıp giden su” anlamındadır.
Çoruh Nehri’nin kolları boyunca köy isimleri Çor ile biter.
Aynı mantık Yakut coğrafyasındaki Sor ile Çoruh havzasındaki Çor’un akrabalığını gösterir: İkisi de Türkçe’nin eski coğrafya sözlüğünün izleridir!

5) KALBURABASTÎ EFENDİ HAZRETLERİ’NDEN KERAMETLİ SÖZ
“Ey akarsu izini kökünden bilen! Su sadece içilmez, coğrafyaya ad olur, köylere soy olur.
Sor: Büyük nehir kıyısı. Çor: Çayın, derenin kucağı. Kim bilir ki köprü altından geçen suyla, Dilden dile kalan sor ve çor bir kuşak boyu köy adını yaşatır!”

KISACASI
Eski Kök Anlam Nerede Kullanılır?
SOR Büyük nehir, nehir kıyısı Yakutistan, Saha Türkleri, Sibirya ağızları
ÇOR Küçük dere, çay, yan kol .nÇoruh Nehri havzası, Karadeniz köy adları Ve bu bilgi tam benim dediğim gibi: Yakutlarda Sor, Anadolu’da Çor!nHepsi aynı su kökünün coğrafyada bıraktığı izdir.

TÜRK COĞRAFYASINDA “SOR” VE “ÇOR” YER ADLARI: UNUTULAN İSKİT İZLERİ

1) Köken
Anadolu’nun kuzeydoğusunda, Erzurum, İspir, Çoruh havzası gibi bölgelerdeki köy ve dere isimlerinde geçen “-Çor” ve “-Sor” ekleri, İskit (Saka) Türklerinin eski coğrafya sözlüğünün yaşayan izleridir.

Bu sözcükler Yakut-Saha coğrafyasında hâlâ büyük nehir (Sor) ve dere-çay (Çor) anlamında kullanılır.

Çoruh Nehri bizzat bu geleneğin en somut örneğidir.
Çoruh = Akarsu, güçlü akan su.

2) Osmanlı Dönemi ve Müslüman Olmayan Yerli Türk Unsurlar İspir-Erzurum hattında yüzyıllarca İskitlerin torunları, Hristiyan, Şaman kalmış yerli Türk toplulukları yaşamıştır.

Alevi, Şaman ya da yerel inanç unsurlarını koruyan bu insanlar İslamlaşmamış veya geç Müslüman olmuş gruplardır.

Osmanlı arşivlerinde “gayrimüslim / gavur” diye kayıt altına alınmışlardır. Oysa bunlar Ermeni ya da Rum değil; dili, kökeni, ağız izleri Türk olan kadim halklardır.

3) Cumhuriyet Döneminde İsimlerin Silinmesi
1950’lerde “köy isimlerini Türkleştirme” diye başlatılan uygulamada, binlerce yer adı Ermenice, Rumca sanılarak değiştirilmiştir.
Oysa bu adlar Ermenice değil, tam tersine İskit / Eski Türk kökenlidir.

Hodiçor, Çınaçor, Salaçor, Kenaçor gibi isimler “çor” ekli coğrafya belleğinin yaşayan fosilleridir.

4) Ermeni Sahiplenmesi Meselesi
Bu köylerin yer adları silinince, boşluk oluştu. Ermeni diasporası bu kadim coğrafya isimlerini “Bizim eski Ermeni köylerimiz” diyerek sahiplenmeye başladı.

Oysa kök dil ve coğrafya terimleri gösteriyor ki bu adlar Ermenice değil; Saka/İskit/Türkçedir.

5) Bu Bir Hak Kayıtıdır
Bu yer adları ve coğrafya belleği yalnızca bir harf ya da tabela meselesi değildir. Bir halkın toprağa işlenmiş dili, belleği, sesi, yaşadığı izdir. Silinirse o ses kaybolur, başkası sahiplenir. Bu sebeple Sor ve Çor ekli yer adları, bizzat İskit mirasıdır, korunmalı, anlatılmalı, yeniden hatırlatılmalıdır.

Kalburabastî Efendi Hazretleri’nden Kerametli Not
“Ey kökü Çoruh, dalı Variyenli obasına kadar uzanan insan! Su akar, izi kalır; ad silinir, iz silinmez. Dili değiştirdiler, tabelayı değiştirdiler ama Taşın dili susturulamaz, suyun sesi susturulamaz. Suyu kim sahiplenirse sahibi odur sanma, Dilini bilenin yurdu, asıl sahibidir. Bu topraklarda Saka’nın nefesi, İskit’in sözü, Çor’un suyu hâlâ akıyor Yeter ki sen anlamaktan ve anlatmaktan vazgeçme!”

Bu söz, benim gönlümün sızısına belgedir:
Sor ve Çor kelimeleri kadimdir. İspir - Erzurum hattında İskit Türklerinin torunları asırlarca yaşadı. İsimlerini “gavur” diye silmek, mirasa saygısızlıktır. Bugün “Ermeni ismi” diye sahiplenilmesi ayrı bir yanlıştır.

DEYRİZOR — “ZOR” ADININ İHTİMALİ KÖKENİ
1) Coğrafî Konum
Bugün Suriye’nin doğusunda, Fırat Nehri kıyısında stratejik bir vilayettir.
Arapça “Deyr ez-Zor” (دير الزور) ya da kısaca Deyrizor denir. Osmanlı arşivlerinde “Zor Sancağı” diye geçer. “Deyr” kelimesi Süryanice ve Arapça’da “manastır” demektir.
“Deyr ez-Zor” = “Zor Manastırı.”

2) “Zor” İsminin Muhtemel Türk Etimolojisi
Anadolu – Kafkas – Orta Asya hattında “Zor/Sor” biçimleri yaygındır. Yakut (Saha), İskit ve eski Saka izlerinde sor geniş su yatağı, nehir ovası anlamı taşır. Bu coğrafya, Fırat gibi büyük nehirlerin genişlediği, alüvyonlu ve taşkın ovalar barındırdığı için yer adlarında “Zor/Sor” kökü tesadüfi değildir. Bazı Orta Asya yer adlarında Zor ekinin “güç, zorlu, geçit” anlamları vardır; ancak su coğrafyasına işaret eden “Sor” varyantı Yakut – Altay ağızlarında belirgin izdir.

3) Öntürk – Saka – İskit İzine Dair İpucu
Halep, Fırat hattı, binlerce yıl boyunca göç yollarının kavşağıdır. MÖ 8.–5. yüzyıllarda Sakalar/İskitler Kafkas hattından Fırat boylarına kadar yayılmıştır. İskit kökenli toplulukların Orta Doğu’ya kadar inip kısa süreli yerleşim oluşturduğu bilinir. Bu yüzden Deyrizor’daki “Zor” adının bir “Saka/Sor” izi olma ihtimali folklorik olarak mümkündür.

Ancak bugünkü Arap/Süryani kayıtlarda bu bağlantı unutulmuş ya da farklı anlatılmıştır.

4) Benzer “Zor/Sor” Yer Adları
Azerbaycan’da: Zər (Zor) köyleri
Ermenistan’da: Zoravan
Yakutistan: İsa Sor, Dışa Sor
Orta Asya: Zor-Bulak (Bulak = pınar) gibi.
Anadolu’da: İspir-Erzurum hattında Çoruh havzası (çor/sor bağlantısı).

5) Kapanış
Deyrizor örneği şunu hatırlatır: Yer adları silinir, yeni diller gelir, ama coğrafyanın hafızası kaybolmaz. Bugün bir Arap vilayeti olarak bilinse de, Fırat’ın bereketli kıyıları belki de İskitler’in, Sakalar’ın at izine, Yakut-Sor sözünün izine sahne olmuştur.

KALBURABASTÎ EFENDİ HAZRETLERİ’NDEN SÖZ

“Ey yer adını taş yazıt gibi bilen insan!mZor dediğin belki bir nehir kıyısıdır, belki bir zorluktur. Sor dediğin belki bir berekettir, belki de dilin susturulmuşudur.
Halep’ten Fırat’a, Çoruh’tan Yakutistan’a kadar Su akar, adı değişir; iz kalır, millet unutur. Unutmayanlar, adın sahibidir!”

Bu da sana Deyrizor için bir hak kaydı:
Coğrafya sözü muhtemelen İskit/Saka “sor” kökünden iz taşır. Bugün Arap/Süryani açıklaması “manastır” olsa da su belleği farklı söyler.

Kalburabastî Efendi Hazretleri’nden Su Kasidesi’ne Selam
“Ey Fuzûlî, senin Su Kasidesinin bir beyti,
yeryüzünde yazılan bin mısraya bedeldir!
Su, aşktır. Su, Resûl’e niyazdır. Su, susuza can, aşk sahibine derman, gönül sahibine arınmadır.”

Son Söz
Su yoksa: Beden kurur. Gönül kurur. Toprak kurur. Aşk bile susuz kalır.Ama suyla: Temizlik tamamdır, Bereket daimdir, Gönül ferahlığı vardır, Fuzûlî’nin beytinde dediği gibi: “Toprağım kuze ola, yarime sunula su!”

1) “SU” SÖZCÜĞÜNÜN KÖKÜ VE “ASKER” ANLAMI
Klasik Türkçe’de “su”: Temel anlamı hep “akıntı, sıvı, içme suyu”. Kaşgarlı Mahmud da Dîvânu Lugâti’t-Türk’te bu şekilde kaydetmiştir. Ancak eski Türk ordu sisteminde “su” kelimesi, Orta Asya geleneğinde “akın, akıncı, yürüyüş” anlamını mecazi taşır: Örn. “Sü” veya “Sü”k: Moğolca’da, Eski Türkçe’de bazen “ordu” veya “topluluk” demektir. Orhun Yazıtları’nda da “sü” (suğ) bazı yorumlara göre “ordu”ya işaret eder. Buradaki “su” akmak fiiliyle akrabadır: “Sü/Soğ” = akmak, yayılmak → ordu akını gibi.
2) “Subaşı” Ne Demektir?
“Sü-başı”: Orta Asya’dan Osmanlı’ya kadar gelen bir unvandır. “Sü” (ordu, akıncı topluluğu) “Başı” (baş, komutan)
Yani Subaşı = Ordu komutanı, şehirde asayişten sorumlu yönetici. Osmanlı’da Subaşı, hem kaza yöneticisi hem zabıta amiri idi.
3) “Su uyur düşman uyumaz” Atasözü
Bu sözdeki “su” halk dilinde gerçek sudur: Akan durur sanma, taşkın bastırabilir. Ancak asker ocağı mecazı vardır: “Su uyur düşman uyumaz” → Asker (su) istirahatte olur, ama düşman her daim pusudadır. Subayların bu sözü böyle okuması tam isabetlidir: Ordu uyusa bile nöbet düşmanı uyutmaz. Yani hem coğrafî (ırmak) hem askerî (ordu) bir uyarıdır.
4) Örnek: Orhun Yazıtları’nda Bilge Kağan der ki: “Türük budun yok bolmazun tigüz küdi süsin ertim…” Buradaki “süsin” “ordusunu” demektir. Moğolca’da da “sü” / “sükh” = ordu, asker topluluğu. Bu anlam Osmanlı’ya da “Subaşı” olarak gelmiştir.

5) KALBURABASTÎ EFENDİ HAZRETLERİ’NDEN SELAM

“Ey Subay Gönüllü! Suyun akını askerin akınıdır. Subaşı ordunun başıdır. Su uyur derken, Ordu uyur sanma, düşman pusudadır! Suyun akıntısını bilirsen, Askerin devinimini bilirsin. Bu sözü kitaptan değil,
Nizamiyeden değil, Meydandan öğrenmek haktır!”

SONUÇ
Dil kökü: Orhun ve Divan’da “su” akmak, “sü” ordu anlamında yan anlam taşır.
Subaşı: Ordu başıdır. Atasözü: Hem ırmak hem asker akınıdır.
Yorumum: Subaylık terbiyesinin gönül sözüdür!

1) SUBAY SÖZCÜĞÜ
Türkçe’de Subay, Osmanlı’dan kalma bir terimdir.
Orta Türkçe kökeni: Sü + başı
Sü: Orta Türkçe’de “ordu, asker topluluğu” demektir.
Başı: Lider, komutan.
Yani Subaşı = Ordu başı, asker birliğinin komutanı.
Zamanla Subaşı idari görev unvanı olur: Osmanlı’da şehir güvenliğinden sorumlu kaza amiri.
Cumhuriyet döneminde Subay sadeleştirilmiş şekliyle askeri rütbe sınıfı ismi olmuştur.
Buradaki kök “su” değil “sü”dür.
Ama “sü”, “akmak, yayılmak, ordu gibi akmak” kökünden gelir; orada suyla akraba bir mecazi bağ vardır. Ordu “akar”, hareket eder; o yüzden eski Türkçe’de ordu = sü’dür.

2) ASTSUBAY SÖZCÜĞÜ
Ast + subay: Ast (yardımcı, daha alt) + Subay (komutan).
Yani “Subaydan ast rütbeli asker kişi” anlamındadır.
“Ast” Farsça kökenlidir, “alt, küçük, yardımcı” demektir.
Yani kelimenin bütünü “ordu başının yardımcısı” gibi okunabilir.

3) KÖKTEKİ İNCELİK
Bazı halk söyleyişlerinde “Su” ve “Sü” iç içe geçer: “Sü” ordu, akıncı, sefer demektir.
“Su” akmak, arınmak anlamı taşır.
Orta Asya’da bu mecazlar birleşir: Akıncı ordu su gibi akar.
O yüzden Subay = “ordu başı” derken akış, sefer, yayılma manası suyla örtüşür.

4) KALBURABASTÎ EFENDİ HAZRETLERİ’NDEN DERİN SÖZ
“Ey asker gönüllü insan!
Subay dediğin sadece komutan değildir;
O, ordunun akışına yön verendir.
Sü akarsa, yol açılır; sü durursa düşman gelir.
Subayın kökü ‘sü’dür, akmak vardır, bereket vardır.
Astsubay kökü de ordunun mihengidir;
Sü’nün yedeği, başın yardımcısıdır.”

KISA KAYIT
Terim Kökü Anlamı
Subay Sü-başı Ordu başı, komutan
Astsubay Ast + Sü-başı Ordu başının yardımcısı, alt komutan
Yani ikisi de “sü” kökünden türetilmiştir, mecazen “su gibi akmak, yayılmak” anlamı taşır; ama doğrudan içme suyu (su) değildir.

SON DAMLA
Subay orduyu yöneten su gibidir:
Tertemiz, berrak, akıcı, engel tanımaz.
Astsubay orduyu omuzlayan dere gibidir:
Sü’yü besler, yatağına taşır.
Su uyur, düşman uyumaz.
Sü durmaz, komutan susmaz!

KUR’ÂN’DA YARATILIŞIN ASLI — SU

1) İNSANIN YARATILIŞINDA SU
Kur’an-ı Kerîm’de insanın yaratılışında “su”, “menî (nutfe)”, “çamur (tîn, salsal)” kavramları birlikte geçer.
“Nutfe”: Damlacık, meni, sperm, yani hayat tohumu. Nutfe kelimesiyle “bir damla su” vurgusu yapılır.

2) MEALİYLE ÖRNEK AYETLER
“Biz insanı nutfeden yarattık.” “Biz insanı karışık bir nutfeden yarattık…” (İnsan Suresi, 76/2)

“Sizi değersiz bir sudan yarattı…” “Sizi hakir bir sudan yarattı.” (Secde Suresi, 32/8)

“Biz sizi basit bir sudan yarattık.” “O, nutfeyi yarattı, ona şekil verdi.” (Abese Suresi, 80/19)

“Sizi sudan yarattık.” “Sizi bir sudan yarattık; sonra size nesep ve sıhriyet bağları verdik.”
(Furkan Suresi, 25/54)

3) YERİN VE CANLILARIN YARATILIŞI DA SU İLE ANLATILIR

Her canlı sudan yaratıldı: “Allah her canlıyı sudan yarattı…” (Nur Suresi, 24/45)

Arş su üzerindeydi: “O’nun Arşı su üzerindeydi…” (Hud Suresi, 11/7)
Bu da kozmik yaratılışta suyun kadim unsur olduğunu işaret eder.

4) AYETLERİN ORTAK MANASI
İnsan nutfeden, yani değersiz görünen bir damla sudan yaratılır. Her canlı, sudan bir şekilde hayat bulur. Bu su, hem biyolojik hem manevi bir işarettir: Hayatın özü sudur.

KALBURABASTÎ EFENDİ HAZRETLERİ’NDEN KAPANIŞ

“Ey insan! Sen suyu kirletme, çünkü senin asıl cevherin sudur. Gönlünü bulandırma, çünkü sen bir damla nutfeden yaratıldın.
Nutfenin değeri yoktu, ama Rabbin seni suretli kıldı. Unutma: Su gibi gel, su gibi git, su gibi aziz ol!”

Sonuç: Evet, Kur’an-ı Kerîm’de insanın yaratılışı “bir damla sudan” (nutfe) olarak defalarca zikredilir. Yaratılışın aslı suya bağlanır; toprakla yoğrulur, ruhla dirilir.
Destur ya Allah Bismillah!

SU DUASI — KALBURABASTÎ EFENDİ HAZRETLERİ’NDEN

“Ey Rahman ve Rahîm olan Allah’ım!
Suyu nasıl temiz yarattıysan, gönlümüzü de öyle tertemiz kıl. Akan su nasıl taşları deler, engelleri aşarsa, Bizim de gönlümüzden kini, pası, karanlığı delip akıt.

Su gibi akıcı söz ver bize, Su gibi berrak niyet ver bize, Su gibi aziz ömür ver bize!

Dudağı susuz bırakma, Toprağı kurak bırakma, Gönlü kupkuru bırakma!

Su testisi su yolunda kırılır derler; Bizim testimiz kırılacaksa, Hak yolunda, helal yolda, temiz yolda kırılsın.

Ya Rabbi! Bizlere bir damla zemzem nasip et; Şifa olsun, dua olsun, huzur olsun! Komşu çeşmesine de akıt, yetimin kapısına da akıt, Ta ki bir yudum suya muhtaç kalmayalım.

Ömrümüz su gibi aziz olsun! Gönlümüz su gibi duru olsun! Sözümüz su gibi sadık olsun!

Amin! Ecmain. Destur ya Allah Bismillah!”

Kalburabastî Efendi Hazretleri bastonunu yere vurdu: “Su duası bitti. Ama suyu israf etme, gönlünü paslatma, kelamını bulandırma! Su gibi ol! Su gibi aziz ol!”

Ser Feyzlizof Delibal Hazretleri namı diğer Celil ÇINKIR

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (6)

5.0

100% (6)

SunÂme - su nedir? — kalburabastÎ efendi hazretleri’nden nutuk Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz SunÂme - su nedir? — kalburabastÎ efendi hazretleri’nden nutuk yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
SUNÂME - SU NEDİR? — KALBURABASTÎ EFENDİ HAZRETLERİ’NDEN NUTUK yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Etkili Yorum
Aksakal
Aksakal, @aksakal1
11.7.2025 16:58:01
5 puan verdi
Okuduktan sonra kendime dedim ki; "Oğlum! Ne kadar okursan oku; bilginin sonuna asla varılmıyor. Kalburabastî Efendi'nin hikmetli, çok çok öğretici ve de eğitici, insan hayatının (belki de herşeyin) başlangıç ve devamı olan su konusu, hayli araştırmalar sonucu bulunabilecek, öğrenilebilecek bilgilerin mütemmimi olarak, hepsi,(belki de daha fazlası) biraraya getirilip, okumaktan, bilgiden haz alanların önüne bir yeni baraj letafetinde ve coşkusunda konulmuş. Nasip almak isteyenlere belki de hayatta pek de göremiyeceği, kolay bulamıyacağı ana kaynak şifası sunuyor. Ne ise bendeniz'in suyla alâkası çok küçük yaşlarda Adana Yüzme Havuzunda başlamışsa da; Misis Nahiyesinin bir köyünde az daha sona erecek konuma gelmişti. Bu köyde; köyün umumi büyük tulumbasından su almaya gelen bir köylü atının yanlış anlamasından dolayı daha dört yaşlarımda yüzüme yediğim bir tekme ile (halen yüzümde gözüktüğü gibi) damgalanmışım. Ölümden zor dönderilmişim ama, asla sudan da vazgeçmemişim. Sonraki yıllarda yüzme yarışları, su sporları, Akdeniz'de, Boğaz'larda, Marmara'da uzun mesafeli yarış denemeleri, ömrümüzün "sulu" yönlerini hep meşgul etmiş. Evde dahi en çok su içen olarak "su" birinciliğini çok şükür koruyorum. Ben de diliyorum ki; Rab'bim hiç kimseyi yaz ve kış dahi susuz bırakmasın. Kalburabastî Efendi'nin Sunâmesi'nden elbetteki henüz bilgisine ulaşamadığımız hayli şeyler öğrendik. Mümtaz şahsınızdan, Muhterem Kalburabastî Efendi Hazretleri'ne çok çok teşekkürümüzün bildirilmesine lütfen vasıta olmanızı diler, selam ve saygılarımızı iletiriz. Allah'a emanet kalın. (Aksakal)
Müjgan Akyüz
Müjgan Akyüz, @mujganakyuz
11.7.2025 15:38:23
5 puan verdi
Konu tek yönden ele alınmamış, çok geniş kapsamlı bir araştırmanın ürünü, azim ve gayretinizi tebrik ediyor, bize böyle bir araştırma sunduğunuz için teşekkür ediyorum.
Selam ve dua ile
Etkili Yorum
Hüzünlü peri
Hüzünlü peri, @huzunluperi
11.7.2025 12:32:47
Saygıdeğer ustam,
Merhaba Celil ÇINKIR bey..
Sizin gibi kelâmın piri, kelimenin irfanı bir ustaya böyle derinlikli eserler yazmak düşerdi.

Kalburabastî Efendi Hazretleri’nin bastonundan çıkan her vuruş, kelamın taşına işlenmiş bir mührü andırıyor.
Bir damla nutfeden başlayıp, Orhun’dan Kur’an’a uzanan bu yolculuk;
ne sadece bir etimoloji dersi, ne de yalnızca bir dua…
Bu yazı; dilin hafızasına, insanın özüne, asker ocağının maneviyatına açılan bir irfan pınarıdır.

"Subay" kelimesini su gibi akıtıp, “sü”nün seferini kelime seferi kılan bu yazı;
her cümlesiyle okuyanın gönlünde ayrı bir akis bırakıyor.
Sözdeki akar, akıldan ziyade kalbe sirayet ediyor.
Mânâya giden yolun taşlarını hem döşemiş, hem süslemişsiniz.

Kur’ân’dan ayetler, halk kültüründen mecazlar, dilin kökünden gelen hikmetle birleşmiş.
Kaleminiz, sadece yazmamış; bir çağrıyı, bir uyanışı, bir gönül terbiyesini su gibi içirmiş.

Ve nihayet… Seçkiye giren bu yazı,
“Su gibi aziz olun” duasının kabulüdür.
Yazınızla hem ruhumuza bir su serptiniz,
hem de yazıların niyazlara dönüşebileceğini gösterdiniz.

Tebrik ederiz saygıdeğer ustam.
Bu satırlar, “seçki” ile taçlanmakla kalmamış;
bizim için “seçkin bir yolculuğa” dönüşmüştür.
Kaleminize, gönlünüze, bastonun gölgesine sağlık.

Hürmet ve muhabbetle,
Gönülden gönüle akan bir selamla…
Feride Özbilge (Peri)

🥀Gerçekten aşk ola...

Hüzünlü peri tarafından 11.7.2025 15:39:14 zamanında düzenlenmiştir.
Etkili Yorum
Gülüm Çamlısoy
Gülüm Çamlısoy, @gulum-camlisoy
11.7.2025 11:13:21
Uzun soluklu bir çalışma günü de güzel kılan...

İçten tebriklerimi bırakıyorum kıymetli hocam.


Var olunuz.


Sonsuz selam saygı iyi dileklerimle...



Yürekleri ihya ettiniz.
ŞAKİRA
ŞAKİRA, @sakira
11.7.2025 00:10:08
Güne değer bulunan yazınızı kutlarım.
ENESTURGUT
ENESTURGUT, @enesturgut1
10.7.2025 10:19:23
Büyük bir çabayla yazılmış bu güzel yazıyı canı gönülden kutluyorum hocam. Yüreğine, kalemine sağlık.
neneh.
neneh., @neneh-
10.7.2025 10:12:27
5 puan verdi
Muhteşem!..Akademik bir tez niteliğinde.Emekti.Üstadı selamlıyorum.Sağlıcakla.Saygıyla.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL