1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
327
Okunma

Bir zamanlar köyde yaşayan bir adam vardı. Herkes onu deli sanırdı çünkü rüzgârla konuşur, gökyüzüne bakarak gülümser, hiç kimsenin gitmeye cesaret edemediği yollarda yürürdü. İnsanlar onun tuhaf olduğuna inanır, sessizce arkasından fısıldaşırdı. O ise sadece içinden gelen sesi dinler, kendi ritmiyle dans ederdi.
Zamanın kıyısında yürüyen bu adam, hayatın içinde gizlenmiş işaretleri görüyordu. Yüzeyde sıradan gözüken olayların altında başka bir gerçeklik akıyordu. O, farkındalığın ince ipinde yürüyen bir cambaz gibiydi. Dünyanın "normal" olarak kabul ettiği şeylerin ötesinde, başka bir hakikat vardı ve bunu görebilenler genellikle "deli" olarak anılırdı.
Peki, gerçekten delilik neydi? Kendini toplumun beklentilerine hapsetmek mi, yoksa kendi yolunu keşfetmek mi? Hangisi daha büyük bir çılgınlık sorgulamadan, itaat ederek yaşamak mı, yoksa bilinmeyene doğru cesur bir adım atmak mı?
Bir zamanlar genç bir adam, dünyayı değiştirmek isteyen bir hayalperest, yaşlı bir bilgeye sormuştu:
"Eğer herkes beni deli sanıyorsa, bu benim yanlış yolda olduğumu mu gösterir?"
Bilge bir süre sessiz kaldı. Sonra eline bir taş aldı ve suya attı. Taşın düştüğü yerde küçük bir dalga oluştu, sonra bir başkası ve bir başkası… Dalgalar büyüdü, yayıldı, kıyıya kadar ulaştı.
"Gerçek dönüşüm böyle başlar," dedi bilge. "Önce tek bir taş düşer. Önce dalgalar küçük olur. Önce herkes sana deli der. Ama sonra, bu dalgalar dünyayı sarar."
İnsanlık tarihine bakınca, en büyük değişimleri yaratanların önce dışlananlar olduğunu görürüz. Galileo, göklerin düzenini sorguladığında bir sapkın olarak görüldü. Van Gogh, dehasının farkına varılmadan önce delilikle suçlandı. Tesla’nın vizyonu zamanının ötesindeydi, bu yüzden anlaşılmadı. Ama onların “deliliği”, dünyayı bugün bildiğimiz hâle getirdi.
Her insanın içinde, dünyayı farklı bir gözle gören bir yan vardır. Ama zamanla, toplumun kalıpları bu içsel sesi susturur. “Gerçekçi ol” derler. “Ayağını yere bas.” Ama büyük keşifler hiçbir zaman gerçekçi olmakla başlamadı. Bir insan, yıldızlara ulaşmayı hayal etmeseydi, bugün gökyüzüne çıkan makinelerimiz olur muydu?
İçimizde bir yerlerde, zincirlerini kırmak isteyen bir ruh var. Özgürce uçmak, dünyaya kendi izini bırakmak isteyen bir taraf… Ama çoğumuz, sırf yanlış anlaşılmamak için kanatlarımızı katlayıp, sessizce sürünün içinde kalmayı seçiyoruz.
Bir gün, içindeki sesi gerçekten dinlediğinde, belki de sende de aynı soru yankılanacak: "Ben mi deliyim, yoksa dünya mı fazla kör?"
Ve belki de cevap hiç önemli olmayacak. Çünkü asıl mesele, hangi adı altında yürüdüğün değil, gerçekten yürüyüp yürümediğin.
Öyleyse, cesur ol. Dalgaları başlatan taş ol. Başlangıçta yalnız olsan da, sonunda kıyıya ulaşacak olan bir dalganın parçası olduğunu hatırla. Çünkü belki de bugün delilik gibi görünen şey, yarının parlaklığıdır.
Ve unutma:
Bazen en büyük dehalar, en derin yalnızlıklarda filizlenir.
Turgay Kurtuluş
5.0
100% (3)