7
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
388
Okunma
Türkiye’nin yakın tarihinde derin izler bırakan olaylardan biri, 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta yaşanan Madımak Katliamı’dır. Bu olay, yalnızca bir şiddet vakası olarak değil, aynı zamanda mezhepsel ayrışmaların ve hoşgörüsüzlüğün toplum üzerindeki yıkıcı etkilerinin bir göstergesi olarak da değerlendirilmelidir. Özellikle Alevi topluluğuna yönelik sistematik dışlanmışlık hissinin fiziksel şiddete dönüşmesi, bu olayın etkisini daha da derinleştirmiştir.
1993 yılında Sivas’ta her yıl düzenlenen Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında birçok yazar, ozan ve sanatçı bir araya gelmiştir. Bu etkinlikler, Alevi kültürünün yaşatılması ve aktarılması açısından önemli bir yere sahiptir. Davetliler arasında yer alan yazar Aziz Nesin, o dönemde büyük tartışmalara neden olan Salman Rüşdi’nin “Şeytan Ayetleri” adlı eserini Türkçeye çevirmeye başlamış ve bu nedenle bazı çevreler tarafından hedef haline getirilmiştir.
2 Temmuz 1993 günü cuma namazı çıkışında başlayan protestolar, kısa sürede kitlesel bir saldırıya dönüşmüş, kalabalık Madımak Oteli’ni kuşatmıştır. Otelin ateşe verilmesi sonucunda 33 aydın, 2 otel çalışanı ve 2 gösterici yaşamını yitirmiş, birçok kişi ise yaralanmıştır.
Madımak Katliamı’nın bu denli toplumsal bir travmaya dönüşmesinin temel nedenlerinden biri, olayın mezhepsel bir kimliğe yönelik yapılmış olmasıdır. Hayatını kaybedenlerin büyük çoğunluğunun Alevi olması, saldırının sadece bireysel değil, toplumsal bir hedef taşıdığını göstermiştir. Olay sırasında güvenlik güçlerinin yetersiz kalması, devletin müdahalede geç ve etkisiz davranması, kamuoyunda büyük tepkiye yol açmıştır. Bu durum, Alevi toplumu içinde devletin tarafsızlığına dair ciddi bir güvensizlik yaratmış ve olay bir güvenlik zafiyetinin ötesinde, devletin sorumluluğunu da tartışmaya açmıştır.
Katliam sonrası açılan davalarda bazı sanıklar idamla yargılansa da, süreç oldukça uzun sürmüş, bazı sanıklar kaçmış, bir kısmı ise yıllarca yakalanamamıştır. Bu durum, olayın üzerinden yıllar geçmesine rağmen toplumda adaletin tam olarak sağlanamadığı yönünde bir algı oluşturmuştur. Ayrıca, davaya ilişkin af tartışmaları ve zaman aşımı kararları, özellikle Alevi yurttaşlar arasında adalete duyulan inancı ciddi biçimde zedelemiştir. Bu nedenle Madımak, adalet sisteminin işleyişine dair yapısal sorunların da simgesi hâline gelmiştir.
Madımak Katliamı, Türkiye tarihinde açık şekilde mezhepsel kimlik gerekçesiyle gerçekleştirilen ender toplu saldırılardan biridir. Sünni vatandaşlara yönelik benzer bir olay kayıtlarda bulunmamaktadır. Elbette Sünni bireyler de çeşitli terör saldırılarında ya da çatışmalarda hayatını kaybetmiştir ancak bu olaylar genellikle siyasi, etnik ya da güvenlik bağlamında gelişmiş, mezhepsel bir motivasyon taşımamıştır. Bu da Madımak Olayı’nı mezhepsel temelli şiddetin en açık ve acı örneği olarak benzersiz kılmaktadır.
Madımak Olayı, yalnızca geçmişte yaşanmış bir trajedi değil aynı zamanda Türkiye’de farklı kimliklerin bir arada yaşama mücadelesinde karşılaştığı engellerin, dışlanmaların ve ötekileştirmenin sembolü hâline gelmiştir.
Bu olayın gerçek anlamda toplumsal bir yüzleşmeye konu edilmemiş olması, yaraların hâlâ kanamasına neden olmaktadır. Madımak, bir daha benzer olayların yaşanmaması adına yalnızca anılmamalı aynı zamanda farklılıklarla barış içinde yaşamanın ne denli kıymetli olduğunu hatırlatan bir uyarı olarak hafızalarda tutulmalıdır.
İnayet PİRTİNİ
5.0
100% (6)