Seçiiiiiiiiiim seçimmmmm gel evladım gel, senin biraz nabzını tutacağım izin verirsen. İzin vermesen de fark etmez yine de tutacağım işte nabzını... Olmadı başka bir yerini de tutabilirim. Şimdi senin nabzını ölçmezsek, bize sitem edersin sen ’’Seçimin nabzını tutmadınız.’’ diye...

Ver bakalım şu kolunu. Tarih de yaklaştıkça sanki nabzın çok hızlı atıyormuş gibi geliyor. Senin nabzını biraz yavaşlatıp, normal seyrine döndürmemiz lazım. Üüüüüüüüüüf! Bu nasıl bir rakam yahu nabzın tavan yapmış adeta... Onu tavandan tabana indirmek lazım... Şimdi sen benim vatandaşım, banim milletim, benim halkım, illaki birine oy vereceksin, oy vereceğin zaman neye dikkat edeceksin, neye göre oy vereceksin? Bunun adını bir koyalım.

Seçim kardeşim, her ne kadar seçime kadar biz senin nabzını tutsak da seçimden sonrada kim kazanırsa kazansın, milletin nabzı da geçim için atacak gibi görünüyor. Eğer ki seçimden sonra geçim durumuna geçtiğimizde bu nabız normale dönmezse, işte o zaman yandığımızın resmidir...

Zaman zaman Alman Seçimlerinin, Amerikan Seçimlerinin, Fransız Seçimlerinin, Papua Yeni Gine seçimlerinin de nabzını birileri tutuyor tutmasına da, onların nabızları, niye bizim seçimlerin nabızları gibi heyecanlı atmıyor bir türlü aklım almıyor...

Siyasilerin nabzına gelince, onların nabzı da bizlere ve kendilerine ayrı bir dert. Cumbaba’nın nabzını ayrı kontrol etmek, muhalefettekilerin nabzını da ayrı ayrı kontrol etmek gerekir... Nabız çok hızlandığı zaman, nabzı yavaşlatmanın yollarını aramak ve bir sonuca bağlamak lazım diye de düşünmeden edemiyorum...

Seçimlerden sonra durumlara bakalım hep beraber. Siyasiler bakalım hangi şarkılar ile nabızlarını düşürmeye çalışacaklar. ’’Yar saçların lüle lüle ... sana güle güle.’’ diye söylenen şarkı bakalım hangilerinin nabzına tavan yaptırıp, hangilerinin nabzını yerle bir edecek. Millet olarak bizim nabzımız mı? Hiç fark etmiyor her zaman aynı. Yazıda da turada da nabız normalin altında... İyi olur inşallah... Nasıl ama seçimin nabzını tuttum... ’’hayata-yeniden-başlasaydım-saniyelerin nabzını tutardım.’’ demiş dostumuz Fyodor Dostoyevski’de... Ne iyi etmiş...