Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için, dünyadakiler birbirini kırıp geçiriyorlar. imam gazali
Feride Temel
Feride Temel

Duman

Yorum

Duman

( 1 kişi )

1

Yorum

5

Beğeni

5,0

Puan

301

Okunma

Duman

Duman

Duman

Sonbaharın ardından karakış salına salına geldi ve kapıya dayandı. Havanın soğukluğu insanın iliklerine kadar işliyordu. Gri renkli bulutlar gökyüzünde şekilden şekile girip, yağmuru yağdırmak için büyük çaba harcıyorlardı. Yüksek dağlara kar çoktan yağmış, kış sporları Alp dağlarının eteklerinde başlamıştı. Karın yağmasını dört gözle bekliyordum. Bembeyaz karın içinde yuvarlanırken, mutluluktan kaybolurdum. Haftanın günleri bana çok hızlı geçmeye başladı. Pazar günleri çalan kilise çanları insanın kulağını sağır edercesine tırmalamasa, pazar günleri daha özgür ve rahat olurdum.

İki yıl önce bu eve kasım ayında gelmiştim. Annem ve kardeşlerimden ayrılmıştım. Üzüntüm, tedirginliğim üzerimde ve şaşkındım. Kırk günlükken beni uzaktan, gri bir dolmuşla, bu güzel insanlar, gelin gibi getirdi. Başımda tacım ve duvağım varmış gibi. Sarı saçlı bir kızın kucağında etrafımda olanları sessiz, lal gibi seyrediyordum. Zaten dilim yok ki konuşam. Eğer konuşabilsem içimdeki sevincimi ve merakımı anlatmakla bitiremezdim. Bir bakış ve davranışlarımızla neler anlatıyorduk görebilene. Biz Tanrı’nın sessiz kulları değil miyiz.

Kalabalık bir aileydi bunlar. Evin annesi olan kadın adımı Duman kurdu. İsmime çabuk alıştım ve sevdim. Ailenin üçüncü çocuğu olan, Nisa kızla çabuk kaynaştık. Benim bakımımı o üstelenmişti. Meslek yaptığı işten eve gelince ilk işi beni alır, evin arka tarafına parka götürürdü. Ben de sıkışmış olduğumdan, ağaç dibine gider, çişimi yapardım. Oldum olası sokak ortasına çiş yapmayı sevmedim. Kendime göre temizliğe dikkat ederdim. Bakımımı üstelenen Nisa kızdan öğrendim bu titizliği. Kuytu ağaç diplerini her daim koşarak arardım. Nisa beni herkesten çok sevdi. Bende onun bu sevgisini karşılıksız bırakmadım. O eve gelince sevincimden boğazımda bir kıdık otururdu. Su içmeyince geçmezdi. Biz dört ayaklı dilsizlerden insanlar çok şeyler öğreneceklerdi.

Yaşadığım evde çok değer verdiler ve krallar gibi yaşıyordum. En kaliteli yiyecekleri ben yiyordum. Çok şanslıydım çok. Kimseye nasip olmazdı benim hayatım. Her halimle mutluydum kısacası.

Biraz kendimden bahsedeyim. Simsiyah sert tüyleri olan, bu evrende yaşayan dört ayaklı canlıydım. Başımın biraz büyük olması beni korkunç mu gösteriyordu? Bilmiyordum. Benim de bir itici tarafım insanlara karşı herhalde vardı. Aslında söz anlayan ve sadık biriydim. Kırk günlükken beni uzaktan, gri dolmuşla, bu güzel insanların, gelin gibi getirdiğini hiç unutmadım. Bilmediğin yere gelip, yeni insanlarla tanışmak heyecan vericiydi.

Geldiğim şehir, sanayinin en kuvvetli olduğu yerdi. Krefeld göze hoş görünen, geniş caddeleri olan bir şehirdi. Yaşadığım yerin güneşi az, yağmuru bol bir memleketti. Almanya’nın kadınları gibi havası da günde kaç defa kılıktan kılığa girerdi. Kasım ayında şehrin caddeleri Noel bayramı için süslenir, her yer ışıl ışıl olurdu. Evin odasının uygun bir köşesine çam ağacı yerleştirip ve özenle süslenirdi. Alınan hediyeler parlak renkli kağıtlarla paketlenip çamın altına dizilir ve çocukların açmasını sıkılmadan beklenirdi.

Çocuklar için küçük lunaparklar kurulurdu. Atlı karınca ve binecek arabalar, sabırla çocukların gelmesi için gözünü yollara dikerdi. Almanya’nın en canlı geçen ayıydı kasım ve aralık. En çok alışveriş bu aylarda yapılırdı. Mağazalar tıklım tıklım insan kaynardı. Kasımda aşk başkadır derler ya, doğruydu bence. İnsanlar sevdiklerine hediyeler alır, sevdiklerini bu hediyelerle hatırlatılırdı. Doğum günümde ve yılbaşında bana da hediye almayı unutmadılar. Hatırlanmak, sevilmek güzel şeydi. Kırmızı bir papyon alıp boynuma taktıklarında sevincimden dört köşe olmuştum. Odanın içinde kuyruğumu sallayarak bütün gün dolaşıp durdum.

Bazen şehrin kuzey tarafına ormana gider, uzun yürüyüşler yapardık. Burada ufak bir göl vardı. Suyu görünce dayanamaz, hemen girer yüzerdim. Bir değnek atardı, sarı saçlı sahibim göle, ben koşar, heyecanla getirirdim. Aramızda oynadığımız oyunlardan biriydi bu. Beni mutlu etmek için sevdiğim şeyleri bilir ve yapardı.

Bir seferinde yüzüne maske takmış iki adamdan sahibim Nisa kızı korudum. Keskin dişlerimi gösterip saldırma vaziyetine geçip bekledim. Benim durumumu görünce korkup kaçıp gitti o gençler. Nisa kız uzun boylu iri ela gözlü ve buğday tenliydi. Zarif, titiz, bakımlı ve güzeldi. Ben de aşıktım, evin küçük sarı saçlı kızına. Aşık olmak güzel bir duyguymuş. Sevmek kadar sevilmekte güzeldi. Ben de sevdiğim kadar, sevildiğimi biliyordum. Güzel insanlarla yaşamıma güzel anılar biriktiriyordum. Aşk özgürlüktür tek başınalık dese de Osho isimli düşünür, ben bu kızla beraber aşk denen şeyi yaşıyorduk. Aşk tutsaklık ve karşılık beklemeden sevmekti. Küçük prens gibi yaşamanın tadını çıkarıyordum.

Koca seneler çabuk geçmişti. Göz açıp yumana kadar. Günden güne büyümeye başladım. Yeni yıla sayılı günler kalmıştı. Yalnız yılbaşı gecesi şu havai fişekleri patlatmasalar ne iyi olur. Bizim gibi korkak garibanları hiç düşünmezlerdi. Ben o bomba seslerinden çok korkuyordum.

Günlerden bir gün ev sahibimin en büyük üyesi olan babayla yakın bir köye gittim. Burası bir iş yeriydi. Geniş bir salonu ve küçük kare şekline bürosu vardı. Bütün gün buraya iş icabı insanlar gelip giderdi. Çürümüş sebze kokuları odayı sarmıştı. Midemde bu kokudan bulanmıyor değildi. Birden bulunduğum yerden farkında olmadan yürüyerek uzaklaştım. Beni oradan uzaklaştıran fevri düşünce neydi? Onu tam anlayamadım. Yabancı çok konuşan insanlardan, galiba sıkılmıştım. Sevmiyordum bu gereksiz yere çene çalanları. Galiba ihmal edilmiş hissine mi kapılmıştım.

Yolumu kaybetmiş bilmediğim bir sokaktaydım. Elinde uzun bir değneği olan genç adam bana doğru yaklaşıyordu. Ben adımlarımı daha hızlı koşarak bir binanın giriş yerine saklandım. Niyetinin iyi olmadığını davranışı gösteriyordu. Bizim gibi dört ayaklıları sevmeyen çoktu. Bizim kime ne zararımız vardı, anlamış değildim“. Bizim bulunduğumuz yere melekler girmezmiş. Böyle düşünen insanlar ekmeği kulağına mı yiyorlardı“ derim . Cehaletin doğurduğu şeydi bunlar.

Ah şu insanlar biraz mantıklı düşünseler. Nasıl deprem olduğunda bize ihtiyaç duyarlar. Biz deprem olmadan hissedenleriz.
Bilmezler ki bizim onlara ne kadar sadık ve faydalı olduğumuzu. Ben yalanı, dümeni bilmez, içimden geldiği gibi hareket ederim. İnsanlar sevgiyi bile bizden öğrenirlerdi. Türkiye’de olan depremde, yurt dışından gelen dostlarım, enkaz altından koku alarak kaç insanı kurtardı. Toprağı eşelemekten patileri yaralandı. Hatta biri canından oldu. Biz yaratıklar hiç karşılık beklemeden yaparız bunları. İnsanlarda bizi düşünse sokaklarda aç susuz dolaşan kardeşlerime su ve yiyecek verseler cennetin baş köşesinde otururlar. Ben kendim için demiyorum. Karnım tok, üstüm örtüktü. Benim şansım çok yaver gitmişti.

Hava kararmaya yavaş yavaş başladı. İçime hokkabaz korku oturmadı değil. Yolumu nasıl bulup sahibime ulaşacaktım. Karmaşık duygular içindeydim. Beni büyüten o sarı saçlı kızı çok özlediğimi itiraf edeyim. Sanki uzun zamandır görmemiş gibiydim. Ne kadar zaman geçti bilmiyordum. Karnım acıktı ve çok susamıştım. Göz kapaklarım yorgun, uykum gelmişti. Ayaklarımı kıvırıp, büzülüp uyumuştum. Ne kadar uyuduğumu, zaman kavramını bilmediğim için anlamadım.

Uyandığımda titriyordum. Korkudan olabilir mi? Umudumu yitirmek üzereyken Duman Duman diye birinin çağırdığını duydum. Telaşlı halde dinledim. Hemen görünmedim. Gelen sesten emin olmam lazımdı. Ses yaklaştıkça benim sarı saçlı aşkım olduğuna emin oldum. Sevinç içinde saklandığım yerden çıkıp koşmaya başladım. Hayatımın en sevinçli günüydü.

Karşıdan güzel kız bana doğru geliyordu. Ben sert patilerimle kucağına zıpladım. Heyecandan deli olmuştum. Kalbim son ayarda, küt küt atıyordu. Beni şupur şupur öpmeye başladı. Kaç dakika hasret giderdik bilmiyordum. İki aşığın kavuşması nasıl olur siz düşünün işte.

Kayıp olmanın nasıl bir duygu olduğunu sapına kadar anlamıştım. O günden sonra daha dikkatli olmaya başladım. Bu kayıp olayı beni daha ağırbaşlı ve cesaretli yapmıştı.
Babacan tavrımla çok koruyucuydum. Güzel ailemle mutlu yaşamıma devam ederken, sadakat benim kırmızı çizgim olmuştu.

Feride

Paylaş:
5 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (1)

5.0

100% (1)

Duman Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Duman yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Duman yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Celil ÇINKIR
Celil ÇINKIR, @celilcinkir
27.4.2025 20:43:21
5 puan verdi
Bu yazı, bir köpeğin gözünden dünyayı anlatan ve duygusal bir bakış açısıyla kaleme alınmış bir hikaye gibi görünüyor. "Duman" adındaki köpek, sahibi ve ailesiyle olan ilişkilerini, yaşadığı çevreyi ve insanlarla olan bağlarını çok içten bir şekilde aktarıyor. Yazının en dikkat çekici yönlerinden biri, köpeğin insanlardan öğrendiği değerler ve duygusal derinliklere inmesi.

Köpeğin sadakatini, sevgiye olan yaklaşımını ve bir kaybolma deneyimi sonrasındaki duygusal dönüşümünü anlatan bu yazı, hem hayvan sevgisini hem de insanlarla kurduğumuz duygusal bağları sorgulatan bir anlatıma sahip.

Bunların yanında, Almanya'da yaşanan kasım ve aralık aylarının geleneksel Noel kutlamaları gibi kültürel detaylar da öne çıkıyor, bu da metnin zenginliğine katkı sağlıyor. "Duman"ın gözünden dünyayı ve sevdiklerini anlatması, duygusal bir bağ kurarak okuyucuya derin bir anlam katıyor.

Birçok insanın, hayvanların sadakat ve sevgisinden öğrenecek çok şey olduğu düşüncesi de bu yazının ana mesajlarından biri.

© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL