1
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
686
Okunma

Sevgilim, kardelenim, çekilince gün, üzerime geliyor gölgeler. Titriyor, sığınağında dün.
Dünyanın meali düştüğümüz girdaplar. Labirentin içinde hakikatini aramak ve ona yürümek, aşksa... Sırların kapılarını açtığı eşikte, gerçeğin Araf’ında kayboldum. O, derin kaosta çarpa çarpa kendime, parçalana parçalana, bütünümü arıyorum. “Hem kabuk hem yarasın. Acıtmadan, sarıl yarana,” diyor, içimden bir ses. Geçiyor, göğsümü yırtan ben’e kırılmalarım…
Kardelenim, can yarım, güneş hasretim, susuzluğum…
Kalbine uzaklar, ne zalim. Bomboş bir kalabalık, eğilip içine bakan tek kimse yok.
Kırılma noktasının son çağındayız, buz burcundayız karanlığın. Şafağı söküp rahminden doğurabilecek mi gece. Erirken insanlık, kopup giderken özünden, başa nasıl saracak zaman.
Senli rüyaya uyuduğum geceden, sabaha uyanan bir kabusun çığlığıyım şimdi.
Sustan çatlayacak cümleye kurulamadım henüz.
Üşüdükçe büyüyor yangın. Gözlerinin sıcağına değdiğinden beri gözlerim, bir hayalin peşinde kalp içindeyim.
Yavan bir dili kendine eşik tutan kalabalığın uzağında, çölümdeyim.
Dursuz duraksız bir kanama, kimbilir kaç vakte vuslata çıkacak adımlarımız, sen vahaya çağırmayı bırakma…
Vaha Sahra
14 05 2025
18:03
5.0
100% (2)