2
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
533
Okunma

Yazdığım şiir ve hikayeleri edebiyat dergilerine gönderiyordum, bazıları yayınlıyor bazıları da beğenmiyorlardı. Yazılarımın çıktığı dergileri uzun bir süre biriktiriyordum. Genelde dergilerin başında fildişi kulesinde oturan biri vardır, sırtını koltuğa dayamış sigara dumanı içinde tespih çekiyordur. Gençlik hevesiyle bir dergiye şiir göndermiştim. "Orada, zamanın içinde boğulmuş gibi arsız rakkase, aha da bu yorgun yürekte sızmış, kâse çatlamış, mey beyhude siyah beyaz bir geceye akmış" dizelerinden dolayı dergi sahipleri dehşete düştüler, yayın politikamıza uymaz dediler. Bana attıkları cevap mailinde özellikle arsız rakkase ve mey kelimeleri kırmızı kalemle muhasara altına alınmıştı. Yoksa arsız rakkase ateş böceği misali döne oynaya kırmızı çemberin dışına çıkar. Sonra mey dökülür bütün geceyi boyar, yaşlıların salasını okuyacak diye beklediğimiz imam dahil herkes sarhoş olurdu. Bir başka dergiye de tutup bir hikâye göndermiştim, cevap yazmışlardı, hikâyede romana öykünme var dolayısıyla çatı zorlanıyor demişlerdi. Çatının zorlanması ne demekse. “Efendim hikâyenin çatısı zorlanıyorsa bırakın çatıyı, gıcırdayan merteklerini kırsın, çatı uçsun, dert tasa etmeyin” dedim, derginizden bir numune gönderin bu işi öğrenelim” dedim. Cevaben, “maliyetler artmış her isteyene dergi gönderemeyiz, bilakis sizin katkı sunmanız gerekmez mi” diyor. Soruma soruyla cevap vermişlerdi.
Kuyumcular çarşısında yürürken arkadaşlarım beni bir şairle tanıştırdılar, benim için yazar dediler, çok güzel şiir yazıyor dediler. Şiir kitabını kendi parayla bastırmış, artık şiir kitabı olan bir şair olarak rüştünü tamamlamıştı. Şair dostum kitaplarını poşete doldurmuş kuyumcular çarşısında dolaşıyordu. Eş dosta kitabını imzalayıp dağıtıyormuş. Bir zamanlar benim de yaptığım gibi kitabını görücüye çıkarmıştı. Şair dostum poşetinden o gün kalan son kitabını imzalayıp bana verdi. Bir şaire kitabını hediye etmekten memnun oldu. Kış günü çarşının ortasında dört kişi yolu da işgal ediyorduk. Yan tarafta seyyar satıcıların sesleri geliyor, yanımızdaki tezgâhta kırmızı turp satıyorlardı. Soğuk hava, kömür isleri ile ağırlaşmış üstümüze iyice çökmüştü. Konuşurken ağzımızdan dumanlar yükseliyordu. Kalabalığın içinde edebiyat konuşuyorduk. Şair yazar dostum yere çömelip dizinde kitabı imzaladı verdi. Az daha askerdeki gibi döneyim sırtımda yaz diyecektim. Bu manzara karşısında çok üzüldüm.
Kitabı paltomun yan cebine koydum. Dergilere ısrarla nasıl yazı gönderdiğimi, dergi sahipleri ile nasıl didiştiğimi, kitabımı çöpten nasıl topladığımı anlatıyordum. O sırada zabıtalar geldi, ortalık bir anda karıştı, satıcılar kaçışmaya başladılar, kaçışan insanlar dar çarşıda bize çarpmaya başladı. Sergilerin tekerleri buzda gıcırdayarak uzaklaşıp gitti. Ellerinde poşetleri köylüler minibüslerin kalktığı durağa doğru yollandı. Kırmızı turp poşeti ile yanımızdan eli çocuklu kadınlar geçip gittiler. Biraz sonra ortalık sus pus oldu.
Kendime benzer insanları arayıp kokusundan buluyorum. Çok talihli bir insanımdır her zaman çekecek bir dert buluyorum. Çevremde ne kadar insan varsa hepsinin de kafası benimki gibi kırık, bir yanları sızlıyor, bir elleri sürekli böğürlerinde gezerler, uzaktan tanırsın, üstelik kendilerinden haberleri yoktur. Mide sorunu ya da hazımsızlık yaşıyoruz sanırlar. Bazen kulunç şikâyeti ile devletin hastanesini sabahtan sıraya girip işgal ederler. Doktorlar da bir şey demez, bunlar ıhlamur falan içer dururlar.
Ben de kitabımı paramla bastırmıştım. Basım aşamasında aynı şiiri belki yüz kere okumuştum. Sanki bütün memleket kitabımı bekliyormuş gibi titizleniyordum. Editör benden bıkmış, her değişiklik için fazladan para almıştı. Kalitesiz saman kağıdına basılmış bin kitap göndermişlerdi. Yaşadığım küçük şehirde artık şairliğimi ilan etmiştim. Öyle zannediyordum ki herkes kahvede orda burda oturmuş benim çıkardığım şiir kitabını konuşuyor. Sokağa çıktığımda sanki herkes yanındakilere beni parmakla gösterecekti. Bu heyecan dalgası birkaç ay sürdü. İnternette kitap sitelerinde adımı aradım maalesef kitabımdan hiçbir iz yoktu. Yazdığım şiirleri eşim ve çocuklarım dahil kimse okumuyordu. Sonradan internette birkaç edebiyat ortamına şiir ve yazılarımı koymaya başladım. Her gün açıp bakıyordum, ama okuyan eden yoktu. Boş vakitlerimde internette girip okunma sayısı artsın diye şiirlerimi kendim okuyordum. İlgili sitenin linkini arkadaşlarıma atıyordum, ilkin bravo çok güzel olmuş diyorlardı. Sonraları attığım şiirleri okumaz oldular, benden bıktılar sağda solda benimle ilgili konuşup dalga geçiyorlardı. Beni görünce yollarını değiştiriyorlardı. Yaşım elliyi geçti, daha yeni anlıyorum, yazdığım şiirlerin kimsenin umurunda olmadığını.
Her gün bir poşet dolusu kitapla okula gidip öğretmen arkadaşlara, velilere, sokakta tanıdığım insanlara dağıtmaya başladım. Bir gün kitabımı aldım Milli Eğitim Müdürünü ziyaret ettim. Poşetimden kutsal bir emanet çıkarır gibi bir kitabımı çıkarıp imzaladım. Kitap imzalamak da zor iştir. Güzel cümleler bulmak, karşıdakini övmek gerekiyor. Kitabı yazarken insan bu kadar uğraşmaz. Müdür Bey çok sevinmiş, sizin gibi yazar öğretmenlerle çalışmak büyük şeref demişti. Ağzım kulaklarımda müdürü dinlemiştim. Birkaç ay sonra Milli Eğitim Müdürlüğünün bahçe kapısından çıkarken çöpe atılmış bir sürü karton kutu, dosya, kitap, dergi, ders kitabı, sendikaların dağıttığı takvimler gördüm. Çöp bidonu etrafında küçük çocuklar kömür külünü eleyip yanmamış kömür kırıntılarını satmak üzere topluyorlardı. Park halindeki arabalar, kaldırım taşları ve asfalt toz toprak içinde kalmıştı. Çocuklar kapkara olmuş sadece gözleri görülüyordu. Kafamda okuma yazma olduğundan dergilere gözüm kaydı. Ne göreyim beğenirsiniz Milli Eğitim Müdürü göreve başladığında imzalayıp verdiğim kitabım yerde ayak altında duruyor. Sağıma soluma baktım, kimse görmeden kitabımı aldım. Üzerine kömür tozu dökülmüş ayrıca üzerinde bir ayakkabı izi duruyor, kömür tozunda adeta ayakkabının kalıbı çıkmış, zorlasam ayakkabının numarası da okunacaktı. Sileyim derken kalitesiz kâğıttan yapılmış kapağın yarısı yırtıldı. Kitabımı alıp okuluma götürdüm. Yırtık kapağını koli bandı ile güzelce yapıştırdım. Islak mendille temizlemeye çalışırken bu sefer de yazılar biraz karıştı. Kurusun diye peteğin üstüne koymuştum, sabah okula geldiğimde baktım kitap sıcaktan kavrulup yamulmuştu.
Kargoyla gelen kitapları üçüncü kattaki evime çıkarmıştım, evde çok yer işkal ettiğinden eşim rahatsız oluyordu. Küçük oğlum “sokakta bir tezgâh açıp kitapları satayım mı demişti.” Okul kütüphanelerine birer ikişer tane verdim. Kitapların bir kısmını belediyenin kültür işlerine verdim. Son çare tanıdık bir kırtasiyeci arkadaşıma müracaat ettim. İlkin istemedi ama sonra ikna ettim. Kitapları kırtasiyeye taşıdım. Tanesini beş liradan etiket yapıştırdık. İçim içime sığmıyor, gidip gelip soruyorum kaç tane gitti diyorum, yok satılmıyor dedi. Ben de gidip kırtasiyede durmaya başladım. Kırtasiyeye ne zaman tanıdık bir öğretmen girse ben dükkânın sahibi edasıyla karşılıyorum. Normalde pek samimi olmadığımız insanlara bugün çok yakınlık gösteriyorum tam o anda kırtasiyeci arkadaşım devreye giriyor, hocamızın şiir kitabı çıktı deyip beni övüyor oysaki kendisi bile kitabımı okumadı. Çırağına seslenerek “Oğlum orada bir şiir kitabı getir hocam imzalasın” diyor. Kısık bir sesle ücreti de beş lira diyor. Kitabı imzalarken her defasında karşıdakini pohpohlayıp övüyorum. Derken yaşlıların celplerini geciktirsin diye yüzüne güldüğü imam arkadaşım girdi içeri. Üniversite sınavına hazırlanan çocuğuna soru bankası alacakmış. Sarılıp öptüm, sıktığım elini bir türlü bırakmıyorum. Kırtasiyeci devreye girmiş kitabımı övüyor, beni övüyor. Bütün dil dökmelerimize rağmen bir kitap satamadık. “Kusurumu bağışlayın diyor imam, muhakkak güzel yazmış üstat ama ben daha çok Arapça okuyorum, şiirden de pek anlamıyorum” diyor.
Kitabı dağıta dağıta yıllarca bitiremedim. Çöpe atarlar da sonra çöpten toplarım diye korkuyorum. O yüzden sokakta çöplerden uzak geçiyorum. Kalan kitapları da eşim bahar temizliği yaparken çocukların eski soru bankaları ile beraber bodruma indirmişti. Sonra kanalizasyon taşmış, bodrum batmıştı. Geçen zaman zarfında çok okul değiştirdim. Dolabımda masamda hep kitabımı bulunduruyorum. Whatsap vs. profiline kitabımın fotoğrafını koymuşum. Her okul değişikliği döneminde üç beş öte berimi toplarken çöpten kurtardığım kapağı yırtık kitabımı da alıyorum. Yeni okulumda tanışma faslında bu kitap çok işime yarıyor. Birkaç ay boyunca okulda şair bir öğretmen olarak konuşuluyorum. Şair yazar olarak bütün saltanatım bu kadar.
Mustafa Alagöz
5.0
100% (2)