0
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
137
Okunma

Gecenin en karanlık yerinde, bir taşın altında kalmışız sanki.
Kayalar sırtında taşıyor şehri, ama biz sığamıyoruz sokaklara.
Gözlerin gibi dar koridorlar, içimde yankılanan ayak sesleri.
Yamaçlarına küsmüş rüzgâr, yurdunu yitirmiş kuşlar.
Üsküdar’dan rüzgârla savrulan bir şarkı,
Mardin’de unutulmuş eski bir dua,
ve Kars’ta bir çocuk, elinde eriyen bir kar tanesiyle bakıyor zamana.
Bir kervan geçiyor içimden, suskun develer, suskun insanlar…
Bütün yollar kapanıyor, ayak izlerimiz kayboluyor.
Bütün haritaların üstü çiziliyor kırmızıyla.
Öylece duruyoruz.
Sorma şimdi, hangi denize düştük, hangi kıyıda kaldık?
Bütün sular, karaya vurmuş balıklar gibi çırpınıyor kalbimde.
Beni sensiz bırakıyorsa bu şehir,
sen bensiz kalmayı göze alabiliyor musun?
Küçük bir kahvede, ince belli bardakta soğumuş çay gibi bekliyorum seni.
Kulağımda bir sazın unutulmuş tınısı,
duvarlarda zamanın sıyırıp geçtiği eski takvim yaprakları.
Saat, her zamanki gibi bize çalışmıyor.
Baharın kapısında bir adım var,
ama biz içeri giremiyoruz.
Girseydik belki bahara yazık olurdu,
girmezsek de bize…
Turgay Kurtuluş