0
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
445
Okunma

"Maske ölmek isteğidir sevgilim,
Takma yüzlerle yaşamak kendi tarihimizi
Büyük kopmalar gerekiyor büyük hayatlar için
Kötülük her çağda din değiştiriyor
Unutmanın borçları ödeniyor,
ruhun imkanları adına..." ( M.Mungan/Bis)
Elmira, okuduğu kitabın son cümlesini kafasında tekrarlayarak aynanın karşısına oturdu:
"Öfke ; korkudur,
korku; bağlılıktır,
bağlılık; yalnızlıktır..."
Aynadaki görüntüsünü fazla solgun bulunca, biraz allık sürdü yanaklarına.Pencereden yansıyan gün ışığında daha da beyaz görünüyordu yüzü.Kumral saçlarına düşen akların çoğalışını,yılların derinlik kazandırarak yüzünden ağır ağır geçişini bir süre seyretti.Makyaj yapmayı sevmezdi ama sanki artık daha çok eli kayıyordu aynanın önündeki kozmetiklere.
Sinan,erken uyanmış,işe gitmek üzere olan Elmira’yı izliyordu.Ona karşı İlk günden beri hiç değişmeyen bağımlılığını korkuyla taşıyordu içinde.Ama böyle şeyleri dışa vurmak güçsüzlüktü.Bir maske lazımdı ona her zaman,bu acziyeti gizlemek için.Öfkenin mi arkasına saklansaydı bu kez ,yoksa Elmira’nın daha çok kafaya taktığı dinsel inançlarının mı?
"-Bu elbise sana hiç olmamış"dedi sonunda onu kıskançlıkla süzerek.Ne giyse dikkat çekiyormuş gibi geliyordu.
Onun uyandığını yeni fark eden Elmira gülümsemeye çalıştı.
"-Sana da günaydın"deyip saçlarını taramaya devam etti.
Sinan,onun bu bağımsızlığından,kendi içinde kurduğu dünyanın ona yetişinden ve masumiyetinden korkuyordu.İçine gömüldüğü kitaplarda bu kadar canlı ne bulduğunu henüz çözemese de öylece kabul ediyordu farklılıkları.Yüzünü,ellerini,ela gözlerini seyretti hep yaptığı gibi yeniden,yeniden...Yıllardır çözemediği o soru yankılandı kalbinin çeperlerinde; Elmira’nın tenindeki bu aydınlık nereden yansıyordu, içinden mi ,dışından mı?
Neden bir türlü etkisini kaybetmiyordu zamanın bütün yıpratıcı etkilerine rağmen?
Açık pencereden içeri dolan rüzgar perdeyi
havalandırırken kuş cıvıltıları getirdi ona beklediği cevapları : Aydınlık, dışardan geliyorsa ışık; içerden geliyorsa ’nur’du.Bu beyazlığı böyle çarpıcı kılanın ne olduğunu fark etmişti artık.
Dışarda yağmur vardı, Elmira geç kalıyordu, aceleyle üstünü giyindi.Bugün iş yoğunluğunun fazla olmayacağını umuyordu.Kahvaltı yapmadan her zamanki gibi koşturarak evden çıktı.Asansörde saçlarını düzeltti,gözlerindeki sabit hüzne ayar yapmaya çalıştı.Ne yapsa içinden gitmeyen boşlukların üstünü neyle kapatacağını bilemedi.Aynadaki görüntüsünü her şeye rağmen beğendi yine de.
Erken çıkabilirse ,Hikmet Dede’ye uğramak istiyordu.Dünyanın karmaşasından arınmış tek mekan o terzi dükkanıydı sanki.Elmira’nın İçindeki dağınıklığı bir anda topluyordu.Bazı mekanların ruhu vardı sanki.
Ofise geçtiğinde hemen bir kahve aldı kendine,psikiyatrın ona terapi için gönderdiği danışanın anemnezini inceledi.Post travmatik stres bozukluğu tanı kriterlerine uyumluydu ama ketum bir hasta olduğundan biraz daha deşmek gerekiyordu. Zeminde daha eski genetik veya psikosomatik etkenlerin bu travmaya eşlik edip etmediğini anlaması gerekiyordu.
Biraz sonra bitkin görünümlü , depresif duruşuyla girer girmez enerjisi hissedilen genç bir kız oturdu Elmira’nın karşısına.İlk seanslarda sıradan tanışma soruları dışında pek soru sormazdı ama ilerleyen zamanlarda doktorlardan daha konuşkandı.Onlar da Elmira’ya daha kolay açılıyordu.Çünkü Elmira’ya göre ’danışan’ durumundayken, doktora göre ’hasta ’konumundaydılar.
Elmira, nötr bir içsel atmosfer oluşturamazsa, hastayla kurduğu empati aralığından sızan duygusal hikaye onun aurasına dahil oluyordu ve bazen bu dengeyi korumakta zorlanıyordu.Tecrübeli bir psikolog olarak masasında onu hep hazır bekleyen profesyonellik maskesini takındı,Maskeler olmadan dünya dönmüyordu...Artık görüşmeye hazırdı.
Dertliyle derlenmemek konusunda tecrübeliydi aslında,ama tecrübe ; yüz kere düştüğünüz bir çukura yüz birinci kez düşmeyeceğiniz anlamına gelmiyordu.Hatta bazı çukurlara insan gönüllü atlıyordu zıplayarak...
Günün sonunda, soluğu Hikmet Dede’nin eski terzi dükkanında aldı.Yağmurda ıslanmıştı ama olsun’du...Nasılsa "Biraz yağmur kimseyi incitmez"di...
İçerisi sıcacıktı, kahve kokuyordu ,ki Elmira kahveye hiç hayır diyemezdi. Ak saçları, konuşmadan da çok şey söyleyen derin bakışları ve sözlerinin aksine yumuşacık bir his uyandıran gülümsemesiyle ordaydı işte koca çınar!...
Elmira ,haftalık kalaylanma dozunu almak üzere selam verdi.Hikmet Hoca ,her zamanki zeki ve nüktedan tavrıyla iğneyi kumaşa batırırken hiç sakınmadığı sözlerini de Elmira’ya yöneltti:
-"Oooo, hoş geldin, tam nerde kaldı bizim eleman derken damladın. Yine kendi söküğünü dikememişsin anlaşılan.. .
Ortamı yumuşatmak için gevrek bir kahkaha attıktan sonra;
- Ama yalnız değilsin utanma, benim sökükleri de hanım diker sağ olsun .
Elmira’nın yüzünü okuduktan sonra sordu :
- Hayırdır bu ne surat?
Elmira, bir gün over dozdan gidebileceğini düşündü Hikmet Dede’ye alıngan alıngan bakarken.Hikmet Hoca ona oturmasını işaret etti :
-Eeee, hikmet müminin yitiğidir, onu bulmak, bulunca idrak etmek,; idrak edince hale dökmek kolay mı , bedavacı müslüman?
Elmira bu kez aldırmadı , ne derse desin devam edecekti kalmaya.
-Çok daralmış hissediyorum.Terapiyi de denedim ama insan zihninden doğan çözümler insan zihnini tedavi edemiyor.O yüzden buraya gelip...
"-Fırçalarıma katlanıyosun."diye tamamladı Hikmet Hoca Elmira’yı şefkatle.
Elmira,konuşurken bir taraftandan da işlerine devam eden bu bilge adamı hayranlıkla izledi.Kumaş ve kahve kokuları arasında sözlerine devam etti:
-Kırk yaş kemal yaştır ya dedem...Ben bu eşikten sonra çok şeyi aşmış olacağımı hayal etmiştim. Ne bileyim, aydınlanma gibi falan işte...Oysa sadece bedenim olgunlaşıyor ve soluyor sanki...
Hikmet Hoca birkaç mısra okudu Elmira’nın gönlünü almak için;
"Güzel yine de güzel solarken bile.
Çünkü her soluş merhamet uyandırıyor,
Çünkü merhametti ona önceden rengi veren de..."
Elmira şiir severdi.Hikmet Dede ,dizelerin en güzellerini hafızasında; manalarını da her günkü hallerinde taşırdı.
-Çok güzelmiiiş...Nerdendi bu ?
-"Bir Yusuf Masalı..."
Elindeki tamamlanmış giysileri katlarken konuşmaya devam etti Hikmet Dede;
-"Sen bu beden değilsin.Beden sadece bir giysi,zihin de giysi,nefs de giysi...İşte şu elimdekiler gibi.İşi bitince katlayıp koyacaklar bir kenara.Sen onun içindekine bak.
Kaynağa bağlanmadan aydınlanma mı olurmuş? Ampül bile yanmaz akım olmadan.İstediğin kadar bas düğmeye,istediğin kadar kitap oku,boş...
Ah şu cahil kafalar ah...Bilgi hamallığından yorulmaz mısın hiç?"
Elmira şaşkın şaşkın bakınca Hikmet Hoca:
-"Ol mahiler ki derya içredirler, /deryayı bilmezler..." dedi ve sustu.
Elmira gitme zamanı geldiğini anladı, anlaşılmadığını düşündüğünde asla konuşmazdı Hikmet Hoca çünkü.
Bazı günler bu dükkana gelip hiçbir şey konuşmadan, öylece oturduğunda bile, nasıl olup da ferahlamış olarak çıktığına hep şaşıyordu.
Kapıdan çıkar çıkmaz, huzurlu bir gülümsemeyle saçlarını savuran rüzgarı selamladı.
Mutlu değildi, ama huzurluydu...