0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
186
Okunma

Bazı kelimeler var ki anlamları itibariyle hiç kullanmak istemiyorum. Bazı zorunluluklar var ki seni zorluyor. Yapmak istemediklerini de istemeye istemeye yapıyorsun. Savaş kelimesi ve anlam olarak yüklendiği savaş ta bunlardan birisidir. İnsanlar dünyanın neresine sığmadılar da savaşırlar anlamıyorum.
Soğuk savaş sıcak savaş diye de sınıflandırıyorlar. Amerika kıtasını kendisine yurt edinmiş, ABD koskoca karaya sığmamış diğer ülkelere ve kıtalara müdahale ederek rahatsız ve huzursuz ediyor. Bazı ülkelerde terör örgütlerini kullanıyor, ülkelere musallat ederek rahatsız ediyorlar. Bizide bir terör örgütüyle kıskaca almaya çalıştı. Yıllarca onları besledi büyüttü. Türkiye bu çapulcu güruha karşı yıllarca mücadele verdi. Elli bine yakın Şehidimiz var. Kimdi bu çapulcuyu besleyen büyüten; birincisi ABD, ikincisi İsrail, Üçüncüsü de İran. Bugün itibariyle bir bakalım; Kim kiminle savaşıyor. İRAN, İSRAİL, ABD bu üçü savaşıyor. İnsanlara ve insanlığa zulüm eden bu üçlüyü Allah birbirine kırdırıyor.
Yıllarca soğuk savaş dediler, milleti korkuttular, sıcak savaş dediler, korkuttular. PKK’yı; bizim gelişmemizi güçlenmemizi durdurmak için kurup, sınır dışında silahlandırarak başımıza musallat ettiler. Yetmedi, Siyonist FETÖYÜ kurdular içten çökertmeye çalıştılar. Burada şunu ifade edelim; bu üçlü demek ki bizi rakip olarak görüyor. Bu dev güçler, bizi rakip olarak görüyorlarsa, oturup düşünelim. Bunun anlamı; bizde bir güç, bir enerji, bir asker var demektir. Yani bizden korkuyor ve çekiniyorlar.
Bakın şimdi PKK kendini feshetti diyoruz değil mi? Peki ne değişti; şu ana kadar hiçbir şey değişmedi. Biz geçmişten biliyoruz ki, çok isim değiştirdiler. Yani isim başka düşman aynı. Bu yılın başından itibaren devletimiz, devlet yetkililerimiz bir girişimde bulundular. PKK silah bıraksın kendini feshetsin. Hem karşı taraftan hem bu taraftan görüşmeler yapıldı. En nihayetinde Lider dedikleri bebek katili Öcalan ile defalarca görüşüldü. Bu görüşmeler neticesinde Öcalan bir açıklama yaptı. “PKK soğuk savaş dönemi şartları içinde ortaya çıkmış bir harekettir; gelinen nokta ve değişen dünya şartları sebebiyle, yani bu hâliyle varlığını sürdürmesinin anlamı kalmadı. Kendini feshetmesinin zamanı gelmiştir!” dedi.
Kürt ile kürtçülük farklı şeyler. Kürt halkı bizim özbeöz kardeşimiz. hepimizde biliyoruz ki; bu PKK Kürt halkını kandırarak onlardan destek alan ve Siyonizm’e hizmet eden bir kuruluş. Bu düşmanlarımız var olduğu sürece, bu kürtçülük yok olmayacak. Bu bilinen bir şey olsa da burada bir süreç başlatılıyor. Devlet yetkililerimizin söylemlerine bakacak olursak şu öne çıkıyor: Terörsüz Türkiye ve Türkiye Yüzyılı. Bir söylem daha var ki; çok önemli: “Terörsüz Türkiye” mümkün kılınmazsa “Türkiye Yüzyılı” söylemi içi boş bir slogandan, bir deyişten başka bir şey değildir.’’ Öngörüsü var. Böyle olunca da hayalden ibaret kalıyor. Şu iyi bilinmeli ki; başlatılan ‘’Türkiye yüzyılı Kürt halkınında kaderidir.
Bazı çevreler başlatılan bu sürece kızgınlar. Bu kızgınlığın tam olarak anlamı anlaşılamasa da sürecin iyi neticelenmesini istemedikleri içindir. Oysa sürece ve çevremize şöyle bir baksalar görecekler. Ya da bunlar bilmelerine rağmen görmezlikten geliyorlar. Önümüzde Suriye gibi duran bir gerçek var. Küresel oyunlar, yönü Türkiye’ye çevrilmiş operasyonlar, ya da doğrultulmuş silahları görecekler. Bunlara baktığımızda bizimde bir strateji belirlememiz gerekliliği aşikar.
Türkiye’nin yetki alanı dışında kalan, çevresindeki kuşatılmış alanlar var. Türkiye’nin bu alanlarda bir gücü olmalı vede etkin olmalı. Böyle olursa ‘’GENİŞLETİLMİŞ TÜRKİYE’’ Teorisinden bahsedebiliriz. Başka bir deyişle yetki alanı dışında olup ta, etkinleşmemiş bu bölgeler neler ve kimler bunların sınırlarını belirliyor. İşte bu alanların sınırlarını Siyonizm tarafından desteklenen terör örgütleri belirliyor. Öyle ise Türkiye kendini güçlendirip bu alanları kendi yetki alanları içine dahil etmeli. Türkiye yukarıda bahsettiğimiz; ’Terörsüz Türkiye ve Türkiye yüzyılı stratejisini bunun için geliştirmiştir. Bugüne kadar dünya “Suriye’nin toprak bütünlüğüne kastetmek” veya “Suriye’de işgalci kuvvet” gibi suçlamaları Türkiye’ye yöneltmeyerek söz konusu “sessiz ittifak” içinde yer alıyorlardı. Bir iki yıl öncesine kadar böyle devam ederken, şimdi dünyanın her yerinde sessiz fakat derinden operasyonlar yapılıyor.
Suriye gerçeğini unutarak biz bir yere varamayız. ABD Irak’ın kuzeyinde ve Suriye’nin kuzeyinde ‘’DEAŞ’’ diye hayali bir terör örgütü oluşturdu ve kendisini onunla mücadele ediyormuş gibi lanse etmeye çalıştı. Bu mücadeleyi verirken de Kürt olmayıp ta, Kürtçü örgütleri destekliyorlardı. Dolayısıyla Genişletilmiş ABD ile Genişletilmiş Türkiye pozisyonu, karşı karşıya kalıyordu. ABD ile müttefik olmamıza rağmen. ABD’nin başındaki deliye ne kadar güveneceğiz. Zaman kazanma düşüncesi hakim şu anda. Kürtçülüğü geliştirme ve genişletme çabası da olabilir. Çünkü soğuk savaşın en büyük etki gücü, “sıfır atık” diyeceğimiz ideolojik marifetidir. O nedenle soğuk savaş döneminin atıkları bile uzun süre terör sermayesi olarak kullanılmaya müsaittir. Unutmayalım ki terör, sadece silahlı bir eylem türü değildir; ekonomik, kültürel, ideolojik ve hatta eğitsel yönleri olan “çoklu eylem” türüdür. İşte İsrail örneği, “çoklu terör” modeline bire bir uyan bir örnektir. İsrail sadece silahla öldürmüyor, soykırım uygulamıyor; bu katil, eylemini her alanda yürütüyor. Gerekirse tüm dünyayı savaşa sürükleyecek, her türlü sabotaj ve provokasyonu yapıyor.
PKK, kendini feshetmesi ile beraber önemli bir cephesini, kuluçkasını kaybetme stresine girdi. Kürt ve Türk solu karardan çok rahatsız. Solun en çok istediği, beslendiği ve üzerinde durduğu şey; Silahlı ve çatışmacı sokak eylemleri. Terörsüz Türkiye fikri; ‘’TÜRK VE KÜRT SOLUNUN GEMİSİNİN’’ Tabanından deldi ve su almaya başladı. Batma korkusu yaşıyorlar. Nitekim silahı devrim sanatı, sanatı da silahın tuvali gibi kullanmaya alışmış solculuk, 0n seneyi aşan bir zamandır fetret dönemine giren Kürt ve Türk solu Türkiye yüzyılı fikrinin savunucularını egale edip umutlarını onun son bulmasına bağlamış vaziyetteler.
özellikle AK Parti iktidarı ile beraber bir “fetret dönemi” ne girdi. O nedenle solculuk, varlığını Milli cephenin son bulmasına endekslemiş durumda. Sol burada da yanıldı. Çünkü kendilerine yabancılaştılar. Özlerine ve köklerine yabancı kaldıkları için bir yerde kendi kendilerini tükettiler. İslamsız bir gelecek planladıkları için bu konuyu kendilerine ödev bildiler. Halbuki benimsedikleri solculuk çakma bir solculuktu. PKK solcuları Türkiye’yi islamsızlaştırma ortaklarıydı. Bebek katilinin mektubunda ‘’İslam’la barışmak’’ anlamı taşıyan ifadeler var. Zira karşılarında İslam’la barışık ve yaşayan bir yapıya sahip Kürt milleti var. Onun için bu tür bir bildiriye bürünmek istiyorlar.
Türkiye’de seçilmiş Kürtçü geçinen ‘’DEM’’ İller ne tarafa yamulacaklar. Önceden gücü PKK ve PYD den alıyorlardı, şimdi kime yaslanacaklar, kimden güç alacaklar. İki üç seçimdir CHP ile aynı çizgiyi paylaşan demliler solculuğu slogan edinip CHP’yi mi bölecekler göreceğiz. Hangi yöne evrilirlerse evrilsinler, eski güçlerini bulamayacaklardır. Bu güruh hangi yöne evrilirse evrilsin, Kürt halkının İslam’la barışık olmaları engel olarak karşılarına çıkıyor.
Bunlardan olmayan ama birde kendilerini İslamcı Kürt teorisine koyanlar var. Al birisini vur ötekine. ‘’Terörsüz Türkiye yüzyılına hiç katkı sunmadılar’’. Şimdilik pusuda yatıyorlar. Her ikisinin de hedefinde Türkiye yüz yılının kurucuları var. Yani Bahçeli ve Tayyip Erdoğan. Yani cumhur ittifakı. Terör örgütü bu işin neresinde tam olarak gösterilemese de bazı söylemler dolanıyor ortalıkta.
Bir gerçek var ki ‘’Türkiye ve siyasal güç’’ başarılı oldu. Bir kısım diyor ki Erdoğan kendisini geleceğin cumhur başkanı olması isteğinden dolayı PKK silah bıraktı. Bir kısımda ‘’DEM’’ Bu silahların gölgesinde kendini anlatamıyordu; Dem ’in güç kazanması için silahlar sustu diyor. “Uluslararasında yaşanan gelişmeler ve küresel güçlerin mutabakatıyla ortaya çıkan bir “politik müzakere” süreci yaşanıyor, müzakerenin meşru muhatabı Kürtçüler oldu!” Neticeye bakacak olursak; Kim ne derse desin, hangi yorumu yaparsa yapsın, süreci hangi propaganda malzemesi kılarsa kılsın, bir tarihî gerçeklik var: Türk Devleti, PKK’nın kendini feshetmesini zorladı ve sonuç aldı. Kuşkusuz bir gerçeklik daha yaşanıyor: Kürtçülük kendini siyasal alanda meşru muhatap olarak uluslararası ölçekte akredite etti. Bu şu demektir: Kürtçülük dağdan indi!
Şimdi madem ki terörsüz Türkiye, Türkiye yüzyılı başladı. Adına yakışır bir süreci kim ya da kimler yönetecek. Bu çok önemli. Karşı tarafta geçmişi dağla irtibatlı olup temsil yetkisi bende diyenler mi, yoksa yine PKK ile irtibatlı dinsizliği savunan komünistler mi? Uyanık olmak lazım. Her ikisinin de derdi yukarıda dediğimiz gibi geniş zaman kazanıp kürtçülük imtiyazını korumak. Artık buna fırsat verilmemeli. Daha net bir deyimle DEM mi, yani silahlı geçmişi olan dağ kadrosundan gelen reel politik aktörler mi, yönetecek yoksa Türk-Kürt Solculuğu geleneğinden gelen fikir-ideoloji elitleri mi? Yönetecek.
Bu iki gurup birbiriyle dalaşadursunlar. Erdoğan ve Sayın Bahçeli bu kafa ve saha karışıklığına “müdahil” sıfatıyla eşlik edecek ve tarafları “demokrasiye kazandırmak” programına alacaktır. “Demokrasiye kazandırmak” ne demek, diye sorulabilir. Cevabımız “malûmu ilan” olacaktır: Halkın iradesine inanmak ve Halka hizmet yolunda çalışmak! Türk solu halkı ikna etmekte yeterli bilgi ve deneyime sahip olamadığı için hep kolay yolu seçerler. Nedir bu kolay olan; Karşıdakini diktatörlükle suçlamak, çalmak çırpmakla suçlamak. Diktatör gitsin isterse bizi bir meczup yönetsin. İyide neyle nasıl yönetecek. Hangi akıl ile yönetecek.
Öğretmen okulunda okurken ‘’Maksim Gorki’nin çöplük romanını yatağımda okurken müdür gelmiş beni epeyce bir süre izlemiş daha sonra seslendi. Talip ne okuyorsun dedi. Çöplük Romanını dedim. ‘’Bana dedi ki! Oğlum sen ülkücülere liderlik yapmıyor musun bu komünistin romanını neden okuyorsun dedi. Ben müdürüm, ben onların zayıf yanlarını ve zaaflarını bilmeden onlarla nasıl mücadele ederim dedim. Bana çocuk çok zekisin dedi ve bir saat ayakta bekleme cezası verdi. Çünkü müdürde solcuydu. Kürtçüler ve solcu PKK, eğer demokrasiye inanıyorsa sokak yerine sandığa, silah yerine halkı doğrularla sandığa çağırır, Yok eğer sandıkta yenilmeyi “Diktatör gitsin!” bahanesiyle kirletmeye çalışıyorsa, sokak seçeneğinin adını da “özgürlük için!” koyuyorsa, solculuk çoktan “Silahsız PKK” olmuş demektir.
Dolayısıyla bu tarz solculuğun da eş zamanlı kendini feshetmesi çok tarihî bir karar olacaktır. Bunca bilgi ve teoriye rağmen; Öze dönüp söze alanı bırakıp olanları seyredelim. “Kürtçülük” üzerine, silahların gölgesi olmadan, konuşma dönemi, müzakere süreci başlamıştır. Ancak bu müzakere sürecinde Kürtçülük adına katılacak muhatabı netleştirmek noktasında büyük bir kavga başlamıştır: DEM mi, yani silahlı geçmişi olan dağ kadrosundan gelen reel politik aktörler mi, yoksa Türk, Kürt Solculuğu geleneğinden gelen fikir, ideoloji elitleri mi? Kim nerede durursa dursun bu süreç Ülkemiz açısından ve milletimiz açısından güzel sonuçlanacağa benziyor. Hayırlı olan bu sürecin zamanı ve süreci ne kadar sürecek.