3
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
167
Okunma
Hayata ölümü, ölüme hayatı gösteren puslu aynalar pazarındayız. Üstümüzdeki sır olabildiğince aşikar, yansımalar ayan beyan ortada.
Hayatı ve ölümü takdis ederiz.
Hükmümüz, cümle cemaat ve cemiyet için hakikat olur. Hakikat sırlanır, adına "Varlık" denir. Sancılar doğurur aidiyet yoksunluğumuz, öyle sancılar ki dipsiz boşluklar içinde kayboluruz.
Aslımıza, öncemize, Nebi Nuh ile Adem’in dünkü çocuk olduğu, Adem’den önce Ademlerin olduğu zamandan da geriye, göğün ve yerin dövüşünden evveline, toprağın balçığından ve açlığından, suyun kimyasının oluşmadığı bir zamansız takvime döneriz. Yokluk bizi karşılar, hiçlik buyur eder bizi. Varlığın Atlası, varlığın ana kucağı. Yokluk. Doğduğumuz kuyunun sessizliğinde hiçliği dinleriz. Sesin ve sözün doğmadığı, rengin ve desenin olmadığı, kelimelerin harflere bürünmediği, masalların daha derin uykulardan uyanmadığı uğultullar sessizliği. Bu lafazan kavgalarımız, demlenmiş bu durgunluğun mirası. Biz, yokluktan doğan varlığın canını acıtanlar, varlığı yokluğa zorlayanlar, ateşi ateşle selamlayıp ölüme methiye düzenler... Düzenin dişlileri olan bizler.
Yokluk ve Hiçliğin defolu ürünleriyiz, kabul görmedik.
Varlığa geri döndük.
Seslere geldik. Sözcüklere. Desenlere. Ahvallere. Varlığın çıktısı olan eşyaya ve insana, varlığın kalbinin attığı canlı toprağa, nefes deryası havaya, hislere, gizlere, örtülere ve perdelere, mavilere ve kırmızıya, doktrin ve düşünceye, isyana ve isyanın getirisi olan huzura, anlaşmazlıklar yurduna, yargılar kalabalığına, adalete ve kefelerinde zulüm sultası olan terazisine, Melek ile Şeytan’ın iki ayrı kutup olan kardeşliğine, kaosun içindeki düzene, düzenin içindeki kaosa, duyguya ve parmak izlerine geri döndük.
Şimdi körlük zamanı.
Körlük ile törpülenen duygulamızla yalnızlıklar soluyacağız.
Lulu, Lulu. Kendince kal kimseciklere benzeme.
5.0
100% (2)