Ey tanrısal imparator, eğer sana engel teşkil ediyorsam, ölüm kararımı verebilirsin, yalnız beni ölümle tehdit etme, çünkü ölümden korktuğum yok. petronius
Ömer Hüdayi
Ömer Hüdayi
@omerhudayi
VİP ÜYE

Sultan ll. Abdülhamid Han

12 Ocak 2025 Pazar
Yorum Yaz

Sultan ll. Abdülhamid Han

0

Yorum

2

Beğeni

0,0

Puan

152

Okunma

Sultan ll. Abdülhamid Han

Sultan ll. Abdülhamid Han

Selefi olan Sultan bilekleri kesilerek katlediliyordu. Cellatlarının omuzuna dirseklerini yaslayarak fotoğraf çekilmenin şehvetiyle başı dönerken, bir avuç Batı menşeili çapulcu tarafından koca imparatorluk hürriyet nidaları altında uçuruma sürükleniyordu. Yerine kendini yönetebilecek kadar bile akıl sağlığı yerinde olmayan bir taht varisi layık görülmüşe de, yönetilebilecek kadar dahi akli melekeleri yerinde değildi.

Kısa süre sonra tahta O otursa da sanki taht onun omuzlarına oturmuştu. Geldiğinde imparatorluk koca bir kaosun içindeydi. Kapıda olan Osmanlı-Rus savaşı, maceraperest paşalar tarafından tetikleniyor, şovenist bürokratlarca elleri şişercesine alkışlanıyordu. Oysa Kıbrıs’tan Mısır’a kadar her taraf uçurumun ucundaydı. Çok geçmeden tarihe bir kara leke olarak geçen, Anadolu insanının 93 harbi diye anacakları büyük soykırım Anadolu’yu kasıp kavuracak, vebali sultanın boynuna yüklenecekti.

Kızıl Sultan diye andıkları sözde istibdat döneminin müstebiti Ulu Hakan ise, bir yandan uçuruma doğru hızla giden İmparatorluğu durdurmaya çalışırken, bir yandan da tabuları yıkıyor, meclisi açıyor, meşrutiyeti ilan ediyor, eğitim seferberliği başlatıp, kız okulları açıyor, yargıyı bağımsız tutmaya çalışıyordu. Siyası idam kararlarını veto ediyordu. Saltanatı boyunca sadece 11 adi suçlunun idamına onay vermişti.

Ama Neyzen’in kaleminden şu mısralar dökülüyordu.

Kal’a-i âsâr-ı zulme verdim istihkâm-ı tam
Ettim istibdad ile tarihe ibka-ı nâm,

Sonraki yıllarda yağmalanmasıyla hafızalarda kalacak olan Yıldız Sarayının sakini en dindarının ‘Yıldızdaki baykuş’ ithamlarına maruz kalırken, İstiklal şairinin şu mısralarla gazabına uğruyordu.

Yıkıldın, gittin amma ey mülevves devr-i istibdâd
Bıraktın milletin kalbinde çıkmaz bir mülevves yâd!

Sultan tahtan düşürülürken altında aslında koca imparatorluk kalmıştı. Sultan muhafazasına memur edilen Debreli Zinnur’a “Bana en çok dokunan, bu mason taslağını bir Yahudi’nin tebliğ edişi olmuştur” diyordu. Çünkü tahttan indirmekle Yahudi Emanuel Karaso, Ermeni Aram Efendi vs. görevlendirilmişti. Türk Yurdunu savunmak için Sultanı tahtan indirenlerin tebliğ heyetinde ne acı bir hakikattir ki Türk yoktu.

Sultanın gidişiyle birkaç yıl içinde Balkan savaşları ve 1. dünya savaşı başlamıştı. Kendi döneminde yaşanan toprak kayıplarının hiçte benzeri olmayan bir şekilde altı asırlık koca İmparatorluk buz dağından kopan buz parçaları gibi paramparça olurken, Sultanın dilinden; Beni evhamlı sanıyordular. Oysa ben sadece gafil değildim, diye ağır sitemler dökülüyordu.

Sultan gittikten sonra tarih hayalperestlerin düşledikleri gibi yazılmayınca, günah çıkarmalar da başlamıştı.

Rıza Tevfik;

Dîvâne sen değil, meğer bizmişiz,
Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz, derken

Fethi Okyar şöyle itiraf ediyordu.

Ne vatanı idare edebilecek kadromuz, ne de kadroyu terkip edebileceğimiz felsefemiz vardı.

Süleyman Nazif;

Pâdişâhım gelmemişken yâda biz,
Hasret olduk eski istibdada biz, diye mısralar diziyordu.

Akif ise pişmanlığını boz kağıtların kirli yüzüne şu mısralarla döküyordu:

Nasılda kadrini vaktiyle bilmedik, tuhaf iş
Semer değil o rahmetlininki devletmiş

Enver Paşa’nın dilinden Mersinli Cemal Paşa’ya;

Biz Turan yapmak istedik, viran olduk. Asıl mesuliyetimiz Sultanı anlamamamız, siyonizme alet olmamızdır. Acıdır lakin hakikat budur, sözleri dökülüyordu.

Sultanın indirilmesinde katkısı olan yetkililerden birini bir İngiliz yetkili Lord Kamarasında şöyle aşağılıyordu:

Biz sizi yönetebileceğimiz kadar ahmak sanmıştık. Lakin siz yönetemeyeceğimiz kadar ahmakmışsınız.

Ronald Storrs sadece Arap isyanının, İngiltere vergi mükelleflerine maliyeti 11 milyon sterlin olarak bildiriyordu.
Rıza Tevfik’in şu mısraları sonraki dönemlerde hakikat olarak önümüze gelecekti.

Tarihler ismini andığı zaman
Sana hak verecek ey koca sultan.

Nitekim Sultan hayattayken genç bir subay olan Mustafa Kemal Cumhurbaşkanlığı döneminde Sultanı acımasızca eleştiren genç bir gazeteciye şunları söyleyerek en üst perdeden hakkını teslim ediyordu.

Bak çocuk! Tecrübem göstermiştir ki toprakları üzerinde yaşayan insanların ahvali meşkuk ve hudutları düşmanla çevrili büyük bir devlette Abdülhamid’in idare tarzı azami müsamahadır.

Yıllar sonra Sultanın ardından Necip Fazıl tarihe şöyle bir şerh düşüyordu.
Abdülhamid’i anlamak her şeyi anlamak olacaktır.

Bu dünyadan ilmi, siyaseti, ahlakı, adaleti, erdemli duruşu ve devlet adamlığıyla bir Sultan geçmişti.

İlber Ortaylı’nın deyimiyle; Dünyanın son hükümdarı, son evrensel imparatoru Sultan ll. Abdulhamid Han geçmişti.

Rahmet ve minnetle.
31 Mart olayı- Rumi 13 Nisan 1909
27 Nisan Sultanın hal edilmesi.
10 Şubat 1918 Sultan’ın vefatı.
Paylaş
Beğenenler
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Sultan ll. abdülhamid han Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Sultan ll. abdülhamid han yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Sultan ll. Abdülhamid Han yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
levent taner
levent taner, @leventtaner
14.1.2025 11:48:10
Merhaba hocam

Allah gani gani rahmet eylesin, son devrin ağır koşullar altında önemli hizmetler vermiş, özellikle siyasi zekasıyla, diplomasi bilinciyle dikkat çekmiş sultanı Abdülhamid Han

Oysa o gün bugündür zihnimiz ve söylemlerimizde yer ettiği biçimde adeta görevi devraldığında devraldığı olumsuzluklarında ona yazıldığı bir tarih mantığının mümessiliyiz

Neden peki bu böyle? Osmanlıyı bölüp parçalamak, tarihe gömmek isteyen dış güçlerin ve içerideki Mason dünyanın iştihaları bu yönde kabarıyordu çünkü
Bin dokuz yüz beşte sultana suikast girişiminde bulunan Ermeni Taşnak komitesi değil midir? Theodor Herzl ve Emanuel Karasu gibi Siyonistler onu devirmenin mücadelesini verdiler yıllarca, bizlerde onların duygularına tercüman olan herzeler yumurtladık nesiller boyu

Vaktiyle Meydan Larousse'nin 2. Abdülhamid maddesinde rast geldiğim bir cümle de, Balkan ve Cihan harbinin getirdiği hızlı çöküş yıllar içerisinde imparatorluk aydınları arasında kendisine karşı genel bir saygı uyandırır şeklinde idi, iş işten geçtikten sonra hani

Şu kadar ki hayatın işleyişinde böyle bir mekanizma var özünde benim hocam
İnsan dediğimiz varlığın zamanla kurduğu bağ bağlamında açıkçası, geçmiş, şimdiki, gelecek ve geniş zamanın hükmü açısından diyorum, öyle ki bu zamanların öz suyu cümle kuruluşlarına dayalı bir gramer bilgisinden ibaret asla değil

İçlerinde geniş zaman yalnızca yüce Allah'ın hakimiyetindedir, o yalnızca zamanlar üstüdür malumu olduğu üzere, kader tasavvurumuzun da aksayan yanıdır ya hani, genelde şöyle denir söz gelimi, Allah ezelde belirlediyse elimizden ne gelir ki, ya da Allah yapacaklarımızı önceden biliyorsa bu bizim dahi elimizi kolumuzu bağlamaz mı? İnanan kaderciliğin tuzağına düşer, ateist yahut dinsiz görüş sahipleri de ters yönde bir muhakemeyle kaderi atalet çizgisinde okur, anlarlar, halbuki Allah zamandan münezzeh, zaman üstü bir varlık, bu bizim sonlu algımıza sığmaz o ayrı, beraberinde zırvalar dururuz

Yine insanoğlu bugünden geçmiş zamanı algıladığı biçimde, netlikte, berraklıkta maziden geleceğe bakamaz ki, ya da yaşarken olayların anlamına varamaz
Kendi bugünkü hayatımızda olanları yaşarken nasıl anlıyoruz, üzerinden zaman geçince nasıl? Geleceğin gözüyle bugüne bakabilme şansımız var mı? İstisnai uzak görüşlü insanlar vardır diplomat, düşünür, bilge ya da devlet adamı konumundadırlar

Efendim bugünün Osmanlıcı münevveri Abdülhamid döneminde yaşasa sultanı anlayacak mıydı acaba? Acaba! Hani derim ki günümüzün Ulu Hakancı tarih araştırmacısı, yazarı hatta vatandaşı o devrin aydınına kızıyor, tepki gösteriyor da, kendisi yüz yirmi yıl önce yaşasa anlayacak mıydı hakanı, yoksa görevde olana ters bakan genel koroya mı dahil olacaktı, öyle ya Türkçü, İslamcı, Batıcı hemen herkes o kakafoniye dahilse

Demem şu ki görevdeyken anlaşılanla, görevden sonra ve hele ki vefatından sonra anlaşılan aynı olmuyor anlaşılan

Öte yandan Sultan Abdülhamid'in dahi yanılgıları olamaz mı? Veya izlediği siyasetin doğurduğu olumsuz bazı neticeler

Hiç kuşkusuz rahmetli sultan 2’inci Abdülhamid’in siyasi zekâsıyla biçimlendirdiği politikalar kendisine kadar gelişen negatif hususları önce yavaşlatır, devamında neredeyse durmak noktasına getirir. Ya peki ardından zincirlerinden boşalırcasına işlerin kontrolden çıktığı İttihat ve Terakki safhasını dahi tetikleyecek bir tepkimenin oluşumuna alttan alttan zemin hazırlayan da tam bu Abdülhamid-i Sani evresi olmaktadır dersek. İşit de inanma değil mi? Ne yazık ki, üretilen politika ve uygulamalar çift taraflı işlemektedir.

Evet, Abdülhamid siyasetinin bir yanıyla alaylı diğer tarafıyla okullu bir zümre inşa ettiğini söyleyelim öncelikle. Öyle bir hafiyelik sistemi kurulur, kuş uçurtmaz hani. Bu durum münevver tabakanın hürriyet bağlamında canını yaksa dahi güvenlik ekseninde de hayli etkilidir. Sultan yaramaz çocuk olarak gördüğü aydınlara karşı da sürgün politikası izler. Ancak diğer cephede devlet idaresinin en ağır şartlar altında tesis edildiği de inkârı kabil olmamaktadır.

Ne ki, pamuk ipliğine bağlı bir çizgide yükselmektedir sistem. Hani zaman zaman deriz ya, 1’inci cihan harbindeki subay kadro Abdülhamit dönemi okullarından yetişir. İşte bu okullar beraberinde kültürlü, entelektüel seviyesi olan aydın insanlar yetiştirmektedir bir yandan da. Şimdi onların teknik, mesleki donanımlarına eyvallah derken, kültürel cepheleri olmasaymış dediğimizde devrin son model eğitim veren okullarından paradoksal bir beklentide bulunmaz mıyız acaba?

Bu özünde muhafazakar düşüncenin bir ikilemidir kanımca. En iyi okulları kuralım ama meslekleriyle ilgilensinler, eleştirel düşüncenin rüzgarlarına kapılmasınlar dediğinizde, işte o olmuyor. Abdülhamit döneminde de bir taraftan alaylı esaslara dayalı işleyen hafiye teşkilatı, diğer yandan hem mesleki hem de entelektüel düzeyi olan okullular yavaştan makas açmaktadır. Hani derim ki, çatışan iki zıt yapı giderek Sultan Hamit rejiminin çöküşünü belirleyecektir.

Şimdi efendim bunları söylemekte kıymetli hükümdarımızı olumsuz yorumlamak, negatife almak asla sayılmamalı derim

Nihayet
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket hocam
Osmanlı'nın bu kıymetli devlet adamını saygı, şükran ve rahmetle yad ediyorum
Selam ve saygılarımla.
Halit Durucan
Halit Durucan, @halitdurucan
12.1.2025 23:15:55
10 puan verdi
Ömer hocam izninizle yazınızı arşivime kopyaladım. Bilginize arz ederim.
Halit Durucan
Halit Durucan, @halitdurucan
12.1.2025 23:11:00
10 puan verdi
Güzel bir konuydu Ömer hocam. Halen karalanmış tarih okutuluyor bizlere. Ne kötü bir durum! Vatanseverler bir anda hain, hainler ise vatansever olarak anlatılıyor. Çık işin içinden çıkabilirsen. Kutlarım yürekten
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ