3
Yorum
14
Beğeni
5,0
Puan
730
Okunma

Rivayet ederler ki; Galata’nın nazır, tüccar, ehli kubara ve iç gömleğindeki cepleri mangırlarla dolu olan kaftan bıyıklı erkeklerine hizmet etsin diye bedenlerini bir tüccar eline bağışlayan kevaşe evlerinde: Bir gün bir yangın çıkar ki sarar Galata’nın başını. Tulumbacılar hurra diyerek serperler suyu, boca ederler alevler üzerine. Galata yanan ahşap kokarken, tir tir titrer ikamet ehli, Cenevizliler, böylesi ulu ateşi kübrâ görmemiştir der bir ayyaş. Külhanbeyi hadi ulan dümbelek der, ensesine sille yapıştırarak. Sille ile leş gibi arak kokan ayyaş bir düş kuyusuna düşer.
Mama’lar, baldırları açık sermayeleri, kanun ve tambur rakkaseleri, harama uçkur çözen müştehiler ve godoşlor evlerden atarlar kendilerini. Paçası tutuşan mı dersin, saçına ateşten tahta düşen mi dersin, zekeri önünde kaçışan, yarığı görünüp memesini kapatan, her hâl sokaklarda, kerhane ile meyhane ateşler arasında. Derler ki; Galata o gün cenabet oldu da, hâk Teala murad etti, güsul abdesti aldı diye.
Galata abdest aladursun, ayyaş, üzüm kuyusuna düşmüş garip, külhanbeyi ve yanındaki avanesi tarafından selim ve tekin köşeye taşınmış. Külhanbeyi alicenap ve ağabeylik etmiş, yoksa yanar imiş ayyaş! Avane onu taşır iken, o düşünde Galata’nın yanık, alev alev yanan sokaklarda geziniyor, yanan evleri, nefesleri, insanlardan ardında kalan her şeyin alevden mamur bir sehâdet edeni oluyordu. Girdiği her sokakta demet demet insan anıları, işveler, buseler, apış arası kokusu, misk-i amber kokuları, şerbetler ve ecnebi memleketlerin mamulü olan içki kokuları burnuna geliyor, içine çekerek bu rayihaları, hem sarhoş oluyor hem de şehvetine cila çekiyordu. Galata’da hiç var olmamış bir evin önünde durdu. Bu evin kırmızı kapısı alev sarısı altında tutuşuyor, avluda bir or.spu oturmuş saçını tarıyormuş. İç sesine tembih etmiş, ar et ar, böylesi nurani bir varlık gibi olan güzel latifeye hiç .rospu denir mi! Ayıp ayıp demiş kendine. Bu latifenin elinde gümüş bir ayna, ona keza gümüş bir tarak, simsiyah gürmah saçını tarıyor, yangına da, yanana da, Galata’ya da bana mısın efendi demiyor.
Düşzade Ayyaş Efendi her ne kadar avazı çıktığı kadar latifeye ses etse de, lâtife oralı olmuyor, bir de üstüne üstlük Rumeli ilinden bir şarkıya oturduğu yerden memelerini sallıyormuş. Ayyaş Efendi, sesini kontrol etmiş de, meğer ki sesi yangında yanmış kül olmuş!
Tulumbacılar başı Saro Efendi söndürdüğü yangından taifesi ile birlikte muzaffer bir kale kumandanı olarak böbürlenerek, vuku bulan olay mahallinden ayrılırken, ayağının takıldığı ayaktan dolayı durmuş. Ayağı ile yoklamış yerde uyuyan adamı. Yoklamaya icabet etmemesi üzerine, eğilmiş adamın omuz hizasına ve domuz dürter gibi dürtmüş. Bir domuz gibi homurtusu sıklaşan Düşzade Ayyaş Efendi düşünden korku ile sıçramış! Tulumbacılar başının gözlerine korku dolu gözlerle bakmış. Sonra etrafını yoklamış, yangının söndüğünü, Galata’nın yine bağışladığını geçirmiş içinden. Tulumbacılar başına sormuş, sen bilirsin demiş önce, mahalle yanınca saçını tarayan or.spu gördün mü? Tulumbacılar başı düşünmeden cevabını vermiş, .rospu görmedim de, or.spu çocuğu çok gördüm demiş.
Düşzade Ayyaş Efendi, düşünde kaybettiği, yanıp kül olan sesini hiç hatırlamamış. Vay .r.spu çocukları diye homurdanarak tulumbacılar başından ayağa kalkmak için destek almış, ayağa kalkıp yalpalayarak yürüyemeye devam etmiş, homurusu ağzında tekerleme gibi devam etmiş; Vay .r.spu çocukları!
28 Mayıs 2013
Beyoğlu’ndan Taksim.
5.0
100% (2)