Yirmi Birinci Asır Kalpte Yer Eder Nasır!
Şaka ya da mizahsa masumane bir şiddet!
Kimseler demiyor ah! görmüş olsa da hiddet!
İnsanı çok yoruyor… Hastalık gibi illet?
Yirmi birinci asır, kalpte yer eder nasır!
Sanal alemde geçen çocukluk, dost bildikleri avatar… Oyunlarda silah, sahte kan izleri ve tekrar dirilen kötüler, askerler, eşkiyalar, zalimler… Çözüme şiddetle odaklanmış aklın, ses tonunun bu yüzden yükseldiği konuşma biçimi, çevresini korkuyla dolduran kaybetme korkusu ve çaresiz bırakış! Lütfen söyleyin kim ergen çocuğuyla barışık ve onu anlayabiliyor ki?
…
İnsanlar tükettikçe, daim israf ettikçe,
Bencil bir yaşayışı, yapanı af ettikçe
Sonucuna bakmadan sorumsuz laf ettikçe
Yirmi birinci asır, kalpte yer eder nasır!
Artık olmasa da kazandan kara tencereler yandığında, ateşler kalbi tencereye dönüştürmüş, sarmış dumanı karanlık, sızmıyor bir tek yere aydınlık… Dalgalanıyor liman, patladıkça bombanın sisi havada, yağdı mı abartıyor doğa… İnsan bencil davrandıkça ona direniyor doğada! İnsan kaç gün sanalda yaşar ki… Kaç gün sanal yediğini hayal ederek doyabilir ki? İnsan başkasına muhtaç olduğunu anladığında ya yanında bir tek insan, dost veya arkadaş bulamazsa ki bu yaygın teoriye göre bulamıyor, robot üretmeye çabalayan mühendisler aslında kendileri robotlaşıyor ya, farkında değiller. İnsan teknoloji olmadan yaşayamaz mı? Bu asrın sanal dünyada yaşayan nesli, asla diyebilir. Bindiği dalı kırabilir kolayca ama pekte çaresiz ve yalnızlaşıyor işte… Sanal bize keşke yokluğu öğretebilse, Yani Fena Fillah’ı… Ama insan sanalda mutlu olduğunu sanıyorsa, nasıl dinsel objeleri çare olarak görebilir ki? Sanal ile elde ettiğini, deneme yanılma olsa da yine eski haline dönüştürdüğünü gördükçe… Bu mümkün mü? Odasından çıkmayan bu nesil ölümü düşünür mü? Ölse yakını, kalan mirası hesaplar, nerede harcayacağını salise beklemeden sonuçlandırır. Sevgi, bağlılık ve insanlık yoktur bu yüzden. O her şeye hakkı olduğunu düşünür, Irkçılık yapanlar gibi yaşar… Hani bu şımarıklık, onu sevenden kaynaklanıyor ya… Ben bunu düşündükçe katlanamıyorum.
...
Hangi işte elini taşın altına sokar
Evde problem var diye kafaya takar
Zaten hakkım diyerek minnet duymadan bakar
Yirmi birinci asır, kalpte yer eder nasır!
En iyi işe sahip olsun, sağlıklı, huzurlu ve sorunsuz bir hayat yaşasın derken… Gözü yurt dışında, anneden babadan uzakta, zenginlik hayalleri ile yaşamaya koşuyor. Oysa torun sevgisine hasret kalpler, bu duruşa kırgın ve çok üzgün. Kaybediyorlar işte çocuğunu… Yaşlılığında hatırlanır diye, buluruz diye muhtaç olacağımız dediği sevgiye hayal kırıklığı ile toprağa gömüyorlar ister istemez… Hani çok zengin olsa ne olacak, dünyayı talan edip, sorumsuzca yaşayacaksa… Hani şunu bunu yapsaydım da çocuğumuz böyle olmasaydı diyen yakarış ve yalnızlığa itilen yaşlılar! Ömrün son demlerinde kalplere bu sonuç nasıl bir huzur verebilir ki… Kim bu hikayede mutlu olabilir ki?
Sanal dünya, insanı robotlaştırıyor… Hani robot üretmeye ne gerek var ki diyorum içten içe… İnsan zaten robot gibi yaşıyor ya… Teknolojinin içine diyecek oluyorum!
Saffet Kuramaz