5
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
531
Okunma

"Bir oyuncuyu öldürdükleri veya en sevdiği şeyi yapmasını engelleyerek sakat bıraktıkları, ya da aynı şekilde daha ciddi bir biçimde bir hakeme saldırdıkları gün beni hatırlayacaksınız.” Stephen King romanlarından ya da Hitchcock filmlerinden kopup gelen bir cümle mi? Kehanetin gücü adlı bir filmi anılarda canlandırabilirdi söz gelimi. Değil halbuki.
Dün akşam oynanan MKE Ankaragücü Çaykur Rizespor maçının sona ermesiyle birlikte sahaya giren Ankaragücü başkanının hakem Halil Umut Meler’e yönelik saldırısı geçtiğimiz sezon oynanan Ankaragücü-Beşiktaş maçında sahaya girerek Salih Uçan’a tekme atan sarı-lacivertli bir taraftara tepki gösterdiği için kırmızı kart gören eski Beşiktaşlı Josef de Souza’ı zihinlerde canlandırmaktadır. O dönemde takım arkadaşına ve hakeme yardımcı olmak isterken menfi anlaşılmak suretiyle cezalandırılmasına dönük yaptığı eleştirel paylaşımla gündeme gelmişti Brezilya’lı futbolcu.
Öyle ki, "Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.” Şeklinde hafızalarımızda yer eden bir Kızılderili Atasözü misali söyleyişin, içinden çıkıp geldiği coğrafyanın tarihsel birikimi ve bunun ürünü olan bir deyişle beslenen bir ruhsal arka plana sahip olmadığını kim öne sürebilir ki?
Gerçekten de, Afrika ya da Kızılderili sözleri Aysberg’in ağırlıklı bölümünün su altında olmasıyla emsal biçimde, kökü çok daha derinlerde olan problemlere işaret etmektedir. Bunun gibi futbolumuzda şiddet salt futbolumuz üzerinden okunup anlamına varılamayacak kadar çetrefilli bir konudur özünde. Tıpkı ana kavramın harfi yapısıyla şeddeli olmasıyla bütünleşerek esnemekte kendi içerisinde ve alt başlıklara doğru açılım yapmaktadır.
Demem şu ki, dizilerde şiddet, kadına şiddet, sözel şiddet, genç ve okul cinayetleri, siyaset dünyamızdaki hırçın ve kutuplaştırıcı dil, tribün anarşisi, vs. türlü hadiselerin potansiyel ve kinetik açılımları birbirinden bağımsız konular olmayıp ana akımın açılımlarıdır gerçekte.
Madalyonun diğer yüzünde ise olay alt ligde bir mahalli müsabakada yöresel ilişkilere dayalı cereyan etmemekte. Bilakis payitaht gibi takım elbiseli bir dünyanın köklü bir spor kulübü depremin merkez üssü olmaktadır. Yanı sıra, futbolun spor dalları arasında en büyük parasal meblağların döndüğü bir sektör olarak teşekkül etmesi, toplamsal alanda da en yüksek ilgi odağı uyandırması, etrafında oluşan fanatizmi beslemekte ve tetiklemektedir.
Şu kadar ki, dünkü elim ve vahim hadiseyi alırsak; ülkemizdeki spor ve futbol yönetiminden kaynağını aldığı muhakkak fahiş hakem hataları kulüplerimizin canını yaksa dahi hakemlerimizin her maçtan sonra hedef gösterilmesinin vardığı hayati ehemmiyete sahip, beraberinde acil ve radikal karar ve tatbikatların devreye girmesini lüzumlu kılan yüzü tüm çıplaklığıyla karşımızdadır. Teknolojinin varla yok arasında sergilediği met cezir manzaraları da bu noktada sorgulanması gereken bir başka boyut olmaktadır.
Diğer yandan sosyal medyada rastladığım, aslında futbol federasyonuna atılmış olması babında gecikmiş bir yumruktur, cesur başkanı tebrik ederim şeklinde azımsanmayacak kadar çok haber altı yorum ise durumun vahametini gösterir nitelikte köşe başı parantezdedir hakikatte. Şöyle ki, bu aymazlık bizdeki hiddet ve şiddet dolu yaralı sosyal psikolojinin dışavurumu olmaktadır. Ne çare ki, futbol ilgi ve beğenimizi de töhmet altında bırakmaktadır.
Oysa saldırıya uğrayan Halil Umut Meler ülkemizde Cüneyt Çakır misali ileriki yıllarda uluslararası başarılarla bizleri gururlandırabilecek hakem camiamızın genç yeteneği olmaktadır. Öte yandan daha da vahimi böylesi bir olayın dış dünyada yankılanması ülkemiz adına ne kadar da yıpratıcı ve onur kırıcıdır. Düşünsenize sadece yumruk atmayıp yere düştüğünde tekmelemeye devam eden zihniyetten hicap duymamak mümkün mü? Bir de olgularla olayları ve kişileri birbirine karıştıran fanatizmi tefsir et, meram anlat bu tarz zırva düşünceli/düşüncesiz insanlara.
Burada göz ardı edilmemesi gereken bir diğer hususta toplumsal algıyı tayin eden, hakemin “yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal” örneği, ağzıyla kuş tutsa yaranılması oldukça zor bir meslek insanı olmasıdır. Vaktiyle “Yüzyılı aşkın bir zaman, hakemler karalara büründüler. Tuttukları hiç kuşkusuz kendi yaslarıydı. Şimdilerde ise renkli giysilerin arkasına saklanıyorlar.” Diyen Uruguaylı yazar Eduardo Galeano’yu anımsama gel de.
Tüm bunların ışığında, olayın asla kabul edilemez olduğu yönündeki mesajlar içi boş lakırtıdan öte ne anlam taşır ki? Hani derim ki, sevgili Halil Umut Meler’in uğradığı saldırı sonrasında futbolumuzun geleceğine duyulan umutlar melerken, akabinde acep daha neler olur neler mi demeli yoksa?
-LT-