2
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
191
Okunma

Mahallede ona "Çaycı Ahmet" derlerdi. Aslında adı Mehmet’ti ama kimse bilmezdi bunu. Ufak tefek, biraz çarpık bacaklı, hep aynı yeşil hırkayı giyerdi. Kırk yıldan fazladır aynı köşede çay ocağı işletiyordu.
Her sabah erkenden gelir, semaveri yakarmış. Saat yedide ilk çayı hazır olurdu. Ben de o saatlerde işe giderken mutlaka uğrarmışım. İlk zamanlar sadece çay alırmışım, sonra alışmışım oturmaya da.
"Hoş geldin evlat" derdi hep. Sesinde öyle bir sıcaklık vardı ki insan kendini evinde hissederdi. Çayı da öyle güzel demlerdi ki, hangi çayhanede içsem hep onu ararmışım.
Müşterisi çoktu ama hiçbiriyle uzun uzun sohbet etmezdi. Benimle farklıydı bir türlü. Belki gençliğimi görmüştü, belki yalnızlığımı. Kim bilir?
"Sen nereden gelirmişsin bu mahalleye?" diye sormuştu bir gün.
"Köyden" demiştim.
"Hangi köyden?"
"Trabzon taraflarından."
Gözleri parlamıştı birden. "Ben de Trabzonluyum" demişti. "Sürmene’den."
İşte o günden sonra dostluğumuz başlamıştı. Her sabah çayımı içerken o anlatırdı köyünü, ben dinlerdim. Nasıl gelmişti İstanbul’a, nasıl açmıştı bu dükkânı, nasıl evlenmişti, nasıl kaybetmişti eşini...
Benim de hikâyemi dinlemişti. Üniversite, iş arayışları, hayal kırıklıkları... Hiç yargılamazmış, hiç öğüt vermezdi. Sadece dinlerdi.
Sonra bir sabah gelmemiştim çayhanesine. Hastalık, işin yoğunluğu derken aylar geçmişti. Bir gün o taraflardan geçerken uğradım. Dükkân kapalıydı. Yanındaki bakkaldan sordum.
"Ahmet mi?" demişti bakkal. "Vefat etti zavallı. Üç ay oldu."
İçim burkulmuştu. Ne cenazesine gidebilmişim, ne son selamı verebilmişim.
Şimdi o köşeden geçerken hep onu düşünürüm. Çayının tadını, "Hoş geldin evlat" sesini, Trabzon hikâyelerini...
Güzel adamdı be Ahmet abi. Hiç unutmam seni...
Turgay Kurtuluş
5.0
100% (3)