2
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
262
Okunma

Bazen insan, kendi içindeki labirentte kaybolur. Yollar birbirine benzer, çıkışlar belirsizdir. Nereye gittiğini bilmezsin, ama yürümeye devam edersin. Çünkü durmak, kaybolduğunu kabul etmek demektir. Oysa bazı kayboluşlar, insanı kendine götürür.
Geçmiş, gözlerinin önüne ansızın düşen bir yağmur damlası gibidir. Tam olarak nereden geldiğini bilmezsin ama içindeki boşlukta yankılanır. Bir zamanlar önemsiz görünen anılar, yıllar sonra en değerli hazinelerine dönüşür. Çünkü insan, yaşadıkça anlar ki, bazı anlar sonsuza kadar içinde yaşamaya devam eder.
Bazı kelimeler vardır, hiçbir zaman söylenmez. Ama en derin yaraları da işte o kelimeler açar. Zamanla öğrenirsin ki, en çok içinden geçen ama bir türlü dile gelmeyen cümleler acıtır insanı. Ve bir gün, çok geç olduğunu fark ettiğinde, sessizliğin en yüksek ses olduğunu anlarsın.
İnsan, en çok fark edilmediği anlarda büyür. Kimsenin görmediği içsel savaşlarında, en derin yalnızlıklarında… Herkesin sustuğu yerde, kendi iç sesiyle yüzleştiğinde gerçekten kim olduğunu keşfeder. O yüzden bazen en büyük dönüşümler, en sessiz zamanlarda gerçekleşir.
Hayat, hep bir şeyleri bekleyerek geçer. Doğru zamanı, doğru insanı, doğru kelimeyi… Ama en çok kaçırılan anlar da işte bu bekleyişlerin içinde saklıdır. İnsan bir gün fark eder ki, aslında en büyük hata, her şeyin bir gün yoluna gireceğini düşünerek, bugünü ertelemektir. Oysa zaman beklemez, hayat durmaz.
Bazı yollar yalnız yürünür. Kimse sana nasıl ilerlemen gerektiğini söylemez, çünkü herkesin kendi yürüyüşü vardır. Ve insan, kendi adımlarıyla kendi hikâyesini yazmak zorundadır. Başkalarının izlerinde yürümek kolaydır, ama gerçek keşif, bilinmeyen patikalarda saklıdır.
Ve belki de en büyük gerçek şu ki: İnsan, yaşadığı kadar değil, hissettiği kadar var olur.
Turgay Kurtuluş
5.0
100% (3)