1
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
273
Okunma

ATEŞLİ AŞKLAR
ÇÖL ŞEYTANI
AKSİYON AŞK VE MACERA ROMANI
YAZAN
CEMİL ATEŞ
4.CİLT
1.BÖLÜM
Sahra çölünün efendisi Ulu Yezid şöyle buyurur:
Büyük Konsey toplansın
Konsey sihir yapma rütbesi en üst düzeyde olan şeytanlardan toplanırdı.
Yezid:
Konseyin ileri gelenlerine buyruğumdur:
Veldan Şeytan Kızımızı affettim.
Bir zaman insanoğlu ile yasak aşk yaşayan, ancak daha sonra insan oğluna aşık olan Sahra Çölünün en güzel kızı Veldan’ı Şeytan Irkının devamı için tekrar insan oğlu ile bir araya gelmesi için sizlerde affedin.
Şeytan Konseyinden bir alkış tufanı koptu,..
Hep bir ağızdan:
AFFEDİN AFFEDİN
"Veldan kalk ve buraya konseyin huzuruna gel."
Sahra Çölünün Efendisi
Ulu Yezid’in buyruğu, Şeytanlığın Büyük Konseyi’nde yankılandı. Konseyin ileri gelenleri, Veldan’ı bulmak için hemen harekete geçti. Veldan, Sahra Çölü’nün derinliklerinde, insan oğluna olan aşkının izlerini taşıyan bir mağarada yaşıyordu. Onu bulduklarında, gözlerinde hem korku hem de umut vardı.
Veldan, Ulu Yezid’in affını duyduğunda, kalbi hızla çarpmaya başladı. İnsan oğluna olan aşkı, onu Şeytan Irkı’ndan uzaklaştırmıştı ama şimdi geri dönme zamanı gelmişti. Konsey üyeleri, Veldan’ı Ulu Yezid’in makamına getirilmesini istediler.
Göz açıp kapamadan Veldan konseyin önünde belirmişti.
Ulu Yezid, Veldan’a bakarak, "Kızım, seni affettim. İnsan oğluna olan aşkın, Şeytan Irkı’nın devamı için bir umut ışığı olabilir. Seni tekrar insan oğluyla bir araya getireceğim,"
Bu emir benden çok konseyin isteğidir.
Veldan, gözyaşları içinde, "Teşekkür ederim, Ulu Yezid. Aşkımın gücü, Şeytan Irkı’nın geleceğini aydınlatacak," diye yanıtladı.
Ulu Yezid, Veldan’ı insan oğluyla buluşturmak için bir plan yaptı. Veldan, Sahra Çölü’nün en güzel kızı olarak, insan oğlunun kalbini tekrar kazanacaktı. Bu birleşme, Şeytan Irkı’nın geleceğini güvence altına alacaktı.
Veldan, insan oğluyla buluştuğunda, Ulu Yezidin hiç bir ırka vermediği aşk iksir gücü hemen etkisini göstermiş ve aralarındaki aşk yeniden alevlenivermişti. Bu aşk, sadece iki kalbi değil, aynı zamanda iki dünyayı da birleştirecekti.. Sahra Çölü’nün derinliklerinde, aşkın gücü, Şeytan Irkı’nın ve insan oğlunun geleceğini değişik bir merceya çekecekti.
Ulu Yezid:
"Hiç birinizin bilmediği bir iksir ile donatıp yeryüzünün en güzel kızını insanoğlunun yanıa göndereceğim.Eğer başarırısa Konseyin en değerli ödülü ile onurlandırılacaktır bu ödül dünya yaratıldığından beri hiç bir şeytana verilmemiştir."
"Aksini hiç düşünme, üç kızkardeşin anne ve baban ile birlikte Luciferin başına gelenlerden binyüz kat daha kötü bir ceza ile cezalandırılacaksın, bunu bilmeni istiyoruz"
Ulu Yezid,Luciferi görkemli binbir renkli göz
alıcı bir kobra yılanı yapıp, zehri bol hemde
insanların amansız düşmanı olması için Sahra Çölüne
ikinci sura kadar bu kılıkta yaşamasına karar vermiş ve Lucifer Çöl Kobrası olarak cezalandırılmıştı.
Sahra çölündeki kara kıl çadır içinde dört kızı ile birlikte,sözde deve çobancılığı yapan, şeytan ırkının inanılmaz sihirlerini yapabilen babası ise iki kızının ortadan kaybolmasına çok içerlemiş günlerce onlara ulaşmak için Sahra Çölündeki kum taneleri kadar sihirli ilaçlar yapmıştı.
Veldan Ulu Yezidin huzuruna çıkmadan önce babası kızına bir çok sihir gücü ve Yezide nasıl davranması gerektiği hakkında öğütleri gizlice göndermişti.
Ulu Yezid Veldana hitaben
"Sen ne kadar güzel bir kız olmuşsun, bu güzelliğin sırrı nedir anlat bakalım:"
Ey Ulu Yezid:
Ben Veldan Deve çobanın kızıyım , diğer kızkardeşlerim benden kat be kat güzeller ben insanlığın arasına gönderilieceğimi huzurunuza çıkınca anladım.
Ulu Yezid buyurdu:
"Kızkardeşlerinden kat be kat güzelliğe bürün"
"Bu senin ilk dafa insanoğlu ile tanışman değil daha önce sen insanoğlundan Murad adındaki erkeğin kadını oldun ."
Emret Ulu Başkanım, tekrar Muradın yanına dönmek isterim, vereceğin bütün emirleri yerine getirmek için beni kimsenin tanımadığı bir kılık ile Sahra Çölüne Bilimsel Araştırma ünvanı ile donatmanı dilerim.
Yezid;
"Çok iyi bir fikir, bundan böyle özgürsün hiç bir şeytani güç sana karışmayacak çölde dilediğin gibi bilimsel araştırma yapabilirsin."
"Seni baştan yarattım isminide SARA olarak değiştiriyorum artık Veldan yok."
Şeytani düşünce ve ilmi düşünceler ile sadağımı doldurmaya ve huzurunuza bir bilge olarak çıkmaya söz veriyorum.
Veldan Sara ismine hemen ısınıverdi.
Sara sahra çölünün en güzel kızı olarak SARA ismini "Sahra Çölünden" almış ve mutlu olarak, Ulu Yezid in makamından ayrıldı.
İçinde bir ateş gözlerinde inanılmaz bir renk cümbüşü yanıyordu, yeniden güzel bir kız olmanın yanında Murad ile yollarının kesişeceğine yürekten inanıyordu.
Sara derhal bilimsel araştırmalar yapmaya başlamıştı.
Bu çöle ilk defa geliyormuşcasına heyecanlıydı,çöl şimdi gözünde bir başka güzel görünüyordu
Sara buranın büyüsüne kapılacağını tahmin bile edemezdi. Göz alabildiğine uzanan kum tepeleri, kızıl gün batımları ve yıldızlarla kaplı gökyüzü, ona hayatın başka bir yüzünü gösteriyordu. Ama asıl sürpriz, yolu kesiştiği bir rehberle başlayacaktı. Kimdi bu yağız delikanlı?
İsmi CUMA olan Arap delikanlısı çölün sert koşullarında yaşamayı öğrenmiş, yerel halktan biriydi. Sara’yı ilk gördüğünde, onun sadece bir macaraprest olmadığını anladı. Sara’nın gözlerinde maceranın yanında aynı zamanda keşif arzusunu gördü. İkili, Sara’nın araştırma yaptığı bölgeye doğru yol alırken, birbirlerini daha yakından tanıma fırsatı buldular.
Bir gün, çölün derinliklerinde kaybolduklarında, sadece birbirlerine güvenmek zorunda kaldılar. Geceleri ateşin etrafında oturup, yıldızları izlerken, Cuma Sara’ya çölün efsanelerini ve kendi hikayesini anlattı. Sara, Cumanın sakinliği ve bilgece tavırlarından etkilenirken, Cuma da Sara’nın cesareti ve merakından büyülendi.
Günler geçtikçe, aralarındaki bağ güçlendi. Çölün zorluklarına rağmen, Sara ve Cuma arasında filizlenen aşk, onların hayatta kalma mücadelesini daha da anlamlı kıldı. Çölün sert rüzgarları ve kavurucu sıcaklıkları arasında, birbirlerine sarılarak, yeni bir günün doğuşunu izlediler.
Sara gece yıldızlara bakarken birden bir yıldızın kayıp kendine doğru geldiğini gördü. Bu bir işaret olabilirmiydi, aklında olmadan rehber olarak yanındaki erkeğe gönül vermeye ne çabuk razı olmuştu.Murad hayalindeki tek insanoğlu ırkından gelme ilk erkeği olduğu halde şimdi bir başkasına gönül vermenin utancına kapılıverdi. Hiç bilmediği bir rehber karşısına çıkmıştı belki Yezid veya Konseyin ileri gelenlerinden birileri bu oyunu Veldana oynamak için Cuma adındaki yakışıklı insan olup olmadığını bile anlamadığı biri ile birliktelik kurmasına hem kızdı hemde Muradı düşleyerek yıldızlı gecenin büyüsünde kollarını Muradın hayaline doğru uzatıp uykuya daldı...
Sara’nın araştırmaları sona erdiğinde, geri dönme zamanı gelmişti.
Bir türlü aradığı ize rastlayamamanın üzüntüsü ile kalbinin bir parçasının çölün derinliklerinde kaldığını hissetti. Cuma, ona bir veda hediyesi olarak, çölün en nadir bulunan çiçeğini verdi. Bu çiçek, onların aşkının sembolü olsada Muradın elinden almış gibi gözleri kapatıp hediyeyi geri çeviremedi.
Veldan biliyordu ama Yezid e verdiği sözüde tutmak zorundaydı Murad bu çölde değildi ya Eminenin yanında yada Arap prensesi Medine ile birlikteydi.
Günlerce çölde ki yerleşkelerin arasında dolaştı.Burada yaşayan göçerlerin tamamı insan olduğu için zorlansada babanın öğüdü ve edindiği insani duygular sayesinde yabancılık çekmemişti.
Aylar sonra, Sara yeniden çölün yollarında Muraddan umudunu kesince tekrar Cuma ya dönmek için yola çıktığında, kalbinin gerçek yuvasının neresi olduğunu artık biliyordu...
O artık Veldan değildi ve;
Kalbinin bir yanı Veldan bir yanı Sara olarak aşık olmuştu...
ÇÖL KIZI
2.BÖLÜM
Sara tam bir çelişki içinde olduğunu anlamıştı.Sevdiği insanı aramak için geri döndü ama Cuma’in izine rastlayamadı. Günlerce haftalarca aradı ama yoktu.Sara o zaman kendi kendine şu soruyu sordu "Kızım sen Muradımı arıyorsun yoksa Yezidin emrinimi yerine getirme gayreti içindemisin.Sen kendine gel ne yapmaya çalışıyorsun" Çaresiz ve yorgundu.Sihir yapmaya korkuyor başarısızlık onu düşüncelerinden hızlıca uzaklaştırıyordu.
Aklına Ulu Yezid den yardım istemek geldi, bu şekilde belki yeniden Muradın ülkesine kısa zamanda gidebilecekti.
Sıcaktan kumlar kavruluyor yıldızlar parlayan kumlarla dans ediyordu Sara(Veldan) gözlerini en iri en parlak yıldıza dikerek;
Ey Ulu Yezid günler aylar geçti ama ben istediğim gibi insaların arasına giremedim.Karşıma çıkan rehbere istemeden yakınlık gösterdim hatta aşık oldum dersem daha doğru olur lakin ben Murad Efeyi bulmak ve onunla insanlığa karışıp gizli emirlerini yerine getirmek istiyordum. Ban şimdi hangi yüreği taşıyorum "Irkımın mı yoksa İnsanoğlunumu"?
Sahra çölünün efendisi Ulu Yezid bu yalvarışı duydu ve Konsey üyelerine Veldanı bulmaları için emretti.
Ulu Yezid’in buyruğu, Şeytanlığın Büyük Konseyi’nde yankılandı. Konseyin ileri gelenleri, Veldan’ı bulmak için hemen harekete geçti. Veldan, Sahra Çölü’nün derinliklerinde, insan oğluna olan aşkının izlerini taşıyan bir mağarada yaşıyordu. Onu bulduklarında, gözlerinde hem korku hem de umut vardı.
İki ışık yanıbaşında belirince Veldan korkmadan dönüp sordu?
Yakarışımı Ulu Yezid duydumu,duydu ise çokmu kızdı?
Bir ses "Evet bizi Ulu Yezid seni almak için gönderdi"
Veldan, Ulu Yezid’in affını duyduğunda, kalbi hızla çarpmaya başladı. İnsan oğluna olan aşkı, onu Şeytan Irkı’ndan uzaklaştırmıştı, ama şimdi geri dönme zamanı gelmişti. Konsey üyeleri, Veldan’ı Ulu Yezid’in makamına getirdiler.
Ulu Yezid, Veldan’a bakarak, "Kızım, seni bir kez daha yeniden affediyorum bunu nedeni ise; İnsan oğluna olan aşkın, Şeytan Irkı’nın devamı için bir umut ışığı olabilir. Seni tekrar insan oğluyla bir araya getireceğim, bu Cuma olmuş,Murad olmuş hiç önemli değil yeterki sen insanoğlu ile iletişimini aralıksız sürdür. Gönül kapıların sonuna kadar açıktır dilediin gibi aşk yaşa" dedi.
Veldan, gözyaşları içinde, "Teşekkür ederim, Ulu Yezid. Aşkımın gücü, Şeytan Irkı’nın geleceğini aydınlatacak," diye yanıtladı.
Ben ben diye kekeledi;"Ey ulu Yezid sana sığınıyorum ben başka bir insan oğluna aşık oldum bu benim isteğim bir şey değil nasıl oldu bilmiyorum ama Muradı unutup Cuma ya yakınlaştım.
Biliyorum Kızım bu senin istemin değil bu bir sihir sayesinde gerçekleşti ve her şey çok önceden kurgulandı.
Ulu Yezid, Veldan’ı insan oğluyla buluşturmak için bir plan yaptı. Veldan, Sahra Çölü’nün en güzel kızı olarak, insan oğlunun kalbini tekrar kazanacaktı. Bu birleşme, Şeytan Irkı’nın geleceğini güvence altına alacaktı.
Veldan Yezidin bir işareti ile Sahra Çölünde hurma bahçelerinin yer aldığı yeşil bir vahada kendini buldu. Şeytan Irkı’nın bazı ileri gelenleri, bu birleşmeye karşı çıkıyordu. İnsan oğlunun, Veldan’ın gerçek kimliğini öğrenip öğrenmeyeceği ise büyük bir sorundu.
Ulu Yezid, Şeytan Irkı’nın geleceği için bu birlikteliği destekliyordu. Veldan’ın insan oğluna olan aşkının, Şeytan Irkı’na yeni bir umut getireceğine inanıyordu. Ancak, bu umut kırılgan bir dengede duruyordu. Veldan, çölün derinliklerindeki evine döndüğünde, kalbinde Cuma ile yaşadığı anıların izleri Muradla yaşadığı gerçek aşkın yanında gölgede yansıyan görüntüsüne benziyordu.
Her ne olursa olsun Veldanın görevi insan oğlu ile iletişimde kalmaktı.
Bir gün, Veldan ve insan oğlu, çölün ortasında bir kasabada buluştular. Kasabanın pazarı, renkli ve canlıydı. Veldan, pazarın ortasında bir çömlekçi tezgahının önünde durdu. Çömlekçinin ürettiği ince işçilikli parçalar, aşkının sembolü olan çiçeği hatırlatıyordu. İnsan oğlu, Veldan’ın gözlerindeki uzak bakışın farkına vardı. " Senin aradığın erkek bak buraya geliyor ama gözlerindeki aşkın yansıması bu erkek değil."
Kalabalığı yara yara koşup gelen gerçekten Cuma idi.
Cuma gayet sevgi dolu bir bakışla Veldana yaklaşıp;
Ne düşünüyorsun?” diye sordu , onun elini tutarak.
Nereye kayboldun günlerce çölde seni aradım.
Veldan, hafif bir gülümsemeyle yanıtladı, “Seninle geçirdiğim her anı düşünüyorum. Bu birliktelik, çölün ortasında filizlenen bir çiçek gibiydi dayanamayıp geri döndüm.
-Birdaha beni bırakma ben seni çok seviyorum.
Veldan gerçek ismini unutması gerektiğini hatırlayıp hemen Sara ismine odaklandı.
Sara Cuma ile sarmaş dolaş olsada hayalinde yaşattığı erkek başkasıydı.
El ele vererek kasabayı dolaşmaya başladılar pazar yeri yavaş yavaş dağılıyor develer denkleriyle ağızlarındaki geviş salyalarını akıtarak yola çıkıyorlardı.
Kasaba yavaş yavaş güneşin batışıyla karanlığa gömülürken
insanoğluna benzeyen gölgeler dolaşıyordu. Şeytan Irkı’nın radikalleri, bu birlikteliği bozmak için fırsat kolluyordu. Bir gece, Veldan ve Cuma kasabada dolaşırken, karanlık bir figür gölgelerden çıkıp onları izlemeye başladı. Bu figür, Şeytan Irkı’nın insanlığın en korkulu bileşenlerinden ileri gelenlerinden biriydi ve Veldan’ı geri getirmek kendi emelleri için kullanmak için görevlendirilmişti.
Veldan, tehlikeyi hissettiğinde, Cuma’ yı güvenli bir yere götürdü. “Burada güvende olmalıyız,” dedi. “Bazıları, bizim birlikteliğimizi kabullenmiyor.”
Bu tehlikeli oyun, Veldan ve insan oğlunun aşkını sınayacak ve onların cesaretini test edecekti. Çölün sert rüzgarları altında, iki dünya arasındaki bu kırılgan dengeyi korumak için savaşmak zorunda kalacaklardı.
Veldan ve insan oğlu, kasabanın güvenli köşelerine sığındığında, karanlık gölgeler onları izliyordu. Gecenin sessizliğinde, kalplerinin birbirine attığı ritmi dinlediler. Veldan, bir an duraksadı ve derin bir nefes aldı.
"Bu aşk," dedi Veldan, "iki dünya arasındaki uçurumu kapatacak kadar güçlü olmalı."
Biranda Murad ile yaşadığı aşkı unutmuş gibiydi.
İnsan oğlu, Veldan’ın gözlerine baktı ve onun kararlılığını hissetti. "Beraberken her şeyi aşabiliriz," dedi.
Ancak gölgelerin ardında bekleyen tehlike büyüyordu. Şeytan Irkı’nın ileri gelenlerinden ZALİM AZAR , bu aşkın son bulmasını istiyordu. Bir gece, Veldan ve insan oğlunun izini sürerek, onların saklandığı yeri buldu. Zalim Azar, hain bir plan kurarak ikisini de yakalamak için bir tuzak hazırladı.
Bir sabah, Veldan ve insan oğlu, kasabanın meydanında dolaşırken, Zalim Azar’ın adamları tarafından çevrelendiler. Kaçacak hiçbir yer yoktu. Veldan, insan oğlunu korumak için önüne geçti. "Ne olursa olsun, seni koruyacağım," dedi.
Zalim Azar, karanlık bir gülümsemeyle onlara yaklaştı. "Bu yasak aşk, iki dünya arasında bir felakete yol açacak," dedi. "Ama bunu sona erdirmek benim elimde."
Veldan, cesurca karşılık verdi. "Aşkımız, senin karanlığını yok edecek kadar güçlü," dedi. İnsan oğlu da ona destek oldu, "Beraberken her türlü zorluğu aşarız."
Tam o anda, Ulu Yezid’in buyruğunu hatırlayan diğer Şeytan Irkı üyeleri, Zalim Azar’ın planını durdurmak için harekete geçti. Büyük bir çatışma başladı. Veldan ve insan oğlu, birbirlerine sarılarak güven içinde kaldılar. Bu çatışma, iki dünya arasındaki dengeyi yeniden şekillendirecekti.
Sonunda, Zalim Azar ve adamları mağlup edildi. Ulu Yezid, Veldan ve insan oğlunu yeniden huzuruna çağırdı. "Sen sevdiğin insanı kendin seçtin Murad olmadı o olmalıydı nedeni ise o çok güçlü ve bilge bir insandı ama tercihin bu insan için olmuş onunla devam etmelisin" "Bu aşk, iki dünya arasındaki barışın temeli olacak," dedi. "Siz, bu yeni düzenin öncülerisiniz."
Veldan ve insan oğlu, Sahra Çölü’nün kalbinde, aşkın gücünü kutladılar. Bu aşk, sadece iki kalbi değil, aynı zamanda iki dünyayı da birleştiriyordu. Gelecekte, çölün rüzgarları aşklarının efsanesini fısıldayarak, nesilden nesile aktaracaktı.
Veldan ve insan oğlu, Ulu Yezid’in huzurunda aldıkları övgünün ardından, çölün derinliklerindeki evlerine döndüler. Bu aşkın onları nerelere götürebileceğini düşünerek geleceklerini planlamaya başladılar. Ancak gölgelerin derinliklerinde, hala onları kıskanan ve onların aşkına karşı çıkanlar vardı.
Bir gece, çölün serin rüzgarları eşliğinde, Veldan ve insan oğlu, kum tepelerinin üzerine kurdukları kamp ateşinin başında oturuyorlardı. Geceyi izlerken, Veldan başını insan oğlunun omzuna yasladı. "Bu aşkın bizi nerelere götüreceğini bilmiyorum," dedi. "Ama biliyorum ki, birlikte olduğumuz sürece her şeyi aşabiliriz."
İnsan oğlu, onun elini tuttu. "Bizim için hiçbir engel yok," dedi. "Aşkımız, her türlü zorluğun üstesinden gelecek kadar güçlü."
Ancak gölgelerin arasında, hain Zalim Azar’ın planları bitmemişti. Mağlup edilmesine rağmen intikam arzusunu asla kaybetmemişti. Yeniden güç toplamak için sabırlı bir şekilde bekledi. Bu kez, sadece Veldan ve insan oğlunu değil, tüm Sahra Çölü’nü tehdit edecek bir plan hazırlıyordu.
Bir sabah, çölün derinliklerinden gelen uğursuz bir rüzgar, Veldan ve insan oğlunun kampına ulaştı. Veldan, tehlikeyi hissettiğinde hemen harekete geçti. "Tehlike yaklaşıyor," dedi. "Zalim Azar’ın bu işin peşini bırakmayacağını biliyordum."
İnsan oğlu, Veldan’ın cesaretine ve kararlılığına hayran kaldı. "Bu kez birlikte savaşacağız," dedi. "Onun karanlık planlarını durduracağız."
Veldan ve insan oğlu, çölün derinliklerindeki mağaralara ve antik tapınaklara doğru bir yolculuğa çıktılar. Zalim Azar’ın planlarını durdurmak için gereken güç, bu eski yapılar arasında gizliydi. Ancak bu yolculuk, onların aşklarını bir kez daha sınayacaktı.
Sonunda, Zalim Azar’ı bir kez daha mağlup ettiklerinde, çölün üzerindeki karanlık bulutlar dağıldı. Veldan ve insan oğlu, zaferlerini kutlamak için çölün ortasında, yıldızlarla dolu gökyüzünün altında birbirlerine sarıldılar.
Çölün sert rüzgarları ve zorlu koşulları arasında, Veldan ve insan oğlu, birbirlerine daha da kenetlendiler. Bu macera, onların aşkını daha da güçlendirdi. Çölün derinliklerindeki antik tapınakta, Zalim Azar’ın planlarını durduracak gücü buldular.
Zalim Azar’ın yenilgisinden sonra, çöl halkı Veldan ve insan oğluna büyük bir şükran borcu hissetti. Onların aşkı, çölün ortasında bir umut ışığı olmuştu. Ancak, Veldan’ın içindeki fırtınalar henüz dinmemişti. Şeytan Irkı’nın ileri gelenlerinden bazıları, bu birleşmeyi hala kabul etmiyordu.
Bir gün, Veldan ve insan oğlu, çölün derinliklerinde eski bir tapınağı ziyaret etmeye karar verdiler. Bu tapınakta, aşklarının gerçek gücünü keşfedeceklerine inanıyorlardı. Tapınağın içinde, eski efsaneleri ve gizemleri aydınlatan yazıtlar buldular. Veldan, bu yazıtları okurken, aşklarının sadece iki kalbi değil, aynı zamanda iki dünyayı birleştirdiğini fark etti.
Ancak, tapınaktan dönerken, onları yeni bir tehlike bekliyordu. Çölün gölgelerinde saklanan karanlık bir varlık, onların peşindeydi. Bu varlık, Şeytan Irkı’nın en eski ve en güçlü düşmanı olan KARA YELdi. Kara Yel, Veldan ve insan oğlunun aşkını yok etmek ve çölü ele geçirmek istiyordu.
Veldan ve insan oğlu, Kara Yel’in gücüne karşı koymak için birlikte savaşmaya karar verdiler. Çölün ortasında, ateş ve kum fırtınaları arasında, Kara Yel ile amansız bir mücadeleye giriştiler. Bu mücadele, onların aşkının ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha gösterecekti.
Kara Yel ile olan savaş, Veldan ve insan oğlunun cesaretini sınadı. Ancak, aşklarının gücü sayesinde, Kara Yel’i yenmeyi başardılar. Bu zafer, çöl halkının gözünde onları daha da yüceltti. Artık, Veldan ve insan oğlu, çölün gerçek efendileri olarak kabul ediliyordu.
Ancak, bu zaferin ardından yeni sorumluluklar da geliyordu. Veldan ve insan oğlu, çöl halkını korumak ve iki dünya arasındaki barışı sağlamak için çalışmaya başladılar. Bu süreçte, birbirlerine olan aşkları daha da derinleşti ve güçlendi.
Çölün ortasında kurulan yeni düzen, Veldan ve insan oğlunun liderliğinde gelişmeye başladı. Ancak, bu barış ve huzur döneminde bile, yeni tehlikeler ve zorluklar ortaya çıkıyordu. Veldan, çölün derinliklerinde saklanan eski bir efsaneyi araştırmak için yola çıktığında, onun yanında insan oğlu da vardı.
Bu efsane, çölün gerçek gücünü ve sırrını açıklayan bir anahtardı. Veldan ve insan oğlu, bu sırrı çözmek için birlikte çalıştılar. Bu süreçte, aşklarının gücü, onları daha da yakınlaştırdı ve birleştirdi.
Efsanenin sırrını çözdüklerinde, çölün gerçek gücünü keşfettiler. Bu güç, çölü koruyan ve onu yönlendiren mistik bir enerji kaynağıydı. Veldan ve insan oğlu, bu gücü kullanarak çölü korumaya ve halkını korumaya yemin ettiler. Ancak, bu güç aynı zamanda büyük bir sorumluluk getiriyordu.
Çölün efendileri olarak, Veldan ve insan oğlu, bu gücü dengeli bir şekilde kullanmak zorundaydılar. Aşklarının gücü, onlara bu yolda rehberlik etti. Birlikte, çölü korumak ve iki dünya arasındaki barışı sağlamak için çalıştılar.
Sonunda, Veldan ve insan oğlu, çölün gerçek efendileri olarak kabul edildi. Aşklarının gücü sayesinde, çöl halkını korudular ve iki dünya arasındaki barışı sağladılar. Bu hikaye, çölün rüzgarları arasında nesilden nesile anlatılacak bir efsane haline geldi.
Veldan ve insan oğlu, çölün kalbinde, yıldızların altında birbirlerine sarılarak sonsuza dek mutlu bir şekilde yaşamaya devam ettiler. Onların aşkı, çölün derinliklerinde bir ışık olarak parladı ve iki dünyanın umut kaynağı oldu.
Sahra’nın derinliklerinde, aşkın ışığı parlamaya devam ederken, Veldan ve insan oğlu yeni bir tehditin gölgesinde kaldılar. Kara Yel’in mağlubiyetinden sonra, çölün kadim ruhları uyanmaya başlamıştı. Bu ruhlar, çölün gerçek koruyucularıydı, ancak insanların ve şeytanların birleşmesine karşı çıktılar.
Bir gece, Veldan ve insan oğlu, bu kadim ruhlardan biri olan DÜSTUR’un onlarla konuşmaya geldiğini hissetti. Düstur, "Bu birleşme, çölün dengesini bozabilir," diye uyardı. Ancak Veldan, aşklarının çölün gerçek gücü olduğuna inanıyordu.
Düstur’un uyarısı, Veldan ve insan oğlunun kalbinde bir korku yarattı. Ancak onlar, aşklarının gücüne inanmaya devam ettiler. Bu inanç, onları çölün derinliklerindeki eski bir tapınağa götürdü. Tapınağın içinde, kadim ruhlarla yüzleşmek için gerekli olan bilgiyi buldular.
Tapınağın duvarlarındaki yazıtlar, aşkın gerçek gücünü ve çölün sırrını açığa çıkarıyordu. Bu bilgi, Veldan ve insan oğluna yeni bir umut verdi. Aşklarının çölü kurtarabileceğine inandılar.
Veldan ve insan oğlu, kadim ruhlara karşı olan savaşlarında daha da güçlendiler. Bu savaş, sadece onların aşkını değil, aynı zamanda çölün geleceğini de şekillendiriyordu. Her zaferde, kadim ruhlar onlara daha fazla saygı gösterdi ve aşklarının gücünü kabul etmeye başladılar.
Ancak bu süreçte, yeni düşmanlar ortaya çıktı. Çölün gölgelerinde saklanan karanlık varlıklar, aşklarının gücünü yok etmek için planlar yapmaya başladılar. Veldan ve insan oğlu, bu yeni tehditlere karşı da mücadele etmek zorunda kaldılar.
Yeni düşmanlar, Veldan ve insan oğlunun sevgisini test etti. Çölün ortasında, zorlu fırtınalar ve tehlikeli yaratıklarla karşılaştılar. Ancak onların cesareti ve kararlılığı, her engeli aşmalarına yardımcı oldu. Birlikte, çölün gerçek gücünü keşfettiler.
Bu güç, onların aşkını daha da derinleştirdi ve güçlendirdi. Çölün ortasında, birbirlerine olan sadakatleri ve sevgileri, onları her türlü tehlikeye karşı korudu.
Veldan ve insan oğlu, kadim ruhlarla olan savaşlarında galip geldiler. Bu zafer, çölün geleceğini güvence altına aldı. Ancak bu zaferin ardından, yeni bir tehlike ortaya çıktı. Çölün derinliklerinde saklanan karanlık bir güç, onların mutluluğunu tehdit ediyordu.
Bu karanlık güç, eski bir lanetti. Veldan ve insan oğlu, bu laneti yok etmek için yeni bir maceraya atıldılar. Bu macera, onların aşkını bir kez daha sınayacaktı.
Laneti yok etmek için, Veldan ve insan oğlu, çölün en derin ve en tehlikeli bölgelerine yolculuk ettiler. Bu bölgelerde, eski efsaneler ve gizemler saklıydı. Her adımda, aşklarının gücünü bir kez daha keşfettiler.
Bu süreçte, eski dostlar ve yeni müttefikler kazandılar. Birlikte, laneti yok etmek için gerekli olan gücü topladılar. Bu güç, onların aşkının bir sembolü oldu.
Laneti yok etmek için gereken güç, çölün derinliklerinde saklıydı. Veldan ve insan oğlu, bu gücü bulduklarında, laneti yok etmek için birlikte savaştılar. Bu savaş, onların aşkının en büyük sınavı oldu.
Ancak aşklarının gücü, laneti yok etmek için yeterliydi. Çölün derinliklerinden çıkan karanlık güç, Veldan ve insan oğlunun sevgisi karşısında yenildi.
Laneti yok ettiklerinde, çölün üzerindeki karanlık bulutlar dağıldı. Veldan ve insan oğlu, zaferlerini kutlamak için çölün ortasında, yıldızlarla dolu gökyüzünün altında birbirlerine sarıldılar. Bu zafer, onların aşkının gerçek gücünü bir kez daha kanıtladı.
Çöl halkı, bu zaferin ardından Veldan ve insan oğluna büyük bir saygı gösterdi. Onların aşkı, çölün geleceğini güvence altına aldı ve iki dünya arasındaki barışı sağladı.
Veldan ve insan oğlu, çölün yeni liderleri olarak kabul edildi. Onların aşkı, çölün halkına umut ve cesaret verdi. Birlikte, çölün geleceğini şekillendirdiler ve yeni nesillere rehber oldular.
Bu süreçte, çölün gerçek gücünü ve sırrını keşfettiler. Bu güç, onların aşkının bir sembolü oldu ve çölün kalbinde parlamaya devam etti.
Sonunda, Veldan ve insan oğlu, çölün gerçek efendileri olma yolunda tamda işte bu demelerine ramak kala hiç beklemedikleri bir şey oldu.
Seranın gerçek kimliği ve şeytan ırkının güvenilmez bir ırk olduğunu ifşa edildi Kara Yel çok hızlı hareket ederek Veldan ve Murad arasında geçen serüveni aşkı hatta inanılmaz olayları çöl halkına bir bir anlatmış bu olmaz ise Murat Efe ile Arap Yarım adasında yaşayan Medine Sultanı buraya getirme sözü vermişti.
İşte olanlar böyle bir zaman oldu ve Kara Yel
"Siz bittiniz sizin hükümrarlığınız sona erdi"
Bak burada Kim var?
ÇÖL KIZI
3.BÖLÜM
Kara Yel, çöl halkını Sara ve sevdiği erkeğe karşı kışkırtmıştı. Sera’ın şeytan ırkından olduğunu ve insanoğlu ile olan aşkının iki dünya arasındaki dengeyi tehdit ettiğini açıkladı. Çöl halkı, duydukları karşısında dehşete düştü.
Ancak, Kara Yel’in planları sadece bunlarla sınırlı değildi. Sara’yı Medine Sultanına teslim etmekle tehdit etti. Bu tehdit, çöl halkının korkularını daha da arttırdı. Kara Yel, "Siz bittiniz, sizin hükümranlığınız sona erdi," diye bağırdı. "Bakın burada kim var?" dediğinde, çölün ortasında beliren Medine Sultanı’nı gösterdi.
Sultan, güçlü ve kararlı bir şekilde ileri çıktı. "Barışı korumak için buradayım," dedi. Ancak gözlerinde bir parça merak vardı. Sara ve İnsanoğlunun aşkının çölün geleceği için ne anlama geldiğini merak ediyordu.
Veldan ve Nadir, aşklarının bu kadar büyük bir kriz yaratabileceğini hayal bile edemezlerdi. Ancak, çöl halkının ve Medine Sultanı’nın önünde durarak, aşklarının gücünü savunmaya karar verdiler. Veldan, "Bizim aşkımız, çölün geleceğini şekillendirecek," dedi. "İki dünya arasındaki dengeyi koruyacağız."
Nadir de ona katıldı. "Birlikte, her türlü zorluğu aşabiliriz," dedi. Ancak Kara Yel’in gölgesi hala üzerlerindeydi. Çöl halkı, bu yeni gerçeklikle nasıl başa çıkacaklarını bilemiyordu.
Medine Sultanı, Sara ve Nadir’ın cesaretine hayran kaldı. Ancak Kara Yel’in tehditleri hala geçerliydi. Sultan, çöl halkının güvenini kazanmak için bir plan yapmaya karar verdi. Sera ve Nadir ’ın aşkını test etmeye kararlıydı.
Sultan, "Eğer aşkınız gerçekten bu kadar güçlü ise, Kara Yel’in yarattığı karanlığı yok edebilirsiniz," dedi. "Çöl halkı, sizin cesaretinize ve kararlılığınıza güvenebilir." Bu meydan okuma, Sera ve Nadir’ın aşkını bir kez daha sınayacaktı.
Sara ve Nadir, Medine Sultanı’nın meydan okumasını kabul ettiler. Çölün ortasında, Kara Yel’in karanlık güçlerine karşı savaşmaya başladılar. Bu savaş, sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal bir mücadeleydi. Aşklarının gücü, her darbede onları daha da güçlendirdi.
Çöl halkı, Veldan ve ın bu kararlılığını ve cesaretini izledikçe, onların gerçekten çölün gerçek efendileri olduğunu kabul etmeye başladı. Kara Yel’in gücü zayıflamaya başlamıştı.
Kara Yel, Veldan ve nsanoğlunun aşkının gücü karşısında zayıfladığını fark etti. Ancak hala son bir hamlesi vardı. Çölün derinliklerindeki en karanlık gücü çağırarak, onları yok etmeyi planladı. Veldan ve sevdiği insanoğlu bu son savaşa hazırdı. Aşklarının gücü, her türlü karanlığı yenmek için yeterliydi.
Bu savaş, çölün geleceğini şekillendirecek son büyük mücadeleydi. Veldan ve her darbede aşklarının gücünü daha da hissettiler. Kara Yel’in karanlık gücü, aşklarının ışığı karşısında yok oldu.
Sonunda, Veldan ve Cuma Kara Yel’in karanlık güçlerini yenmeyi başardılar. Çöl halkı, onların zaferini kutlamak için toplandı. Medine Sultanı, ismini sara olarak bildiği kızı Veldan olduğunu bilmediği için segilisi Nadiri çölün gerçek efendileri olarak kabul etti.
Bu zafer, çölün geleceğini güvence altına aldı. Veldan ve Cuma aşkı, çölün kalbinde parlayan bir ışık oldu. İki dünya arasındaki barış ve denge sağlanmıştı.
Veldan ve Cuma, çölün yeni liderleri olarak çöl halkını bir araya getirdiler. Aşklarının gücü, çöl halkına yeni bir umut ve cesaret verdi. Birlikte, çölün geleceğini şekillendirdiler.
Çölün derinliklerindeki kadim ruhlar, bu birleşmeyi kabul ederek, Veldan ve Cuma ın gerçek gücünü tanıdılar. Onların liderliği, çölün kadim sırlarını ve efsanelerini koruyacak bir güç oldu.
Veldan ve Cuma çölün geleceğini güvence altına almak için yeni maceralara atıldılar. Bu süreçte, çöl halkını korumak ve iki dünya arasındaki barışı sağlamak için çalıştılar. Aşklarının gücü, onları her türlü tehlikeye karşı korudu.
Bu süreçte, yeni dostlar ve müttefikler kazandılar. Birlikte, çölün gerçek gücünü ve sırrını keşfettiler. Bu güç, onların birlikteliğini perçinlemeye yetmişti
Veldan ve Cuma çölün ortasında kurdukları yeni düzeni geliştirirken, aşklarının gücü onları her geçen gün daha da yaklaştırdı. Birlikte, çöl halkına liderlik ettiler ve onların güvenini kazandılar.
Bu liderlik, çölün geleceğini güvence altına aldı. Veldan ve Genç delikanlı Cuma çölün gerçek efendileri olarak kabul edildi. Aşklarının gücü, çöl halkına yeni bir umut kaynağı oldu
Sonunda, Veldan ve Cuma, çölün gerçek efendileri olarak kabul edildi. Aşklarının gücü sayesinde, çöl halkını korudular ve iki dünya arasındaki barışı sağladılar. Bu çölün rüzgarları arasında nesilden nesile anlatılacak bir efsane haline geldi.
Veldan ve Cuma çölün kalbinde, yıldızların altında birbirlerine sarılarak sonsuza dek mutlu bir şekilde yaşamaya devam ettiler. Onların aşkı, çölün derinliklerinde bir ışık olarak parladı ve iki dünyanın umut kaynağı oldu.
Veldan ve Cuma Kara Yel’in tehdidini atlattıktan sonra, bir süre huzurlu bir hayat yaşadılar. Ancak, çölün derinliklerinde gizlenen daha büyük bir sır vardı. Bir gün, çölün ortasında eski bir tapınağa rastladılar. Bu tapınak, kadim bir uygarlığın kalıntılarını barındırıyordu.
Bu uygarlığın lideri, efsanevi bir büyücü olan ZALFAR idi. Zalfar, çölün gerçek gücünü kontrol eden bir artefakt saklamıştı. Bu artefakt, çölün kaderini belirleyecek güce sahipti. Ancak, Zalfar’ın ruhu hala tapınağın derinliklerinde dolaşıyordu.
Veldan ve genç erkeği Zalfar’ın ruhuyla yüzleşmek zorunda kaldılar. Zalfar, onların aşkını test etmek için çeşitli zorluklar ve tuzaklar kurdu. Bu tuzaklar, sadece fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel ve duygusal engellerdi. Ancak, Veldan ve Cuma aşkı, her türlü zorluğu aşacak kadar güçlüydü.
Tapınağın derinliklerinde, Zalfar’ın ruhunu huzura kavuşturdular ve artefakta ulaştılar. Artefakt, çölün gerçek gücünü ve sırrını barındırıyordu. Bu güç, çölün geleceğini korumak için kullanılabilecekti.
Artefaktın gücünü keşfettiklerinde, Veldan ve erkeği çölü korumak için yeni bir sorumluluk üstlendiler. Ancak, bu güç aynı zamanda büyük bir tehlikeyi de beraberinde getiriyordu. Çölün derinliklerindeki karanlık bir varlık, bu gücü ele geçirmek için harekete geçti.
Bu varlık, çölün en büyük düşmanı olan TENEBRİS idi. Tenebris, çölü karanlığa sürüklemek ve artefaktın gücünü kendi amaçları için kullanmak istiyordu. Veldan ve insanoğlu Tenebris’in planlarını durdurmak için yeni bir maceraya atıldılar.
Tenebris ile olan savaş, Veldan ve İnsanoğlunun cesaretini ve kararlılığını bir kez daha test etti. Çölün ortasında, fırtınalar ve karanlık güçlerle dolu bir savaş başladı. Bu savaş, sadece onların aşkını değil, aynı zamanda çölün kaderini de belirleyecekti.
Ancak, her türlü karanlığı yenmek için yeterliydi. Tenebris’in karanlık güçleri karşısında zafer kazandılar ve artefaktın gücünü korumayı başardılar.
Zaferin ardından, artefaktın gücünü çöl halkının yararına kullanmaya karar verdiler. Bu güç, çölün kaynaklarını koruyacak ve halkın refahını artıracaktı. Ancak, bu yeni güç, onların liderliğini bir kez daha test edecekti.
Çölün ortasında, yeni ittifaklar ve dostluklar kurdular. Birlikte, çölün geleceğini güvence altına aldılar ve iki dünya arasındaki barışı sağladılar. Aşklarının gücü, her türlü zorluğu aşmak için yeterliydi.
Ancak, çölün kadim düşmanları, hala harekete geçmek için fırsat kolluyordu. Bu düşmanlar, iki gencin aşkını yok etmek ve çölün gücünü ele geçirmek istiyorlardı. Bir gece, çölün derinliklerinden gelen bir tehdit, onların huzurunu bozdu.
Bu tehdit, eski bir lanetti. Lanet, çölün derinliklerindeki bir mağarada saklıydı. Bu laneti yok etmek için yeni bir maceraya atıldılar. Bu macera, onların aşkını bir kez daha sınayacaktı.
Lanetin kaynağını bulmak için, çölün en derin ve en tehlikeli bölgelerine yolculuk ettiler. Bu bölgelerde, eski efsaneler ve gizemler saklıydı. Her adımda, aşklarının gücünü bir kez daha keşfettiler.
Bu süreçte, eski dostlar ve yeni müttefikler kazandılar. Birlikte, laneti yok etmek için gerekli olan gücü topladılar. Bu güç, onların yaşam sembolü oldu.
Lanetin kaynağına ulaştıklarında, Veldan ve Cuma bu laneti yok etmek için birlikte savaştılar. Bu savaş, onların aşkının en büyük sınavı oldu. Ancak aşklarının gücü, laneti yok etmek için yeterliydi.
Lanetin yok edilmesiyle, çölün üzerindeki karanlık bulutlar dağıldı. Veldan ve zaferlerini kutlamak için çölün ortasında, yıldızlarla dolu gökyüzünün altında birbirlerine sarıldılar. Bu zafer, onların aşkının gerçek gücünü bir kez daha kanıtladı.
Çölün yeni liderleri olarak kabul edildi. Aşklarının gücü, çöl halkına yeni bir umut ve cesaret verdi. Birlikte, çölün geleceği bu iki sağlam liderlere emanet eden Prenses Medineyide memnun etmişti.Gönül rahatlığı ile çölden ayrılıp sarayına dönmüştü.
Çölün derinliklerindeki kadim ruhlar, bu birleşmeyi kabul ederek, gerçek gücünü tanıdılar. Onların liderliği, çölün kadim sırlarını ve efsanelerini koruyacak bir güç oldu.
Sonunda, çölün gerçek efendileri olarak kabul edildi. Aşklarının gücü sayesinde, çöl halkını korudular ve iki dünya arasındaki barışı sağladılar. Bu aşk ve başarı çölün rüzgarları arasında nesilden nesile anlatılacak bir efsane haline geldi.
Çölün kalbinde, yıldızların altında birbirlerine sarılarak sonsuza dek mutlu bir şekilde yaşamaya devam ettiler. Onların aşkı, çölün derinliklerinde bir ışık olarak parladı ve iki dünyanın umut kaynağı olsada insan ile şeytanın aşkı biranda hiç beklemedikleri bir olay karşısında altüst oluverdi...
ÇÖL KIZI
4.BÖLÜM
Bir anda, çölün derinliklerinden yükselen fırtına, yıldızları bile gölgede bıraktı. Rüzgar, geçmişin gölgelerini ve sırrını taşır gibi hiddetle esti. Tam o sırada, sevgililer birbirine sıkıca sarılırken, yerin derinliklerinden bir çığlık yankılandı. Bu çığlık, çölün kalbinde gömülü olan bir sırrı açığa çıkaracak gibiydi.
şeytanın kızı bakarak, "Bu ses... Bu yerin ruhu bizimle konuşuyor," dedi. Veldanın gözleri korkuyla parıldarken, "Çölün sırrı nihayet gün yüzüne çıkıyor. Bu kaderin bir parçası," diye fısıldadı.
Işığın ve karanlığın savaşı başlayacak, aşklarının gerçek sınavı bu fırtınada ortaya çıkacak... Onların sevgisi, her şeyden güçlü olduğunu kanıtlayabilecek mi, yoksa çölün sonsuz karanlığına yenik mi düşecek?
Rüzgarın taşıdığı eski şarkılar, çölde yankılanırken, Cuma ve Veldan’nın kalplerini ritmiyle birlikte hızlandırıyordu. Çölün ortasında, sanki zamanın kendisi bile duraklamış gibiydi. Gökyüzünde parlayan yıldızlar, bu aşka tanıklık ediyordu.
Cuma, sevdiği kadı’nın elini sıkıca tutarak, "Bizim kaderimiz burada, bu çölün ortasında yazıldı," dedi. Veldan’nın gözleri, çölün altın kumlarına bakarak dalgın bir şekilde parladı. "Burada, her şeyin başladığı yerde... Her şeyin sonu da burada olacak mı?" diye fısıldadı.
Bir anlık sessizlikten sonra, çölün derinliklerinden gelen gizemli bir figür belirdi. Eski çağlardan kalma bir bilge, onların karşısına çıkmıştı. "Siz, aşkın gerçek anlamını keşfetmek için buradasınız," dedi bilge. "Ama her aşk, en karanlık sırlarını öğrenmeden tamamlanamaz."
Cuma, bilgenin gözlerinde bir şeytanın kızına aşık olmanın getirdiği laneti gördü. Ama bu lanetin de, aşklarının gücüyle kırılabileceğini biliyordu. Veldan, "Bizim aşkımız, bu çölün ötesine geçebilecek kadar güçlü," dedi, gözlerinde kararlılıkla.
Bilge, onlara eski bir ritüelin sırlarını açıkladı. Çölün kalbinde, yıldızların altında yapılan bu ritüel, aşklarının ebedi olmasını sağlayacaktı. Ama aynı zamanda, onları çölün en derin korkularıyla da yüzleşmeye zorlayacaktı.
Cuma ve Veldan, tutkularını birleştirip ritüeli gerçekleştirdiklerinde, çölün kumları, ateşli bir dansa başladı. Bu dans, onların aşkının gücüyle besleniyor ve her adımda daha da güçleniyordu. Fırtınalar dindi, karanlık gölgeler dağıldı ve çöl, onların aşkının ışıltısıyla parladı.
Ancak, tam her şey yoluna girmişken, bilge uyarısını yaptı: "Unutmayın, her büyük aşkın bir bedeli vardır. Siz, bu bedeli ödemeye hazır mısınız?"
ÇÖL KIZI
5.BÖLÜM
Veldan ve Cuma şaşkındı, nasıl bir bedel bizi bekliyor diye göz göze geldilerç
Veldan o an ne olduysa birden değişiverdi
sanki güzel görünüşüne bir şeeyler olmuş gibi yüzünü Cumadan çevirip gökyüzüne yıldızların sık olduğu kümelere doğru dikkatli bir şekilde bakmaya başladı.
Cuma dedi, sana bir itirafta bulunmak zorundayım ama sakın beni yanlış anlama.
Cuma dudak bükerek,
-Ne oldu Sara hiçbir şey anlamadım.
-Sen çok dürüst ve çok mert bir gençsin.
-Neden söyledin bunu bak beni üzüyorsun sonra sende çok güzelsin sahra çölünün nadide çiçeklerinden daha güzel.
-Sen benim güzelliğime bakma o güzellik gelip eçisi bir hevesin meyvesini toplamak için bana verilmiş bir başka yüz.
-Ne demek Sara sen benim sevgilim hatta en kısa zamanda karrım olacaksın, seni canımdan çok sevdim onca macera ve savaşa birlikte katıldık, cesaretini güzelliğinle olgunlaştırdın bu halini ben çok seviyorum.
-Bende seni sevdim Cuma ama bu sevgi senin aşkından soyutlandırılmış sebep değil, sen benim karşıma çıkan ve bana çok ama çok faydası dokunan rehberimsin bu rehberlik sayesinde Sahra Çölünün derinliklerinde aradığımın fazlasını buldum ama ;
-O nedemek Sara ben seni sevdim bu yetmezmi?
-Yeter hatta fazla bile ama ben seninle birlikte olamam sende bunu bilmelisin.
-Neden?
Nedenini şimdi söylemek istemiyorum sadece bu kadar bunu bilmeni istedim.
-Sara neler sölüyorsun ben sana yardım etmek için köyümden anne baba ve kardeşlerimden uza kaldım günler hatta aylarca seninle bir gün evlenmenin hayali ile her gece sayıkladım.
-Bunu dün gece bana yakın olmandan anladığım için bu açıklamayı uygun gördüm bana sakın yaklaşma sadece aşkı kendi ırkınla yaşamalısın benimle değil.
-Hayır ben seni sevdim eğer kendi ırkımdan birisini sevmek zorunda beni bırakacaksan bende senin ırkına geçerim bunu sanırım senin konseydeki ulu büyüğünüz Yezid den isteme hakkım vardır.
-Keşke olsa ama buna karar ben vereceğim benimde kızkardeşlerim annem ve deve çobanlığı yapan çok uzak yerde ailem var.
-Onlara gideriz el öper hediyeler sunarız seni onlardn isterim bunada hayır deme sakın.
-Düşünmem lazım Cuma bu senin bildiğin bir birleşme ve cisel duyguların olgunlaşmasına sebep değildir,aslında ben başka birini sevdim...
-Yaaa!
-Evet bunu sen bana aşık olunca söylemek istedim ama o kadar çok olaylar yaşadıkki bir türlü fırsat vermedin.
Sara kim bu?
-Oda senin gibi bir insanoğlu.
-Yani bir şeytanla bir insanbirbirlerini sevebiliyorlarmış,şimdi beni üzme kim bu insan onu bulup seni ondan koparacağım.
-Sen onu tanıyamaz hatta hiç göremezsin o bu Sahra çölünün insan olarak en güçlü erkeği.
Cumanın elleri yanıbaşına düşüvermişti "demek bunca zamandır yanan yüreğini soğutmak zorunda kalacağım" diye düşündü.
Kızma bana bu acıyı sana asla yaşatmak istemezdim bu olanlar aslında bizim elimizde değil hep birileri tarafından bu olanlar bize emredilerek yapılıyor.
-Bana kimse emredemez zorla hiç bir şeyi yaptıramazlar yani ben özgürüm ve kendi işimi kendim yapmaya alışığım.
-Sen öylesin Cuma ama ben öyle değilim, işin en zor yanıda bu bense o eskiden tanıdığım erkeği bulup onun ırkını ele geçirip Ulu Yezidin emirlerini yerine getireceğim.
Bu çöldemi aradığın insan?
-Bilmiyorum ama bir gün senin de yardımınla bulacağım.
-Bu insanın adını bağışlarmısın Sara?
-Bir gün karşılaşırsan bana hak vereceksin o zaman adını öğrenebilirsin, başka bir şey sorma,hadi geç oldu şu karşı mağarada gecemizi geçirelim hava birazdan ayaza çekecek...
ÇÖL KIZI
6.BÖLÜM
Küçük bir mağaraydı, her tarafı kum yığını içinde kaldığı için bu kadar küçük görünüyordu. Cuma gerekli hazırlığı yaptıktan sonra etraftan bulduğu çöl atıkları ile küçük bir ateş yakmıştı.
Hava gittikçe çöl ayazına çekerken sara yorgunluktan bitkin gibi görünüyordu, yavaş yavaş giysilerini çıkarıp köşeye kıvrılıverdi.
Cuma ateş sönmesin diye uyumak istemiyordu. Yıldızlar çöle inip kumları altın rengine boyarken sara mışıl mışıl tatlı bir uykuya dalmıştı.Cuma ateşe son odun parçalarınıda attıktan sonra yavaşca Saranın yanına uzanıp Sarayı uyandırmadan saçlarını okşamaya başlamıştı.
"Bu nasıl bir güzellikti böyle çöl içinde yaşaması çok garip diye düşündü, oysa Sara koskoca çölde hüküm süren prenseslerden çok daha güzeldi.Kimbilir Arap prensleri bu kızı görseler birbirleri arasında savaş çıkardı.
Sara uyduğu halde Cumanın beynini okuma melekesine sahipti bunun giderek çok ateşli bir aşk nöbetine dönmemesi için yattığı yerden doğruluverdi.
-Cuma bak şuradan bir ses geliyor bakarmısın.
Cuma ateşin çok ötesinde bir şeyin olduğunu görüp;
-Sen korkma ben bakarım.
-Dikkat et belki bizi Kara Yel takip etmiş olabilir.
Bu Kara Yel tarafından düzenlenmiş bir tehlike olmadığını Sara biliyordu. Çöl engereği ateşe yaklaşamamış ancak yuvasıbu mağara olduğu için girmek için yol arıyordu.
-Sara bu bir engerek yılanı!
-Sakın öldürme Cuma buranın asıl sahibi belkide o hayvandır.
Sara biliyorduki kızkardeşi Lucifer Yazid tarafından Murada yaklaştığı için Sahra Çölüne gönderilip Engerek yılanı olarak cezalandırılmıştı.
Belkide bu engerek yılanı kızkardeşim olabilir diye düşündü.
Hemen kalkıp ateşin yanına gitti,Cuma elindeki sopa ile yılanı içeri girmemesi için karşısında duruyordu.
-Elindeki sopayı bırak, Cuma.
-Sara sana bir şey olmasın bu yılanlar çok zehirlidir insanı
değil bir deveyi bile öldürür.
-Sen dediğimi yap, ben hallederim.
Sara sezgileriyle kobra ile göz göze gelip konuşmaya başlamıştı,
-Seni biliyorum, neden geldin buraya bir rastlantımı yoksa yine yılanlığınmı tuttu.
-Demek beni tanıdın evet ben ablan Luciferim .
-Ne yapmaya çalışıyorsun onca yaptıklarından sonra hala kin’in geçmedimi?
-Senin ne işin var burada, burası benim sığınağım
-Bilsem bu mağaraya değil çöle bile adım atmazdım.
-Korktun değilmi, sen beni bu hale getiren şeytansın unuttunmu yaptıklarını.
-Ulu Yezid verdi sana cezayı ben değil.
-Şimdi fırsat benim elimde,senin sözün Ulu Yezide geçer bak beni eski halime getirebilir yoksa önce şu insanoğlunu sonra seni şeytanların cehennemine gönderirim.
Şaşkınlığı geçen Cuma hemen eline aldığı ateşli sopayı yılana doğru uzatıp korkmasını sağlamaya çalışıyordu.
-Ne dediğimi anlamadınmı Veldan derhal dediğimi yap Ulu Yezide yalvar beni affetsin.
-Dur Cuma dur! onu ateş yakmaz o senin bildiğin kobra yılanı değil.
-Neden Sara, neden! sen soluksuz bakıyorsun ya sokarsa.
Cuma ona ateş sahrada bulmaya çalıştığın su kadar kıymetli gelir bırak o ateşi elinden.
-Hiç bir şey anlamadım Sahra, onu kovmak için başka bir silahın varmı?
Var!
DEVAM EDECEK
7.BÖLÜM
Sara gözlerini karnlığı mum gibi aydınlatan kumların üstüne diz çöküp:
-Baba beni duyuyormusun?
-Bana bana yardım et!
Gecenin derinliklerinden bir ışık süzmesi tamda kobra ile Veldanın durdukları yerin tam ortasına inivermişti.
-Veldan sen sakin ol
-Ablan sana kötülük yapamaz onu kobra yılanı yapan Ulu Yezid zehir dişlerinide çekip gönderdi, sana değil çölde hiçbir canlıya kötülük yapmadı, sakın ateşle yaklaşmasın yanındaki İnsanoğlu.
Ateşten beslenen ateşe tapan Luciferi hiç kimse durduramaz.
-Tamam baba, sana minnettarım, ablamı ben affettim bütün kötülüğü hatta ihaneti bana yaptığı halde affettim.Biz şeytan ırkı zaten Luciferin yaptığı şeyleri yapmak için kodlanmıştır. Ben insanoğluna olan saygım ve sevgim bunları yapmama engel olmuştu.
Veldan sen Muradı çok sevdiğin için bütün insanoğlunu onunla bir tutma hatasına düştün insanlar da Murad gibi hepsi iyi değildir tıpkı sizin dört kızkardeşten sadece Luciferin kötü kalpli olması gibi.
Cuma insanoğlu ama oda tıpkı Murad gibi çok iyi kaplidir babam diğer insanoğullarını tanımak ve iki kavmi birarada yaşatmak için Ulu Yezidin emriyle ben bu görevi başaracağım.
-Sen başaramazsın!
-Neden baba bu gerçekten senin fikrin değil değilmi?
-Kıskançsın ne zaman bu huy ve duygularından vazgeçersen o zaman başarılı olursun ama Muradı o kadar çok kıskandın ki Medine Sultana ve diğer eşlerine etmediğin kalmadı,hatırlasana geçmişteki yaptıklarını.
-Ben küçüktüm şimdi daha olgun ve kıskançlık duygularımı bastırabilecek yaştayım, merak etme bunu mutlaka başaracağım ve Ulu Yezidin verdiği söz gereği sizleri ve Luciferi kurtaracağım.
-Tamam kızım başın dara düştükçe bana sığın sakın kendi kendine sihir yapmaya kalkma, tıpkı bir şeytan tıpkı bir insan gibi yaşamaya bak,hoşcakal...
8.
BÖLÜM
Çölü aydınlatan ışık hüzmesi yavaş yavaş kaybolup giderken bütün bunları şaşkın şaşkın izleyen Cuma şok durumunda sanki aklını bir an için kaybetmiş gibi Sara ya bakıyor bütün bu olanlara bir mana veremiyordu.
Sara, şaşkın şaşkın bakınan Cuma ya acıyarak baktı.
-Ne oldu Cuma? sen neden bu kadar etkilendin?
Cuma şaşkındı bütün bu olup bitenlerden sonra karar verme hatta konuşma melekesini kaybetmiş gibi boş gözlerle Sara ya bakıp:
-Neler olduğunu anlamaya çalışıyorum ama şaşkınım hiç bir şey anlayamıyorum, neydi o ışık ?
-O bir telepati korkulacak bir şey değil gelen babamdı sen göremezsin bizim kendi aramızda oluşan bir türlü iletişim sistemidir.
-Yani sen şimdi baban ilemi konuştun?
-Evet babam bana yardım etmek için geldi.
-Anlamadım ama yardım etmiş olması güzel olmalı.
-Baksana senin öldürmeye çalıştığın yılan bile buradan uzaklaşıp gitti.
-Yılan ışıktanmı etkilendi?
-Hayır ışık diye gördüğün koruyucu bir kalkadır babamı göremezsin , sadece bizler görür ve anlaşırız.
-Sara hemen dönelim ben bir şey anlamadım hatta korkmaya bile başladım, gerçekten bütün bu olup bitenler nedir anlamıyorum.
-Sabah olur olmaz geri döneriz Cuma, sen anlayacak durumda değilsin.
Çöl yavaş yavaş güneşin ilk ışıklarıyla aydınlamaya başlamıştı.
Gece olanları bir türlü hafızasından atamayan Cuma tedirgindi, biran önce köyüne dönmek için Sara ya yalvarıyordu.
Sara babasının söylediklerini yorumluyor gerçekten kıskanç bir kızmıyım yine aynı hastalığım Muradı görünce debreşirmi diye düşünüyordu. Muradı mutlaka bulması lazımdı, çok özlemiş aynı zamanda Ulu Yezidin isteklerini insan ve şeytan ırkı adına yerine getirmeliydi.
-Tamam Cuma merak etme bu gün karanlığa kalmadan senin köyüne ulaşırız.
Kuma bata çıka yavaş yavaş geri döndüler çöl gittikçe ısınmaya başlamış kızgın kumlar yürümelerine engel oluyordu.
-Sara biraz dinlenmek için gölgelik bir yer bulmalıyız ben çok yoruldum ve susadım.
-Şu yamaçların arkasında küçük bir vaha var oraya kadar sabret,orada dinlenir ve su içebiliriz.
-Nereden biliyorsun sen daha önce geldinmi bu çöle?
-Görebiliyorum Cuma, sen göremezsin buda bana verilen bir güzellik.
-O zaman önceden gelecek belalarıda görebiliyormusun?
-Hayır bu dediğin tamamen kendiliğinden oluşur, bunu ancak babam bilebilir.
-Nasıl yani neden sen değil de baban biliyor anlamadım?
-Bize bazı rütbeler verilir, başarı ve sadakat karşılığı olarak verilir çok daha önemli beceriyi almak için uzun yıllar Yezide bağlı kalmak ve ona hizmet etme karşılığında mazhar olunur.
-Sen Yezide hizmet etmedinmi?
-Ben hizmet için görevlendirildim ama görevimi layıkıyle yapamadım.
-Neden?
Görevim insanoğlu üzerinde ölümsüzlük deneyleri yapmaktı,başarırsam deney yaptığım insan ölecekti.
-Peki başaramadınmı?
-Başarmak istemedim çünkü deney yaptığım insanı çok sevmiştim onu benim başarım için ölmesine gönlüm razı olmadı bunun için her deneyde daha az etkili sihirden taviz verdim ve onu ölümsüzlüğe değil aşkın ölümsüzlüğüne ulaştırdım.
-Ne oldu o insana?
-Sonunda ondan ayrılmak zorunda kaldım aksi olursa hem o insan ve aile harap olacaktı.
-Kim bu insanoğlu hala hayattamı onu gerçekten sevdinmi yoksa acıdınmı?
-Ona taptım onun sevgisi yanında Ulu yezidin sevgisi hiç bir şey ifade etmiyordu,o bambaşka bir sevgi ve aşk ilahı olmuştu yani anlayacağın onu yaşatma için ben ondan vazgeçmek zorunda kaldım.
-Başka kadını yokmuydu?
Olmazmı onun Arap Yarımadasının tek varisi olan ve babasından sonra halkının yönetimini ve ülkesini yöneten Medine Sultanı vardı,sonra ilk aşkı Emine ve ondan bir oğlu vardı sonra bir çok kadın ki kadınlar yeryüzü güzelliğinin timsali olanlardan daha güzel olanlar ile ilişkisi olmuş, en çok sevdiğide son aşkı bir yörük beyinin kızı olan Ayşe olmuştu, şimdi onunla yaşıyor.
-Sadece bir çocuğumu vardı bu kadar çok aşk serüveni yaşayan birisi için talihsizlik denirmi?
-Yok Cuma, Muradın ilk evliliğinden bir oğlu var,sonra Medine Sultandan bir erkek bir kız ikiz çocuğu var.
-Demek ismi Murad.
-Evet o bir efe,ona bölgesinde Yanlız Efe derler.
-Sara sen onunla ne zaman nerede tanıştın?
-Ben onunla Sahra Çölünde tanıştım ablalarım bir han çalıştırıyorlardı, tabi bu han insanoğluna ait bir han olmadığı için kızkardeşim Lucifer Murada aşık olur ve onu hanına çeker bu bir hileydi ve onunla aşk yaşar bu babam ve ailem arasında huzursuzluk yarattı beni babam görevlendirdi. Tanışmamız öylece Sahra Çölünde başladı e sizin zamanınız gereği çok uzun sürmedi.
-Sonra neler oldu?
Lücifer ile çok uzun zaman handa ve sahra çölünde birlikte oldular, oldular olmasınada büyük zarar verdiler insanlığa ve ırkımıza. Kaç defa sevdiği erkeği deneylere tabi tuttum ama hiç birinde Ulu Yezidi tatnin edici bir sonuca ulaşamadım.Ya buna engel olana ablam Lüciferdi veya Murad bütün şeytani sihirlere dayanıklı çıkıp her denememi altüst etti.
-Ablandan sonra senmi göz koydun?
-Ben Lüciferden önce tanıdım Muradı,gerçekten tam bir erkek ve sözüyle duruşuyla insanoğlunun en yüce makamında olabilecek bir fani idi.
-Benden demi yakışıklıydı,onu çokmu sevdin?
-Güzel insandı ama sizleri kıyaslama yapmak istemiyorum,seninde farklı yönlerin var tabiki mesela sen tarihle ilgileniyorsun yeni keşifler ve buluşların izini takip ediyorsun o ise yiğit mert haksızdan alıp halıya yani eşkiyadan alıp yoksul köylülere veren dağları mekan tutmuş bir efe idi.
-Sen beni onun kadar sevden galiba?
-Sen beni bile bile sevdin oysa Murad beni tanımadan sevdi yani ırk ayrılımını bilmiyordu.
-Tanımak isterdim doğrusu buradaki çöl bedevilerine hiç benzemediği belli çünkü bizimkiler haraç vermeyi haraç almayı mübah sayar,senin bahsettiğin erkeğin rengide huyuda ak demekki.
-Çok bekletmem seni onunla tanışacaksın zaten Murad evli ve eşide Arap yarımadasında prenses.
Tek eşlimi?
-Yok onun eşleri ona aşık olup kendi istekleri ile evlilik yapmışlar,mesela ilk eşi 18 yaşlarında bir kızdı ve onunla dünyada eşi benzemez bir aşkla kaçarak evlendiler karlı bir kış günü kıratla ormanlardan geçerek kimsenin ulaşmaya cesaret bile edemediği bir mağarada aşklarını ve bedenlerini birleştirdiler.
-Nereden biliyorsun bütün bunları?
-Ben her şeyi bilirim,sonra bütün eşleriyle tanışma fırstım oldu içlerinde en güzeli Emine oldu ve ondan da Muradın tıplı kendisi gibi bir oğlu dünyaya geldi.
-Başka çocuğu yokmu?
Olmazmı Medine Sultan dan biri oğlan biri kız ikiz çocuklarıda oldu.
Diğer eşlerinden çocuk sahibi olmadımı.
-Bir çok eşi vardı ama sanırım üzün süreli birliktelikleri sadece Emine Medine ve Ayşe ile olmuş .
-Sen onu çokmu sevdin?
-Bunu sen alayamazsın ben onun için ırkımdan vazgeçecektim, artık gerisini sen düşün.
-Neden onu tekrar arayacaksın?
-Cuma bu bana verilen bir görev sen ve bir çok insan oğlunu saflarımıza katmak için görevlendirildim.
-Bunu başaramazsın hiç bir imanı bütün insanoğlu şeytan ırkına geçip ateşe tapmak istemez,ancak saf ve duygusuz insanlar sizin saflarınıza katılır.
-Bunu şimdi tartışma zamanla nasıl olacağını sende anlamadan kabul edeceksin.
-Seni sevmiş olabilirim ama asla dinimden dönmem Allah korusun böyle bir düşüncen varsa hemen vazgeç sizin kötülüklerinizden Allaha sığınırım asla benide Muradı da diğer imanı bütün insanlar sana ve senin ırkına asla teslim olmayacalardır.
-Bunu sen değil zaman gösterecek insanoğlunun en büyük zaafı güzel kadını görünce her şeyden vazgeçebilmeleridir.Bende bu gücümü kullanacağım.
Toros yaylalarına kar gelmişti her taraf beyazlara bürününce yörüklerin keyfi kaçmış,davarlar ve büyükbaş hayvanlarını yavaş yavaş köylerine döndürme yolunda hazırlık yapmaya başlamışlardı.
Karalar obasının beyi olan Harun baba genç kızanlara toplanma emri verip köye dönmek için hazırlık yapılmasını istedi. Ayşe Muradla birlikte köylerinde kaldıkları için obanın geri dönüşünde bulunamadılar.
Ayşe:
-Muradım gidip babama karşı varalımmı,onca mal bir kaç tutma ile bastıran soğuk ve karla kaplı yollardan zor inerler.
-Tamam sen hazırlan ben Aliye haber vereyim beraber karşılamaya gidelim.
Murad sonra geriye dönüp Ayşe ye:
-Sen hiç gitme burada kal, burayada bir insan lazım,belki uzun sürer inmeleri nede olsa sen taze gelinsin soğuğa ve yorgunluğa dayanamaz hastalanırsın.
-Ben sensiz bir nefes dahi almak istemem sen gideceksin ben burada kalacağım asla olmaz sensiz ben ne yaparım.
Bak,Eminede yok keşke gitmeseydi.
Anasına göresi gelmiş,hem gittiğinde havalar güzeldi,Yavuzla şimdi çıkıp gelemezler belki kar oradaki yollarıda kapatmıştır.
-Sen o zaman Gülfiganla konuş o buralara baksın ilgilensin.
-Tamam ben Gülfigana tembihlerim hem eve göz kulak olacak dadımda var,yaşlı ama hala nereden neyin geleceğini,gideceğini bilir.
-Tamam Ayşe o zaman üçümüz birlikte gidelim sen yolluk hazırla nede olsa Toros yaylaları bir kaç günümüzü alır.
Sıkı sıkı giyinip Toroslarların karlı yamaçlarına üç atlı yola çımıştı.
Geçit vermeyen dar ve patika yollar uzadıkça önce Ayşede sonra Ali de huzursuzluk başgöstermiş:
-Murad biraz dinlensek bu yolun ne bitesi var nede bizimkilere ulaşabildik.
-Sen yoruldun Ayşem, Ali sağa sola göz at bakalım kuru bir mağara içinde biraz dinlenip atlarıda yemleyelim.
Ali karlı yoldan yukarılara doğru sürdü atını çok geçmeden işaret vererek Murad ve Ayşeye gelmeleri için sesleniyordu.
Küçük ama henüz kar tipilememiş bir mağaraya yerleşip atlarına yem torbalarını takıp Ayşenin hazırladığı yiyecekler baldan tatlı gelmişti.
-Acıktığımızı unutmuşuz iyiki akıl ettin Ayşe, baksana atlar bile ne kadar çok acıkmışlar.
-Babamlar bu karda kışta dağ yaylasından inebileceklermi Muradım?
-Onlar buraları ve sert geçen kış aylarını çok iyi bilirler hiç merak etme onca çoban ve kurt köpekleri var bir yolunu bulup inerler.
-Ya bulamazsak nereden inecekleri belli olurmu?
-Buluruz Allahın izmiyle başka yol olmadığına göre karnımızı doyurduktan sonra onları karşılarız.
Ali dışarıya bakıp;
-Abi durum hiç iç açıcı değil baksana tipiye çevirdi kar bu Toroslarda bu havada onca mal mülk davar sığır insan zor iner belki bir kapalı yere sığındılar ve kar yağışının durmasını bekliyorlardır.
-Merak etme Ali başlarında görmüş geçirmiş koskoca Yörük Beyi Ayşenin babası var elbet obasını emniyetli bir şekilde köye getirecektir.
-Nereden bilsinler Ali böyle birden Torosların karla kaplanacağını bilseler bir kaç gün önce toparlanırlardı kış sert ve aniden bastırınca mallar telef olmasın gayretine düşmüşlerdir.
-Vallahi bilmem ama biz bile bu havada dışarıya çıkamayız baksana tipi nasılda çeviriyor göz gözü görmez yollarda kaybolur aç kurt desen tamda böyle günleri sever.
-Noldu Alim çekincen kar fırtınası ile kurtlarmı, düşünsene biz seninle ne zorluklara göğs gerdik ne fırtınalar ne kurt sürüleri gördük ama her zamanda üstesinden gelmeyi başardık.
-Yok abi benim çekincem kendimden çok Ayşe yengem o daha bir yıllık tazegelin bu gibii zorluklara alışık değil şimdi yanımızda Zeynep veya Medine Sultan olsaydı hiç tasa etmezdim.
-Ne oldu Ali abi beni bir şeye benzetemedinmi ben bir Yörük kızıyım onlara taş çıkartırım inanki..
-Bilmezmiyim kadınım sen bir Yörük kızısın dağları taşları obaları ve yaylakları karış karış tanırsın.
-Abi biz burada kalalım en azından tipi dininceye kadar.
-Hayır Alim belki tipide kaybolacaklar var hayvanlar bir tarafa oba yöneticileri bir tarafa gidp yollarını kaybedebilirler biz biran önce onları bulmak zorundayız, neden yollara koyulduk burada oturmak çözüm olmaz bence.
Ayşe yange Abime katılıyormusun bu tipide dışarı çıkmak bile bile yolumuzu kaybetmektir,laf anlatamıyorum siz karşı çıkın bari.
-Evet Muradım mal mülk önemli değil ya bizim başımıza olmadık bir olay gelirse,yol kapanırsa çığ düşerse kurtlar başı boş halde onlarcası saldırırlarsa ne yaparız Ali doğru der bencede.
-Siz kalın burada ben çıkıp kolaçan ederim belki çok yakınlara kadar inmişlerdir henüz güneşin batımına daha çok zaman var.
-Ne zaman söz dinledide şimdi dinleyeceksin, sen tek başına gideceksin biz burada bekleyeceğiz Allah korusun beni deliye çevirmekmi istiyorsun..
Ayşenin gözleri dolu dolu olmuştu,Murad başını salladı.
-Haklısın Ayşe merak etme şu karşı yamaçlara kadar kıratla gider geri dönerim bakarsın bizi görmeden başka yerden indirirler obayı.
-Söz söylemek bize düşmez Abi ancak karar verici sensin ben Ayşe yengemle seni akşama kadar bekleriz sakın haber vermeden uzaklaşma...
05.01.2025
Cem
9. BÖLÜM
Muradın içindeki korku değil bir başka sıkıntıydı sanki ayrı kaldığı hanlardan ovalardan dağlardan onlarca yıl ayrı kalmış gibi özlemiş istemiş biran önce onlara yeniden kavuşmak istermişcesine kırata bindiği gibi kar tipi demeden karşı yamaçlara doğru sürdü gitti..
Kırat zorlanmaya başlamıştı bu havada hiç bir canlı bu kadar dik ve sapa yamaçlara çıkamaz hatta buna doğa izin vermezdi.
"Kırat yoruldun sen istersen dönelimmi"?
-Kıarat cevap verirgibi buz rutmaya yüztutmuş burun deliklerinden inilti halinde ses verince Murad anladı ki artık daha ileri gidemiyecekti.
"Hadi kırım şu karşı yol gibi gözüken yere ulaşalım hem geri döneriz hemide tipiyi arkamıza alırız.
Gemini ters yüz çekerek kıratın yönünü geldiği yere doğru çevirdi.Kırat sanki dik yamaçlara daha iyi çıkıyordu aşağı inerken zorlanmaya huysuzlaşmaya başlamıştı.
"Ne oldu kır dur istersen bende ineyim sen zorlanmaya başladın.
Gemini çekti kırat olduğu yerde çakılmış gibi ayaklarını direyip bir adım dahi ileri gitmiyordu.
"Sanırım hayvan birşeyler sezinledi hiç bunları yapmazdı hayırdır inşallah inip sağı solu bir kolaçan etmekte fayda var.
Kırat haklıydı Murad tipiden nereye gittiğinin farkında olmadan keskin bir uçurumun son noktasından geriye dönmüştü attan inip gözlerini eliyle siper edip sağa sola bakınca bütün gerçeği çıplaklığı ile gördü.
"Bunlar nedir böyle üst üste yığılmış kimi kara gömülmüş kimi iyice kalybolmuş sanırım uçurumdan aşağı düşmüşler bunlar nedir aceba?
Kuşkuyla diz çöküp dikkatlice aşağılara baktı ama ne inilebilir nede bakmak için gidilebilir bir yer değildi sadece tipinin açıkta bıraktığı şeyleri görebiliyordu."Buraya inmenin bir yolu olmalı ama tipi buna müsaade etmiyor en iyisi Ali ile sonra gelip bakmalıyız."
Murat güneş inerken nefes nefese Ali ile Ayşenin yanına dönmüştü.
-Abi sen endişelisin birşeymi oldu?
Ali dur biraz soluklanayım gördüğüm şey pek hayra alamet değil gibi.
-Muradım ne gördün yoksa kötü bir şeymi var?
-Bilmiyorum Ayşe ama üçürümdan aşağı inmek imkansız gibi eğer kar olmasa tipi olmasaydı belki başka bir yol arayabilirdim ama şimdi inmek zor aşağıda sanki hayvanlar vardı üstleri tipiyle kapanmış kimi görünüyor kimisi görünmez halde ama irili ufaklı.
Abi sabah olur olmaz hep birlikte gidelim.
-Bende böyle düşündüm ama sanki dağdan inen bir obaya ait gibi geldi bana.
-Sabaha kadar tipi tümden kapatır bir iz bile bulunmaz keşke tipi dinseydi.
-Ayşe şimdi gitmek tehlikeli demekki tipi benim gittiği yoldan savurmuş ne olduğunu bilmediğimiz şeyleri.
-İnsan olmasında mala gelirse maldan oluruz Allah korusun eğer insan vars ne olacak?
-Rahat ol Ayşe sabaha kadar düşünme bunları yarın sabah anlarız belkide benim gördüğüm şey kurtların parçaladığı hayvan leşleride olabilir.
Ali güneş iyice batmadan yol kenarındaki koruluktan ağaç dalları toplayıp geldi küçük mağaranın içinde ateş yakıp sabahı beklemeye başladılar.
Ayşe oldukça tedirgindi bir türlü sabah olmayı bilmedi daha şafay ueri ağırmadan kalkıp eşini uyandırdı.
-Murat beni uyku tutmadı keşke ne gördüğünü söylemeseydin ya bizim obaya aitse ne olacak?
-Hayırlısı Ayşe görmeden bilemeyiz hadi Alide uyanınca gidip görelim.
Muradın da içine kuşku düşmüştü gördükleri irili ufaklı hayvan çadır ve kağnılar olabilirdi,uçurumdan aşağı savrulan tipi bir çok şeyi yutmuş olacaktı ki o kadar görünür halde kalanlar bile ufacık görünüyordu.
Alide uyanıp kalktı atları hazır edip yola çıktılar düne nazaran tipi yavaşlamış yer yer kar kürtümleri yolu kapatsada atların ilerlemesine fazla zorluk çıkarmıyordu.
Murad daha çokmu gideceğimzi ter?
Sıkı sürün atları kısa zamanda varabiliriz.
Çok geçmeden Muradın gördüğü uçurumun üstüne vardılar.
-Abi burada bir şeyler görüryorum ama çoğunlukla kar kapatmış
Ali aşağı yoldan dolanalım bize oldukça vakit kaybettirir ama burada olup bitenleri görmeden edemeyiz belki bir canlı bile vardır.
Bu o kadar kolay değildi öğleye yakın ancak uçurumun olduğu yerin yolndan aşağı dereye doğru varabildiler.
Ayşe tiz bir çığlık atıp atından düşercesine yere atladı.
-Ayşe dur ne olduğunu bilmeden fazla yaklaşma!
-Bunlar ne böyle Murad hemen yanıma gel.
Ali ile Murat atlarından atlayıp önde giden Ayşenin yanına varmışlardı.
-Neden acele ettinde önümüze geçtin bak ne olur ne olmaz sakın bir daha benden ilerde gitmeye kalkma!
-Ali sen ne diyorsun bunlar nedir böyle?
-Abi buradakiler davar sürüsü gibi kimini kar yutmuş kimisinin sadece başı dışarıda.
-Demek buraya sürü inerken tipiye kapılan hayvanlar aşağıya uçmuşlar.
-Murad bunları nasıl kurtaracağız.
-Onlar donmuş Ayşe bırak oldukları yerde kalsınlar.
-Ya insan varsa?
İnsan yoktur,olsaydı buraya düşmeden uzaktan tedbirlerini alılardı, olsa olsa sürüdür zaten bu hayvanların birisi atladımı hepsi peşinden gider.
Haklısın abi inşallah mala gelen cana gelmemiştir.
-Ayşe sen bilirsin sizin mallar işaretli değilmiydi?
-Kırmızı aşıyla aşılanır koyunlar.
-Burada aşılı koyun yok,demek ki sizin obanın değil.
Vallahi ödüm koptu Allah korusun ya bizim obanın malları olsaydı babam kahrından hastalanırdı.
-Hadi toparlanında akşam olmadan yola devam edelim oldukça zaman kaybettik.
Geldikleri yoldan geri dönmeden dere içindeki kepir yoldan atlar kara bata çıka ilerlediler.
-Sen hiç yaylanına çıktınmı Ayşe?
-Çok defa anam beni götürmezdi, koç katım zamanı bir iki kere geldiğimi hatırlıyorum.
Bu kışta kıyamette obadan çıkarlarmı?
Yok Ali abi çıkmazlar ancak hava giderken bozarsa yapacak bir şey yok köpekler kızanlar ve diğer Yörük beyleri birbirlerine yardım ederek aşağıya inerler.
-Önceliği Yürük beyi olan baban almışsa aşağıya inmiştir.
-Bu yollardan inerlermi bilmiyorum.
Dağ yamacından ayrılır ayrılmaz orman yoluna girmişlerdi.
Çok geçmeden çan sesi duyan Murad:
-Gözünüz aydın duydum uzaklardan orman içinden bir çan sesi geliyor bu demek oluyorki birileri yayladan obaya iniyorlar.
Çok geçmeden köpekler gelen atlıları karşılamıştı bile.
-Heyy bu bizim çomar.
Ayşe atından atladığı gibi köpeğe sarılmıştı, hayvan sevgiyle hanımının yüzünü gözünü yalayıp boylu boyunca kalkıp sanki hasretlik çıkartıyordu.
-Çomar az daha aklımı kaybedecektim sandımki bizim yaylakçılar uçurumdan düşen koyunlardı.
-Allah korusun onlarada acıdım ama mala gelen cana gelmesin.
Murad bak çan sesleri sıklaştı az sonra gelecek bizimkiler.
Hadi gidip karşılayalım
Çomar önde atlar hızla orman yolundan tırısa kalkmışlardı.
Önde koyunlar onların arkasında develer ve yük arabaları ve bir kaç atlı.
-Heyyy! ana,baba biz geldik karşılamaya.
-Ayşem güzel kızım bu kötü havada nereden çıktınız neden kendinizi tehlikeye attınız.
-O nasıl söz baba az önce uçurumdan aşağı düşen koyunları gördük hepsi telef olmuşlar çok acıdım.
-Evet kızım bende haberini geri gelen ulaktan aldım oldukça fazla davar peş peşe aşağıya atlamışlar
-Köpekler neden mani olmadılar ki
Tipide köpekler kontrol edemezler kızım tipi birden azıdınca savurmuş hayvanları gidenin peşine gelen atlamış.
Hadi denkleri açında biraz dinlenelim hem kızım damadım yiğit Alim gelmiş onların şerefine yakın ateşide bir kaç kuzu çevirin.
Ayşenin gözleri dolu dolu olmuştu babasını öyle çok seviyorduki dayanamayıp boynuna sarılıp;
-Babam benim, dünyada anamla seni görmeseydim ölürdüm,sadım bizim oba tipide kayboldu.
-Bey baba bizde merak ettik bu havada neden çıktınız yola?
Murat oğlum biz çıktıktan sonra kar başladı aynı gün tipiye çevirdi ne geri dönebildik nede acele edip aşağıya inebildik bütün hayvanları ve develerimizi kendi haline bırakıp kızanlarla birlikte acele etmeden olacaklara göğüs germeye çalıştık.
-İyiki başlarında sen varsın acele edilse daha kötü sonuçları olabilirdi.
-Babamda oba beyi idi ondan gördük geçirdik rahmetli babam sani bizleri bu günleri görerek büyüttü her şeyi ondan ve büyüklerimden öğredim,öğretecek benimde bir oğlum olmadı ama ata binen uçan kuşu gözü kapalı vuran Ayşe var kırk oğlana bedel.
-Evet baba Allah senden razı olsun banada çok iyi bir eş oldu.
Sohbet tatlanmıştı çadırın içinde tütün dumanı hoş bir koku yaymıştı.
-Sahi Murad bir türlü fırsat bulupta sana soramadım?
-Neyi soracaktın bey baba
-Ayşe ile nasıl tanış oldunuz?
-Bunu bir kaç kere anlattım bey baba en iyisini Sahra Çölünden döndükten sonra başımıza gelnleri anlatan Ayşenin anası size anlatmış olmalı.
-Anlattı ama o olayları çok abarttığını sandım, şeytan köyünde rehin kalmış sizi bir şeytan kızı kurtarmış,bunlar bana biraz tuhaf geldi.
-Evet doğru baba ama banada o zamanlar çok tuhaf gelmişti onca yıl Arapistanda savaştım,dağlardan dağlara savruldum gezmediğim işini aşını görmediğim ne han nede köy kalmamıştı demek istediğim budur.
Nargile narpucu hopurdadıkça çadıra duman doluyordu,hava kararmış gece bastırmıştı.
-Baba ben bunaldım dumandan dışarı çıkacağım.
Murad: Korkarsın dur bande geleyim yanına.
El ele tutuşup genç evliler dışarıarmanın içine doğru yürüdüler.
Ağaçlardan takıldıkça düşen kar parçası Ayşenin saçlarından kayıp içine damlayınca ay çekip ürperiyordu. o ay dedikçe Murad biraz daha elini sıkıp, gülümsüyor sonra önüne geçip:
-Şu çamın yanına gidip oturalımmı?
-Köpekler kokumuzu alıp gelirler,huysuz olanları var içlerinde başedemeyiz.
Ayşe köpekler bahane sen onları çok iyi tanırsın bende bu gözleri çok iyi tanıyorum ne dersin?
-Hadi öp derim!
İki genç çam ağacına sırtlarını ferip ayak üstü sanki ilk aşıkları gibi sımsıkı birbirlerine sarılıp soğuğu sıcağa çevirmişler hatta ateşlerinden terlemişlerdi...
d.edecek
-Ayşe baban seni merak edip aratabilir.
-Geri dönelimmi?
-Evet sen önden git,ben biraz sonra döneyim.
Ayşe Muradı istemeye istemeye bırakıp ağaçların arasından bulundukları çadıra doğru yürüdü.
Çadırın kapısını açıp içeri girdiğinde orada bulunanların dikkatlerinin üzerine çevrildiğini farkedip yaşmağını yüzüne çekip utanmıştı.
Saçların neden dağınık der gibi bakan babasına:
Muradla ağaçların arasında yürürken birden bir sincap üzerime zıpladı,çok korktum ve murattan çığlık atarak yardım istedim saçlarım arasına sanki bir fare girmiş gibi çok korktum baba!
-Murad dömedimi?
-Birazdan gelir sanırım abdest bozmak için beni geri gönderdi.
Kızanlar kadınlar birer ikişer müsaade alıp kendi kurdukları çadırlara çekilirken Ayşe hala Muradın gelmesini bekliyordu.
-Baba Murad neden gecikti?
-Sen şuraya yat ve dinlen ben beklerim az daha gelmez ise gider bakarım mutlaka bir bildiği olmalı değilse çocuk değilya mutlaka dönerdi yolu kaybetse bunada inanmam tipi durmuş yerde sadece soğuk bir kar var.
-O gelmeden beni nasıl uyku tutar baba, az daha bekliyelim sonra birlikte bakarız.
Ayşe, babasının dediği gibi bir süre daha beklemeye karar verdi. Kar çadırının içindeki havayı giderek soğutmuştu. ama Murad’ın dönüşünü beklerken yüreği sıcaktı.
Bir süre sonra, Ayşe endişesini yenemeyerek dışarı çıkmaya karar verdi. Babası da ona katıldı. Çadırdan çıkarken, tipi hafiflemiş, sadece sakin bir kar yağışı devam ediyordu. Ayşe’nin içi umutla doldu; belki de Murad sadece biraz gecikmişti.
Dışarı çıktıklarında, karın altında Murad’ın ayak izlerini takip etmeye başladılar. İzler onları ormanın derinliklerine götürdü. Ayşe’nin yüreği korkuyla pır pır ediyordu, ama babasının güven verici varlığı ona güç veriyordu.
Ayşe ve babası, Murad’ın ayak izlerini takip ederek ormanın derinliklerine ilerlerken, hava gittikçe kararıyor ve etrafları sessizleşiyordu. Aniden, Ayşe içgüdüsel olarak bir şeylerin yanlış olduğunu hissetti. O sırada, karanlık bir gölge hızla yanlarından geçti.
-Baba birşey sanki buradan hızla geçip kayoldu.
-Yok ben bir şey görmedim, sen tasa etme çok geçmeden buluruz.
-Baba sen bu ormanın bizim Sarı Çam ormanı olduğundan eminmisin,sanki bana daha önce bu yerleri hiç görmedim gibime geldi.
-Elindeki fenerin fitilini biraz daha çıkar da bastığımız yerleri görelim bence orman yer değiştirmedi ya.
"Baba, bir şeyler görüyorum..." dedi Ayşe, ürpererek.
Babası, Ayşe’yi korumak için daha sıkı sarıldı ve onu güvenle ilerletmeye çalıştı.
Ayşenin içine kurt düşmüştü Sahra Çölünde başından geçenleri hatırladı, Veldan eliyle Deve çobanına teslim edilen annesini düşündü aceba yine aynı şeymiydi olanlar. Veldan ne demişti Ayşeye:
"Muradın başı sıkışırsa o an beni hatırlaması yeter ona hemen ulaşırım.
-Baba ben senin için korkmaya başladım sanki bu orman bizim Sarı Çam ormanı değil geri dönüp kızanları uyandıralım bir başına bunlarla başa çıkamazsın.
-Ayşe ne demek istiyorsun daha önce bunları bana hiç anlatmadın sen karanlık bir gücün bizi teslim almasından mı korkuyorsun. Korkma ben bu tür şeytani oyunların üstesinden gelirim koskoca Yörük Beyi bunlardanmı çekinecek.
-Öyle deme bana Murad bunlardan çok çekti sana anlatmadım ama şeytani bir varlık olan Lücifer ve Veldanla birlikte oldu.
-Neeee?
Kendi iradesi dışında gelişti bütün bunlar belki benden önce daha kimbilir neler neler geldi başına.
-Kızım sen ne diyorsun sadece arap prensesi ile evlendiklerini sonra ondan ayrılıp seninle evlenmek için buraya geri döndüğünü biliyorum.
Bu iş nasıl oldu bende pek anlamadım baba hadi dönelim ben çok korkuyorum kızanlar ellerine meşale alıp arasınlar.
Ayşe hep bunun bir gün olacağını bilerek Murad gözünden gözüne kıskanarak yanından hiç ayrılmazdı. Keşke beraber dönseydik sanki ilk defamı seviştik de utandı babama karşı.
Kara bata çıka fenerin aydınlığında geri döndüler ama bu seferde Ayşenin gözü arkada kalmıştı.Kimdi o yanından gelip geçen gölge gibi olan şey.
Çomar havlayarak geri dönen Ayşe ve babasına doğru gelip sağa sola hırlamaya başlamıştı.
-Bu köpeğede ne oldu ki bizi tanımadımı ne?
-Yok baba çomar benimle birlikte büyüdü tanımazmı ama o gözle görülmeyen şeyleri görüyor olabilir bu yüzden sağa sola saldırıyor.
-Yani ilk defa başıma bu tür bir olay geldi bu yaşıma kadar desem inanmazsın ama ortada fol yok yumurta yok kızım kimi görsün karda oynamayı sever Çomar bu yüzden sağa sola koşuyor.
Keşke böyle olsa baba ama baksana Murad ortalıkta yok orman uzadıkça uzadı sen hadi nöbet tutan kızanı çağırda herkez kalksın arayalaım Muradımı.
Ellerinde fenerler ve meşalelerle beş altı genç ormana dalıp hep birlikte Muradı çağırmaya sağa sola bakıp birbirlerinden kopmamaya çalışarak derinliklerine doğru aramaya başlamışlardı.
Ayşe’nin içindeki korku büyürken, babası ve gençler Murad’ı aramaya devam ediyorlardı. Ormanın derinliklerinde ilerlerken, Ayşe’nin aklına Veldan’ın sözleri takıldı. Murad’ın başı gerçekten belada mıydı? Yoksa bu sadece bir yanılsama mıydı?
Gençler, fenerlerin ışığında ormanın karanlık köşelerini tararken, Ayşe bir an için bir gölge gördü. Bu gölge, Veldan’ın karanlık güçlerinden birine benziyordu. Ayşe, babasına doğru koşarak:
"Baba, orada bir şey var!" diye bağırdı.
Babası, Ayşe’yi sakinleştirmeye çalışarak:
"Korkma kızım, biz buradayız. Murad’ı bulacağız," dedi.
Tam o sırada, Çomar yeniden havlamaya başladı. Bu sefer, havlamaları daha da şiddetliydi. Ayşe, Çomar’ın peşinden giderek, köpeğin neye havladığını görmek istedi. Çomar, bir ağacın dibinde durarak toprağı kazmaya başladı.
Ayşe, babası ve gençler, Çomar’ın kazdığı yere yaklaştıklarında, toprağın altında bir kapak buldular. Bu kapak, eski bir yeraltı geçidine açılıyordu. Murad’ın izleri, bu geçide doğru gidiyordu.
"Murad burada olabilir," dedi Ayşe, heyecanla.
Bu kapağı ne zaman yapıldığını bilen biri varmı?
Yok beyim dedi esmer uzun boylu yağız bir delikanlı olan seyis.
Babası ve gençler, geçidi açarak içeri girdiler. Geçidin içinde, karanlık ve soğuk bir hava vardı. Ayşe, babası ve gençler, dikkatlice ilerleyerek Murad’ı aramaya devam ettiler.
Hava aydınlamaya başlamış orman sessizliğe bürünmüştü. Ayşe Aliyi bile unutmuş olmalı ki Alinin yanlarında olmadığını hiç kimse farketmemişti.Ayşeyi zorla ikna edip çadıra geri getirdiğinde babası Ayşeye dönüp:
-Bizim Ali ortalıkta yokmu onu ararken hiç görmedim.
-Nee yoksa baba!
-Hemen kızanın biri koşarak destur istedi:
-Beyim Murad efenin ve Ali abinin atları yok.
Ayşe uzun ağıt bırakmış ağlamaya başlamıştı.
-Bana haber vermeden nereye giderler başlarına bir iş geldi desem Murad benimle beraberdi beni çadıra gönderdikten sonra ne olduda atları bile çıkartıp Ali abimle birlikte kayboldular.
-Dur bakalım Ayşe, onlarında bir bildikleri var seni emin ellere teslim ettikten sonra iş gereğimi gittiler yoksa birilerinimi takip etmek için gizlice ayrıldılar nasıl olsa geri döneceklerdir.
-İyide baba daha elimin kınası solmadı neden beni bırakıp gitti ki?
-Gelecek kızım gelecek merak etme Murad yiğit ve sözünün eri bir delikanlıdır sana ihanet edeceğinimi sanıyorsun asla buna izin vermez.
Üç genç kızan aldıkları emir ile atlarına atlayıp ormandan karşı yola doğru izleri sürerek Muradla Aliyi aramaya gittiler.
-Ayşe denkleri develere yüklesinler köpekler sürülere eşlik derek katarı yürütsün oba başına emir ver.
Öğle olmadan sarı ormandan oba ayrılmıştı.Ayşe bitkin ve üzüntülü sık sık geriye dönüp Muradım nerede kaldın der gibi için için ağlıyordu...
10.BÖLÜM
Veldan Sahra çölündeki görevini tamamlayarak Cuma ile birlikte aşağıdaki büyük vaha kenarında kurulmuş bedevi köyüne geldikten sonra Murad la irtibat kurmak için babasından yardım istemişti.
Deve çobanlığı yapan babası Sahra çölündeki en usta büyücü olması yanında hastalara şifa dağıttığı için insani yönüde oldkça seviliyor sayılıyordu. Şaytani gücünü pek kullanmaz topladığı şifali bitkilerle insanlara ve kendi ırkına yardım etmekten başka bir şey düşünmezdi.
Veldan babasının huzuruna çıkıp:
-Baba sahra çölüne bir insanı geri getirmen için senden yardım dilerim.
-Biliyorum kızım senin aşkın yüzünden şeytani güçlerin elinden alınıp sonra affedilmeseydin ilelebet ateşte yanacaktın bunun için sen ve ben Ulu Yezide söz verdik bu söz gereği yine sen ilk göz ağrın olan Muradı istiyorsun onu sana getireceğim ama benimde bir şartım var asla bir daha onunla olmayacaksın eğer aşkına gem vurur ve bu arzularından arınırsan şu anda bulunduğu yerden alıp sana doğru yola çıkartabilirim.
-Neredeler baba bak ben sözümde durduğum için sihir gücümü kullanmamaya özen gösteriyordum benden olduğu bilinmesin onu en yakın Sahra yakınlarındaki bir handa ziyaret etmek istiyorum.Baba Ulu Yezid de insanlık ile ırkımızın arasında bir köprü kurulmasını emretmişti,bunu sana hatırlatırım birlikte olmamaızın ne gibi bir sakıncası olabilir ki.?
-Hayır kızım aşkın gözü kördür sana olmadık kötülüğe sürükler hiç bir şeyi düşünemez olursun aşk insana hep felaket getirmiştir insana gelen felaketten pek sorumlu olmasan da senin bu felaketle yok olmana asla izin veremem.Hatırlasana ablanın başına gelenleri. onun da bizimde annenin ve diğer kız kardeşlerinin mutlulukları snin elinde bunu unutma.
Baba sen lüciferden yana tavır takınma onu ben affettirdim o şimdi özgür ve bir handa görevi başında.
Biliyorum kızım Lucifer şartlı affedildi bunu biliyorum hata yapan Luciferdi ama kefil olarak seni ve beni Yezid mesul tuttu.
-Murad yanlızmı geliyor baba?
-Yandaşı var yanında Ali olmadan ikna olmadı.
Demek Ali de var bak bu çok iyi onuda sınava sokma fırsatım olur.
-Genç ve güzel eşi Ayşe de vardı onu sen iyi tanırsın.
Odamı gelecekkk!
-Bak şimdiden kıskançlığın tuttu hayır o gelmeyecek,onu babasına emanet etti.
Bütün bunları senin yaptığından bihaber olmalı.
-Evet onu sihrimle gelmesi için ikna ettim artık geri dönüşü olamaz.
-Ne gibi bir sihir yaptın baba?
Murad-ın Arap prensesi ile ikide çocuğu var işte sihrimi o yöde kullandım deliye döndü ve hemen ikna olup Ayşeyi orada babasına bırakıp haber bile vermeden Ali ile birlikte Luciferin işlettiği hana doğru ilerlemeye başladılar.
Çok güzel o halde bende Cumayı burada bırakıp karşılayayım.
-Cuma burada kalabilir zaten köyde kalması için büyük bir sebebi var.
-Nedir baba?
Annesi hasta ona ilaç verdim şimdi Cumayı yanından ayrılmaması için tembihleyeceğim sen birlikte gitmeleri için ısrar et ama gitmeyecek annesine bakmak için kalacaktır.
-Ne kadar kudretli ve güçlüsün sen benim babamsın iyiki varsın.
İki damla gözyaşını şeytan ırkıda olsa saklayamadı.
11.BÖLÜM
Üç atlı oldukça uzun bir süre takip ettiler ama gittikçe izler kaybolmaya karda izler belirsizliğini yitirmeye başlamıştı.
Arkadaşlar artık ne iz kaldı nede kar sanırım buralara kar hiç yağmamış havada gittikçe ısındığını hissediyoruz artık 2 gündür hiç durmadan dinlenmeden at koşturduk hayvanlar çok yoruldu biraz mola verip geri dönelim şimdiye kadar oba köye varmıştır gidip durumu beyimize söyleyelim...
Oba köye dönmüştü ama kimsenin ağzını bıçak açmıyordu Ayşe yemeden içmeden gelen gidenlerin içinden Muradı arıyordu, hiç olmayan bir şey olmuş ve Muradla ormanda ayaküstü seviştikten sonra onu bir daha görememiş sanki yer yarılıp yere geçmişti. Ali ile anlaşıp beni baştan savdılar dedi içinden ne burada bırakmak istedi ne babamı görünce teslim edecek yer bulup bahane ederek beni burada bırakıp mutlaka çocuklarının annesine gitmiştir diye düşünüyordu.
Haksız sayılmaz diye içinden geçirdi evleneli bir yılı geçtiği halde bebeği olmamıştı oysa murad ondan çocuk istiyordu.
Ne yapacağını bilmeden günlerce ağladı durdu çaresizlikten dolayı kıması Emineye bile haber gönderdi olanları ilk ağızdan duymasını sağladı.Emine hemen Yavuzu yanına alarak gelen haberci ie birlikte Ayşenin yanına dönmüştü.
Kar köyede inmişti gece gündüz hiç durmadan yayan kar insan boyuna ulaşıyor komşu komşuya çıkamaz duruma gelmişti.
Emine ile Ayşe baş başa verip Murad hakkında çözüm üretmeye çalışsalarda çaresiz beklemekten başka çareleri kalmamıştı.
Ayşe daha önce Emineye anlatmadıklarını şimdi Emineye bir bir anlatıp "Bunlarla ilgisi varmı" diye karşılıklı tartışıyorlardı.
-Emine bacım sen Çöldeki sevgilisi Veldanı tanımazsın değilmi?
-Ben Medine sultanı tanırım ama duymuştum şeytan yapılı bir kızmış.
-Eğer şeytan ırkından olmasaydı Murad onu kolay kolay bırakmazdı sanki ay tanrıçası gibi güellerden de güzeldi. Murad onu çok sevmiş hatta kız Muraddan hamile bile kalmıştı ama ırkı karşı çıkınca bebeği zayi edip Muraddan ayrılmak zorunda kalmış.
"Tövbe tövbe Murad müslüman ve dini bütün dürüst ve yiğittir.
İlk kaçtığımız günde şimdiki gibi her yer karlıydı. Kıratın üstünde orman içinden zar zor gidiyorduk eğer Muradın gücü ve becerisi olmasa aha orada kurtlara yem olmak içten bile değildi.
--İlk gözağrısı sendin de hele nasıl olduda seni o mağarada yanlız bırakıp gitti.
-Babam peşimize zaptiye ve kendi adamlarını takmış Karabende giren çıkmaz derdi ama beni orada buldular.
-Murad yokmuydu yanında?
Köye amcasının yanına yardım almaya akıl danışmaya gitmişti giderken banada silahını verip kendimi korumam için sıkı sıkı tembihte bulundu.
Köydeki babamın dutması topal osman emmi beni mağaradan almak için üstüme gelince yalvardım "Gelme emmi yoksa vururum"
Babam çok insafsız ve gaddar bir adamsı ölsede onun emrinden dışarı çıkamazlardı.
-Gelme emmi gelme!...
Eeeee!
Teiğe dokundum gözümü kapatmıştım Muradıma sözüm vardı kimse beni ondan alamaz diye tabanca mağarada yeri göğü inletti Topal Osman emmi;
"Yandımmm" diyerek olduğu yere yığılıverdi.
Olduğum yere yığılıverdim,baba kapısında bir horozu bile kıyıp kesemeyen Emine dağ gibi adamı vurmuştu.
-Sonra ne oldu abla?
Alıp köye götürdüler,babam bana ceza vermek için başka bir köydeki tanıdığımızın yanına göndererek aylarca Muradımdan ayrı koydu.
-Murad seni mağarada bulamayınca ne yaptı ki?
Sonradan söyledi deliye dönmüş hemen dağa çıkmış eşkiya ve efelerin yanında yanaşma olarak eğitmiş kendini daha sonra Toroslarda Yanlız Efe olarak kendini kanıtlamış.
Vay anam vay neler yaşamışsınız neler.
-Abla sence şimdi Murad nereye gitti?
-Ayşe o şeytan ırkından olduğunu düşündüğümüz kız mutlaka birkere daha Murada göz koyarak sihirle kendine çekmek için Muradı sahra Çölüne çekmeye çalıştığını sanıyorum.
Ayşe haksız sayılmazdı Murad ve Ali adım adım Veldanın istediği yere çekilmişti.
İki atlı karlı topraklardan çıkıp çöl topraklarına girerken zamanın nasıl geçtiğini bilmiyorlardı.
Murad sisli dağların eteğindeki gördüğü yeri Ali ye işaret ederek;
Ali bu yollardan çok defa gelip geçtik ama bunu ilk defa görüyorum sanki vahasız bir cennet gibi gördüm sende gördünmü?
Abiiii...
12.BÖLÜM
-Gördüklerimi sende mi ördün Ali?
-Evet abi sanki Cennet burada!
Geniş bir çöl, güneş batmak üzere. Kum tepeleri uzanıyor ve hafif bir rüzgar kumları sürüklüyor. Karşılarında hurma ağaçları altında rakseden tıplı rüyalardaki güzel kızlar ve cıvıl cıvıl ötüşen kuşları görüyorlardı.
-Abi bu ne demek çölü en iyi bilen sensin aceba çöl sırlarmı saklıyor?
-Evet Ali çöol birçok sırrı barındırır. Unutma daha çok gençsin her sır, her efsane,gerçek olaylara gebedir.Belki burada kaybolmuş bir şehir,kaybolan hayatların devamı gerçek yaşantılar mevcuttur.
Yani anladığıma göre kaybolmuş yerleşim yerleri kadar kaybolmuş hayatlar da var.
-Evet tıpkı düşündüğün gibi ama ilginç olan burasının cennet gibi bir yer olması baksana şu görüntüye sanki rüya gibi değilmi?
Gelen atlıları iki arap delikanlısı karşılamıştı;
-Kimi aradınız,ne işiniz var bizim bölgemizde?
-Ormanda avlanırken ne olduğunu bilmeden yollar bizi buraya kadar alıp geldi, az dinlenip karnımızı doyurduktan sonra yolumuza devam edeceğiz, burası han değilmi ücreti ne ise öderiz.
-Burada durun birimiz gidip sahibemize durumu bildirsin o kabul ederse ancak kabul edilirsiniz.
Murad kıratın sağrısını okşarken hayvanın neden huysuzlaştığını anlamış gibiydi.Köpekler ve atlar başka bir yabancıdan hoşlanmazlar helede bunların ırkı ayrı olursa daha çok huysuzlanırlardı. Az değil diye düşündü yedi yıl arabiztanda kamış Osmanlı İngiliz savaşlarında kaç defa ölümden dönmüştü. En son sığındığı bir medresede ilmi ve ruhi bilgiler edinmiş (1.Cilt.Sahife 288) insani yönünün, tasavvuf edebiyatıyla donatıp görünmeyen güçler hakkında hocasımdan mitolojik bilgiler edinmişti.
Tamam bekleriz eğer girmemizde sakınca varsa çekilin önümüzde de yolumuza gidelim.
Murad bunları söylerken yanlarındaki genç arap birden kaybolmuştu. Murad artık iyice emindi ki bunlar insan ırkından olmadığı gibi insanlığın düşmanı şeytani güçler olabilirdi.
Çok geçmeden altın yaldızlarla süslenmiş giriş kapısı ardına kadar açıldı.Arap kılıklı genç yerlere kadar eğilip selamladıktan sonra;
Bağışlayın,daha önce geleceğinizi biliyorduk ama kimin geleceğini bilmediğimiz için sahibe sultandan emir almak durumunda kaldık.
-Sahibe sultanmı? kimmiş bu sultan.
-Sizi görmeye gelecek, şöyle içeri girin hayvanlarla biz ilgileniriz.
Murad ve Ali atlarından inip içeriye yürüdüler, Arap genci atları yedeğe almak istedi ama iki asil hayvanda yularlarına yapışır yapışmaz huysuzlaşıp şaha kalktılar. Murad ve Ali zor zapdediyordu.
-Kırım sakin ol biz neler olup bittiğini öğrendikten sonra buradan ayrılacağız.
-Arap gencine dönüp:
Siz bırakın yuları biz sakinleştiririz, siz yemliklerinin bulunduğu şu torbaları getirin yeter.
Atları sakinleştirip yem torbalarını taktıktan sonra havuz kenarından geçerek ileride kendilerini bekleyen sahibe dedikleri dünyalar güzeli kadına doğru götürüldüler.
Yerlere kadar eğilip;
Sultanım yabancıları huzurunuza getirdik.
-Siz çekileilirsiniz.
-Oturun.
Muradala Ali göz göze gelip "Bu dünyalar güzeli kız kim" der gibi bakıştılar.
-Nerden gelip nereye gidiyorsunuz çocuklar?
-Çocukmu dediniz,bizim çocukluk yaşımız biraz geçti, sizce çocukmu görünüyoruz.
-Fil dişi beyazlığındaki dişleri gülerken pembe dudaklara sanki pırlanta gibi eşlik ediyordu.
Çocuk dedim evet sizler daha birer çocuksunuz.
-Bu duyguya nereden kapıldınız, peki siz kimsiniz?
-Çocuk olmasanız ormanda eşini bırakıp çöl yollarına düşmezdiniz.
-Nerden biliyorsunuz bunu?
-Ben sizi en baştan beri tkip ediyoruz.
-Kim istedi bizi takip etmenizi?
Kum Prensesi SARA.
-Sara mı kimmiş bizzimle bu denli ilgilenen prenses?
-Onu görünce tanışırsınız asıl sen beni neden tanıyamadın bilmiyorum.
-Sizi tanıyamadım,peki siz kimsiniz.
-Bunu sonra öğreneceksin.
Murada dönerek, şimdi gidin hamamda bir güzel yıkanın ve karnınızı doyurun daha sonra hep beraber gece şenliğine davet edileceksiniz.
Ali ile Murad göz açıp kapayıcaya kadar bir sürede iki güzel kız tarafından buharlar fışkıran loş ama latif kokular yayan bir göbek taşında kendilerini buldular.
-Bizde adet kızlar erkekleri yıkamaz
-Biz derken kendinizi varsaydınız bizde erkekler çok daha önemli işlerde görevlendirilir.
-İyi bakalım hadi işinizi yapın da güzel bir keselenelim.
Murad Aliye göz ucu ile imalı bir göz iletişimi kurduktan sonra başucunda yarı çıplak duran kızı biraz konuşturmak için sabırlı olmasını işaret edip,buram buram miski amber kokular yayılan kurnaya doğru bakıp:
-Hadi güzel kız bu kurnanın yanındaki göbek taşına uzanayımda şu kuluçlarımın arasın bir güzel ov...
Senin adın ne?
-Fazla konuşamam ben görevimi yapıp sizi Çöl Prensinin huzuruna tertemiz çıkartmaktır.
-Sana nasıl hitap edebilirim.
-Kısa adım Mi-Mi.
Aaa nasıl bir isim bizde Ayşe Fatma gibi ismler çokça kullanılır senin adın neden bu kadar mini.
Bana hitap ederken kısaca Mi mi derseniz hemen karşılık veririm başka adım var ama size yasaktır.
-Alıp satacak değilim neden yasakladın?
-Sizin gibi bir insan oğlu ile gönül eğleştirmem yasak.
-Sen bizden değilde nesin her tarafın bizim kadınlara benziyor, bu çöl kızlarıda prensesleri gibi gizemli demek.
Güzel kız gülümsedi,asıl sizi karşılayacak ve her isteğini yaptıracak kadar kudretli prensesimiz dir.
-Demek çok güçlü bu prenses peki adı nedir.
-Adını hiç kimse bilmez o sadece kandine ait bir adla kodlanmıştır.
-Siz uzaydanmı geldiniz nedir bu çağda kodlamak hiç bir
şey anlamadım, sen çöyle yanıma otur bakayım.
-Sakın bana el sürmeye kalkma!
-Ne yani sen kadın değilmisin hiç erkekle buluşmadınmı,neden korkuyorsun?
İnsansın sen sana yakınlaşmam kesinlikle yasaktr.
-Bunu çöll prensesinmi yasakladı?
-Evet ilk yasaklama onun değil ama onun hizmetine giren her kız hiç bir erkek eli değmemiş kızlardan seçilir.
-Sen beni istemiyorsun yani,hazır bak şu koku şu sıcak ortam,her taraftan buhar fışkırıyor göz gözü görmez korkma kimseler görmez hadi oyun bozanlık yapmada uzan...
-Ben insan ırkından değilim sizinle ilişkiye bu ırktan hiç kimse giremez.
-O zaman Çöl Prenseside insan ırkından değil, ben daha önce sizin ırka ait bir kızla evlenmiştim..
-Bu imkansız değil ama bizim gibi rütbesi düşük kızlar a yasaktır.
-Anlaşıldı, o zaman prensesiniz bundan muaf olmalı.
Çok konuştuk, bize bütün bunlar yasak,artık konuşmayın.
-Nasıl konuşmaya cesaret ettin o zaman.
-Şu sizin erkeksi vucudunuz karşısında şeytan bile dile gelir.
-Off bu ne övgü bu böyle.
Beni cezalandıracaklar ama bu gerçek erkek karşısında kendimi tutamadım,daha fazla ileri gitmem cezamı çok artıracak.
-Korkma ben senin suçsuz olduğunu ve teni tenime değmediğini söylerim hiç korkma Mi-Mi.
İsterseniz az sonra haber gelir sizi yemeğe davet edecek Çöl pensensesi, fazla oyalanmadan kalkalım.
Murad ve Ali çok geçmeden cennet gibi bir yeşilliğin içinde buldular kendilerini,her yer güller ve sümbüllerle donatılmış kuşların sütü bile hazırlanmış bir masa donatılmıştı.
-Ali şansa bak,bütün bu hizmet bize neden yapılıyor dersin.
-Vallahi dilim tutuldu abi ben nereden bileyim,kim bizi buraya getirmemizi söyledi sen beni nasıl çadırımdan apar topar kaldırıp atları çıkarmamı emrettiğinde şaşırmıştım demekki senin bir bildiğin var,bunu sen söylemelisin kader falan değil.
-Haklısın ali de bende fazla bir şey bilmiyorum gerçekten Ayşeyi yalınız bırakabilirmiydim.
Neden bıraktın o zaman Abi.
-Ali ilk defa şu boynumdaki tılsım bile beni alıkoyamadı gizli bir güç beni buralara çağırıyordu, daha fazla bir şey dememe gerek varmı.
-Yok abi yok
-Aliii!
Abi şu bize doğru gelene bakarmısınnn...
Muradın sanki dili tutulmuştu, gözleri fal taşı gibi açılmış ne olduğunu unutup biranda kendini kaybetip adeta şok olmuştu.
-Abii!
-Ne oldu insanoğlu, abin çokmu korktu?
Murad gülümseyerek;
-Bizim ırkımız korkmaz, seni burada göreceğim hiç aklıma gelmezdi de o yüzden şaşkına döndüm.
Beni Ulu Yezid affetti ve kızkardeşim seni burada ağırlamam için beni görevlendirdi.
-Demek Ulu Yezid seni affetti, bunu nasıl yaptı anlamadım ama ben senin Sahra Çölünde bir engerek yılanı olarak cezalandırıldığını duymuştum,yanılıyormuyum.
-Hayır yanılmadın gel şuraya otur,kırkma sana yakınlaşmam yasak bunu emirle bildirdiler hiç bir ırkın dişisi insanoğluna yakınlaşamaz bu Konsey kararı,bu yüzden sen beni unut zaten istesende buradan benim iznim olmadan gidemezsin.
-Neler oluyor açık açık anlatırmısın tabiki bizim anlayacağımız bir deilde anlat da bizde anlayalım.
-Senin aşkından ateşlere atılmayı bile göze alan kızkardeşim Ulu Yezide verdiği sözün gereği bizim cezamız Konsey tarafından affedilip eski halimize döndürüldük.Artık Çöl kobrası değil bu sahrada ender bulunan hanın işletmesini üstlendim.
-Bizi neden buraya getirttin Lücifer?
-Ben getirtmedim seni isteyen küçük kızkardeşim senin de eski eşin Veldan.
Veldan mı beni istedi?
-Ulu Yezidin şartlarını kabul ettikten sonra seni ve senin gibi aynı ırktan olan insanoğlu ile ırkımızı barıştırmak için proğramladırıldı.
-Sizin ırkınızla barışmak mı? Bu nasıl olacak? Sizi Ulu Yezid ve Konseyi bunu yerine getirmek için bizimi seçti başka insanoğlu bulamadınızmı?
-Murad şimdi düşünsene ben seni bir zaman çok sevdim ve cezalandırıldım.Kızkardeşim Veldan da çok sevdi hatta senin eşin olup bebek bile kaybetti ve sonra oda cezalandırıldı hemde çok ağır bir şekilde cezalandırıldı, çünkü sen yapılan bütün deney ve testlerden ölmeden başarı ile kurtulmayı başardın oysa Yezid bu deneylerden sağ çıkan hiç bir ırk olmaz diye babamdan aldığı iksiri kullanmıştı, İksirin Murada tesir etmemesi Yezidi çok kızdırdı,bunda bir iş var dedi Konsey Üyeleri, nedir sorusuna işin içine gönül ilişkileri girdi dediler gönül işi olan bir ilişkide başarı olmaz onu bile bile öldürecek iksiri hiç bir dişi şeytan kullanamaz.
-Ben gerçekten Veldanı sevdim oda bu sevginin karşılığında bana kıyamadı. Sen se kıskandın sinsi sinsi koynuma girdin ama buna müsaade etmeyen benimde koruyucum vardı emeline ulaşamadın hatırladınmı.
-İşte bu yüzden Konsey bizim ırkın insanoğluna ram olmasını kesinlikle yasakladı sen istesende artık beni elde edemezsin.
-Çok iyi,buna gerçekten sevindim, bir Müslüman olarak sizinle anlaşmamız imkansız ama günahkar olup bazen aşka yenik düşüp insanı arzularımızın kabarmasına nani olamıyoruz.
-Artık aşk yok,sadece Veldanın gelmesini bekleyeceksiniz,sizi ağırlamaktan memnunum Han sizin gibi btün bakım ekiben talimat vereceğim saygıda kusur etmeyecekler.
--Biz gitmeye kalkarsak manimi olacaksınız?
-Bunu yapamazsınız getirmek bizim elimizde de göndermek değil.
EDEBİYAT DEFTERİNDE DEVAMINI OKUYUNUZ
CEMİL ATEŞ
ROMAN YAZARI
12.01.2024
ATEŞLİ AŞKLAR
ÇÖL ŞEYTANI
AKSİYON AŞK VE MACERA ROMANI
YAZAN
CEMİL ATEŞ
4.CİLT
1.BÖLÜM
Sahra çölünün efendisi Ulu Yezid şöyle buyurur:
Büyük Konsey toplansın
Konsey sihir yapma rütbesi en üst düzeyde olan şeytanlardan toplanırdı.
Yezid:
Konseyin ileri gelenlerine buyruğumdur:
Veldan Şeytan Kızımızı affettim.
Bir zaman insanoğlu ile yasak aşk yaşayan, ancak daha sonra insan oğluna aşık olan Sahra Çölünün en güzel kızı Veldan’ı Şeytan Irkının devamı için tekrar insan oğlu ile bir araya gelmesi için sizlerde affedin.
Şeytan Konseyinden bir alkış tufanı koptu,..
Hep bir ağızdan:
AFFEDİN AFFEDİN
"Veldan kalk ve buraya konseyin huzuruna gel."
Sahra Çölünün Efendisi
Ulu Yezid’in buyruğu, Şeytanlığın Büyük Konseyi’nde yankılandı. Konseyin ileri gelenleri, Veldan’ı bulmak için hemen harekete geçti. Veldan, Sahra Çölü’nün derinliklerinde, insan oğluna olan aşkının izlerini taşıyan bir mağarada yaşıyordu. Onu bulduklarında, gözlerinde hem korku hem de umut vardı.
Veldan, Ulu Yezid’in affını duyduğunda, kalbi hızla çarpmaya başladı. İnsan oğluna olan aşkı, onu Şeytan Irkı’ndan uzaklaştırmıştı ama şimdi geri dönme zamanı gelmişti. Konsey üyeleri, Veldan’ı Ulu Yezid’in makamına getirilmesini istediler.
Göz açıp kapamadan Veldan konseyin önünde belirmişti.
Ulu Yezid, Veldan’a bakarak, "Kızım, seni affettim. İnsan oğluna olan aşkın, Şeytan Irkı’nın devamı için bir umut ışığı olabilir. Seni tekrar insan oğluyla bir araya getireceğim,"
Bu emir benden çok konseyin isteğidir.
Veldan, gözyaşları içinde, "Teşekkür ederim, Ulu Yezid. Aşkımın gücü, Şeytan Irkı’nın geleceğini aydınlatacak," diye yanıtladı.
Ulu Yezid, Veldan’ı insan oğluyla buluşturmak için bir plan yaptı. Veldan, Sahra Çölü’nün en güzel kızı olarak, insan oğlunun kalbini tekrar kazanacaktı. Bu birleşme, Şeytan Irkı’nın geleceğini güvence altına alacaktı.
Veldan, insan oğluyla buluştuğunda, Ulu Yezidin hiç bir ırka vermediği aşk iksir gücü hemen etkisini göstermiş ve aralarındaki aşk yeniden alevlenivermişti. Bu aşk, sadece iki kalbi değil, aynı zamanda iki dünyayı da birleştirecekti.. Sahra Çölü’nün derinliklerinde, aşkın gücü, Şeytan Irkı’nın ve insan oğlunun geleceğini değişik bir merceya çekecekti.
Ulu Yezid:
"Hiç birinizin bilmediği bir iksir ile donatıp yeryüzünün en güzel kızını insanoğlunun yanıa göndereceğim.Eğer başarırısa Konseyin en değerli ödülü ile onurlandırılacaktır bu ödül dünya yaratıldığından beri hiç bir şeytana verilmemiştir."
"Aksini hiç düşünme, üç kızkardeşin anne ve baban ile birlikte Luciferin başına gelenlerden binyüz kat daha kötü bir ceza ile cezalandırılacaksın, bunu bilmeni istiyoruz"
Ulu Yezid,Luciferi görkemli binbir renkli göz
alıcı bir kobra yılanı yapıp, zehri bol hemde
insanların amansız düşmanı olması için Sahra Çölüne
ikinci sura kadar bu kılıkta yaşamasına karar vermiş ve Lucifer Çöl Kobrası olarak cezalandırılmıştı.
Sahra çölündeki kara kıl çadır içinde dört kızı ile birlikte,sözde deve çobancılığı yapan, şeytan ırkının inanılmaz sihirlerini yapabilen babası ise iki kızının ortadan kaybolmasına çok içerlemiş günlerce onlara ulaşmak için Sahra Çölündeki kum taneleri kadar sihirli ilaçlar yapmıştı.
Veldan Ulu Yezidin huzuruna çıkmadan önce babası kızına bir çok sihir gücü ve Yezide nasıl davranması gerektiği hakkında öğütleri gizlice göndermişti.
Ulu Yezid Veldana hitaben
"Sen ne kadar güzel bir kız olmuşsun, bu güzelliğin sırrı nedir anlat bakalım:"
Ey Ulu Yezid:
Ben Veldan Deve çobanın kızıyım , diğer kızkardeşlerim benden kat be kat güzeller ben insanlığın arasına gönderilieceğimi huzurunuza çıkınca anladım.
Ulu Yezid buyurdu:
"Kızkardeşlerinden kat be kat güzelliğe bürün"
"Bu senin ilk dafa insanoğlu ile tanışman değil daha önce sen insanoğlundan Murad adındaki erkeğin kadını oldun ."
Emret Ulu Başkanım, tekrar Muradın yanına dönmek isterim, vereceğin bütün emirleri yerine getirmek için beni kimsenin tanımadığı bir kılık ile Sahra Çölüne Bilimsel Araştırma ünvanı ile donatmanı dilerim.
Yezid;
"Çok iyi bir fikir, bundan böyle özgürsün hiç bir şeytani güç sana karışmayacak çölde dilediğin gibi bilimsel araştırma yapabilirsin."
"Seni baştan yarattım isminide SARA olarak değiştiriyorum artık Veldan yok."
Şeytani düşünce ve ilmi düşünceler ile sadağımı doldurmaya ve huzurunuza bir bilge olarak çıkmaya söz veriyorum.
Veldan Sara ismine hemen ısınıverdi.
Sara sahra çölünün en güzel kızı olarak SARA ismini "Sahra Çölünden" almış ve mutlu olarak, Ulu Yezid in makamından ayrıldı.
İçinde bir ateş gözlerinde inanılmaz bir renk cümbüşü yanıyordu, yeniden güzel bir kız olmanın yanında Murad ile yollarının kesişeceğine yürekten inanıyordu.
Sara derhal bilimsel araştırmalar yapmaya başlamıştı.
Bu çöle ilk defa geliyormuşcasına heyecanlıydı,çöl şimdi gözünde bir başka güzel görünüyordu
Sara buranın büyüsüne kapılacağını tahmin bile edemezdi. Göz alabildiğine uzanan kum tepeleri, kızıl gün batımları ve yıldızlarla kaplı gökyüzü, ona hayatın başka bir yüzünü gösteriyordu. Ama asıl sürpriz, yolu kesiştiği bir rehberle başlayacaktı. Kimdi bu yağız delikanlı?
İsmi CUMA olan Arap delikanlısı çölün sert koşullarında yaşamayı öğrenmiş, yerel halktan biriydi. Sara’yı ilk gördüğünde, onun sadece bir macaraprest olmadığını anladı. Sara’nın gözlerinde maceranın yanında aynı zamanda keşif arzusunu gördü. İkili, Sara’nın araştırma yaptığı bölgeye doğru yol alırken, birbirlerini daha yakından tanıma fırsatı buldular.
Bir gün, çölün derinliklerinde kaybolduklarında, sadece birbirlerine güvenmek zorunda kaldılar. Geceleri ateşin etrafında oturup, yıldızları izlerken, Cuma Sara’ya çölün efsanelerini ve kendi hikayesini anlattı. Sara, Cumanın sakinliği ve bilgece tavırlarından etkilenirken, Cuma da Sara’nın cesareti ve merakından büyülendi.
Günler geçtikçe, aralarındaki bağ güçlendi. Çölün zorluklarına rağmen, Sara ve Cuma arasında filizlenen aşk, onların hayatta kalma mücadelesini daha da anlamlı kıldı. Çölün sert rüzgarları ve kavurucu sıcaklıkları arasında, birbirlerine sarılarak, yeni bir günün doğuşunu izlediler.
Sara gece yıldızlara bakarken birden bir yıldızın kayıp kendine doğru geldiğini gördü. Bu bir işaret olabilirmiydi, aklında olmadan rehber olarak yanındaki erkeğe gönül vermeye ne çabuk razı olmuştu.Murad hayalindeki tek insanoğlu ırkından gelme ilk erkeği olduğu halde şimdi bir başkasına gönül vermenin utancına kapılıverdi. Hiç bilmediği bir rehber karşısına çıkmıştı belki Yezid veya Konseyin ileri gelenlerinden birileri bu oyunu Veldana oynamak için Cuma adındaki yakışıklı insan olup olmadığını bile anlamadığı biri ile birliktelik kurmasına hem kızdı hemde Muradı düşleyerek yıldızlı gecenin büyüsünde kollarını Muradın hayaline doğru uzatıp uykuya daldı...
Sara’nın araştırmaları sona erdiğinde, geri dönme zamanı gelmişti.
Bir türlü aradığı ize rastlayamamanın üzüntüsü ile kalbinin bir parçasının çölün derinliklerinde kaldığını hissetti. Cuma, ona bir veda hediyesi olarak, çölün en nadir bulunan çiçeğini verdi. Bu çiçek, onların aşkının sembolü olsada Muradın elinden almış gibi gözleri kapatıp hediyeyi geri çeviremedi.
Veldan biliyordu ama Yezid e verdiği sözüde tutmak zorundaydı Murad bu çölde değildi ya Eminenin yanında yada Arap prensesi Medine ile birlikteydi.
Günlerce çölde ki yerleşkelerin arasında dolaştı.Burada yaşayan göçerlerin tamamı insan olduğu için zorlansada babanın öğüdü ve edindiği insani duygular sayesinde yabancılık çekmemişti.
Aylar sonra, Sara yeniden çölün yollarında Muraddan umudunu kesince tekrar Cuma ya dönmek için yola çıktığında, kalbinin gerçek yuvasının neresi olduğunu artık biliyordu...
O artık Veldan değildi ve;
Kalbinin bir yanı Veldan bir yanı Sara olarak aşık olmuştu...
ÇÖL KIZI
2.BÖLÜM
Sara tam bir çelişki içinde olduğunu anlamıştı.Sevdiği insanı aramak için geri döndü ama Cuma’in izine rastlayamadı. Günlerce haftalarca aradı ama yoktu.Sara o zaman kendi kendine şu soruyu sordu "Kızım sen Muradımı arıyorsun yoksa Yezidin emrinimi yerine getirme gayreti içindemisin.Sen kendine gel ne yapmaya çalışıyorsun" Çaresiz ve yorgundu.Sihir yapmaya korkuyor başarısızlık onu düşüncelerinden hızlıca uzaklaştırıyordu.
Aklına Ulu Yezid den yardım istemek geldi, bu şekilde belki yeniden Muradın ülkesine kısa zamanda gidebilecekti.
Sıcaktan kumlar kavruluyor yıldızlar parlayan kumlarla dans ediyordu Sara(Veldan) gözlerini en iri en parlak yıldıza dikerek;
Ey Ulu Yezid günler aylar geçti ama ben istediğim gibi insaların arasına giremedim.Karşıma çıkan rehbere istemeden yakınlık gösterdim hatta aşık oldum dersem daha doğru olur lakin ben Murad Efeyi bulmak ve onunla insanlığa karışıp gizli emirlerini yerine getirmek istiyordum. Ban şimdi hangi yüreği taşıyorum "Irkımın mı yoksa İnsanoğlunumu"?
Sahra çölünün efendisi Ulu Yezid bu yalvarışı duydu ve Konsey üyelerine Veldanı bulmaları için emretti.
Ulu Yezid’in buyruğu, Şeytanlığın Büyük Konseyi’nde yankılandı. Konseyin ileri gelenleri, Veldan’ı bulmak için hemen harekete geçti. Veldan, Sahra Çölü’nün derinliklerinde, insan oğluna olan aşkının izlerini taşıyan bir mağarada yaşıyordu. Onu bulduklarında, gözlerinde hem korku hem de umut vardı.
İki ışık yanıbaşında belirince Veldan korkmadan dönüp sordu?
Yakarışımı Ulu Yezid duydumu,duydu ise çokmu kızdı?
Bir ses "Evet bizi Ulu Yezid seni almak için gönderdi"
Veldan, Ulu Yezid’in affını duyduğunda, kalbi hızla çarpmaya başladı. İnsan oğluna olan aşkı, onu Şeytan Irkı’ndan uzaklaştırmıştı, ama şimdi geri dönme zamanı gelmişti. Konsey üyeleri, Veldan’ı Ulu Yezid’in makamına getirdiler.
Ulu Yezid, Veldan’a bakarak, "Kızım, seni bir kez daha yeniden affediyorum bunu nedeni ise; İnsan oğluna olan aşkın, Şeytan Irkı’nın devamı için bir umut ışığı olabilir. Seni tekrar insan oğluyla bir araya getireceğim, bu Cuma olmuş,Murad olmuş hiç önemli değil yeterki sen insanoğlu ile iletişimini aralıksız sürdür. Gönül kapıların sonuna kadar açıktır dilediin gibi aşk yaşa" dedi.
Veldan, gözyaşları içinde, "Teşekkür ederim, Ulu Yezid. Aşkımın gücü, Şeytan Irkı’nın geleceğini aydınlatacak," diye yanıtladı.
Ben ben diye kekeledi;"Ey ulu Yezid sana sığınıyorum ben başka bir insan oğluna aşık oldum bu benim isteğim bir şey değil nasıl oldu bilmiyorum ama Muradı unutup Cuma ya yakınlaştım.
Biliyorum Kızım bu senin istemin değil bu bir sihir sayesinde gerçekleşti ve her şey çok önceden kurgulandı.
Ulu Yezid, Veldan’ı insan oğluyla buluşturmak için bir plan yaptı. Veldan, Sahra Çölü’nün en güzel kızı olarak, insan oğlunun kalbini tekrar kazanacaktı. Bu birleşme, Şeytan Irkı’nın geleceğini güvence altına alacaktı.
Veldan Yezidin bir işareti ile Sahra Çölünde hurma bahçelerinin yer aldığı yeşil bir vahada kendini buldu. Şeytan Irkı’nın bazı ileri gelenleri, bu birleşmeye karşı çıkıyordu. İnsan oğlunun, Veldan’ın gerçek kimliğini öğrenip öğrenmeyeceği ise büyük bir sorundu.
Ulu Yezid, Şeytan Irkı’nın geleceği için bu birlikteliği destekliyordu. Veldan’ın insan oğluna olan aşkının, Şeytan Irkı’na yeni bir umut getireceğine inanıyordu. Ancak, bu umut kırılgan bir dengede duruyordu. Veldan, çölün derinliklerindeki evine döndüğünde, kalbinde Cuma ile yaşadığı anıların izleri Muradla yaşadığı gerçek aşkın yanında gölgede yansıyan görüntüsüne benziyordu.
Her ne olursa olsun Veldanın görevi insan oğlu ile iletişimde kalmaktı.
Bir gün, Veldan ve insan oğlu, çölün ortasında bir kasabada buluştular. Kasabanın pazarı, renkli ve canlıydı. Veldan, pazarın ortasında bir çömlekçi tezgahının önünde durdu. Çömlekçinin ürettiği ince işçilikli parçalar, aşkının sembolü olan çiçeği hatırlatıyordu. İnsan oğlu, Veldan’ın gözlerindeki uzak bakışın farkına vardı. " Senin aradığın erkek bak buraya geliyor ama gözlerindeki aşkın yansıması bu erkek değil."
Kalabalığı yara yara koşup gelen gerçekten Cuma idi.
Cuma gayet sevgi dolu bir bakışla Veldana yaklaşıp;
Ne düşünüyorsun?” diye sordu , onun elini tutarak.
Nereye kayboldun günlerce çölde seni aradım.
Veldan, hafif bir gülümsemeyle yanıtladı, “Seninle geçirdiğim her anı düşünüyorum. Bu birliktelik, çölün ortasında filizlenen bir çiçek gibiydi dayanamayıp geri döndüm.
-Birdaha beni bırakma ben seni çok seviyorum.
Veldan gerçek ismini unutması gerektiğini hatırlayıp hemen Sara ismine odaklandı.
Sara Cuma ile sarmaş dolaş olsada hayalinde yaşattığı erkek başkasıydı.
El ele vererek kasabayı dolaşmaya başladılar pazar yeri yavaş yavaş dağılıyor develer denkleriyle ağızlarındaki geviş salyalarını akıtarak yola çıkıyorlardı.
Kasaba yavaş yavaş güneşin batışıyla karanlığa gömülürken
insanoğluna benzeyen gölgeler dolaşıyordu. Şeytan Irkı’nın radikalleri, bu birlikteliği bozmak için fırsat kolluyordu. Bir gece, Veldan ve Cuma kasabada dolaşırken, karanlık bir figür gölgelerden çıkıp onları izlemeye başladı. Bu figür, Şeytan Irkı’nın insanlığın en korkulu bileşenlerinden ileri gelenlerinden biriydi ve Veldan’ı geri getirmek kendi emelleri için kullanmak için görevlendirilmişti.
Veldan, tehlikeyi hissettiğinde, Cuma’ yı güvenli bir yere götürdü. “Burada güvende olmalıyız,” dedi. “Bazıları, bizim birlikteliğimizi kabullenmiyor.”
Bu tehlikeli oyun, Veldan ve insan oğlunun aşkını sınayacak ve onların cesaretini test edecekti. Çölün sert rüzgarları altında, iki dünya arasındaki bu kırılgan dengeyi korumak için savaşmak zorunda kalacaklardı.
Veldan ve insan oğlu, kasabanın güvenli köşelerine sığındığında, karanlık gölgeler onları izliyordu. Gecenin sessizliğinde, kalplerinin birbirine attığı ritmi dinlediler. Veldan, bir an duraksadı ve derin bir nefes aldı.
"Bu aşk," dedi Veldan, "iki dünya arasındaki uçurumu kapatacak kadar güçlü olmalı."
Biranda Murad ile yaşadığı aşkı unutmuş gibiydi.
İnsan oğlu, Veldan’ın gözlerine baktı ve onun kararlılığını hissetti. "Beraberken her şeyi aşabiliriz," dedi.
Ancak gölgelerin ardında bekleyen tehlike büyüyordu. Şeytan Irkı’nın ileri gelenlerinden ZALİM AZAR , bu aşkın son bulmasını istiyordu. Bir gece, Veldan ve insan oğlunun izini sürerek, onların saklandığı yeri buldu. Zalim Azar, hain bir plan kurarak ikisini de yakalamak için bir tuzak hazırladı.
Bir sabah, Veldan ve insan oğlu, kasabanın meydanında dolaşırken, Zalim Azar’ın adamları tarafından çevrelendiler. Kaçacak hiçbir yer yoktu. Veldan, insan oğlunu korumak için önüne geçti. "Ne olursa olsun, seni koruyacağım," dedi.
Zalim Azar, karanlık bir gülümsemeyle onlara yaklaştı. "Bu yasak aşk, iki dünya arasında bir felakete yol açacak," dedi. "Ama bunu sona erdirmek benim elimde."
Veldan, cesurca karşılık verdi. "Aşkımız, senin karanlığını yok edecek kadar güçlü," dedi. İnsan oğlu da ona destek oldu, "Beraberken her türlü zorluğu aşarız."
Tam o anda, Ulu Yezid’in buyruğunu hatırlayan diğer Şeytan Irkı üyeleri, Zalim Azar’ın planını durdurmak için harekete geçti. Büyük bir çatışma başladı. Veldan ve insan oğlu, birbirlerine sarılarak güven içinde kaldılar. Bu çatışma, iki dünya arasındaki dengeyi yeniden şekillendirecekti.
Sonunda, Zalim Azar ve adamları mağlup edildi. Ulu Yezid, Veldan ve insan oğlunu yeniden huzuruna çağırdı. "Sen sevdiğin insanı kendin seçtin Murad olmadı o olmalıydı nedeni ise o çok güçlü ve bilge bir insandı ama tercihin bu insan için olmuş onunla devam etmelisin" "Bu aşk, iki dünya arasındaki barışın temeli olacak," dedi. "Siz, bu yeni düzenin öncülerisiniz."
Veldan ve insan oğlu, Sahra Çölü’nün kalbinde, aşkın gücünü kutladılar. Bu aşk, sadece iki kalbi değil, aynı zamanda iki dünyayı da birleştiriyordu. Gelecekte, çölün rüzgarları aşklarının efsanesini fısıldayarak, nesilden nesile aktaracaktı.
Veldan ve insan oğlu, Ulu Yezid’in huzurunda aldıkları övgünün ardından, çölün derinliklerindeki evlerine döndüler. Bu aşkın onları nerelere götürebileceğini düşünerek geleceklerini planlamaya başladılar. Ancak gölgelerin derinliklerinde, hala onları kıskanan ve onların aşkına karşı çıkanlar vardı.
Bir gece, çölün serin rüzgarları eşliğinde, Veldan ve insan oğlu, kum tepelerinin üzerine kurdukları kamp ateşinin başında oturuyorlardı. Geceyi izlerken, Veldan başını insan oğlunun omzuna yasladı. "Bu aşkın bizi nerelere götüreceğini bilmiyorum," dedi. "Ama biliyorum ki, birlikte olduğumuz sürece her şeyi aşabiliriz."
İnsan oğlu, onun elini tuttu. "Bizim için hiçbir engel yok," dedi. "Aşkımız, her türlü zorluğun üstesinden gelecek kadar güçlü."
Ancak gölgelerin arasında, hain Zalim Azar’ın planları bitmemişti. Mağlup edilmesine rağmen intikam arzusunu asla kaybetmemişti. Yeniden güç toplamak için sabırlı bir şekilde bekledi. Bu kez, sadece Veldan ve insan oğlunu değil, tüm Sahra Çölü’nü tehdit edecek bir plan hazırlıyordu.
Bir sabah, çölün derinliklerinden gelen uğursuz bir rüzgar, Veldan ve insan oğlunun kampına ulaştı. Veldan, tehlikeyi hissettiğinde hemen harekete geçti. "Tehlike yaklaşıyor," dedi. "Zalim Azar’ın bu işin peşini bırakmayacağını biliyordum."
İnsan oğlu, Veldan’ın cesaretine ve kararlılığına hayran kaldı. "Bu kez birlikte savaşacağız," dedi. "Onun karanlık planlarını durduracağız."
Veldan ve insan oğlu, çölün derinliklerindeki mağaralara ve antik tapınaklara doğru bir yolculuğa çıktılar. Zalim Azar’ın planlarını durdurmak için gereken güç, bu eski yapılar arasında gizliydi. Ancak bu yolculuk, onların aşklarını bir kez daha sınayacaktı.
Sonunda, Zalim Azar’ı bir kez daha mağlup ettiklerinde, çölün üzerindeki karanlık bulutlar dağıldı. Veldan ve insan oğlu, zaferlerini kutlamak için çölün ortasında, yıldızlarla dolu gökyüzünün altında birbirlerine sarıldılar.
Çölün sert rüzgarları ve zorlu koşulları arasında, Veldan ve insan oğlu, birbirlerine daha da kenetlendiler. Bu macera, onların aşkını daha da güçlendirdi. Çölün derinliklerindeki antik tapınakta, Zalim Azar’ın planlarını durduracak gücü buldular.
Zalim Azar’ın yenilgisinden sonra, çöl halkı Veldan ve insan oğluna büyük bir şükran borcu hissetti. Onların aşkı, çölün ortasında bir umut ışığı olmuştu. Ancak, Veldan’ın içindeki fırtınalar henüz dinmemişti. Şeytan Irkı’nın ileri gelenlerinden bazıları, bu birleşmeyi hala kabul etmiyordu.
Bir gün, Veldan ve insan oğlu, çölün derinliklerinde eski bir tapınağı ziyaret etmeye karar verdiler. Bu tapınakta, aşklarının gerçek gücünü keşfedeceklerine inanıyorlardı. Tapınağın içinde, eski efsaneleri ve gizemleri aydınlatan yazıtlar buldular. Veldan, bu yazıtları okurken, aşklarının sadece iki kalbi değil, aynı zamanda iki dünyayı birleştirdiğini fark etti.
Ancak, tapınaktan dönerken, onları yeni bir tehlike bekliyordu. Çölün gölgelerinde saklanan karanlık bir varlık, onların peşindeydi. Bu varlık, Şeytan Irkı’nın en eski ve en güçlü düşmanı olan KARA YELdi. Kara Yel, Veldan ve insan oğlunun aşkını yok etmek ve çölü ele geçirmek istiyordu.
Veldan ve insan oğlu, Kara Yel’in gücüne karşı koymak için birlikte savaşmaya karar verdiler. Çölün ortasında, ateş ve kum fırtınaları arasında, Kara Yel ile amansız bir mücadeleye giriştiler. Bu mücadele, onların aşkının ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha gösterecekti.
Kara Yel ile olan savaş, Veldan ve insan oğlunun cesaretini sınadı. Ancak, aşklarının gücü sayesinde, Kara Yel’i yenmeyi başardılar. Bu zafer, çöl halkının gözünde onları daha da yüceltti. Artık, Veldan ve insan oğlu, çölün gerçek efendileri olarak kabul ediliyordu.
Ancak, bu zaferin ardından yeni sorumluluklar da geliyordu. Veldan ve insan oğlu, çöl halkını korumak ve iki dünya arasındaki barışı sağlamak için çalışmaya başladılar. Bu süreçte, birbirlerine olan aşkları daha da derinleşti ve güçlendi.
Çölün ortasında kurulan yeni düzen, Veldan ve insan oğlunun liderliğinde gelişmeye başladı. Ancak, bu barış ve huzur döneminde bile, yeni tehlikeler ve zorluklar ortaya çıkıyordu. Veldan, çölün derinliklerinde saklanan eski bir efsaneyi araştırmak için yola çıktığında, onun yanında insan oğlu da vardı.
Bu efsane, çölün gerçek gücünü ve sırrını açıklayan bir anahtardı. Veldan ve insan oğlu, bu sırrı çözmek için birlikte çalıştılar. Bu süreçte, aşklarının gücü, onları daha da yakınlaştırdı ve birleştirdi.
Efsanenin sırrını çözdüklerinde, çölün gerçek gücünü keşfettiler. Bu güç, çölü koruyan ve onu yönlendiren mistik bir enerji kaynağıydı. Veldan ve insan oğlu, bu gücü kullanarak çölü korumaya ve halkını korumaya yemin ettiler. Ancak, bu güç aynı zamanda büyük bir sorumluluk getiriyordu.
Çölün efendileri olarak, Veldan ve insan oğlu, bu gücü dengeli bir şekilde kullanmak zorundaydılar. Aşklarının gücü, onlara bu yolda rehberlik etti. Birlikte, çölü korumak ve iki dünya arasındaki barışı sağlamak için çalıştılar.
Sonunda, Veldan ve insan oğlu, çölün gerçek efendileri olarak kabul edildi. Aşklarının gücü sayesinde, çöl halkını korudular ve iki dünya arasındaki barışı sağladılar. Bu hikaye, çölün rüzgarları arasında nesilden nesile anlatılacak bir efsane haline geldi.
Veldan ve insan oğlu, çölün kalbinde, yıldızların altında birbirlerine sarılarak sonsuza dek mutlu bir şekilde yaşamaya devam ettiler. Onların aşkı, çölün derinliklerinde bir ışık olarak parladı ve iki dünyanın umut kaynağı oldu.
Sahra’nın derinliklerinde, aşkın ışığı parlamaya devam ederken, Veldan ve insan oğlu yeni bir tehditin gölgesinde kaldılar. Kara Yel’in mağlubiyetinden sonra, çölün kadim ruhları uyanmaya başlamıştı. Bu ruhlar, çölün gerçek koruyucularıydı, ancak insanların ve şeytanların birleşmesine karşı çıktılar.
Bir gece, Veldan ve insan oğlu, bu kadim ruhlardan biri olan DÜSTUR’un onlarla konuşmaya geldiğini hissetti. Düstur, "Bu birleşme, çölün dengesini bozabilir," diye uyardı. Ancak Veldan, aşklarının çölün gerçek gücü olduğuna inanıyordu.
Düstur’un uyarısı, Veldan ve insan oğlunun kalbinde bir korku yarattı. Ancak onlar, aşklarının gücüne inanmaya devam ettiler. Bu inanç, onları çölün derinliklerindeki eski bir tapınağa götürdü. Tapınağın içinde, kadim ruhlarla yüzleşmek için gerekli olan bilgiyi buldular.
Tapınağın duvarlarındaki yazıtlar, aşkın gerçek gücünü ve çölün sırrını açığa çıkarıyordu. Bu bilgi, Veldan ve insan oğluna yeni bir umut verdi. Aşklarının çölü kurtarabileceğine inandılar.
Veldan ve insan oğlu, kadim ruhlara karşı olan savaşlarında daha da güçlendiler. Bu savaş, sadece onların aşkını değil, aynı zamanda çölün geleceğini de şekillendiriyordu. Her zaferde, kadim ruhlar onlara daha fazla saygı gösterdi ve aşklarının gücünü kabul etmeye başladılar.
Ancak bu süreçte, yeni düşmanlar ortaya çıktı. Çölün gölgelerinde saklanan karanlık varlıklar, aşklarının gücünü yok etmek için planlar yapmaya başladılar. Veldan ve insan oğlu, bu yeni tehditlere karşı da mücadele etmek zorunda kaldılar.
Yeni düşmanlar, Veldan ve insan oğlunun sevgisini test etti. Çölün ortasında, zorlu fırtınalar ve tehlikeli yaratıklarla karşılaştılar. Ancak onların cesareti ve kararlılığı, her engeli aşmalarına yardımcı oldu. Birlikte, çölün gerçek gücünü keşfettiler.
Bu güç, onların aşkını daha da derinleştirdi ve güçlendirdi. Çölün ortasında, birbirlerine olan sadakatleri ve sevgileri, onları her türlü tehlikeye karşı korudu.
Veldan ve insan oğlu, kadim ruhlarla olan savaşlarında galip geldiler. Bu zafer, çölün geleceğini güvence altına aldı. Ancak bu zaferin ardından, yeni bir tehlike ortaya çıktı. Çölün derinliklerinde saklanan karanlık bir güç, onların mutluluğunu tehdit ediyordu.
Bu karanlık güç, eski bir lanetti. Veldan ve insan oğlu, bu laneti yok etmek için yeni bir maceraya atıldılar. Bu macera, onların aşkını bir kez daha sınayacaktı.
Laneti yok etmek için, Veldan ve insan oğlu, çölün en derin ve en tehlikeli bölgelerine yolculuk ettiler. Bu bölgelerde, eski efsaneler ve gizemler saklıydı. Her adımda, aşklarının gücünü bir kez daha keşfettiler.
Bu süreçte, eski dostlar ve yeni müttefikler kazandılar. Birlikte, laneti yok etmek için gerekli olan gücü topladılar. Bu güç, onların aşkının bir sembolü oldu.
Laneti yok etmek için gereken güç, çölün derinliklerinde saklıydı. Veldan ve insan oğlu, bu gücü bulduklarında, laneti yok etmek için birlikte savaştılar. Bu savaş, onların aşkının en büyük sınavı oldu.
Ancak aşklarının gücü, laneti yok etmek için yeterliydi. Çölün derinliklerinden çıkan karanlık güç, Veldan ve insan oğlunun sevgisi karşısında yenildi.
Laneti yok ettiklerinde, çölün üzerindeki karanlık bulutlar dağıldı. Veldan ve insan oğlu, zaferlerini kutlamak için çölün ortasında, yıldızlarla dolu gökyüzünün altında birbirlerine sarıldılar. Bu zafer, onların aşkının gerçek gücünü bir kez daha kanıtladı.
Çöl halkı, bu zaferin ardından Veldan ve insan oğluna büyük bir saygı gösterdi. Onların aşkı, çölün geleceğini güvence altına aldı ve iki dünya arasındaki barışı sağladı.
Veldan ve insan oğlu, çölün yeni liderleri olarak kabul edildi. Onların aşkı, çölün halkına umut ve cesaret verdi. Birlikte, çölün geleceğini şekillendirdiler ve yeni nesillere rehber oldular.
Bu süreçte, çölün gerçek gücünü ve sırrını keşfettiler. Bu güç, onların aşkının bir sembolü oldu ve çölün kalbinde parlamaya devam etti.
Sonunda, Veldan ve insan oğlu, çölün gerçek efendileri olma yolunda tamda işte bu demelerine ramak kala hiç beklemedikleri bir şey oldu.
Seranın gerçek kimliği ve şeytan ırkının güvenilmez bir ırk olduğunu ifşa edildi Kara Yel çok hızlı hareket ederek Veldan ve Murad arasında geçen serüveni aşkı hatta inanılmaz olayları çöl halkına bir bir anlatmış bu olmaz ise Murat Efe ile Arap Yarım adasında yaşayan Medine Sultanı buraya getirme sözü vermişti.
İşte olanlar böyle bir zaman oldu ve Kara Yel
"Siz bittiniz sizin hükümrarlığınız sona erdi"
Bak burada Kim var?
ÇÖL KIZI
3.BÖLÜM
Kara Yel, çöl halkını Sara ve sevdiği erkeğe karşı kışkırtmıştı. Sera’ın şeytan ırkından olduğunu ve insanoğlu ile olan aşkının iki dünya arasındaki dengeyi tehdit ettiğini açıkladı. Çöl halkı, duydukları karşısında dehşete düştü.
Ancak, Kara Yel’in planları sadece bunlarla sınırlı değildi. Sara’yı Medine Sultanına teslim etmekle tehdit etti. Bu tehdit, çöl halkının korkularını daha da arttırdı. Kara Yel, "Siz bittiniz, sizin hükümranlığınız sona erdi," diye bağırdı. "Bakın burada kim var?" dediğinde, çölün ortasında beliren Medine Sultanı’nı gösterdi.
Sultan, güçlü ve kararlı bir şekilde ileri çıktı. "Barışı korumak için buradayım," dedi. Ancak gözlerinde bir parça merak vardı. Sara ve İnsanoğlunun aşkının çölün geleceği için ne anlama geldiğini merak ediyordu.
Veldan ve Nadir, aşklarının bu kadar büyük bir kriz yaratabileceğini hayal bile edemezlerdi. Ancak, çöl halkının ve Medine Sultanı’nın önünde durarak, aşklarının gücünü savunmaya karar verdiler. Veldan, "Bizim aşkımız, çölün geleceğini şekillendirecek," dedi. "İki dünya arasındaki dengeyi koruyacağız."
Nadir de ona katıldı. "Birlikte, her türlü zorluğu aşabiliriz," dedi. Ancak Kara Yel’in gölgesi hala üzerlerindeydi. Çöl halkı, bu yeni gerçeklikle nasıl başa çıkacaklarını bilemiyordu.
Medine Sultanı, Sara ve Nadir’ın cesaretine hayran kaldı. Ancak Kara Yel’in tehditleri hala geçerliydi. Sultan, çöl halkının güvenini kazanmak için bir plan yapmaya karar verdi. Sera ve Nadir ’ın aşkını test etmeye kararlıydı.
Sultan, "Eğer aşkınız gerçekten bu kadar güçlü ise, Kara Yel’in yarattığı karanlığı yok edebilirsiniz," dedi. "Çöl halkı, sizin cesaretinize ve kararlılığınıza güvenebilir." Bu meydan okuma, Sera ve Nadir’ın aşkını bir kez daha sınayacaktı.
Sara ve Nadir, Medine Sultanı’nın meydan okumasını kabul ettiler. Çölün ortasında, Kara Yel’in karanlık güçlerine karşı savaşmaya başladılar. Bu savaş, sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal bir mücadeleydi. Aşklarının gücü, her darbede onları daha da güçlendirdi.
Çöl halkı, Veldan ve ın bu kararlılığını ve cesaretini izledikçe, onların gerçekten çölün gerçek efendileri olduğunu kabul etmeye başladı. Kara Yel’in gücü zayıflamaya başlamıştı.
Kara Yel, Veldan ve nsanoğlunun aşkının gücü karşısında zayıfladığını fark etti. Ancak hala son bir hamlesi vardı. Çölün derinliklerindeki en karanlık gücü çağırarak, onları yok etmeyi planladı. Veldan ve sevdiği insanoğlu bu son savaşa hazırdı. Aşklarının gücü, her türlü karanlığı yenmek için yeterliydi.
Bu savaş, çölün geleceğini şekillendirecek son büyük mücadeleydi. Veldan ve her darbede aşklarının gücünü daha da hissettiler. Kara Yel’in karanlık gücü, aşklarının ışığı karşısında yok oldu.
Sonunda, Veldan ve Cuma Kara Yel’in karanlık güçlerini yenmeyi başardılar. Çöl halkı, onların zaferini kutlamak için toplandı. Medine Sultanı, ismini sara olarak bildiği kızı Veldan olduğunu bilmediği için segilisi Nadiri çölün gerçek efendileri olarak kabul etti.
Bu zafer, çölün geleceğini güvence altına aldı. Veldan ve Cuma aşkı, çölün kalbinde parlayan bir ışık oldu. İki dünya arasındaki barış ve denge sağlanmıştı.
Veldan ve Cuma, çölün yeni liderleri olarak çöl halkını bir araya getirdiler. Aşklarının gücü, çöl halkına yeni bir umut ve cesaret verdi. Birlikte, çölün geleceğini şekillendirdiler.
Çölün derinliklerindeki kadim ruhlar, bu birleşmeyi kabul ederek, Veldan ve Cuma ın gerçek gücünü tanıdılar. Onların liderliği, çölün kadim sırlarını ve efsanelerini koruyacak bir güç oldu.
Veldan ve Cuma çölün geleceğini güvence altına almak için yeni maceralara atıldılar. Bu süreçte, çöl halkını korumak ve iki dünya arasındaki barışı sağlamak için çalıştılar. Aşklarının gücü, onları her türlü tehlikeye karşı korudu.
Bu süreçte, yeni dostlar ve müttefikler kazandılar. Birlikte, çölün gerçek gücünü ve sırrını keşfettiler. Bu güç, onların birlikteliğini perçinlemeye yetmişti
Veldan ve Cuma çölün ortasında kurdukları yeni düzeni geliştirirken, aşklarının gücü onları her geçen gün daha da yaklaştırdı. Birlikte, çöl halkına liderlik ettiler ve onların güvenini kazandılar.
Bu liderlik, çölün geleceğini güvence altına aldı. Veldan ve Genç delikanlı Cuma çölün gerçek efendileri olarak kabul edildi. Aşklarının gücü, çöl halkına yeni bir umut kaynağı oldu
Sonunda, Veldan ve Cuma, çölün gerçek efendileri olarak kabul edildi. Aşklarının gücü sayesinde, çöl halkını korudular ve iki dünya arasındaki barışı sağladılar. Bu çölün rüzgarları arasında nesilden nesile anlatılacak bir efsane haline geldi.
Veldan ve Cuma çölün kalbinde, yıldızların altında birbirlerine sarılarak sonsuza dek mutlu bir şekilde yaşamaya devam ettiler. Onların aşkı, çölün derinliklerinde bir ışık olarak parladı ve iki dünyanın umut kaynağı oldu.
Veldan ve Cuma Kara Yel’in tehdidini atlattıktan sonra, bir süre huzurlu bir hayat yaşadılar. Ancak, çölün derinliklerinde gizlenen daha büyük bir sır vardı. Bir gün, çölün ortasında eski bir tapınağa rastladılar. Bu tapınak, kadim bir uygarlığın kalıntılarını barındırıyordu.
Bu uygarlığın lideri, efsanevi bir büyücü olan ZALFAR idi. Zalfar, çölün gerçek gücünü kontrol eden bir artefakt saklamıştı. Bu artefakt, çölün kaderini belirleyecek güce sahipti. Ancak, Zalfar’ın ruhu hala tapınağın derinliklerinde dolaşıyordu.
Veldan ve genç erkeği Zalfar’ın ruhuyla yüzleşmek zorunda kaldılar. Zalfar, onların aşkını test etmek için çeşitli zorluklar ve tuzaklar kurdu. Bu tuzaklar, sadece fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel ve duygusal engellerdi. Ancak, Veldan ve Cuma aşkı, her türlü zorluğu aşacak kadar güçlüydü.
Tapınağın derinliklerinde, Zalfar’ın ruhunu huzura kavuşturdular ve artefakta ulaştılar. Artefakt, çölün gerçek gücünü ve sırrını barındırıyordu. Bu güç, çölün geleceğini korumak için kullanılabilecekti.
Artefaktın gücünü keşfettiklerinde, Veldan ve erkeği çölü korumak için yeni bir sorumluluk üstlendiler. Ancak, bu güç aynı zamanda büyük bir tehlikeyi de beraberinde getiriyordu. Çölün derinliklerindeki karanlık bir varlık, bu gücü ele geçirmek için harekete geçti.
Bu varlık, çölün en büyük düşmanı olan TENEBRİS idi. Tenebris, çölü karanlığa sürüklemek ve artefaktın gücünü kendi amaçları için kullanmak istiyordu. Veldan ve insanoğlu Tenebris’in planlarını durdurmak için yeni bir maceraya atıldılar.
Tenebris ile olan savaş, Veldan ve İnsanoğlunun cesaretini ve kararlılığını bir kez daha test etti. Çölün ortasında, fırtınalar ve karanlık güçlerle dolu bir savaş başladı. Bu savaş, sadece onların aşkını değil, aynı zamanda çölün kaderini de belirleyecekti.
Ancak, her türlü karanlığı yenmek için yeterliydi. Tenebris’in karanlık güçleri karşısında zafer kazandılar ve artefaktın gücünü korumayı başardılar.
Zaferin ardından, artefaktın gücünü çöl halkının yararına kullanmaya karar verdiler. Bu güç, çölün kaynaklarını koruyacak ve halkın refahını artıracaktı. Ancak, bu yeni güç, onların liderliğini bir kez daha test edecekti.
Çölün ortasında, yeni ittifaklar ve dostluklar kurdular. Birlikte, çölün geleceğini güvence altına aldılar ve iki dünya arasındaki barışı sağladılar. Aşklarının gücü, her türlü zorluğu aşmak için yeterliydi.
Ancak, çölün kadim düşmanları, hala harekete geçmek için fırsat kolluyordu. Bu düşmanlar, iki gencin aşkını yok etmek ve çölün gücünü ele geçirmek istiyorlardı. Bir gece, çölün derinliklerinden gelen bir tehdit, onların huzurunu bozdu.
Bu tehdit, eski bir lanetti. Lanet, çölün derinliklerindeki bir mağarada saklıydı. Bu laneti yok etmek için yeni bir maceraya atıldılar. Bu macera, onların aşkını bir kez daha sınayacaktı.
Lanetin kaynağını bulmak için, çölün en derin ve en tehlikeli bölgelerine yolculuk ettiler. Bu bölgelerde, eski efsaneler ve gizemler saklıydı. Her adımda, aşklarının gücünü bir kez daha keşfettiler.
Bu süreçte, eski dostlar ve yeni müttefikler kazandılar. Birlikte, laneti yok etmek için gerekli olan gücü topladılar. Bu güç, onların yaşam sembolü oldu.
Lanetin kaynağına ulaştıklarında, Veldan ve Cuma bu laneti yok etmek için birlikte savaştılar. Bu savaş, onların aşkının en büyük sınavı oldu. Ancak aşklarının gücü, laneti yok etmek için yeterliydi.
Lanetin yok edilmesiyle, çölün üzerindeki karanlık bulutlar dağıldı. Veldan ve zaferlerini kutlamak için çölün ortasında, yıldızlarla dolu gökyüzünün altında birbirlerine sarıldılar. Bu zafer, onların aşkının gerçek gücünü bir kez daha kanıtladı.
Çölün yeni liderleri olarak kabul edildi. Aşklarının gücü, çöl halkına yeni bir umut ve cesaret verdi. Birlikte, çölün geleceği bu iki sağlam liderlere emanet eden Prenses Medineyide memnun etmişti.Gönül rahatlığı ile çölden ayrılıp sarayına dönmüştü.
Çölün derinliklerindeki kadim ruhlar, bu birleşmeyi kabul ederek, gerçek gücünü tanıdılar. Onların liderliği, çölün kadim sırlarını ve efsanelerini koruyacak bir güç oldu.
Sonunda, çölün gerçek efendileri olarak kabul edildi. Aşklarının gücü sayesinde, çöl halkını korudular ve iki dünya arasındaki barışı sağladılar. Bu aşk ve başarı çölün rüzgarları arasında nesilden nesile anlatılacak bir efsane haline geldi.
Çölün kalbinde, yıldızların altında birbirlerine sarılarak sonsuza dek mutlu bir şekilde yaşamaya devam ettiler. Onların aşkı, çölün derinliklerinde bir ışık olarak parladı ve iki dünyanın umut kaynağı olsada insan ile şeytanın aşkı biranda hiç beklemedikleri bir olay karşısında altüst oluverdi...
ÇÖL KIZI
4.BÖLÜM
Bir anda, çölün derinliklerinden yükselen fırtına, yıldızları bile gölgede bıraktı. Rüzgar, geçmişin gölgelerini ve sırrını taşır gibi hiddetle esti. Tam o sırada, sevgililer birbirine sıkıca sarılırken, yerin derinliklerinden bir çığlık yankılandı. Bu çığlık, çölün kalbinde gömülü olan bir sırrı açığa çıkaracak gibiydi.
şeytanın kızı bakarak, "Bu ses... Bu yerin ruhu bizimle konuşuyor," dedi. Veldanın gözleri korkuyla parıldarken, "Çölün sırrı nihayet gün yüzüne çıkıyor. Bu kaderin bir parçası," diye fısıldadı.
Işığın ve karanlığın savaşı başlayacak, aşklarının gerçek sınavı bu fırtınada ortaya çıkacak... Onların sevgisi, her şeyden güçlü olduğunu kanıtlayabilecek mi, yoksa çölün sonsuz karanlığına yenik mi düşecek?
Rüzgarın taşıdığı eski şarkılar, çölde yankılanırken, Cuma ve Veldan’nın kalplerini ritmiyle birlikte hızlandırıyordu. Çölün ortasında, sanki zamanın kendisi bile duraklamış gibiydi. Gökyüzünde parlayan yıldızlar, bu aşka tanıklık ediyordu.
Cuma, sevdiği kadı’nın elini sıkıca tutarak, "Bizim kaderimiz burada, bu çölün ortasında yazıldı," dedi. Veldan’nın gözleri, çölün altın kumlarına bakarak dalgın bir şekilde parladı. "Burada, her şeyin başladığı yerde... Her şeyin sonu da burada olacak mı?" diye fısıldadı.
Bir anlık sessizlikten sonra, çölün derinliklerinden gelen gizemli bir figür belirdi. Eski çağlardan kalma bir bilge, onların karşısına çıkmıştı. "Siz, aşkın gerçek anlamını keşfetmek için buradasınız," dedi bilge. "Ama her aşk, en karanlık sırlarını öğrenmeden tamamlanamaz."
Cuma, bilgenin gözlerinde bir şeytanın kızına aşık olmanın getirdiği laneti gördü. Ama bu lanetin de, aşklarının gücüyle kırılabileceğini biliyordu. Veldan, "Bizim aşkımız, bu çölün ötesine geçebilecek kadar güçlü," dedi, gözlerinde kararlılıkla.
Bilge, onlara eski bir ritüelin sırlarını açıkladı. Çölün kalbinde, yıldızların altında yapılan bu ritüel, aşklarının ebedi olmasını sağlayacaktı. Ama aynı zamanda, onları çölün en derin korkularıyla da yüzleşmeye zorlayacaktı.
Cuma ve Veldan, tutkularını birleştirip ritüeli gerçekleştirdiklerinde, çölün kumları, ateşli bir dansa başladı. Bu dans, onların aşkının gücüyle besleniyor ve her adımda daha da güçleniyordu. Fırtınalar dindi, karanlık gölgeler dağıldı ve çöl, onların aşkının ışıltısıyla parladı.
Ancak, tam her şey yoluna girmişken, bilge uyarısını yaptı: "Unutmayın, her büyük aşkın bir bedeli vardır. Siz, bu bedeli ödemeye hazır mısınız?"
ÇÖL KIZI
5.BÖLÜM
Veldan ve Cuma şaşkındı, nasıl bir bedel bizi bekliyor diye göz göze geldilerç
Veldan o an ne olduysa birden değişiverdi
sanki güzel görünüşüne bir şeeyler olmuş gibi yüzünü Cumadan çevirip gökyüzüne yıldızların sık olduğu kümelere doğru dikkatli bir şekilde bakmaya başladı.
Cuma dedi, sana bir itirafta bulunmak zorundayım ama sakın beni yanlış anlama.
Cuma dudak bükerek,
-Ne oldu Sara hiçbir şey anlamadım.
-Sen çok dürüst ve çok mert bir gençsin.
-Neden söyledin bunu bak beni üzüyorsun sonra sende çok güzelsin sahra çölünün nadide çiçeklerinden daha güzel.
-Sen benim güzelliğime bakma o güzellik gelip eçisi bir hevesin meyvesini toplamak için bana verilmiş bir başka yüz.
-Ne demek Sara sen benim sevgilim hatta en kısa zamanda karrım olacaksın, seni canımdan çok sevdim onca macera ve savaşa birlikte katıldık, cesaretini güzelliğinle olgunlaştırdın bu halini ben çok seviyorum.
-Bende seni sevdim Cuma ama bu sevgi senin aşkından soyutlandırılmış sebep değil, sen benim karşıma çıkan ve bana çok ama çok faydası dokunan rehberimsin bu rehberlik sayesinde Sahra Çölünün derinliklerinde aradığımın fazlasını buldum ama ;
-O nedemek Sara ben seni sevdim bu yetmezmi?
-Yeter hatta fazla bile ama ben seninle birlikte olamam sende bunu bilmelisin.
-Neden?
Nedenini şimdi söylemek istemiyorum sadece bu kadar bunu bilmeni istedim.
-Sara neler sölüyorsun ben sana yardım etmek için köyümden anne baba ve kardeşlerimden uza kaldım günler hatta aylarca seninle bir gün evlenmenin hayali ile her gece sayıkladım.
-Bunu dün gece bana yakın olmandan anladığım için bu açıklamayı uygun gördüm bana sakın yaklaşma sadece aşkı kendi ırkınla yaşamalısın benimle değil.
-Hayır ben seni sevdim eğer kendi ırkımdan birisini sevmek zorunda beni bırakacaksan bende senin ırkına geçerim bunu sanırım senin konseydeki ulu büyüğünüz Yezid den isteme hakkım vardır.
-Keşke olsa ama buna karar ben vereceğim benimde kızkardeşlerim annem ve deve çobanlığı yapan çok uzak yerde ailem var.
-Onlara gideriz el öper hediyeler sunarız seni onlardn isterim bunada hayır deme sakın.
-Düşünmem lazım Cuma bu senin bildiğin bir birleşme ve cisel duyguların olgunlaşmasına sebep değildir,aslında ben başka birini sevdim...
-Yaaa!
-Evet bunu sen bana aşık olunca söylemek istedim ama o kadar çok olaylar yaşadıkki bir türlü fırsat vermedin.
Sara kim bu?
-Oda senin gibi bir insanoğlu.
-Yani bir şeytanla bir insanbirbirlerini sevebiliyorlarmış,şimdi beni üzme kim bu insan onu bulup seni ondan koparacağım.
-Sen onu tanıyamaz hatta hiç göremezsin o bu Sahra çölünün insan olarak en güçlü erkeği.
Cumanın elleri yanıbaşına düşüvermişti "demek bunca zamandır yanan yüreğini soğutmak zorunda kalacağım" diye düşündü.
Kızma bana bu acıyı sana asla yaşatmak istemezdim bu olanlar aslında bizim elimizde değil hep birileri tarafından bu olanlar bize emredilerek yapılıyor.
-Bana kimse emredemez zorla hiç bir şeyi yaptıramazlar yani ben özgürüm ve kendi işimi kendim yapmaya alışığım.
-Sen öylesin Cuma ama ben öyle değilim, işin en zor yanıda bu bense o eskiden tanıdığım erkeği bulup onun ırkını ele geçirip Ulu Yezidin emirlerini yerine getireceğim.
Bu çöldemi aradığın insan?
-Bilmiyorum ama bir gün senin de yardımınla bulacağım.
-Bu insanın adını bağışlarmısın Sara?
-Bir gün karşılaşırsan bana hak vereceksin o zaman adını öğrenebilirsin, başka bir şey sorma,hadi geç oldu şu karşı mağarada gecemizi geçirelim hava birazdan ayaza çekecek...
ÇÖL KIZI
6.BÖLÜM
Küçük bir mağaraydı, her tarafı kum yığını içinde kaldığı için bu kadar küçük görünüyordu. Cuma gerekli hazırlığı yaptıktan sonra etraftan bulduğu çöl atıkları ile küçük bir ateş yakmıştı.
Hava gittikçe çöl ayazına çekerken sara yorgunluktan bitkin gibi görünüyordu, yavaş yavaş giysilerini çıkarıp köşeye kıvrılıverdi.
Cuma ateş sönmesin diye uyumak istemiyordu. Yıldızlar çöle inip kumları altın rengine boyarken sara mışıl mışıl tatlı bir uykuya dalmıştı.Cuma ateşe son odun parçalarınıda attıktan sonra yavaşca Saranın yanına uzanıp Sarayı uyandırmadan saçlarını okşamaya başlamıştı.
"Bu nasıl bir güzellikti böyle çöl içinde yaşaması çok garip diye düşündü, oysa Sara koskoca çölde hüküm süren prenseslerden çok daha güzeldi.Kimbilir Arap prensleri bu kızı görseler birbirleri arasında savaş çıkardı.
Sara uyduğu halde Cumanın beynini okuma melekesine sahipti bunun giderek çok ateşli bir aşk nöbetine dönmemesi için yattığı yerden doğruluverdi.
-Cuma bak şuradan bir ses geliyor bakarmısın.
Cuma ateşin çok ötesinde bir şeyin olduğunu görüp;
-Sen korkma ben bakarım.
-Dikkat et belki bizi Kara Yel takip etmiş olabilir.
Bu Kara Yel tarafından düzenlenmiş bir tehlike olmadığını Sara biliyordu. Çöl engereği ateşe yaklaşamamış ancak yuvasıbu mağara olduğu için girmek için yol arıyordu.
-Sara bu bir engerek yılanı!
-Sakın öldürme Cuma buranın asıl sahibi belkide o hayvandır.
Sara biliyorduki kızkardeşi Lucifer Yazid tarafından Murada yaklaştığı için Sahra Çölüne gönderilip Engerek yılanı olarak cezalandırılmıştı.
Belkide bu engerek yılanı kızkardeşim olabilir diye düşündü.
Hemen kalkıp ateşin yanına gitti,Cuma elindeki sopa ile yılanı içeri girmemesi için karşısında duruyordu.
-Elindeki sopayı bırak, Cuma.
-Sara sana bir şey olmasın bu yılanlar çok zehirlidir insanı
değil bir deveyi bile öldürür.
-Sen dediğimi yap, ben hallederim.
Sara sezgileriyle kobra ile göz göze gelip konuşmaya başlamıştı,
-Seni biliyorum, neden geldin buraya bir rastlantımı yoksa yine yılanlığınmı tuttu.
-Demek beni tanıdın evet ben ablan Luciferim .
-Ne yapmaya çalışıyorsun onca yaptıklarından sonra hala kin’in geçmedimi?
-Senin ne işin var burada, burası benim sığınağım
-Bilsem bu mağaraya değil çöle bile adım atmazdım.
-Korktun değilmi, sen beni bu hale getiren şeytansın unuttunmu yaptıklarını.
-Ulu Yezid verdi sana cezayı ben değil.
-Şimdi fırsat benim elimde,senin sözün Ulu Yezide geçer bak beni eski halime getirebilir yoksa önce şu insanoğlunu sonra seni şeytanların cehennemine gönderirim.
Şaşkınlığı geçen Cuma hemen eline aldığı ateşli sopayı yılana doğru uzatıp korkmasını sağlamaya çalışıyordu.
-Ne dediğimi anlamadınmı Veldan derhal dediğimi yap Ulu Yezide yalvar beni affetsin.
-Dur Cuma dur! onu ateş yakmaz o senin bildiğin kobra yılanı değil.
-Neden Sara, neden! sen soluksuz bakıyorsun ya sokarsa.
Cuma ona ateş sahrada bulmaya çalıştığın su kadar kıymetli gelir bırak o ateşi elinden.
-Hiç bir şey anlamadım Sahra, onu kovmak için başka bir silahın varmı?
Var!
DEVAM EDECEK
7.BÖLÜM
Sara gözlerini karnlığı mum gibi aydınlatan kumların üstüne diz çöküp:
-Baba beni duyuyormusun?
-Bana bana yardım et!
Gecenin derinliklerinden bir ışık süzmesi tamda kobra ile Veldanın durdukları yerin tam ortasına inivermişti.
-Veldan sen sakin ol
-Ablan sana kötülük yapamaz onu kobra yılanı yapan Ulu Yezid zehir dişlerinide çekip gönderdi, sana değil çölde hiçbir canlıya kötülük yapmadı, sakın ateşle yaklaşmasın yanındaki İnsanoğlu.
Ateşten beslenen ateşe tapan Luciferi hiç kimse durduramaz.
-Tamam baba, sana minnettarım, ablamı ben affettim bütün kötülüğü hatta ihaneti bana yaptığı halde affettim.Biz şeytan ırkı zaten Luciferin yaptığı şeyleri yapmak için kodlanmıştır. Ben insanoğluna olan saygım ve sevgim bunları yapmama engel olmuştu.
Veldan sen Muradı çok sevdiğin için bütün insanoğlunu onunla bir tutma hatasına düştün insanlar da Murad gibi hepsi iyi değildir tıpkı sizin dört kızkardeşten sadece Luciferin kötü kalpli olması gibi.
Cuma insanoğlu ama oda tıpkı Murad gibi çok iyi kaplidir babam diğer insanoğullarını tanımak ve iki kavmi birarada yaşatmak için Ulu Yezidin emriyle ben bu görevi başaracağım.
-Sen başaramazsın!
-Neden baba bu gerçekten senin fikrin değil değilmi?
-Kıskançsın ne zaman bu huy ve duygularından vazgeçersen o zaman başarılı olursun ama Muradı o kadar çok kıskandın ki Medine Sultana ve diğer eşlerine etmediğin kalmadı,hatırlasana geçmişteki yaptıklarını.
-Ben küçüktüm şimdi daha olgun ve kıskançlık duygularımı bastırabilecek yaştayım, merak etme bunu mutlaka başaracağım ve Ulu Yezidin verdiği söz gereği sizleri ve Luciferi kurtaracağım.
-Tamam kızım başın dara düştükçe bana sığın sakın kendi kendine sihir yapmaya kalkma, tıpkı bir şeytan tıpkı bir insan gibi yaşamaya bak,hoşcakal...
8.
BÖLÜM
Çölü aydınlatan ışık hüzmesi yavaş yavaş kaybolup giderken bütün bunları şaşkın şaşkın izleyen Cuma şok durumunda sanki aklını bir an için kaybetmiş gibi Sara ya bakıyor bütün bu olanlara bir mana veremiyordu.
Sara, şaşkın şaşkın bakınan Cuma ya acıyarak baktı.
-Ne oldu Cuma? sen neden bu kadar etkilendin?
Cuma şaşkındı bütün bu olup bitenlerden sonra karar verme hatta konuşma melekesini kaybetmiş gibi boş gözlerle Sara ya bakıp:
-Neler olduğunu anlamaya çalışıyorum ama şaşkınım hiç bir şey anlayamıyorum, neydi o ışık ?
-O bir telepati korkulacak bir şey değil gelen babamdı sen göremezsin bizim kendi aramızda oluşan bir türlü iletişim sistemidir.
-Yani sen şimdi baban ilemi konuştun?
-Evet babam bana yardım etmek için geldi.
-Anlamadım ama yardım etmiş olması güzel olmalı.
-Baksana senin öldürmeye çalıştığın yılan bile buradan uzaklaşıp gitti.
-Yılan ışıktanmı etkilendi?
-Hayır ışık diye gördüğün koruyucu bir kalkadır babamı göremezsin , sadece bizler görür ve anlaşırız.
-Sara hemen dönelim ben bir şey anlamadım hatta korkmaya bile başladım, gerçekten bütün bu olup bitenler nedir anlamıyorum.
-Sabah olur olmaz geri döneriz Cuma, sen anlayacak durumda değilsin.
Çöl yavaş yavaş güneşin ilk ışıklarıyla aydınlamaya başlamıştı.
Gece olanları bir türlü hafızasından atamayan Cuma tedirgindi, biran önce köyüne dönmek için Sara ya yalvarıyordu.
Sara babasının söylediklerini yorumluyor gerçekten kıskanç bir kızmıyım yine aynı hastalığım Muradı görünce debreşirmi diye düşünüyordu. Muradı mutlaka bulması lazımdı, çok özlemiş aynı zamanda Ulu Yezidin isteklerini insan ve şeytan ırkı adına yerine getirmeliydi.
-Tamam Cuma merak etme bu gün karanlığa kalmadan senin köyüne ulaşırız.
Kuma bata çıka yavaş yavaş geri döndüler çöl gittikçe ısınmaya başlamış kızgın kumlar yürümelerine engel oluyordu.
-Sara biraz dinlenmek için gölgelik bir yer bulmalıyız ben çok yoruldum ve susadım.
-Şu yamaçların arkasında küçük bir vaha var oraya kadar sabret,orada dinlenir ve su içebiliriz.
-Nereden biliyorsun sen daha önce geldinmi bu çöle?
-Görebiliyorum Cuma, sen göremezsin buda bana verilen bir güzellik.
-O zaman önceden gelecek belalarıda görebiliyormusun?
-Hayır bu dediğin tamamen kendiliğinden oluşur, bunu ancak babam bilebilir.
-Nasıl yani neden sen değil de baban biliyor anlamadım?
-Bize bazı rütbeler verilir, başarı ve sadakat karşılığı olarak verilir çok daha önemli beceriyi almak için uzun yıllar Yezide bağlı kalmak ve ona hizmet etme karşılığında mazhar olunur.
-Sen Yezide hizmet etmedinmi?
-Ben hizmet için görevlendirildim ama görevimi layıkıyle yapamadım.
-Neden?
Görevim insanoğlu üzerinde ölümsüzlük deneyleri yapmaktı,başarırsam deney yaptığım insan ölecekti.
-Peki başaramadınmı?
-Başarmak istemedim çünkü deney yaptığım insanı çok sevmiştim onu benim başarım için ölmesine gönlüm razı olmadı bunun için her deneyde daha az etkili sihirden taviz verdim ve onu ölümsüzlüğe değil aşkın ölümsüzlüğüne ulaştırdım.
-Ne oldu o insana?
-Sonunda ondan ayrılmak zorunda kaldım aksi olursa hem o insan ve aile harap olacaktı.
-Kim bu insanoğlu hala hayattamı onu gerçekten sevdinmi yoksa acıdınmı?
-Ona taptım onun sevgisi yanında Ulu yezidin sevgisi hiç bir şey ifade etmiyordu,o bambaşka bir sevgi ve aşk ilahı olmuştu yani anlayacağın onu yaşatma için ben ondan vazgeçmek zorunda kaldım.
-Başka kadını yokmuydu?
Olmazmı onun Arap Yarımadasının tek varisi olan ve babasından sonra halkının yönetimini ve ülkesini yöneten Medine Sultanı vardı,sonra ilk aşkı Emine ve ondan bir oğlu vardı sonra bir çok kadın ki kadınlar yeryüzü güzelliğinin timsali olanlardan daha güzel olanlar ile ilişkisi olmuş, en çok sevdiğide son aşkı bir yörük beyinin kızı olan Ayşe olmuştu, şimdi onunla yaşıyor.
-Sadece bir çocuğumu vardı bu kadar çok aşk serüveni yaşayan birisi için talihsizlik denirmi?
-Yok Cuma, Muradın ilk evliliğinden bir oğlu var,sonra Medine Sultandan bir erkek bir kız ikiz çocuğu var.
-Demek ismi Murad.
-Evet o bir efe,ona bölgesinde Yanlız Efe derler.
-Sara sen onunla ne zaman nerede tanıştın?
-Ben onunla Sahra Çölünde tanıştım ablalarım bir han çalıştırıyorlardı, tabi bu han insanoğluna ait bir han olmadığı için kızkardeşim Lucifer Murada aşık olur ve onu hanına çeker bu bir hileydi ve onunla aşk yaşar bu babam ve ailem arasında huzursuzluk yarattı beni babam görevlendirdi. Tanışmamız öylece Sahra Çölünde başladı e sizin zamanınız gereği çok uzun sürmedi.
-Sonra neler oldu?
Lücifer ile çok uzun zaman handa ve sahra çölünde birlikte oldular, oldular olmasınada büyük zarar verdiler insanlığa ve ırkımıza. Kaç defa sevdiği erkeği deneylere tabi tuttum ama hiç birinde Ulu Yezidi tatnin edici bir sonuca ulaşamadım.Ya buna engel olana ablam Lüciferdi veya Murad bütün şeytani sihirlere dayanıklı çıkıp her denememi altüst etti.
-Ablandan sonra senmi göz koydun?
-Ben Lüciferden önce tanıdım Muradı,gerçekten tam bir erkek ve sözüyle duruşuyla insanoğlunun en yüce makamında olabilecek bir fani idi.
-Benden demi yakışıklıydı,onu çokmu sevdin?
-Güzel insandı ama sizleri kıyaslama yapmak istemiyorum,seninde farklı yönlerin var tabiki mesela sen tarihle ilgileniyorsun yeni keşifler ve buluşların izini takip ediyorsun o ise yiğit mert haksızdan alıp halıya yani eşkiyadan alıp yoksul köylülere veren dağları mekan tutmuş bir efe idi.
-Sen beni onun kadar sevden galiba?
-Sen beni bile bile sevdin oysa Murad beni tanımadan sevdi yani ırk ayrılımını bilmiyordu.
-Tanımak isterdim doğrusu buradaki çöl bedevilerine hiç benzemediği belli çünkü bizimkiler haraç vermeyi haraç almayı mübah sayar,senin bahsettiğin erkeğin rengide huyuda ak demekki.
-Çok bekletmem seni onunla tanışacaksın zaten Murad evli ve eşide Arap yarımadasında prenses.
Tek eşlimi?
-Yok onun eşleri ona aşık olup kendi istekleri ile evlilik yapmışlar,mesela ilk eşi 18 yaşlarında bir kızdı ve onunla dünyada eşi benzemez bir aşkla kaçarak evlendiler karlı bir kış günü kıratla ormanlardan geçerek kimsenin ulaşmaya cesaret bile edemediği bir mağarada aşklarını ve bedenlerini birleştirdiler.
-Nereden biliyorsun bütün bunları?
-Ben her şeyi bilirim,sonra bütün eşleriyle tanışma fırstım oldu içlerinde en güzeli Emine oldu ve ondan da Muradın tıplı kendisi gibi bir oğlu dünyaya geldi.
-Başka çocuğu yokmu?
Olmazmı Medine Sultan dan biri oğlan biri kız ikiz çocuklarıda oldu.
Diğer eşlerinden çocuk sahibi olmadımı.
-Bir çok eşi vardı ama sanırım üzün süreli birliktelikleri sadece Emine Medine ve Ayşe ile olmuş .
-Sen onu çokmu sevdin?
-Bunu sen alayamazsın ben onun için ırkımdan vazgeçecektim, artık gerisini sen düşün.
-Neden onu tekrar arayacaksın?
-Cuma bu bana verilen bir görev sen ve bir çok insan oğlunu saflarımıza katmak için görevlendirildim.
-Bunu başaramazsın hiç bir imanı bütün insanoğlu şeytan ırkına geçip ateşe tapmak istemez,ancak saf ve duygusuz insanlar sizin saflarınıza katılır.
-Bunu şimdi tartışma zamanla nasıl olacağını sende anlamadan kabul edeceksin.
-Seni sevmiş olabilirim ama asla dinimden dönmem Allah korusun böyle bir düşüncen varsa hemen vazgeç sizin kötülüklerinizden Allaha sığınırım asla benide Muradı da diğer imanı bütün insanlar sana ve senin ırkına asla teslim olmayacalardır.
-Bunu sen değil zaman gösterecek insanoğlunun en büyük zaafı güzel kadını görünce her şeyden vazgeçebilmeleridir.Bende bu gücümü kullanacağım.
Toros yaylalarına kar gelmişti her taraf beyazlara bürününce yörüklerin keyfi kaçmış,davarlar ve büyükbaş hayvanlarını yavaş yavaş köylerine döndürme yolunda hazırlık yapmaya başlamışlardı.
Karalar obasının beyi olan Harun baba genç kızanlara toplanma emri verip köye dönmek için hazırlık yapılmasını istedi. Ayşe Muradla birlikte köylerinde kaldıkları için obanın geri dönüşünde bulunamadılar.
Ayşe:
-Muradım gidip babama karşı varalımmı,onca mal bir kaç tutma ile bastıran soğuk ve karla kaplı yollardan zor inerler.
-Tamam sen hazırlan ben Aliye haber vereyim beraber karşılamaya gidelim.
Murad sonra geriye dönüp Ayşe ye:
-Sen hiç gitme burada kal, burayada bir insan lazım,belki uzun sürer inmeleri nede olsa sen taze gelinsin soğuğa ve yorgunluğa dayanamaz hastalanırsın.
-Ben sensiz bir nefes dahi almak istemem sen gideceksin ben burada kalacağım asla olmaz sensiz ben ne yaparım.
Bak,Eminede yok keşke gitmeseydi.
Anasına göresi gelmiş,hem gittiğinde havalar güzeldi,Yavuzla şimdi çıkıp gelemezler belki kar oradaki yollarıda kapatmıştır.
-Sen o zaman Gülfiganla konuş o buralara baksın ilgilensin.
-Tamam ben Gülfigana tembihlerim hem eve göz kulak olacak dadımda var,yaşlı ama hala nereden neyin geleceğini,gideceğini bilir.
-Tamam Ayşe o zaman üçümüz birlikte gidelim sen yolluk hazırla nede olsa Toros yaylaları bir kaç günümüzü alır.
Sıkı sıkı giyinip Toroslarların karlı yamaçlarına üç atlı yola çımıştı.
Geçit vermeyen dar ve patika yollar uzadıkça önce Ayşede sonra Ali de huzursuzluk başgöstermiş:
-Murad biraz dinlensek bu yolun ne bitesi var nede bizimkilere ulaşabildik.
-Sen yoruldun Ayşem, Ali sağa sola göz at bakalım kuru bir mağara içinde biraz dinlenip atlarıda yemleyelim.
Ali karlı yoldan yukarılara doğru sürdü atını çok geçmeden işaret vererek Murad ve Ayşeye gelmeleri için sesleniyordu.
Küçük ama henüz kar tipilememiş bir mağaraya yerleşip atlarına yem torbalarını takıp Ayşenin hazırladığı yiyecekler baldan tatlı gelmişti.
-Acıktığımızı unutmuşuz iyiki akıl ettin Ayşe, baksana atlar bile ne kadar çok acıkmışlar.
-Babamlar bu karda kışta dağ yaylasından inebileceklermi Muradım?
-Onlar buraları ve sert geçen kış aylarını çok iyi bilirler hiç merak etme onca çoban ve kurt köpekleri var bir yolunu bulup inerler.
-Ya bulamazsak nereden inecekleri belli olurmu?
-Buluruz Allahın izmiyle başka yol olmadığına göre karnımızı doyurduktan sonra onları karşılarız.
Ali dışarıya bakıp;
-Abi durum hiç iç açıcı değil baksana tipiye çevirdi kar bu Toroslarda bu havada onca mal mülk davar sığır insan zor iner belki bir kapalı yere sığındılar ve kar yağışının durmasını bekliyorlardır.
-Merak etme Ali başlarında görmüş geçirmiş koskoca Yörük Beyi Ayşenin babası var elbet obasını emniyetli bir şekilde köye getirecektir.
-Nereden bilsinler Ali böyle birden Torosların karla kaplanacağını bilseler bir kaç gün önce toparlanırlardı kış sert ve aniden bastırınca mallar telef olmasın gayretine düşmüşlerdir.
-Vallahi bilmem ama biz bile bu havada dışarıya çıkamayız baksana tipi nasılda çeviriyor göz gözü görmez yollarda kaybolur aç kurt desen tamda böyle günleri sever.
-Noldu Alim çekincen kar fırtınası ile kurtlarmı, düşünsene biz seninle ne zorluklara göğs gerdik ne fırtınalar ne kurt sürüleri gördük ama her zamanda üstesinden gelmeyi başardık.
-Yok abi benim çekincem kendimden çok Ayşe yengem o daha bir yıllık tazegelin bu gibii zorluklara alışık değil şimdi yanımızda Zeynep veya Medine Sultan olsaydı hiç tasa etmezdim.
-Ne oldu Ali abi beni bir şeye benzetemedinmi ben bir Yörük kızıyım onlara taş çıkartırım inanki..
-Bilmezmiyim kadınım sen bir Yörük kızısın dağları taşları obaları ve yaylakları karış karış tanırsın.
-Abi biz burada kalalım en azından tipi dininceye kadar.
-Hayır Alim belki tipide kaybolacaklar var hayvanlar bir tarafa oba yöneticileri bir tarafa gidp yollarını kaybedebilirler biz biran önce onları bulmak zorundayız, neden yollara koyulduk burada oturmak çözüm olmaz bence.
Ayşe yange Abime katılıyormusun bu tipide dışarı çıkmak bile bile yolumuzu kaybetmektir,laf anlatamıyorum siz karşı çıkın bari.
-Evet Muradım mal mülk önemli değil ya bizim başımıza olmadık bir olay gelirse,yol kapanırsa çığ düşerse kurtlar başı boş halde onlarcası saldırırlarsa ne yaparız Ali doğru der bencede.
-Siz kalın burada ben çıkıp kolaçan ederim belki çok yakınlara kadar inmişlerdir henüz güneşin batımına daha çok zaman var.
-Ne zaman söz dinledide şimdi dinleyeceksin, sen tek başına gideceksin biz burada bekleyeceğiz Allah korusun beni deliye çevirmekmi istiyorsun..
Ayşenin gözleri dolu dolu olmuştu,Murad başını salladı.
-Haklısın Ayşe merak etme şu karşı yamaçlara kadar kıratla gider geri dönerim bakarsın bizi görmeden başka yerden indirirler obayı.
-Söz söylemek bize düşmez Abi ancak karar verici sensin ben Ayşe yengemle seni akşama kadar bekleriz sakın haber vermeden uzaklaşma...
05.01.2025
Cem
9. BÖLÜM
Muradın içindeki korku değil bir başka sıkıntıydı sanki ayrı kaldığı hanlardan ovalardan dağlardan onlarca yıl ayrı kalmış gibi özlemiş istemiş biran önce onlara yeniden kavuşmak istermişcesine kırata bindiği gibi kar tipi demeden karşı yamaçlara doğru sürdü gitti..
Kırat zorlanmaya başlamıştı bu havada hiç bir canlı bu kadar dik ve sapa yamaçlara çıkamaz hatta buna doğa izin vermezdi.
"Kırat yoruldun sen istersen dönelimmi"?
-Kıarat cevap verirgibi buz rutmaya yüztutmuş burun deliklerinden inilti halinde ses verince Murad anladı ki artık daha ileri gidemiyecekti.
"Hadi kırım şu karşı yol gibi gözüken yere ulaşalım hem geri döneriz hemide tipiyi arkamıza alırız.
Gemini ters yüz çekerek kıratın yönünü geldiği yere doğru çevirdi.Kırat sanki dik yamaçlara daha iyi çıkıyordu aşağı inerken zorlanmaya huysuzlaşmaya başlamıştı.
"Ne oldu kır dur istersen bende ineyim sen zorlanmaya başladın.
Gemini çekti kırat olduğu yerde çakılmış gibi ayaklarını direyip bir adım dahi ileri gitmiyordu.
"Sanırım hayvan birşeyler sezinledi hiç bunları yapmazdı hayırdır inşallah inip sağı solu bir kolaçan etmekte fayda var.
Kırat haklıydı Murad tipiden nereye gittiğinin farkında olmadan keskin bir uçurumun son noktasından geriye dönmüştü attan inip gözlerini eliyle siper edip sağa sola bakınca bütün gerçeği çıplaklığı ile gördü.
"Bunlar nedir böyle üst üste yığılmış kimi kara gömülmüş kimi iyice kalybolmuş sanırım uçurumdan aşağı düşmüşler bunlar nedir aceba?
Kuşkuyla diz çöküp dikkatlice aşağılara baktı ama ne inilebilir nede bakmak için gidilebilir bir yer değildi sadece tipinin açıkta bıraktığı şeyleri görebiliyordu."Buraya inmenin bir yolu olmalı ama tipi buna müsaade etmiyor en iyisi Ali ile sonra gelip bakmalıyız."
Murat güneş inerken nefes nefese Ali ile Ayşenin yanına dönmüştü.
-Abi sen endişelisin birşeymi oldu?
Ali dur biraz soluklanayım gördüğüm şey pek hayra alamet değil gibi.
-Muradım ne gördün yoksa kötü bir şeymi var?
-Bilmiyorum Ayşe ama üçürümdan aşağı inmek imkansız gibi eğer kar olmasa tipi olmasaydı belki başka bir yol arayabilirdim ama şimdi inmek zor aşağıda sanki hayvanlar vardı üstleri tipiyle kapanmış kimi görünüyor kimisi görünmez halde ama irili ufaklı.
Abi sabah olur olmaz hep birlikte gidelim.
-Bende böyle düşündüm ama sanki dağdan inen bir obaya ait gibi geldi bana.
-Sabaha kadar tipi tümden kapatır bir iz bile bulunmaz keşke tipi dinseydi.
-Ayşe şimdi gitmek tehlikeli demekki tipi benim gittiği yoldan savurmuş ne olduğunu bilmediğimiz şeyleri.
-İnsan olmasında mala gelirse maldan oluruz Allah korusun eğer insan vars ne olacak?
-Rahat ol Ayşe sabaha kadar düşünme bunları yarın sabah anlarız belkide benim gördüğüm şey kurtların parçaladığı hayvan leşleride olabilir.
Ali güneş iyice batmadan yol kenarındaki koruluktan ağaç dalları toplayıp geldi küçük mağaranın içinde ateş yakıp sabahı beklemeye başladılar.
Ayşe oldukça tedirgindi bir türlü sabah olmayı bilmedi daha şafay ueri ağırmadan kalkıp eşini uyandırdı.
-Murat beni uyku tutmadı keşke ne gördüğünü söylemeseydin ya bizim obaya aitse ne olacak?
-Hayırlısı Ayşe görmeden bilemeyiz hadi Alide uyanınca gidip görelim.
Muradın da içine kuşku düşmüştü gördükleri irili ufaklı hayvan çadır ve kağnılar olabilirdi,uçurumdan aşağı savrulan tipi bir çok şeyi yutmuş olacaktı ki o kadar görünür halde kalanlar bile ufacık görünüyordu.
Alide uyanıp kalktı atları hazır edip yola çıktılar düne nazaran tipi yavaşlamış yer yer kar kürtümleri yolu kapatsada atların ilerlemesine fazla zorluk çıkarmıyordu.
Murad daha çokmu gideceğimzi ter?
Sıkı sürün atları kısa zamanda varabiliriz.
Çok geçmeden Muradın gördüğü uçurumun üstüne vardılar.
-Abi burada bir şeyler görüryorum ama çoğunlukla kar kapatmış
Ali aşağı yoldan dolanalım bize oldukça vakit kaybettirir ama burada olup bitenleri görmeden edemeyiz belki bir canlı bile vardır.
Bu o kadar kolay değildi öğleye yakın ancak uçurumun olduğu yerin yolndan aşağı dereye doğru varabildiler.
Ayşe tiz bir çığlık atıp atından düşercesine yere atladı.
-Ayşe dur ne olduğunu bilmeden fazla yaklaşma!
-Bunlar ne böyle Murad hemen yanıma gel.
Ali ile Murat atlarından atlayıp önde giden Ayşenin yanına varmışlardı.
-Neden acele ettinde önümüze geçtin bak ne olur ne olmaz sakın bir daha benden ilerde gitmeye kalkma!
-Ali sen ne diyorsun bunlar nedir böyle?
-Abi buradakiler davar sürüsü gibi kimini kar yutmuş kimisinin sadece başı dışarıda.
-Demek buraya sürü inerken tipiye kapılan hayvanlar aşağıya uçmuşlar.
-Murad bunları nasıl kurtaracağız.
-Onlar donmuş Ayşe bırak oldukları yerde kalsınlar.
-Ya insan varsa?
İnsan yoktur,olsaydı buraya düşmeden uzaktan tedbirlerini alılardı, olsa olsa sürüdür zaten bu hayvanların birisi atladımı hepsi peşinden gider.
Haklısın abi inşallah mala gelen cana gelmemiştir.
-Ayşe sen bilirsin sizin mallar işaretli değilmiydi?
-Kırmızı aşıyla aşılanır koyunlar.
-Burada aşılı koyun yok,demek ki sizin obanın değil.
Vallahi ödüm koptu Allah korusun ya bizim obanın malları olsaydı babam kahrından hastalanırdı.
-Hadi toparlanında akşam olmadan yola devam edelim oldukça zaman kaybettik.
Geldikleri yoldan geri dönmeden dere içindeki kepir yoldan atlar kara bata çıka ilerlediler.
-Sen hiç yaylanına çıktınmı Ayşe?
-Çok defa anam beni götürmezdi, koç katım zamanı bir iki kere geldiğimi hatırlıyorum.
Bu kışta kıyamette obadan çıkarlarmı?
Yok Ali abi çıkmazlar ancak hava giderken bozarsa yapacak bir şey yok köpekler kızanlar ve diğer Yörük beyleri birbirlerine yardım ederek aşağıya inerler.
-Önceliği Yürük beyi olan baban almışsa aşağıya inmiştir.
-Bu yollardan inerlermi bilmiyorum.
Dağ yamacından ayrılır ayrılmaz orman yoluna girmişlerdi.
Çok geçmeden çan sesi duyan Murad:
-Gözünüz aydın duydum uzaklardan orman içinden bir çan sesi geliyor bu demek oluyorki birileri yayladan obaya iniyorlar.
Çok geçmeden köpekler gelen atlıları karşılamıştı bile.
-Heyy bu bizim çomar.
Ayşe atından atladığı gibi köpeğe sarılmıştı, hayvan sevgiyle hanımının yüzünü gözünü yalayıp boylu boyunca kalkıp sanki hasretlik çıkartıyordu.
-Çomar az daha aklımı kaybedecektim sandımki bizim yaylakçılar uçurumdan düşen koyunlardı.
-Allah korusun onlarada acıdım ama mala gelen cana gelmesin.
Murad bak çan sesleri sıklaştı az sonra gelecek bizimkiler.
Hadi gidip karşılayalım
Çomar önde atlar hızla orman yolundan tırısa kalkmışlardı.
Önde koyunlar onların arkasında develer ve yük arabaları ve bir kaç atlı.
-Heyyy! ana,baba biz geldik karşılamaya.
-Ayşem güzel kızım bu kötü havada nereden çıktınız neden kendinizi tehlikeye attınız.
-O nasıl söz baba az önce uçurumdan aşağı düşen koyunları gördük hepsi telef olmuşlar çok acıdım.
-Evet kızım bende haberini geri gelen ulaktan aldım oldukça fazla davar peş peşe aşağıya atlamışlar
-Köpekler neden mani olmadılar ki
Tipide köpekler kontrol edemezler kızım tipi birden azıdınca savurmuş hayvanları gidenin peşine gelen atlamış.
Hadi denkleri açında biraz dinlenelim hem kızım damadım yiğit Alim gelmiş onların şerefine yakın ateşide bir kaç kuzu çevirin.
Ayşenin gözleri dolu dolu olmuştu babasını öyle çok seviyorduki dayanamayıp boynuna sarılıp;
-Babam benim, dünyada anamla seni görmeseydim ölürdüm,sadım bizim oba tipide kayboldu.
-Bey baba bizde merak ettik bu havada neden çıktınız yola?
Murat oğlum biz çıktıktan sonra kar başladı aynı gün tipiye çevirdi ne geri dönebildik nede acele edip aşağıya inebildik bütün hayvanları ve develerimizi kendi haline bırakıp kızanlarla birlikte acele etmeden olacaklara göğüs germeye çalıştık.
-İyiki başlarında sen varsın acele edilse daha kötü sonuçları olabilirdi.
-Babamda oba beyi idi ondan gördük geçirdik rahmetli babam sani bizleri bu günleri görerek büyüttü her şeyi ondan ve büyüklerimden öğredim,öğretecek benimde bir oğlum olmadı ama ata binen uçan kuşu gözü kapalı vuran Ayşe var kırk oğlana bedel.
-Evet baba Allah senden razı olsun banada çok iyi bir eş oldu.
Sohbet tatlanmıştı çadırın içinde tütün dumanı hoş bir koku yaymıştı.
-Sahi Murad bir türlü fırsat bulupta sana soramadım?
-Neyi soracaktın bey baba
-Ayşe ile nasıl tanış oldunuz?
-Bunu bir kaç kere anlattım bey baba en iyisini Sahra Çölünden döndükten sonra başımıza gelnleri anlatan Ayşenin anası size anlatmış olmalı.
-Anlattı ama o olayları çok abarttığını sandım, şeytan köyünde rehin kalmış sizi bir şeytan kızı kurtarmış,bunlar bana biraz tuhaf geldi.
-Evet doğru baba ama banada o zamanlar çok tuhaf gelmişti onca yıl Arapistanda savaştım,dağlardan dağlara savruldum gezmediğim işini aşını görmediğim ne han nede köy kalmamıştı demek istediğim budur.
Nargile narpucu hopurdadıkça çadıra duman doluyordu,hava kararmış gece bastırmıştı.
-Baba ben bunaldım dumandan dışarı çıkacağım.
Murad: Korkarsın dur bande geleyim yanına.
El ele tutuşup genç evliler dışarıarmanın içine doğru yürüdüler.
Ağaçlardan takıldıkça düşen kar parçası Ayşenin saçlarından kayıp içine damlayınca ay çekip ürperiyordu. o ay dedikçe Murad biraz daha elini sıkıp, gülümsüyor sonra önüne geçip:
-Şu çamın yanına gidip oturalımmı?
-Köpekler kokumuzu alıp gelirler,huysuz olanları var içlerinde başedemeyiz.
Ayşe köpekler bahane sen onları çok iyi tanırsın bende bu gözleri çok iyi tanıyorum ne dersin?
-Hadi öp derim!
İki genç çam ağacına sırtlarını ferip ayak üstü sanki ilk aşıkları gibi sımsıkı birbirlerine sarılıp soğuğu sıcağa çevirmişler hatta ateşlerinden terlemişlerdi...
d.edecek
-Ayşe baban seni merak edip aratabilir.
-Geri dönelimmi?
-Evet sen önden git,ben biraz sonra döneyim.
Ayşe Muradı istemeye istemeye bırakıp ağaçların arasından bulundukları çadıra doğru yürüdü.
Çadırın kapısını açıp içeri girdiğinde orada bulunanların dikkatlerinin üzerine çevrildiğini farkedip yaşmağını yüzüne çekip utanmıştı.
Saçların neden dağınık der gibi bakan babasına:
Muradla ağaçların arasında yürürken birden bir sincap üzerime zıpladı,çok korktum ve murattan çığlık atarak yardım istedim saçlarım arasına sanki bir fare girmiş gibi çok korktum baba!
-Murad dömedimi?
-Birazdan gelir sanırım abdest bozmak için beni geri gönderdi.
Kızanlar kadınlar birer ikişer müsaade alıp kendi kurdukları çadırlara çekilirken Ayşe hala Muradın gelmesini bekliyordu.
-Baba Murad neden gecikti?
-Sen şuraya yat ve dinlen ben beklerim az daha gelmez ise gider bakarım mutlaka bir bildiği olmalı değilse çocuk değilya mutlaka dönerdi yolu kaybetse bunada inanmam tipi durmuş yerde sadece soğuk bir kar var.
-O gelmeden beni nasıl uyku tutar baba, az daha bekliyelim sonra birlikte bakarız.
Ayşe, babasının dediği gibi bir süre daha beklemeye karar verdi. Kar çadırının içindeki havayı giderek soğutmuştu. ama Murad’ın dönüşünü beklerken yüreği sıcaktı.
Bir süre sonra, Ayşe endişesini yenemeyerek dışarı çıkmaya karar verdi. Babası da ona katıldı. Çadırdan çıkarken, tipi hafiflemiş, sadece sakin bir kar yağışı devam ediyordu. Ayşe’nin içi umutla doldu; belki de Murad sadece biraz gecikmişti.
Dışarı çıktıklarında, karın altında Murad’ın ayak izlerini takip etmeye başladılar. İzler onları ormanın derinliklerine götürdü. Ayşe’nin yüreği korkuyla pır pır ediyordu, ama babasının güven verici varlığı ona güç veriyordu.
Ayşe ve babası, Murad’ın ayak izlerini takip ederek ormanın derinliklerine ilerlerken, hava gittikçe kararıyor ve etrafları sessizleşiyordu. Aniden, Ayşe içgüdüsel olarak bir şeylerin yanlış olduğunu hissetti. O sırada, karanlık bir gölge hızla yanlarından geçti.
-Baba birşey sanki buradan hızla geçip kayoldu.
-Yok ben bir şey görmedim, sen tasa etme çok geçmeden buluruz.
-Baba sen bu ormanın bizim Sarı Çam ormanı olduğundan eminmisin,sanki bana daha önce bu yerleri hiç görmedim gibime geldi.
-Elindeki fenerin fitilini biraz daha çıkar da bastığımız yerleri görelim bence orman yer değiştirmedi ya.
"Baba, bir şeyler görüyorum..." dedi Ayşe, ürpererek.
Babası, Ayşe’yi korumak için daha sıkı sarıldı ve onu güvenle ilerletmeye çalıştı.
Ayşenin içine kurt düşmüştü Sahra Çölünde başından geçenleri hatırladı, Veldan eliyle Deve çobanına teslim edilen annesini düşündü aceba yine aynı şeymiydi olanlar. Veldan ne demişti Ayşeye:
"Muradın başı sıkışırsa o an beni hatırlaması yeter ona hemen ulaşırım.
-Baba ben senin için korkmaya başladım sanki bu orman bizim Sarı Çam ormanı değil geri dönüp kızanları uyandıralım bir başına bunlarla başa çıkamazsın.
-Ayşe ne demek istiyorsun daha önce bunları bana hiç anlatmadın sen karanlık bir gücün bizi teslim almasından mı korkuyorsun. Korkma ben bu tür şeytani oyunların üstesinden gelirim koskoca Yörük Beyi bunlardanmı çekinecek.
-Öyle deme bana Murad bunlardan çok çekti sana anlatmadım ama şeytani bir varlık olan Lücifer ve Veldanla birlikte oldu.
-Neeee?
Kendi iradesi dışında gelişti bütün bunlar belki benden önce daha kimbilir neler neler geldi başına.
-Kızım sen ne diyorsun sadece arap prensesi ile evlendiklerini sonra ondan ayrılıp seninle evlenmek için buraya geri döndüğünü biliyorum.
Bu iş nasıl oldu bende pek anlamadım baba hadi dönelim ben çok korkuyorum kızanlar ellerine meşale alıp arasınlar.
Ayşe hep bunun bir gün olacağını bilerek Murad gözünden gözüne kıskanarak yanından hiç ayrılmazdı. Keşke beraber dönseydik sanki ilk defamı seviştik de utandı babama karşı.
Kara bata çıka fenerin aydınlığında geri döndüler ama bu seferde Ayşenin gözü arkada kalmıştı.Kimdi o yanından gelip geçen gölge gibi olan şey.
Çomar havlayarak geri dönen Ayşe ve babasına doğru gelip sağa sola hırlamaya başlamıştı.
-Bu köpeğede ne oldu ki bizi tanımadımı ne?
-Yok baba çomar benimle birlikte büyüdü tanımazmı ama o gözle görülmeyen şeyleri görüyor olabilir bu yüzden sağa sola saldırıyor.
-Yani ilk defa başıma bu tür bir olay geldi bu yaşıma kadar desem inanmazsın ama ortada fol yok yumurta yok kızım kimi görsün karda oynamayı sever Çomar bu yüzden sağa sola koşuyor.
Keşke böyle olsa baba ama baksana Murad ortalıkta yok orman uzadıkça uzadı sen hadi nöbet tutan kızanı çağırda herkez kalksın arayalaım Muradımı.
Ellerinde fenerler ve meşalelerle beş altı genç ormana dalıp hep birlikte Muradı çağırmaya sağa sola bakıp birbirlerinden kopmamaya çalışarak derinliklerine doğru aramaya başlamışlardı.
Ayşe’nin içindeki korku büyürken, babası ve gençler Murad’ı aramaya devam ediyorlardı. Ormanın derinliklerinde ilerlerken, Ayşe’nin aklına Veldan’ın sözleri takıldı. Murad’ın başı gerçekten belada mıydı? Yoksa bu sadece bir yanılsama mıydı?
Gençler, fenerlerin ışığında ormanın karanlık köşelerini tararken, Ayşe bir an için bir gölge gördü. Bu gölge, Veldan’ın karanlık güçlerinden birine benziyordu. Ayşe, babasına doğru koşarak:
"Baba, orada bir şey var!" diye bağırdı.
Babası, Ayşe’yi sakinleştirmeye çalışarak:
"Korkma kızım, biz buradayız. Murad’ı bulacağız," dedi.
Tam o sırada, Çomar yeniden havlamaya başladı. Bu sefer, havlamaları daha da şiddetliydi. Ayşe, Çomar’ın peşinden giderek, köpeğin neye havladığını görmek istedi. Çomar, bir ağacın dibinde durarak toprağı kazmaya başladı.
Ayşe, babası ve gençler, Çomar’ın kazdığı yere yaklaştıklarında, toprağın altında bir kapak buldular. Bu kapak, eski bir yeraltı geçidine açılıyordu. Murad’ın izleri, bu geçide doğru gidiyordu.
"Murad burada olabilir," dedi Ayşe, heyecanla.
Bu kapağı ne zaman yapıldığını bilen biri varmı?
Yok beyim dedi esmer uzun boylu yağız bir delikanlı olan seyis.
Babası ve gençler, geçidi açarak içeri girdiler. Geçidin içinde, karanlık ve soğuk bir hava vardı. Ayşe, babası ve gençler, dikkatlice ilerleyerek Murad’ı aramaya devam ettiler.
Hava aydınlamaya başlamış orman sessizliğe bürünmüştü. Ayşe Aliyi bile unutmuş olmalı ki Alinin yanlarında olmadığını hiç kimse farketmemişti.Ayşeyi zorla ikna edip çadıra geri getirdiğinde babası Ayşeye dönüp:
-Bizim Ali ortalıkta yokmu onu ararken hiç görmedim.
-Nee yoksa baba!
-Hemen kızanın biri koşarak destur istedi:
-Beyim Murad efenin ve Ali abinin atları yok.
Ayşe uzun ağıt bırakmış ağlamaya başlamıştı.
-Bana haber vermeden nereye giderler başlarına bir iş geldi desem Murad benimle beraberdi beni çadıra gönderdikten sonra ne olduda atları bile çıkartıp Ali abimle birlikte kayboldular.
-Dur bakalım Ayşe, onlarında bir bildikleri var seni emin ellere teslim ettikten sonra iş gereğimi gittiler yoksa birilerinimi takip etmek için gizlice ayrıldılar nasıl olsa geri döneceklerdir.
-İyide baba daha elimin kınası solmadı neden beni bırakıp gitti ki?
-Gelecek kızım gelecek merak etme Murad yiğit ve sözünün eri bir delikanlıdır sana ihanet edeceğinimi sanıyorsun asla buna izin vermez.
Üç genç kızan aldıkları emir ile atlarına atlayıp ormandan karşı yola doğru izleri sürerek Muradla Aliyi aramaya gittiler.
-Ayşe denkleri develere yüklesinler köpekler sürülere eşlik derek katarı yürütsün oba başına emir ver.
Öğle olmadan sarı ormandan oba ayrılmıştı.Ayşe bitkin ve üzüntülü sık sık geriye dönüp Muradım nerede kaldın der gibi için için ağlıyordu...
10.BÖLÜM
Veldan Sahra çölündeki görevini tamamlayarak Cuma ile birlikte aşağıdaki büyük vaha kenarında kurulmuş bedevi köyüne geldikten sonra Murad la irtibat kurmak için babasından yardım istemişti.
Deve çobanlığı yapan babası Sahra çölündeki en usta büyücü olması yanında hastalara şifa dağıttığı için insani yönüde oldkça seviliyor sayılıyordu. Şaytani gücünü pek kullanmaz topladığı şifali bitkilerle insanlara ve kendi ırkına yardım etmekten başka bir şey düşünmezdi.
Veldan babasının huzuruna çıkıp:
-Baba sahra çölüne bir insanı geri getirmen için senden yardım dilerim.
-Biliyorum kızım senin aşkın yüzünden şeytani güçlerin elinden alınıp sonra affedilmeseydin ilelebet ateşte yanacaktın bunun için sen ve ben Ulu Yezide söz verdik bu söz gereği yine sen ilk göz ağrın olan Muradı istiyorsun onu sana getireceğim ama benimde bir şartım var asla bir daha onunla olmayacaksın eğer aşkına gem vurur ve bu arzularından arınırsan şu anda bulunduğu yerden alıp sana doğru yola çıkartabilirim.
-Neredeler baba bak ben sözümde durduğum için sihir gücümü kullanmamaya özen gösteriyordum benden olduğu bilinmesin onu en yakın Sahra yakınlarındaki bir handa ziyaret etmek istiyorum.Baba Ulu Yezid de insanlık ile ırkımızın arasında bir köprü kurulmasını emretmişti,bunu sana hatırlatırım birlikte olmamaızın ne gibi bir sakıncası olabilir ki.?
-Hayır kızım aşkın gözü kördür sana olmadık kötülüğe sürükler hiç bir şeyi düşünemez olursun aşk insana hep felaket getirmiştir insana gelen felaketten pek sorumlu olmasan da senin bu felaketle yok olmana asla izin veremem.Hatırlasana ablanın başına gelenleri. onun da bizimde annenin ve diğer kız kardeşlerinin mutlulukları snin elinde bunu unutma.
Baba sen lüciferden yana tavır takınma onu ben affettirdim o şimdi özgür ve bir handa görevi başında.
Biliyorum kızım Lucifer şartlı affedildi bunu biliyorum hata yapan Luciferdi ama kefil olarak seni ve beni Yezid mesul tuttu.
-Murad yanlızmı geliyor baba?
-Yandaşı var yanında Ali olmadan ikna olmadı.
Demek Ali de var bak bu çok iyi onuda sınava sokma fırsatım olur.
-Genç ve güzel eşi Ayşe de vardı onu sen iyi tanırsın.
Odamı gelecekkk!
-Bak şimdiden kıskançlığın tuttu hayır o gelmeyecek,onu babasına emanet etti.
Bütün bunları senin yaptığından bihaber olmalı.
-Evet onu sihrimle gelmesi için ikna ettim artık geri dönüşü olamaz.
-Ne gibi bir sihir yaptın baba?
Murad-ın Arap prensesi ile ikide çocuğu var işte sihrimi o yöde kullandım deliye döndü ve hemen ikna olup Ayşeyi orada babasına bırakıp haber bile vermeden Ali ile birlikte Luciferin işlettiği hana doğru ilerlemeye başladılar.
Çok güzel o halde bende Cumayı burada bırakıp karşılayayım.
-Cuma burada kalabilir zaten köyde kalması için büyük bir sebebi var.
-Nedir baba?
Annesi hasta ona ilaç verdim şimdi Cumayı yanından ayrılmaması için tembihleyeceğim sen birlikte gitmeleri için ısrar et ama gitmeyecek annesine bakmak için kalacaktır.
-Ne kadar kudretli ve güçlüsün sen benim babamsın iyiki varsın.
İki damla gözyaşını şeytan ırkıda olsa saklayamadı.
11.BÖLÜM
Üç atlı oldukça uzun bir süre takip ettiler ama gittikçe izler kaybolmaya karda izler belirsizliğini yitirmeye başlamıştı.
Arkadaşlar artık ne iz kaldı nede kar sanırım buralara kar hiç yağmamış havada gittikçe ısındığını hissediyoruz artık 2 gündür hiç durmadan dinlenmeden at koşturduk hayvanlar çok yoruldu biraz mola verip geri dönelim şimdiye kadar oba köye varmıştır gidip durumu beyimize söyleyelim...
Oba köye dönmüştü ama kimsenin ağzını bıçak açmıyordu Ayşe yemeden içmeden gelen gidenlerin içinden Muradı arıyordu, hiç olmayan bir şey olmuş ve Muradla ormanda ayaküstü seviştikten sonra onu bir daha görememiş sanki yer yarılıp yere geçmişti. Ali ile anlaşıp beni baştan savdılar dedi içinden ne burada bırakmak istedi ne babamı görünce teslim edecek yer bulup bahane ederek beni burada bırakıp mutlaka çocuklarının annesine gitmiştir diye düşünüyordu.
Haksız sayılmaz diye içinden geçirdi evleneli bir yılı geçtiği halde bebeği olmamıştı oysa murad ondan çocuk istiyordu.
Ne yapacağını bilmeden günlerce ağladı durdu çaresizlikten dolayı kıması Emineye bile haber gönderdi olanları ilk ağızdan duymasını sağladı.Emine hemen Yavuzu yanına alarak gelen haberci ie birlikte Ayşenin yanına dönmüştü.
Kar köyede inmişti gece gündüz hiç durmadan yayan kar insan boyuna ulaşıyor komşu komşuya çıkamaz duruma gelmişti.
Emine ile Ayşe baş başa verip Murad hakkında çözüm üretmeye çalışsalarda çaresiz beklemekten başka çareleri kalmamıştı.
Ayşe daha önce Emineye anlatmadıklarını şimdi Emineye bir bir anlatıp "Bunlarla ilgisi varmı" diye karşılıklı tartışıyorlardı.
-Emine bacım sen Çöldeki sevgilisi Veldanı tanımazsın değilmi?
-Ben Medine sultanı tanırım ama duymuştum şeytan yapılı bir kızmış.
-Eğer şeytan ırkından olmasaydı Murad onu kolay kolay bırakmazdı sanki ay tanrıçası gibi güellerden de güzeldi. Murad onu çok sevmiş hatta kız Muraddan hamile bile kalmıştı ama ırkı karşı çıkınca bebeği zayi edip Muraddan ayrılmak zorunda kalmış.
"Tövbe tövbe Murad müslüman ve dini bütün dürüst ve yiğittir.
İlk kaçtığımız günde şimdiki gibi her yer karlıydı. Kıratın üstünde orman içinden zar zor gidiyorduk eğer Muradın gücü ve becerisi olmasa aha orada kurtlara yem olmak içten bile değildi.
--İlk gözağrısı sendin de hele nasıl olduda seni o mağarada yanlız bırakıp gitti.
-Babam peşimize zaptiye ve kendi adamlarını takmış Karabende giren çıkmaz derdi ama beni orada buldular.
-Murad yokmuydu yanında?
Köye amcasının yanına yardım almaya akıl danışmaya gitmişti giderken banada silahını verip kendimi korumam için sıkı sıkı tembihte bulundu.
Köydeki babamın dutması topal osman emmi beni mağaradan almak için üstüme gelince yalvardım "Gelme emmi yoksa vururum"
Babam çok insafsız ve gaddar bir adamsı ölsede onun emrinden dışarı çıkamazlardı.
-Gelme emmi gelme!...
Eeeee!
Teiğe dokundum gözümü kapatmıştım Muradıma sözüm vardı kimse beni ondan alamaz diye tabanca mağarada yeri göğü inletti Topal Osman emmi;
"Yandımmm" diyerek olduğu yere yığılıverdi.
Olduğum yere yığılıverdim,baba kapısında bir horozu bile kıyıp kesemeyen Emine dağ gibi adamı vurmuştu.
-Sonra ne oldu abla?
Alıp köye götürdüler,babam bana ceza vermek için başka bir köydeki tanıdığımızın yanına göndererek aylarca Muradımdan ayrı koydu.
-Murad seni mağarada bulamayınca ne yaptı ki?
Sonradan söyledi deliye dönmüş hemen dağa çıkmış eşkiya ve efelerin yanında yanaşma olarak eğitmiş kendini daha sonra Toroslarda Yanlız Efe olarak kendini kanıtlamış.
Vay anam vay neler yaşamışsınız neler.
-Abla sence şimdi Murad nereye gitti?
-Ayşe o şeytan ırkından olduğunu düşündüğümüz kız mutlaka birkere daha Murada göz koyarak sihirle kendine çekmek için Muradı sahra Çölüne çekmeye çalıştığını sanıyorum.
Ayşe haksız sayılmazdı Murad ve Ali adım adım Veldanın istediği yere çekilmişti.
İki atlı karlı topraklardan çıkıp çöl topraklarına girerken zamanın nasıl geçtiğini bilmiyorlardı.
Murad sisli dağların eteğindeki gördüğü yeri Ali ye işaret ederek;
Ali bu yollardan çok defa gelip geçtik ama bunu ilk defa görüyorum sanki vahasız bir cennet gibi gördüm sende gördünmü?
Abiiii...
12.BÖLÜM
-Gördüklerimi sende mi ördün Ali?
-Evet abi sanki Cennet burada!
Geniş bir çöl, güneş batmak üzere. Kum tepeleri uzanıyor ve hafif bir rüzgar kumları sürüklüyor. Karşılarında hurma ağaçları altında rakseden tıplı rüyalardaki güzel kızlar ve cıvıl cıvıl ötüşen kuşları görüyorlardı.
-Abi bu ne demek çölü en iyi bilen sensin aceba çöl sırlarmı saklıyor?
-Evet Ali çöol birçok sırrı barındırır. Unutma daha çok gençsin her sır, her efsane,gerçek olaylara gebedir.Belki burada kaybolmuş bir şehir,kaybolan hayatların devamı gerçek yaşantılar mevcuttur.
Yani anladığıma göre kaybolmuş yerleşim yerleri kadar kaybolmuş hayatlar da var.
-Evet tıpkı düşündüğün gibi ama ilginç olan burasının cennet gibi bir yer olması baksana şu görüntüye sanki rüya gibi değilmi?
Gelen atlıları iki arap delikanlısı karşılamıştı;
-Kimi aradınız,ne işiniz var bizim bölgemizde?
-Ormanda avlanırken ne olduğunu bilmeden yollar bizi buraya kadar alıp geldi, az dinlenip karnımızı doyurduktan sonra yolumuza devam edeceğiz, burası han değilmi ücreti ne ise öderiz.
-Burada durun birimiz gidip sahibemize durumu bildirsin o kabul ederse ancak kabul edilirsiniz.
Murad kıratın sağrısını okşarken hayvanın neden huysuzlaştığını anlamış gibiydi.Köpekler ve atlar başka bir yabancıdan hoşlanmazlar helede bunların ırkı ayrı olursa daha çok huysuzlanırlardı. Az değil diye düşündü yedi yıl arabiztanda kamış Osmanlı İngiliz savaşlarında kaç defa ölümden dönmüştü. En son sığındığı bir medresede ilmi ve ruhi bilgiler edinmiş (1.Cilt.Sahife 288) insani yönünün, tasavvuf edebiyatıyla donatıp görünmeyen güçler hakkında hocasımdan mitolojik bilgiler edinmişti.
Tamam bekleriz eğer girmemizde sakınca varsa çekilin önümüzde de yolumuza gidelim.
Murad bunları söylerken yanlarındaki genç arap birden kaybolmuştu. Murad artık iyice emindi ki bunlar insan ırkından olmadığı gibi insanlığın düşmanı şeytani güçler olabilirdi.
Çok geçmeden altın yaldızlarla süslenmiş giriş kapısı ardına kadar açıldı.Arap kılıklı genç yerlere kadar eğilip selamladıktan sonra;
Bağışlayın,daha önce geleceğinizi biliyorduk ama kimin geleceğini bilmediğimiz için sahibe sultandan emir almak durumunda kaldık.
-Sahibe sultanmı? kimmiş bu sultan.
-Sizi görmeye gelecek, şöyle içeri girin hayvanlarla biz ilgileniriz.
Murad ve Ali atlarından inip içeriye yürüdüler, Arap genci atları yedeğe almak istedi ama iki asil hayvanda yularlarına yapışır yapışmaz huysuzlaşıp şaha kalktılar. Murad ve Ali zor zapdediyordu.
-Kırım sakin ol biz neler olup bittiğini öğrendikten sonra buradan ayrılacağız.
-Arap gencine dönüp:
Siz bırakın yuları biz sakinleştiririz, siz yemliklerinin bulunduğu şu torbaları getirin yeter.
Atları sakinleştirip yem torbalarını taktıktan sonra havuz kenarından geçerek ileride kendilerini bekleyen sahibe dedikleri dünyalar güzeli kadına doğru götürüldüler.
Yerlere kadar eğilip;
Sultanım yabancıları huzurunuza getirdik.
-Siz çekileilirsiniz.
-Oturun.
Muradala Ali göz göze gelip "Bu dünyalar güzeli kız kim" der gibi bakıştılar.
-Nerden gelip nereye gidiyorsunuz çocuklar?
-Çocukmu dediniz,bizim çocukluk yaşımız biraz geçti, sizce çocukmu görünüyoruz.
-Fil dişi beyazlığındaki dişleri gülerken pembe dudaklara sanki pırlanta gibi eşlik ediyordu.
Çocuk dedim evet sizler daha birer çocuksunuz.
-Bu duyguya nereden kapıldınız, peki siz kimsiniz?
-Çocuk olmasanız ormanda eşini bırakıp çöl yollarına düşmezdiniz.
-Nerden biliyorsunuz bunu?
-Ben sizi en baştan beri tkip ediyoruz.
-Kim istedi bizi takip etmenizi?
Kum Prensesi SARA.
-Sara mı kimmiş bizzimle bu denli ilgilenen prenses?
-Onu görünce tanışırsınız asıl sen beni neden tanıyamadın bilmiyorum.
-Sizi tanıyamadım,peki siz kimsiniz.
-Bunu sonra öğreneceksin.
Murada dönerek, şimdi gidin hamamda bir güzel yıkanın ve karnınızı doyurun daha sonra hep beraber gece şenliğine davet edileceksiniz.
Ali ile Murad göz açıp kapayıcaya kadar bir sürede iki güzel kız tarafından buharlar fışkıran loş ama latif kokular yayan bir göbek taşında kendilerini buldular.
-Bizde adet kızlar erkekleri yıkamaz
-Biz derken kendinizi varsaydınız bizde erkekler çok daha önemli işlerde görevlendirilir.
-İyi bakalım hadi işinizi yapın da güzel bir keselenelim.
Murad Aliye göz ucu ile imalı bir göz iletişimi kurduktan sonra başucunda yarı çıplak duran kızı biraz konuşturmak için sabırlı olmasını işaret edip,buram buram miski amber kokular yayılan kurnaya doğru bakıp:
-Hadi güzel kız bu kurnanın yanındaki göbek taşına uzanayımda şu kuluçlarımın arasın bir güzel ov...
Senin adın ne?
-Fazla konuşamam ben görevimi yapıp sizi Çöl Prensinin huzuruna tertemiz çıkartmaktır.
-Sana nasıl hitap edebilirim.
-Kısa adım Mi-Mi.
Aaa nasıl bir isim bizde Ayşe Fatma gibi ismler çokça kullanılır senin adın neden bu kadar mini.
Bana hitap ederken kısaca Mi mi derseniz hemen karşılık veririm başka adım var ama size yasaktır.
-Alıp satacak değilim neden yasakladın?
-Sizin gibi bir insan oğlu ile gönül eğleştirmem yasak.
-Sen bizden değilde nesin her tarafın bizim kadınlara benziyor, bu çöl kızlarıda prensesleri gibi gizemli demek.
Güzel kız gülümsedi,asıl sizi karşılayacak ve her isteğini yaptıracak kadar kudretli prensesimiz dir.
-Demek çok güçlü bu prenses peki adı nedir.
-Adını hiç kimse bilmez o sadece kandine ait bir adla kodlanmıştır.
-Siz uzaydanmı geldiniz nedir bu çağda kodlamak hiç bir
şey anlamadım, sen çöyle yanıma otur bakayım.
-Sakın bana el sürmeye kalkma!
-Ne yani sen kadın değilmisin hiç erkekle buluşmadınmı,neden korkuyorsun?
İnsansın sen sana yakınlaşmam kesinlikle yasaktr.
-Bunu çöll prensesinmi yasakladı?
-Evet ilk yasaklama onun değil ama onun hizmetine giren her kız hiç bir erkek eli değmemiş kızlardan seçilir.
-Sen beni istemiyorsun yani,hazır bak şu koku şu sıcak ortam,her taraftan buhar fışkırıyor göz gözü görmez korkma kimseler görmez hadi oyun bozanlık yapmada uzan...
-Ben insan ırkından değilim sizinle ilişkiye bu ırktan hiç kimse giremez.
-O zaman Çöl Prenseside insan ırkından değil, ben daha önce sizin ırka ait bir kızla evlenmiştim..
-Bu imkansız değil ama bizim gibi rütbesi düşük kızlar a yasaktır.
-Anlaşıldı, o zaman prensesiniz bundan muaf olmalı.
Çok konuştuk, bize bütün bunlar yasak,artık konuşmayın.
-Nasıl konuşmaya cesaret ettin o zaman.
-Şu sizin erkeksi vucudunuz karşısında şeytan bile dile gelir.
-Off bu ne övgü bu böyle.
Beni cezalandıracaklar ama bu gerçek erkek karşısında kendimi tutamadım,daha fazla ileri gitmem cezamı çok artıracak.
-Korkma ben senin suçsuz olduğunu ve teni tenime değmediğini söylerim hiç korkma Mi-Mi.
İsterseniz az sonra haber gelir sizi yemeğe davet edecek Çöl pensensesi, fazla oyalanmadan kalkalım.
Murad ve Ali çok geçmeden cennet gibi bir yeşilliğin içinde buldular kendilerini,her yer güller ve sümbüllerle donatılmış kuşların sütü bile hazırlanmış bir masa donatılmıştı.
-Ali şansa bak,bütün bu hizmet bize neden yapılıyor dersin.
-Vallahi dilim tutuldu abi ben nereden bileyim,kim bizi buraya getirmemizi söyledi sen beni nasıl çadırımdan apar topar kaldırıp atları çıkarmamı emrettiğinde şaşırmıştım demekki senin bir bildiğin var,bunu sen söylemelisin kader falan değil.
-Haklısın ali de bende fazla bir şey bilmiyorum gerçekten Ayşeyi yalınız bırakabilirmiydim.
Neden bıraktın o zaman Abi.
-Ali ilk defa şu boynumdaki tılsım bile beni alıkoyamadı gizli bir güç beni buralara çağırıyordu, daha fazla bir şey dememe gerek varmı.
-Yok abi yok
-Aliii!
Abi şu bize doğru gelene bakarmısınnn...
Muradın sanki dili tutulmuştu, gözleri fal taşı gibi açılmış ne olduğunu unutup biranda kendini kaybetip adeta şok olmuştu.
-Abii!
-Ne oldu insanoğlu, abin çokmu korktu?
Murad gülümseyerek;
-Bizim ırkımız korkmaz, seni burada göreceğim hiç aklıma gelmezdi de o yüzden şaşkına döndüm.
Beni Ulu Yezid affetti ve kızkardeşim seni burada ağırlamam için beni görevlendirdi.
-Demek Ulu Yezid seni affetti, bunu nasıl yaptı anlamadım ama ben senin Sahra Çölünde bir engerek yılanı olarak cezalandırıldığını duymuştum,yanılıyormuyum.
-Hayır yanılmadın gel şuraya otur,kırkma sana yakınlaşmam yasak bunu emirle bildirdiler hiç bir ırkın dişisi insanoğluna yakınlaşamaz bu Konsey kararı,bu yüzden sen beni unut zaten istesende buradan benim iznim olmadan gidemezsin.
-Neler oluyor açık açık anlatırmısın tabiki bizim anlayacağımız bir deilde anlat da bizde anlayalım.
-Senin aşkından ateşlere atılmayı bile göze alan kızkardeşim Ulu Yezide verdiği sözün gereği bizim cezamız Konsey tarafından affedilip eski halimize döndürüldük.Artık Çöl kobrası değil bu sahrada ender bulunan hanın işletmesini üstlendim.
-Bizi neden buraya getirttin Lücifer?
-Ben getirtmedim seni isteyen küçük kızkardeşim senin de eski eşin Veldan.
Veldan mı beni istedi?
-Ulu Yezidin şartlarını kabul ettikten sonra seni ve senin gibi aynı ırktan olan insanoğlu ile ırkımızı barıştırmak için proğramladırıldı.
-Sizin ırkınızla barışmak mı? Bu nasıl olacak? Sizi Ulu Yezid ve Konseyi bunu yerine getirmek için bizimi seçti başka insanoğlu bulamadınızmı?
-Murad şimdi düşünsene ben seni bir zaman çok sevdim ve cezalandırıldım.Kızkardeşim Veldan da çok sevdi hatta senin eşin olup bebek bile kaybetti ve sonra oda cezalandırıldı hemde çok ağır bir şekilde cezalandırıldı, çünkü sen yapılan bütün deney ve testlerden ölmeden başarı ile kurtulmayı başardın oysa Yezid bu deneylerden sağ çıkan hiç bir ırk olmaz diye babamdan aldığı iksiri kullanmıştı, İksirin Murada tesir etmemesi Yezidi çok kızdırdı,bunda bir iş var dedi Konsey Üyeleri, nedir sorusuna işin içine gönül ilişkileri girdi dediler gönül işi olan bir ilişkide başarı olmaz onu bile bile öldürecek iksiri hiç bir dişi şeytan kullanamaz.
-Ben gerçekten Veldanı sevdim oda bu sevginin karşılığında bana kıyamadı. Sen se kıskandın sinsi sinsi koynuma girdin ama buna müsaade etmeyen benimde koruyucum vardı emeline ulaşamadın hatırladınmı.
-İşte bu yüzden Konsey bizim ırkın insanoğluna ram olmasını kesinlikle yasakladı sen istesende artık beni elde edemezsin.
-Çok iyi,buna gerçekten sevindim, bir Müslüman olarak sizinle anlaşmamız imkansız ama günahkar olup bazen aşka yenik düşüp insanı arzularımızın kabarmasına nani olamıyoruz.
-Artık aşk yok,sadece Veldanın gelmesini bekleyeceksiniz,sizi ağırlamaktan memnunum Han sizin gibi btün bakım ekiben talimat vereceğim saygıda kusur etmeyecekler.
--Biz gitmeye kalkarsak manimi olacaksınız?
-Bunu yapamazsınız getirmek bizim elimizde de göndermek değil.
EDEBİYAT DEFTERİNDE DEVAMINI OKUYUNUZ
CEMİL ATEŞ
ROMAN YAZARI
12.01.2024
5.0
100% (1)