0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
265
Okunma
YAŞAR YILTAN
Y. Yıltan: Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Adım, Mehmet Emin Güzelsoy. 1923 yılında Adana’da doğdum. Adana Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’ne kaydoldumsa da okula hiç devam etmedim. Çünkü çiftçilik yaptım. Birçok derneğin yönetiminde bulundum. Ayrıca, edebiyata karşı da çok büyük ilgim var.
Y. Yıltan: Edebiyata karşı olan bu ilginizin nedeni ne olabilir?
M. E. Güzelsoy: Edebiyata karşı olan ilgim, Adana Erkek Lisesi’nde okurken, edebiyat dersime giren Arif Nihat Asya hocamdandır. Dile kolay, Arif Nihat Asya hocam, lisede 1937’den 1940 yılına kadar üç yıl boyunca dersime girdi. O, sadece benim değil bütün öğrencilerinin hiç unutamadığı bir hocaydı. Arif Nihat Asya, okulumuzun hem edebiyat öğretmeni hem de müdür başyardımcısıydı. Çalışmayı çok seven biri olduğu için okulun hemen hemen bütün işlerini o görürdü, denebilirdi. Adana’da uzun yıllar kaldı. Bu bölgede ( Adana, Mersin, Niğde, Osmaniye...) başka lise bulunmadığı için, lise okumak isteyen herkes bizim okula gelirdi. Bu yüzden bu bölgede lise mezunu herkes Arif Nihat hocamızı tanırdı. Demokrat parti iktidara geldiği zaman, o da milletvekili (1950-1954) seçilmişti. Milletvekili seçildikten sonra Adana’ya geldiğinde, istasyondan Ziya Paşa Bulvarı’na doğru çok büyük bir kalabalık toplanmıştı.
Y. Yıltan: Arif Nihat Asya hocanızı niçin unutamadınız? Nasıl bir öğretmendi ki, size kendini bu kadar sevdirdi?
M. E. Güzelsoy: Arif Nihat Asya hocamızı çok severdik. Bize kızsa da bağırıp çağırsa da onu yine çok severdik. Çünkü o bize değer verir, bizleri çok severdi. Onun bize kızmasını, onun bize bağırıp çağırmasını dahi çok severdik. Çünkü o bize öyle davranıyorsa bizi sevmediğinden değil bizim iyiliğimiz için öyle yapardı. Biz de bu durumu böyle bildiğimiz için onun bize kızmasına, hatta bazen küfretmesine bile aldırmazdık. Akşam okul kapanıp evine gitmek bisikletine bindiği zaman yaşça bizlerden büyük olanlar, onun bisikletinin oturağının altından sıkıca tutarlar, hocanın bağırıp çağırmasına kadar da bırakmazlardı. Arif Nihat hocamız bir eliyle bisikleti idare etmeye çalışırdı. Çünkü diğer elinde yanından hiç ayırmadığı bir çantası vardı. Hatta bu çantasını da onlara vurmak için savururdu ama vurmazdı. Böyle olunca öğrencilere bağırıp çağırmaktan başka bir şey de yapamıyordu. Zaten öğrencileri de onun bisikletini sağlam tuttuklarından devrilmesine imkan yoktu. Öğrencileri, onu iyice kızdırdıktan sonra, bu kez de bisikleti hızla iterler, sonra da bırakırlardı. Hızla giden bisiklet devrilmesin diye hocamız önce dengesini sağlar, sonra da evine kadar sürüp giderdi. Her gün evden okula okuldan eve kadar bisikletle gidip gelirdi. Evi, eski vilayet binasından sağa dönünce, Debboy caddesi üzerindeydi.
Y. Yıltan: Edebiyat dersini nasıl işlerdi? Kısaca bundan söz eder misiniz?
M. E. Güzelsoy: Derslerini bol nükteli anlatır, derste çok espri yapardı. Öğrenciler onu keyifle dinler, kahkahalarla gülerlerdi. Başlangıçta böyleydi ama sonraları, bu tarz anlatışa onlar da alışınca o kadar gülmez olmuşlardı, ama yine de büyük bir ilgiyle dinlerlerdi. Yine bir gün, Arif Nihat hocamız bol nükteli ders anlatırken kapı açıldı, içeriye biri girdi. Hocamız onun yanına gitti, aralarında bir şeyler konuştular. Sonra gelen kişi arka sıraların birine geçip oturdu. Biz onun müfettiş olduğunu anladık. Ama bu kişinin yüzü bize hiç yabancı gelmiyordu. Sonra birden hatırladık. Bu kişi Reşat Nuri Güntekin’di. Onu biz kitaplarının arkasındaki fotoğraftan tanımıştık. Hepimiz birbirimize onun adını fısıltı halinde söyledik. Reşat Nuri Güntekin o yıllarda bakanlık müfettişiydi ve teftişe gelmişti. Reşat Nuri Güntekin arka sıraya geçip oturmuş, dersini anlatmaya devam eden Arif Nihat hocamızı dinliyordu. Ama bizim kulağımız Arif Nihat hocada iken gözümüz Reşat Nuri Güntekin’deydi. Bir süre sonra Reşat Nuri Güntekin kahkahalarla gülmeye başladı. Öyle ki gülmekten kırılıyordu. Çünkü Arif Nihat hoca yine bol esprili ders anlatıyordu. Biz o kadar gülmüyorduk, çünkü biz alışmıştık hocamızın anlatışına, ama Reşat Nuri Güntekin için durum öyle değildi.
Y. Yıltan: Anladığım kadarıyla Arif Nihat Asya ile öğrencilerinin arası oldukça iyiymiş.
M. E. Güzelsoy: Öyle! Zaman zaman öğrencilerle şaka yapardı. Arada bir kitap getirip getirmediğimizi kontrol ederdi. Getirmeyenlerin kulağını çeker, “Seni kitapsız seni” diyerek espri yapardı. Hiçbir öğrenci de bu davranışa kızmaz, hatta herkes gülerdi. Yine sadece kitaba bağlı kalmaz, kitap dışından da birçok şey anlatırdı. Sınavlarda bu kitap dışında anlattıklarından da sorardı. Biz de mecburen onun anlattıklarını not tutardık. Ders sırasında hiç ses çıksın istemezdi. Birisi onun konuşması sırasında onun sözünü keserse, buna çok kızardı. Büyük bir zevkle anlattığı dersin kesilmesini istemezdi; çünkü ilgisi dağılırdı. Dersi keyifle anlatırken, böyle, birdenbire ilgisi dağıtılınca çok kızar; bağırır çağırırdı. O sırada ağzına geleni de söylerdi. Hemen ardından da tekrar sakinleşir, derse devam ederdi. Hocayı bu şekilde kızdırmak öğrencilerin hoşuna giderdi. Zaten Arif Nihat hocayı kızdırmak için dersin tam ortasında bilerek öylesine bir laf atılır ya da soru sorulurdu. Gerçi bu şekilde laf atmalar ya da soru sormalar her zaman değil, çok az, arada bir olurdu. Sonra Arif Nihat hocamız, öğrencilere ne kadar kızarsa kızsın; ne o öğrencilere takar, ne de öğrenciler ona karşı gelirlerdi. Her şey orada kalır, daha sonra bu olanlar unutulur giderdi. Kısaca herkes onu çok severdi. Bir de şunu belirteyim; zil çalar çalmaz dersi hemen keserdi, cümle yarım kalsa bile böyle yapardı.
Y. Yıltan: Öğrencilere çok değer verir, onlarla yakından ilgilenirdi anlaşılan.
M. E. Güzelsoy: Hem de çok! Arif Nihat hocamızın bavul şeklinde tahtadan bir çantası vardı. Çantasında kitapları ve defterleri bulunurdu. Bu defterlerden biri diğerlerinden çok farklıydı. Bu defterde her öğrenci için bir sayfa tutardı. Öğrencilerle ilgili bütün bilgileri o deftere yazardı. Hatta bir öğrenciye sorduğu soruyu o öğrenci bilmezse, o soruyu ve o günün tarihini deftere yazar, daha sonra yine o öğrenciyi kaldırır, o soruyu ona tekrar sorardı. Bunu hepimiz bildiğimiz için bize sorup da bilmediğimiz bir soru varsa o sorunun cevabını iyice öğrenirdik.
Y. Yıltan: Bizim bugün ezbere bilmediğimiz birçok şiiri siz ezbere biliyorsunuz. Bunu neye borçlusunuz?
M. E. Güzelsoy: Arif Nihat hocama borçluyum. O kendisi çok güzel şiirler okuduğu gibi ezberinde de çok şiir vardı. Hocamız aruzla yazılmış şiirleri, aruzun bütün özelliklerine uygun okuduğu için bizler bu tarz şiiri çok sevdik.
Y. Yıltan: Arif Nihat Asya hocanızın başka hangi yönlerini unutamıyorsunuz.
M. E. Güzelsoy: Hocamız, o yıllarda karısından ayrılmıştı. O sıralarda Ankara’da yayınlanmakta olan “Dikmen” adlı dergiye de yazılar gönderiyordu ve yazıları o dergide yayınlanıyordu. Bu yazıların birinde, “aşk”la ilgili bir yazısında sarışın bir bayandan söz ediyor ve “Senden olacak kızımın adı Fırat olsun.” diyordu. Sonradan bu sarışın bayanın kim olduğunu öğrendik. Meğer bu sarışın bayan bizim kimya öğretmenimiz Servet Hanım’mış. Servet Hanım okulunu daha yeni bitirmiş, öğretmenliğe daha yeni başlamıştı. Biz o yıllarda aralarında böyle bir ilişkinin olduğunu bilmiyorduk. Sonradan evlendiler ve kızlarının adını da Fırat koydular.
Y. Yıltan: Arif Nihat Asya’nın bilmediğimiz bazı yanlarını bize anlattığınız için teşekkür ederim..
M. E. Güzelsoy: Bana değerli hocamı anma fırsatı verdiğinizden dolayı asıl ben teşekkür ederim.
.
2