- 174 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Nicole Beatrix'in Atarisi
12 Mart 1998 Cuma Günü
Avrupa Yakasından Anadolu Yakasına gitmek için iki seçeneğiniz vardır; birincisi intihar köprüleri ikincisi ise intihar vapurlarıdır. İstanbul’da intihar için en meşhur ve en görkemli yer hiç şüphesiz 15 Temmuz Şehitler Köprüsüdür. Köprü intihar için görkemli olduğu kadar bir intiharın en keyif alınacağı yer bile olabilir. Diğer seçenekte hiç fena sayılmaz.
On dokuz yaşındaki Nicole Beatrix, Türkiye’ye geldiğinden beri (Yaklaşık üç aydır) haftanın neredeyse her günü, hafta sonları dahil, bu intihar vapurlarına biner ve Avrupa Yakasına geçerdi. Vapur seyahatini sevmesinin asıl sebebi denize olan hayranlığıydı. Vapura bindiğinde ilk iş açık alana çıkar dakikalarca denizi izler, sonrasında yanında getirdiği simidi martılara atardı. Bu durumdan aşırı keyif alırdı. Yolculuk bitip, Avrupa Yakasına geçtiğinde fazla vakit kaybetmeden hemen dönüş vapuruna binerdi. Anadolu Yakasına vardığında da vakit kaybetmeden oteline giderdi.
Bu gezi, onun yıpranmış hayatını tazelerdi. Zaten Türkiye’ye geliş nedeni de sadece hayatında küçük bir değişiklik olması olasılığıydı. Her ne sebeple olursa olsun bu yolculuk sonuç olarak kendisini daha iyi hissettirirdi.
Kış ayları gelip çattığında dahi yolculuğuna vapurun açık kısmında devam etti. Böylesi zamanlarda soğuktan ölecekmiş gibi gelirdi hep.
Vapurdayken martı seslerini duyabilmek için kulaklığının sesini kısardı. Bazen fısıltıyla karışık eleştirel ekonomi tartışmalarına şahit olurdu. O zamanlar kulaklığın sesini açıp bulutları izliyordu. Bazen de Türkçesini geliştirmek için vapurda bulunan insanların konuşmalarına kulak kabartıyordu.
Nicole Beatrix son yolculuğunda tam karşısında oturan bir adamı fark etmeye başladı. Zihnini biraz kurcalayınca bu tuhaf giyinimli adamı daha önce de gördüğünü anımsadı. Adam, sağ bacağını sol bacağının üzerine atmış, sağ kolu demir korkulukta, sol elinde bir kitap tutuyordu. Adam ara ara Nicole’e bakıyordu. Başına Ecevit Şapkası diye tabir edilen siyah bir şapkadan takmıştı. Üzerinde vişne çürüğü renginde kadife bir ceket vardı. Beatrix’in bu adama dair dikkat ettiği diğer bir şey ise tuhaf bir gözlük takıyor olmasıydı.
Beatrix’in o adamla ilgili korku duyacağı zamanlar gelecekti.
Adam o hafta boyunca sürekli aynı vapurun aynı yerinde ve sürekli aynı kitabı okuyordu. Nicole adamın elindeki kitaba bakınca kitabı tanıdı. Kitabın adı Sofi’nin Dünyasıydı. Bu kitabı daha önce tam iki kere okumaya başlamış ama iki seferinde de kitabı bitirememişti.
İki yabancı vapur yolcusu yolculuk boyunca arada sırada birbirlerine bakmaya devam ediyordu. Fakat ne adam ne de Beatrix günlerce tek kelime etmeden ama birbirlerinin varlığını hissederek yolculuklarına devam ettiler. Beatrix şarkı dinlerken, telefonunu kurcalarken ve martılara bakarken göz ucuyla ona bakmayı ihmal etmiyor, bu garip adamla her defasında rastlantıyla mı aynı vapura bindiğini düşünüyordu.
‘Sapık çıkabilir. Onunla konuşmayı aklından bile geçirme Beatrix.’ İçindeki ihtiyatlı ses ona aynen böyle söylüyordu. Sıradan bir adama benziyor olması dışında onu kötü gösterecek hiçbir hareket yapmıyordu. Onu fark ettiği günden beri aynı yerde oturuyor, aynı elbiseleri giyiyor ve aynı kitabı okuyordu.
Mantıklı iç sesi ‘Sen de her zaman siyah giyiyorsun Nicole.’ Diyordu.
‘Sapık çıksa ne olur? O kadar insanın içinde sana ne yapabilir?’ Mantıklı iç sesi ona daha yakın gibi geliyordu. Beatrix adama bakmaya devam ediyordu. Sonra hiç de beklemediği bir şey oldu. Adam onunla konuştu.
‘Okuduğum kitabımı merak ettiniz?’
Beatrix duymamış numarası yaptı. Fakat adam soruyu duyduğundan gayet emin bir şekilde cevap beklemeye koyuldu. Beatrix adamın cevap bekleyen ifadesine kayıtsız kalamayacağını anladı.
‘Ah! Şey! Daha önce gördüm mü diye bakıyordum.’
Ecevit Şapkalı adam kitabın kaldığı yerine bir ayraç koydu ve kitabı kapattı. Başını eğdi ve gözlüğünün üstünden Beatrix’e bakmaya başladı.
‘Kitapları görerek mi anlamaya çalışıyorsunuz?’
Beatrix ne diyeceğini şaşırmış bir haldeydi. Adamın arka tarafında oturan bayanla tamamen tesadüfen gözgöze geldiler. Beatrix kadına yardım isteyen gözlerle bakıyordu. Fakat kadın gözlerini çoktan başka yöne çevirmişti.
‘Sanırım okuyarak…’ diyebildi.
Adam kıpırdamadan ve gözlüklerinin üstünden bakmaya devam ederek. ‘İşte beklediğim cevap buydu.’
‘Bu arada benim adım Akın Alp Ateş.’ Dedi ve elini uzattı. ‘Sizin adınız nedir bayım?’
Beatrix içinde büyüyen ‘Üç, iki, bir ateş.’ şakasının ağzından çıkmaması için kendini zor tuttu. Fakat yanağındaki küçük gülümsemeyi, daha doğrusu seğirmeyi engelleyemedi.
‘Beatrix. Nicole Beatrix.’
‘Memnun oldum.’ Dedi adam.
‘Ben de…’ Dedi Nicole. ‘Fakat isminizi öğrenmem sizi tanıdığımı göstermez.’
Adam, elindeki kitabı göstererek. ‘Sofi de aynen sizin gibi düşünüyor.’ Dedi.
Adam, Nicole’un bir şey anlamadığını düşünerek, ’Kitaptaki karakteri kastediyorum. Gizemli bir yabancıdan mektup alıyor.’ Diye ekledi.
Nicole Beatrix kaşlarını yukarı kaldırarak ‘Anladım.’ Dedi ve ekledi,
‘O kitabı okumuştum.’
İçindeki ihtiyatlı ses ‘İki kere okumaya başladın ama hiçbirinde bitiremedin Nicole.’ Diye seslendi.
‘İstanbul’a tatile mi geldiniz?’ diye sordu adam.
Nicole, isminin yabancı olmasından dolayı diye düşündü içinden.
‘Hayır. Burada yaşıyorum. Siz?’
İhtiyatlı ses ‘’Buraya geleli sadece birkaç ay oldu. ‘Burada yaşıyorum.’ Demen için yeterle değil.’’ Dedi.
Adam, Nocole’ün iç sesinden habersiz bir şekilde soruya cevap verdi.
‘Ben bir yabancıyım. Merak ettiğim ve görmek istediğim yerleri geziyorum. Bazen dolu bir valizle, bazen parmak arası terlikle, bazen sadece şortum, tişörtüm ve bir kredi kartıyla seyahat ediyorum. Kafama göre. Dünya üzerindeki her yer benim ilgi alanım. Gittiğim yerlerde bazen insanlarla konuşurum.’
‘Bazen mi?’ İhtiyatlı iç sesi Nicole’e net bir soru sormuştu. ‘Onunla daha fazla konuşma.’
Nicole ihtiyatlı iç sesini dinlemeye karar verdi. Zaten vapur da yanaşmak üzereydi.
‘Sizinle tanışmak çok güzeldi Akın Bey.’ İçinden Bay üç A demek geçti ama bunu diyemezdi.
‘Hiç olmazsa vapur durana kadar bana eşlik edin. Burada konuştuğum nadir insanlardansınız.’
Nicole kendini tehlikede hissetmiyordu ama yine de adamın tuhaflığı onu temkinli davranmaya itiyordu.
Vapurun düdüğü yanaşmak için büyük bir gürültüyle çaldı.
Nicole ne yapacağına karar veremiyordu. Bu tuhaf adamla konuşmalı mıydı? Yoksa acelesi olduğunu söyleyip ayrılmalı mıydı?
Mantıklı iç sesi ona ‘Yarınki vapur yolculuğunda yine karşılaşacaksın.’ Diyordu.
Yolcular yavaş yavaş vapurdan inmek için hazırlanıyordu. Adam gözlüğünü geri ittirdi ve yerinden kalktı. Nicole hala cevap vermemişti.
Adam, Nicole’e bakıyordu. Nicole’un bakışları değişti. Adamın gözleri gözlüklerinin altında yanan birer közmüşçesine parlıyordu.
‘Sizin karakteriniz hakkında bir tahminim var. Duymak ister misiniz?’ Adamın gözleri artık parlamıyordu.
Nicole içinden ‘Bu nereden çıktı?’ diye düşünse de adama karşı koyamadı ve olur manasında başını salladı. Aklı hala az önceki parlayan gözlerdeydi.
‘Anladığım kadarıyla iç sesine büyük önem veriyorsun. Temkinli yaşamayı seviyorsun. Yüz hatlarının daha iyi olmasını isterdin. Sanırım bu sosyal medyadan kaynaklanan bir şey.’
Nicole içinin okunduğunu hayretle dinlese de bunu çaktırmak istemiyordu.
‘Kısmen söyledikleriniz doğru.’ Diye kestirip attı.
‘Ayrıca…’ dedi. ‘Müzik dinlemeyi çok seviyorsun. Sanırım Türkçe Pop ama 80’ler ve 90’ları seviyorsun.’
Beatrix biraz ürkmeye başlamıştı. İhtiyatlı iç sesi ‘Seni iyi gözlemlemiş, onu fark ettiğin güne kadar ve belki de fark etmediğin diğer günler.’
‘Seni iyi tahlil ettiğimi düşünüyorum. Seni temin ederim ben iyi bir gözlemciyimdir.’
‘Doğrusunu söylemek gerekirse hem şaşırdım hem de biraz korktum.’
Adam gülümsemeye başladı. Beatrix adamın yüzünde ilk defa bir jest gördüğü için sevindi. ‘Normal, sıradan bir insan gibi…’ diye söylendi mantıklı iç sesi.
Bu arada vapur iyice hızını kesmişti. Görevliler vapurdan inecekler için vapurla kara arasına çektikleri seti son bir kere kontrol ediyorlardı.
‘Sizi korkutmak istemezdim. Aslında söylediğim, tahlil ettiğim şeylerin çoğu bu vapurdaki herkeste vardır.’
Nicole bir an önce vapurdan inmek ve eve gitmek istiyordu. Adam onu korkutmuyordu ama temkinli biri gibi de gelmiyordu.
‘Haklısınız, söylediğiniz şeyler yuvarlak şeylerdi. Herkesin az biraz karakterinde olan şeyler.’
Nicole, oturduğu yerden kalktı ve ‘Sizinle tanıştığıma çok memnun oldum.’ Dedi. Adam tepki vermedi. Yüzünde beliren gülümseme birdenbire yok olmuştu. Bir şimşek gibi çakmış ve kaybolmuştu.
‘Şimdi değil Bay Beatrix.’ Şapkasının gölgelediği yüzü görünmüyordu. Ve öylece vapurun merdivenlerinden inmek için çıkışa yöneldi.
Nicole hayretler içerisinde kalmıştı. Mantıklı iç sesi ‘Şimdi değil, dedi hepsi bu. Biraz abartmıyor musun Beatrix?’
Sonra adamın ardından çıkışa yöneldi. Kalabalığın arasına karıştı. Hala aklında o adam vardı.
İhtiyatlı iç sesi ‘Ne tuhaf adam. Ne tuhaf ismi var. Akın Alp Ateş.’
‘Hey! Beatrix.’
Nicole korkuyla arkasına döndü. Adam hemen arkasındaydı.
‘Sana bir şey vermem gerekiyor. Çünkü seni seçtim.’ Dedi.
Beatrix’in kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. Henüz yeni yeni alışmaya çalıştığı bir şehirde böyle bir yabancıyla karşılaşmak onun psikolojisini allak bullak etmişti. Derin bir nefes aldı.
‘Sizden bir şey alacağımı nereden çıkarıyorsunuz?’ Şimdi ciddi manada korkuyordu ama vapur boşalmadan aşağıya inmek için hala vakti olduğunu bildiği için rahat görünmeye çalışıyordu.
‘Seni tanıyorum. Vapura bindiğin her gün seni izledim. Ta ki beni fark edene kadar seninle konuşmadım.’
Nicole hayretler içerisinde adamın anlattıklarını dinlemeye devam ediyordu. İçinde müthiş bir merak belirmişti. Çünkü bu gizemli yabancının kim olduğunu öğrenmek istiyordu. İsmi bile tuhaftı.
İhtiyatlı iç sesi ‘Koskoca ülkede kaç tane Akın Alp Ateş adında insan vardır?’ diye sordu.
Mantıklı iç sesi ‘Bunun ne önemi olabilir ki?’ diyordu.
Adam konuşmaya devam etti. ‘Sana vereceğim hediye senin gibi birini son derece heyecanlandıracak ve mutlu edecek. Seni ve içindekileri hissettim Beatrix. Seni görmeden çok önce bile böyle düşünüyordum.’ Elleriyle tuttuğu kitabı sol eline alarak, sağ eliyle yanına gelip oturmasını işaret etti.
Nicole bir kedi gibi istenileni yaptı. ‘Sizin bana bir kötülük etmenizden çok korkuyorum.’ Diyecekti ki bundan son anda vazgeçti.
‘Sana zarar vermeyeceğim. ’Adam gülümsüyordu. Sanki içimi okuyor diye düşünüyordu Beatrix.
İhtiyatlı iç sesi ‘Aklı başında biri bu kadar kalabalığın içinde bile zarar verebilir Beatrix.’
Mantıklı iç sesi ‘Bu hiç akıllıca olmazdı. Rahat olmalısın.’
Nicole Beatrix susmayı tercih etmişti. Çünkü konuşsa da sussa da aynı gibi geliyordu. Bu tuhaf adam neredeyse onun aklından geçen çoğu şeyi okuyor gibiydi.
Adam oturduğu oturağın altına doğru uzandı. Beatrix hayretle daha önce orada olmadığına yemin edebileceği eski ama şık bir çantaya bakıyordu şimdi. Adam çantanın ağzını yavaşça açarken ona verilecek şeyin heyecanından kalbi deli gibi atıyordu. Zaman uzuyor ve çantanın içerisinde bir şeyler arayan adamın eli bir türlü dışarı çıkmıyordu. Nicole bir ara, adamın o çantanın içerisindeki elinin daha ne kadar derinlere girebileceğini merak etti. ‘Sonunda, sonunda!’ diye içinden bağırmaya başladı. Çünkü adam aradığı şeyi bulmuştu.
Çok uzun zamandır el değmediği belli oluyordu. Zaman onu eskitmemiş bilakis daha gizemli ve teknolojik bir hale getirmişti. Nicole, hediye karşısında gerçekten aklından olacak kadar heyecanlanmıştı.
‘Bu benim mi?’ diye sordu Nicole. Gözlerini kırpmıyordu.
‘Evet. Senin.’ Dedi adam. ‘Senin atarin.’
Atari Nintendo’nun Game Boy Atarisiydi. Ama 1987 yılında üretilip piyasa sürülen atarilerden biraz daha farklıydı.
Ama yine de her şeyiyle çok güzel bir oyuncak gibi görünüyordu.
‘Atari için sana beş oyun vereceğim. Bu oyunları istediğin gibi oynarsın. Yalnız, şu oyunu asla oynama.’ Adamın gözleri yine parlamıştı.
Nicole heyecandan boşalan vapura aldırış dahi etmiyordu. Atari onun aklını başından almıştı. Çocukken farklı türde atarilerle oynamıştı ama şu an gördüğü tam bir klasikti. Kolay kolay bulunmuyordu. Adam atariyi ona uzattığında düşünmeden aldı.
İhtiyatlı iç sesi ‘Hafif olması gerekmez miydi?
Mantıklı iç sesi ‘İyi de kaç kere eline böyle bir atari aldın ki? Ağır mı hafif mi nasıl bileceksin?’
Nicole parmaklarını atarinin tuşlarında gezdirmeye başladı. Adamın ‘Şu oyunu asla oynama.’ Dediği oyun kasetini de hafifçe yokladı. Her oyun onda farklı bir hissiyat bırakıyordu. Ama o oyun, onu şimdiden çok merak etmeye başlamıştı.
Sonra iyice boşalan vapura bir göz attı. ‘Bunu bana neden verdin?’
Adam şapkasının ön tarafına dokundu ve şapkasını düzeltti.
‘Sorularının cevaplarını er ya da geç alacaksın.’
Nicole ‘Ben… Ben…’ diye gevelemeye başladı.
‘Biliyorum. Sen yabancılardan karşılıksız bir şey almazsın.’ Bu sözleri şefkatle söyledi.
‘Hayır. Onu demek istemedim. Benim oyun oynayacak vaktim yok. Eğer oynarsam sınavlardan kalabilirim.’ Dedi.
Mantıklı iç sesi ‘Ona doğruyu söyle Beatrix. Söz konusu oyun olunca gözüm bir şey görmez de.’
İşin doğrusu ben bir oyun bağımlısıyım. Ve bu oyunları bitirmem gerekecek. Evet böyle bir takıntım var. Başladığım oyunu bitirmem gerekir. Bitirmeyeceğim bir oyunu asla oynamam.’
Adam, Nicole gülümseyerek bakmaya devam etti. ‘Vaktini vapurlarda harcıyorsun. Neredeyse her gün. Belki bu tuhaf aktiviteden vazgeçer ve oyunlara vakit ayırırsın. Böylece zamanını harcama konusunda bir şey değişmemiş olur. Ne dersin?’
Adam gerçekten mantıklı konuşuyordu. Ya da Nicole şu an aldığı hediyenin heyecanıyla adam ne söylese mantıklı kabul ediyordu.
Mantıklı iç sesi ‘İki türlü de vaktini boşuna harcamış olacaksın.’
Beatrix kararını verdi ve adama bakarak,
‘Sanırım öyle yapabilirim.’
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.