1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
156
Okunma
Öğle olmak üzereydi. Erken kalkıp ortalığı toplamak ilk işimdi. Mutfaktaki bulaşık işlerini halledip tezgahı temizledim. Akşamları iş yapmayı sevmeyene sabah yığınla böyle iş kalır işte. Evi silip süpürdüm. Sıra bana gelmişti. Banyoya girip küveti doldurdum. Lavanta yağı ve deniz tuzunu katıp köpürttüm. Cep telefonundan özgün bir müzik açtım. Severdim özgün müzikleri. Günün yorgunluğunu böyle üzerimden atardım. Bu keyfi yapmaya yeni alışmıştım. Fiziksel ve ruhsal insana kendini iyi hissettiriyordu. Yalnız gece gördüğüm rüyayı hatırlamaya çalışıyordum.
Tam yemeğe başlamak üzere iken kapının zili zangır zangır çaldı. “Ah bu zili değiştir. Beni rahatsız ediyor” diye kaç defa söylenmiştim oğluma. Bu evde kim beni takıyor ki. Boşuna konuşuyordum. Bu saatte kim olabilir ki? Merdivenlerden ayak sesleri tıp tıp yukarı geliyordu. Başında sarı kepi olan postacı “Bir paketiniz var imzalar mısınız” diye bir kağıt uzattı. İmzaladıktan sonra küçük kartonu avucuma bırakıp gitti. Benim adıma gelmişti. “Gizli bir hayranım olabilir mi? Yok daha neler? Bu yaştan sonra sapıttın kadın sen” diyordum. Yarın doğum günümdü. Hiç hediye almayan biri için bu neydi? Kapıyı kapatıp titreyen ellerimle kutuyu yırttım. İçinden plastik beyaz bir balon çıktı. Biri benimle dalgamı geçiyordu. “Bu ne “ diye şaşkındım. Hemen şişirmeye başladım. Nefesim yorulmuştu. Ben şişirdikçe balonun biçimi değişmeye başladı. Ve koltuk şeklini aldı. Bu işte tuhaflık vardı.
Gördüğüm beyaz balon gitmişti. Daha ne gizemi var bu balonun diye meraklandım.
Hele üzerine oturayım dedim. Oturmakla kendimi dışarıda buldum. Yavaş yavaş göğe yükseliyordu. Evden çok uzaklaşmış olduğumu fark ettim. İnsanların beni görmediğinin kanısındaydım. Uçuyordum bir bilinmezliğe doğru. Rahatlığına diyecek yoktu koltuğun. Sihirli balon beni nereye götürüyordu. Şehrin kalabalığından çıkmış gökyüzüne doğru yol aldım. Neşem yerindeydi. Yükseklik korkusu olan benden hiç eser kalmamıştı. O panikler gitmişti. Sakindim. Rengarenk kelebekler balona konmuştu. İçimde uçsuz bucaksız özgürlük, kılcal damarlarımda tin tin geziniyordu.
Az gittik uz gittik. Dere tepe düz gittik. İki dağın arasında olan yemyeşil ovayı görünce biraz alçaldığını hissettim. Ren nehri kıvrım kıvrım masmavi akıyordu. Vapurlar yukarıdan küçük kuş şeklindeydi. Şehrin kalabalığından sıkılan insanlar, Ren’in kıyısında çimene uzanmış güneşin tadına varıyorlardı. Ne aşklar yaşanmıştır o kıyılarda kim bilir. Doğrusunu isterseniz sessiz Ren’in kulağına sormak gerekirdi.
Gökyüzünde uçmak yüreğimi hafifletmişti. Dert tasa yoktu. Özgürce bilinmeyene gitmek güzelmiş. İlerideki tarlada bir kadim zeytin ağacı göründü. Gövdesi kalın ve yaşlıydı. Kim bilir kaç yaşındaydı. Tepesinde serçeler yuva yapmıştı. O kuş yavruların seslerini içimde duyuyordum. Bu yolculuk beni derin evrensel düşüncelere götürdü. Biraz daha gidince yüksek sıra sıra dağlar, çok heybetliydi. Alp dağları olduğunu zannediyordum. Yemyeşil bir tepenin üzerinde ufak bir köy. Köyün yukarısında Heidi’nin dedesinin evine benzeyen yalnız bir kulübe, kaderine terk edilmişti. Elinde değneği ile keçi ve kuzuları otlatmaya götüren çocuk birini bekliyordu. Köyün ortasındaki çeşme başında, kadınlar sanki kavga yapıyorlardı. Bağırtıları göğe yükselmişti.
Bu balon gezisinde yalan, fesat, haksızlık, adaletsizlik denen illet uçup gitmişti. Bunlar yeryüzüne ait şeylerdi. Gökyüzünde olmadığını fark ettim. Güneş sarı ışınlarıyla tenim gibi ruhumu da sarmalamıştı.
Bu balonu kim göndermişti bana acaba diye bir an düşündüm. Bilmiyordum kim gönderdiyse iyi etmişti.
Hayatın yorgunluğu yoktu burada. Beyaz balonu elimle okşayarak sevdim. Çok dingin hissediyordum. Huzur ve sevginin karışımı bir şeydi. Meşe ve çam ağaçları bol bir yerdeyim. Küçük bir geyik yavrusu, annesinden ayrılmanın zıplaya zıplaya tadını çıkarıyordu. Beyaz bir leylek gökyüzünde kuğu gibi süzülüyordu. Bana bir haber verir gibi yaklaştı ve öttü. Bu her yıl gelen Yaren leylek olmasın. Uzun kırmızı gagası ve ince ayaklarıyla oydu. Uzun seneler dost olduğu Adem amcasının her halde kayığına gidiyordu. Sanki arkasına takılmamızı ister bir hali vardı. Balonla beraber leyleğe hoş geldin yaren diye selamladık. Baharın geldiğini müjdeliyordu.
Sürüler halinde küme küme kuşlar, sıcak ülkelerden göçe başlamışlardı. Onların yanlarına yaklaşınca ne dediklerini anladığımı fark ettim. Bunlar kırlangıç kuşlarıydı. Kuş dilini ne zaman öğrenmiştim hiç hatırlamıyordum. Nereden geldiklerini sorduğumda cevapını hep bir ağızdan verdiler. Kuşlarla sohbet etmeyi biliyordum. Gökyüzünde sayısız dostlar edindim. Bu balonun daha ne sihirli süprizleri vardı bana acaba.
Rüzgar saçlarımı savururken bedenimi okşuyordu bir anne gibi. Aşağıda uçsuz bucaksız deniz beni mi bekliyordu. Koyda insanlar yunusla yarış eder gibi yüzüyorlardı. Gökyüzü mavi, deniz maviydi. Bu iki mavinin içinde duygu anlatılmaz yaşanırdı.
Deniz ve gökyüzünün mavisi beni esir almış nereye götürüyordu. Villaları olan bir yarımadanın tam tepesine geldiğimi fark ettim. Burası gözüme tanıdık geldi. Beyaz badanalı evleriyle Bodrum’u andırıyordu. Burada bu aylarda kimse bulunmazdı. Bu sakin yarımadanın güzelliğine diyecek yoktu. Denizin ortasında bir beyaz ada göz kamaştırıyordu. Yeryüzünün cennetiydi sanki. Seyrederken insanın içinin yağları eriyordu.
Yavaş yavaş alçalmaya başladık. Kıyıda büyük bir kayanın dibinde bir caretta yavrusu yatıyor, yumurtasından yeni çıkmışa benziyordu. Sağ ayağı kanlar içinde inliyordu. Sivri bir tel parçası batmıştı. Gözümü yumup birden çekip çıkardım. Elbisemden bir parça yırtıp ayağını sardım. Denize iki gözünü dikip bakması insana dokunuyordu. Bu hayvanların deniz dışında yaşama şansı yoktu. Yuvaları denizdi. Yavaşça kucağıma alıp soğuk suların içine bıraktım. Giderken badem gözlerini dikip teşekkür edercesine bir bakışı vardı ki.
Dalgaların sesi türk sanat müziği gibiydi. Mest ederek dinledim. Balon tekrar yükselmeye başlarken bana “Gözünü kapat. Bugünün son süprizine hazır mısın” dedi. Lal zannettiğim balonun ilk kez konuştuğuna şahit olmuştum. Yüksek bir tepenin üzerinde durduk. Balon, çelikten bir evin önünde durup “Son durağın burası” dedi. Bahçesinde akla gelen her çeşit meyve ağaçları vardı. Kuşlar bayram havası içinde beni karşıladılar. “Bundan sonra yaşamına burada devam“ derken avcıma bir anahtar bıraktı balon. Kapıyı açarken el salladım. “Beni başka görevler bekliyor” derken gökyüzüne uçarak kayboldu.
Feride
09- 04- 2025
5.0
100% (1)