Paranın öldürdüğü ruh, kılıcın öldürdüğü bedenden fazladır. walter scott
mehmet talip bilgil
mehmet talip bilgil

“BU DÜNYA DENİ DÜNYA SU ÜZRE KURULMUŞ TAKLİT BİNA’’

Yorum

“BU DÜNYA DENİ DÜNYA SU ÜZRE KURULMUŞ TAKLİT BİNA’’

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

406

Okunma

“BU DÜNYA DENİ DÜNYA SU ÜZRE KURULMUŞ TAKLİT BİNA’’

“BU DÜNYA DENİ DÜNYA SU ÜZRE KURULMUŞ TAKLİT BİNA’’



“BU DÜNYA DENİ DÜNYA
SU ÜZRE KURULMUŞ TAKLİT BİNA’’
Dünyanın binbir türlü hâli var derler ya, hakikaten öyle. Yer yüzünü kem gözler argo sözler, acılar, feryatlar, binbir sızılar kaplamış. Kâinata yayılmış binbir sızı, kalplerin ritminde tınlayan binbir elem, binbir farklı şehirde binbir keder hızla akıp gidiyor.

Bakıyorsun fenomen olma uğruna açlıktan ölmek üzere bir zenci çocuğun fotoğrafını paylaşıyor beğeni alıyorlar. Paylaşım aldıkça da beğeniler peş peşe geldikçe de zevkten dört köşe oluyorlar.

Her bir hizmetini icra edersin
Ne çok sevdin bu dünyâyı ey kardaş
Düşüp arkasına bile gidersin
Bağrın anın ile olmuştur bağdaş

Bazı zaman açlık, susuzluk, kimi zaman savaş ve terör var, kimi topraklar Sömürgeci emperyalistlerin kıskacında, ırkçılığın katranlı sularıyla sulamışlar; Verimsiz bir tabaka kaplamış tarlaları, eksen ekilmiyor, ektin diyelim biçilmiyor. Dünya’nın her bir hizmetini yerine getiriyorlar. Dünya döndükçe onlarda onun etrafında dönüp duruyorlar. Kimi ülkelerin dini ilkelerini almışlar, halkını köleleştirmişler. Kimi evlerin edebini almış soymuş çıplaklaştırmışlar. Edep ve ahlakı batının şafşatalı giysileri ve usulleriyle allayıp pullamışlar. Renkli batıcı masalların rengiyle boyamışlar, dıştan süslü beden içten isyankâr ve isyan. İçten çürümüş ahlaki değerler,

Çökmüş aile ve komşuluklar, akraba ve arkadaşlıklar, tanınmayan akrabalar, kokuşmuş avrupa kültürünü dayatmışlar kimse sorgulamıyor. Bila istinasız uyuyorlar. Kimi kalpleri işgal etmişler de içeride sevgiye dair ne varsa zımparalamışlar; sevginin, vefanın ve merhametin tozları ücralara sürüklenmiş, şöyle elle tutulur, gözle görülür, bir sevgi yumağı bırakmamışlar.

Hayâtı memattır memâtı hayât
Yüz bin renk gösterir aslı bir nevât
Asla sözlerinde bulunmaz sebat
Yoktur anın gibi bir rind-i kallâş

Dağ yamacında bir taşı kar ile yuvarlayıp top yap aşağıya doğru sal. İninceye kadar o kadar büyüyerek korkunç bir gürültüyle iner ki! Bütün acılar ve sancılar o gürültüyle iner gelir gürültü tüm hengameyi sarar sükûneti yırtar ve parçalar. Sükunetin bahçesinden yakınanlar bu gürültüyü duymuyorlar bile, yine de birileri derde düşüp vaveyla adına ya bir ses çıkarmanın ya da satrançta bir hamle düşünüp bir iz bırakmanın derdinde.

Yüreklerin taş kestiği, duyarsızlığın, hat safhaya taşındığı, ıssızlaşan ve gitgide marazları tabiatın akışından bilip tepkimeye girmeyen ruhlar bir yana, aleme bir iz bırakmak adına elini ve dilini olaylara feda edenler bir yana. Halbuki bülbülün konduğu dallar sararmaz imiş.

Evet dünyanın çeşit çeşit halleri binbir türlü yolları var ise de milyonlarca da hal ehli ve yolları vardır. Kimisi kendi derdinin kuyusuna halat uzatıyor. Kimileri karanlıkların dehlizlerine mum yakıyor, fener tutuyor, elektrik üretiyor ışığı kuyulara dost ediyorlar. Işık olanlar var, halat olanlar var el verenler güneş olup aydınlatanlar var, geceye güneş ay olanlar var. Ya da güneşe ışığa aya duvar örüp hüzmeyi engelleyip hatta çalanlar var. Her hali kendine hak görenler var, kendini diğerine tercih edip kendini adayanlar da var. Biriktirip yığanların yanında susuz dudaklara su olup kuyu açanlar da var., İbrahim’e gücü nispetinde su taşıyan karınca misali yangına bir bardak olsun su taşıma gayretinde olanlar da var. Bir bardak su taşımaya gücü yetip de elinden geldiğince kurumuş dudakları nemlendirenler de var. Hiçbir şey gelmiyorsa adaletten haktan yana olup bağıranlar ve feryat edenlerde var.

Hâşâ ki zemmedem mülk-i cihanı
Sâni’in sun’udur hükm-ü Yezdânî
Uyandırmak için gafil inşânı
Söyledik bir mikdar dâne-i haşhaş

İnsan duyarsız ve insafsız değilse, ya da kör ve sağır değilse dünyanın binbir derdinden yalnızca birine dahi olsa ya ses çıkarıyor ya el uzatıyor ya da bunları yapanların yollarını açmaya emek veriyor ve kalben sağır ve körleri kâinatın sızısında etkisiz unsur olarak düşündüğümüzde siteme ve dahi parmakla işaret etmeye lüzum kalmıyor. Gayret edenlerle ile görmezden gelenler arasında gök ile yer asındaki gbi bir sınır var. Birde bu ikisinin arasında öyle bir güruh varki verdikleri faydadan ziyade âleme zarar ile temas edenler var. İşte bu güruh halkın eksik ve noksanlarını dillerine dolayıp kendini duyarlıymış gibi hissettirmeye çalışıyorlar. Duyarlı ve üstün insan perdesinden kendilerini lanse ediyorlar. Taraf buldukları zaman hazine bulmuş fakir gibi aldığı haz ile pasif direnişinin yorgunluğunu dinlendiriyorlar. Yarayı sarmak için sarf edeceği maddî-manevî iktidarını, o dertle hemhâl olmayanları taşlamaya çalışıyorlar. Bir başka sancılı köşeye kendini feda etmişleri taşlamakla uğraşıyorlar. Bir cemiyetin kalp ağrısını dile getiren, bir başka cemiyetin derdiyle dertlenenleri duyarsız, kör ve sağır makulede yuhalıyor. Beyler bu çığırtkanlıkla gerçekleri susturamazsınız veya gök kubbede hoş bir seda bırakamazsınız.

Bir sancıya incelen kalbinizi o sancıyı duymamış ama başkaca acılara ömür adamışları yok hükmünde saymakla sancıyı susturamazsınız. alemin derdiyle dertlenenlerin yanında sende onlara gül uzatan kişi olmak varken neden cebelleşmeyi seçersin. önce öfkenin nefretin ırkçılığın savaşın, katliamın davul çaldığı şu alemde; Bir eline taş alan toplumun inşasına kendini adamışlara attıkları sürece dünya düzene girmeyecektir. Yaralara da merhem olmayacaklardır.

Vicdanımızın müsaade ettiği kadar, bilgimiz kadar kalbimizin erişebildiği kadar Rabbimizin ruhumuza ve aklımıza nakşettiği ilhamla ve hengâmın, mekânın, makamın izin verdiği ölçüde bir derde temas etmeye ömrümüzü verebiliriz. Çare sadece sözlü temas ile girizgâh yapmakla olmuyor, yetmediği gibi birde bir derdin ömrünün sükûnetli ve ferah bahçelerindeki güvenliği feda edenlere çamur attığında, çamurlu ellerinin izi bütün gayretli dokunuşlarında kâinata sızıyor.

Allah’ın yardımıyla bir değil, binbir yangını söndürebiliriz, Bir haykırış, bir çakıl taşını bile olması gereken yere taşıyamaz. Ama o haykırışın sahibinin ciğerlerinde hakikî bir iman, halis bir niyet ve sadece fayda sağlamaya rafine bir gayret varsa, işte sırf bu Salih duruşun kayayı bile sapana koyup ileri fırlatır.
Sakın Salih gibi kalma âvâre
Cân bedende iken kıl buna çâre
Sonra ısırdırlar seni çok mâre
Daha nef’i vermez döktüğün kan yaş
=======================AR==========================================

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
“bu dünya deni dünya su üzre kurulmuş taklit bina’’ Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz “bu dünya deni dünya su üzre kurulmuş taklit bina’’ yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
“BU DÜNYA DENİ DÜNYA SU ÜZRE KURULMUŞ TAKLİT BİNA’’ yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL