Kötülük etmeden pişman olmanın en iyi şekli, iyilik etmektir. bretonne
AYRIKOTU
AYRIKOTU

VARLIK MI AZİM Mİ

Yorum

VARLIK MI AZİM Mİ

( 1 kişi )

1

Yorum

2

Beğeni

5,0

Puan

235

Okunma

VARLIK MI AZİM Mİ

VARLIK MI AZİM Mİ

VARLIK MI AZİM Mİ

Dört yaşındayım. Hayal meyal hatırladığım tek şey; babamın Kilis’in ücra bir köşesinde tek odalı kerpiç bir ev satın aldığı.

Annem , yedi yaşındaki abim, üç ve iki yaşındaki diğer iki kardeşim ve ben .

Annemin kara çarşafının ucundan tutarak her nereye giderse peşinden gidiyoruz.

Annem aslında hiç kara çarşaf giymezdi.
Birdenbire çarşafa büründü.
Sadece annem değil,halam ve babaannemde öyle!

Ailenin büyüğü yani babamın dedesi köyün imamı!

…… Tarikatına üye olunca tüm aile çarşafa girdi birden,
Tabi ki biz o dönemde aklımız ermediği için bilmiyoruz

Annemin yine karnı burnunda .
Sadece abimle ikimiz arasında üç yaş var.
Babam askere gitmemiş olsa hepimiz birer yaş arayla doğarmışız.
Bir tek ben üç yıl sonra dünyaya gelmişim.

Benden sonra doğan üç kardeşim , birer yıl arayla dünyaya geldiler

Beş kardeş olduk böylece!

Bir kız bir erkek!…
Sıra hiç bozulmadı.

Dedemizin bu tarikat olayından sonra babam, katı kurallar ortaya koymaya başladı.

“Kızlar okumasın!
Okuyup da bizi cennete mi götürecek?”deyip duruyordu.

Mecburi ilkokul olmasa ona bile göndermezdi biliyorum.

“Erkenden okula gitsinler ki on yaşında evde otursunlar buluğ çağı başlamadan okul işi bitsin “ diyordu.

Hem kızkardeşim hem de benim yaşım komşu kadının şahitliği ile mahkemede ikişer yaş büyütüldü.

Böylece beşer yaşında okula gidip on yaşında evde oturacaktık

Hakikaten de öyle oldu.
Beş yaşında okula başladık ama ne başlama!!!!

Biz ki , dünya yüzü görmemiş, kimseyle iletişim içinde olmayan kız çocukları müdürü görsek korkudan altımızı ıslatıyor, öğretmen görünce kıpkırmızı kesiliyorduk.

Evde annem okuma yazması olmadığı için destek olamıyordu .
Zaten başında peşpeşe doğmuş çocuklar vardı.

Okulda herkesin Cin Ali kitapları vardı. Benim yok!

Öğretmen dergi parası ister babam “yok “der vermez abime verir bana ise ”yok!”

Ezile büzüle gider gelirdim okula!

Hakikaten o dönem yokluk dönemi idi.
Her ne kadar babamın o dönem biraz dindarlığı tutsa da hep diyorum ki yokluk vardı.

Sonra !

Sonra mı?
Babamın yüzüne bahtı güldü.

Ben ilkokul ikinci sınıfta iken dönemin en büyük ikramiyesi çıktı milli piyangodan.

O kerpiç ev yıkılıp yerine çok güzel bir bina yapıldı.
Ön cephesi taş ustaları tarafından süslendi.

Evimize Ankara’dan koltuk takımları , mutfak eşyaları getirtildi.

O dönem televizyon , telefon, fırın , kristal avize( yetmişli yılların başı)kimsenin evinde yokken birdenbire şatafat içinde yaşadık
Ama babam yine aynı kafa yapısında idi.
Kızlar okumaz!

Otoriterdi. Sözünün üzerine söz söylenmezdi.

Erkek kardeşlerime Lübnan ‘dan, Şam’ dan, Umman ‘dan oyuncaklar getirir biz bakakalırdık,

Bir gün Kıbrıs dönüşü nasıl olduysa bize, “ gelin siz de bir şeyler alın buradan” deyince ben üzerinde rugby oyuncularının olduğu bir defter seçip aldım.

Okumak istiyordum çünkü.

Ama annem nasıl oldu hatırlamıyorum kara çarşafı giymedi daha sonraları.
Mantosu ve çantası ile modern bir kadın oldu.
Başı hep kapalıydı ama çarşaflı değildi artık

Babam çok cömertti çevresine karşı.
Kardeşlerini korur kollar hep destek olurdu.
Sevilip sayılan biriydi.


Sadece biraz tutucuydu.
Kendisi bile 35 yaşından sonra Kuranı okuyup hatmetti ve annesi , anneannesi ve annemle birlikte Hacca gitti.

Ben o zaman on yaşında idim.


Tek ümidim gelince beni ortaokula göndermesiydi.

Ama nafile!
Babam “ Nuh ! “diyor “peygamber!” demiyordu.

Üç gün üç gece ne yedim ne içtim .
Kendimi kendi içime hapsettim.
On yaşında kendimi ölüm uykusuna bıraktım.

Hacılara hocalara götürüp okutup üflettiler. Kırıkhan ‘da bir hoca neredeyse beni dumandan boğacaktı içimdeki cini çıkartmaya çalışırken.

Olmadı konuşmadım.

Nihayet bir doktorun desteği ile babamı ikna edebildik okumaya.

Babamın tek şartı kızların okuduğu meslek lisesi ve başın kapalı okuyacaksın.

Kabul ettim olsun yeter ki okuyayım!

Aslında çok başarılı değildim temelim zayıftı.
Ancak zeki olduğum için bu açığı kapatabilirdim. Orta ikinci sınıftan itibaren zirvelere doğru tırmanmaya başladım.

Bu arada babamın elindeki o büyük servet kum gibi eriyip tükenmeye başladı.
Genç yaşında hastalığa yakalandı.
Servetin azaldığını hisseden etrafındaki kalabalık bile zamanla kayboldu.

“Para bitti dostluk bitti !”der gibiydiler.

Ben babamı çok seviyordum. Özü sözü bir mert , güvenli sığınaktı.
Sevgisini belli etmezdi ama bilirdim bizi sevdiğini.

Ona yardım edebilmek için hepimiz canla başka çalıştık.

Pasaj içindeki kumaş mağazamız satıldığında çok üzüldük ama “olsun dedik bakkal dükkanı da olur öyle de kazanırız.”
Bakkal dükkanı işlemez olunca “olsun dedik . Kuzu alır besleriz evin damında!”

Besledik !
Ondört yaşında kuzuları babamla birlikte pazara götürüp satarken bir yanım gurur duyuyordu babama yardım edebildiğim için, diğer bir yanım utanıyordu.
Genç kızlığa yeni adım atmışım etraf bana bakıyor sanır utanırdım.

Gün geldi hastalık iyice ilerledi.
İlaç parası doktor parası sanatoryum!
Hiç bir şey fayda etmedi,
Babam kırk yaşlarının başında hem canından hem mal varlığından oldu.

Ortada kalakaldık çaresiz

Bu kez annem yiğitliği ile devreye girdi.
Bu ev satılmayacak!
Bu borcu kapatırız!
Kimseye el açmadan alnımızın akıyla bu işin içinden çıkarız diyordu.

Böyle başladı ırgatlık günlerimiz.

Bazen üzüm bağında tiyeklerden üzüm kesip zembiller ile taşıdık.
Engerek yılanları tiyek diplerine sarılmış yatıyorlarsa korkudan kaçışırdık.
Gece rüyalarımıza girer yüreğimiz “dirk dirk !”atardı.

Buzlu ıspanak bahçelerinde kırağı düşmüş çok ıspanak söktük.

Çok arpa, mercimek yolduk çok soğan söktük.

Güneş altında çalışmaktan o yaşta tansiyona yakalandık.

Olsun!
Kimseye muhtaç değiliz ya!

Azim ettim!
Yalvardım anneme okumak için!Üniversitede okudum!
Başardım!

İlk işim annemi maaşa bağlatmak oldu.

Kurtardım onu yaban yazı işinden.

Biliyorum ki güzelliğe bir çıban, zenginliğe bir alev yeter!

Her şey geçici ama , azmin başarısı kalıcı!

Kendinize güvenin yeter ki!

Azimle!
Hırsla!
Güvenle!
Gerisi boş!
Varsa yok sizin azminiz!
Hani büyüklerimiz derler ya: “tırnağın varsa başını kaşı!”diye

Böyle işte!

Bugünlük bu kadar!
Geçmişten günümüze bir alıntıydı.
Ölenlere rahmet!
Kalanlara selamet diliyorum

23.06.3025
Tülay Sarıcabağlı Şimşek

Paylaş:
2 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (1)

5.0

100% (1)

Varlık mı azim mi Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Varlık mı azim mi yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
VARLIK MI AZİM Mİ yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Güneşin Kızı Zehra
Güneşin Kızı Zehra, @gunesinkizi1
24.6.2025 20:04:51
5 puan verdi
Tülay Hanım, yüreğinizden süzülen her satır içime işledi. Bu sadece bir yaşam öyküsü değil, aynı zamanda bir direnişin, bir yeniden doğuşun belgesi. “Varlık mı azim mi?” sorusunun cevabını yaşayıp yazmışsınız; okurken hem utandım insanlık adına hem de gururlandım kadınlık adına. Kaleminiz dert görmesin, yüreğinize sağlık.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL